AKP iktidarının bineği siyaset kulvarında doludizgin ilerliyor. Tabii bu hızla giderken çarpmadık duvar, üzerinden geçmedik badireli yol bırakmadı. Karşısına Gezi Parkı Olayları ve 17 Aralık süreci gibi hendek veya kasisler çıkmasına ve zaman zaman tökezlemesine rağmen binicisini sırtından atmadı.
Bu hızla giderse AKP’nin kendi başına gaileler açacağı, Türkiye’de tamiri imkânsız sorunlara yol açabileceği çok geniş bir düzlemde dillendiriliyor.
AKP’nin binicisi bu husustaki tenkit ve tahlilleri ilk defa ciddiye aldı. Bir zamanlar gerçekten attan düştüğü gibi, iktidar atından da halk marifetiyle düşebileceğini veya atın kendisini sırtından atabileceğini hissetti. İlk defa atın dizginlerini bir nebze çekti. Muhtemelen oldukça karamsar gelecek öngörülerinden kendine pay çıkardı ve muhalefeti etkisizleştirmeye matuf seçim sistemi değişikliğinden birden bire vazgeçti.
Demek ki hukukçular, akademisyenler ve sağduyu sahibi bazı yazarların aleyhte değerlendirmeleri ve uyarıları sonuç verdi.
Başbakan Erdoğan’a yönelik sert ve çarpıcı ikazlardan biri KONDA araştırma şirketinin kurucusu Tarhan Erdem’den geldi. Erdem, katıldığı bir televizyon programında “Erdoğan’ın amacı cumhurbaşkanı olup, başbakanlık ve AKP genel başkanlığını da bir arada götürmek. Ama bu anayasal yetkilerin gaspıdır. Millet böyle bir anayasa ihlalini cezasız bırakmaz. Başbakan Erdoğan en geç bir iki sene içinde bunun bedelini çok ağır öder. İnşallah oyla gider. Bu da iyi bir şeydir. Oy alamaması ve düşmesi… Yoksa sokak olaylarıyla düşer.” dedi. Tarhan Erdem bununla da kalmadı, Türkiye’nin bir felakete sürüklendiği uyarısında bulundu.
Anayasa Mahkemesi’nin Twitter ile HSYK Yasası hakkındaki kararları ve Başkan Haşim Kılıç’ın iktidarı hedef alan sert açıklamaları da seçim sistemiyle ilgili yasa değişikliğinin AYM’den döneceği yönündeki görüşleri güçlendirdi.
AKP iktidarının dar veya daraltılmış bölge seçim sisteminden vazgeçmesinde MHP’nin şiddetli eleştirileri de etkili oldu desek abartmış olmayız. Çünkü iktidar partisi yükselen değer MHP’yi yakından takip ediyor.
Son dönemde AKP hakkındaki bütün açıklama ve yorumlar, AKP’nin sürekli keskin sirke ürettiğini gösteriyor. Siyaset sirkesi… Bunun küpüne zarar vereceği ortada…
Eğer dar veya daraltılmış bölgeli seçim sistemlerinden biri kabul edilseydi, mevcut siyasi aritmetikten daha beter bir tablo ortaya çıkacaktı. O zaman Türkiye’de siyasi atmosfer oldukça sert fırtınalara maruz kalacaktı. Ülkede tansiyon yükselmekle kalmayacak, muhalif seslerin tonu giderek artacaktı. Zira yeni seçim sistemiyle AKP; mecliste 400 civarında sandalye elde edecek, muhalefete oy veren seçmenlerin iradesini sırf kendi sultasını kurmak uğruna çalmış olacaktı. 40’lı yıllardaki CHP’den de 50’li yılların sonundaki DP’den de şiddetli bir tek parti diktatoryası kuracaktı.
1957 seçimlerinde DP, daraltılmış bölge sistemi sayesinde %48’e yakın oyla 424 milletvekili çıkardı. CHP ise %42 civarında rey almasına rağmen 178 sandalye kazanabildi. Bu adaletsiz tablo DP’yi tek parti sultasına götürmekle kalmadı, acılarını hâlâ sindiremediğimiz 1960 Askerî Darbesi’nin dinamiklerini de besledi.
Şurası bir hakikat ki Türkiye’de uygulanan d’Hondt sistemi zaten çoğunluk partisinin yararına işliyor. İkinci ve üçüncü sıradaki partilere oy veren seçmenlerin oyları önemli oranda çöpe ve çoğunluk partisinin cebine gidiyor. Bundan daha fazlasını istemek çılgınlık…
Aslında siyasi partilerin ve bilhassa iktidarın yapması gereken, mevcut d’Hondt sistemini masaya yatırıp temsilde adaleti sağlayan, Türkiye’nin demokratik, sosyal ve siyasi yapısına daha uygun bir seçim sistemi üzerinde uzlaşmaya varmak. Ancak AKP iktidarının bir uzlaşma zemini aramayacağı belli. Bu zemini oluşturacak aritmetiği, 2015 genel seçimlerinde milletin hazırlayacağını umuyoruz.
Muhalefete ve bilhassa MHP’ye bu algıyı yerleştirmekte büyük görev düşüyor. Zira halkın umudu onda…
Çünkü AKP henüz tek parti ve tek adam anlayışından vazgeçmiş değil. Hatta AKP’nin binicisi, Ağustos Ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonucuna göre atı çatlatıncaya kadar koşturmayı deneyebilir.