TÜRK HALK MÜZİĞİNİN YENİ YILDIZI: SEVAL EROĞLU

24 Temmuz 2015 12:45 Evin GÖKTAŞ
Okunma
12748
TÜRK HALK MÜZİĞİNİN YENİ YILDIZI: SEVAL EROĞLU


 
  "TÜRKÜLERİMİZİN YOZLAŞTIRILMASI BENİ ÇOK RAHATSIZ EDİYOR"
 
    Türk halk müziği alanında yaptığı akademik çalışmalarla tanınan Araştırma Görevlisi Seval Eroğlu, türkülerimizin yozlaştırılmaya çalışıldığını ve buna karşı mücadele verdiğini belirtti.
Eroğlu, "Bu durum beni çok ama çok rahatsız ediyor. Ben bugüne kadar bu konuda çok katı davranarak ve duruşumu bozmayarak ekonomik kaygıdan biraz olsun sıyrılmaya çalıştım. Çünkü hayatınızı idame ettirmeniz gerekiyor. Yozlaşmaya karşı ben kendi adıma karşı direniyorum. Benim gibi direnen pek çok insan da biliyorum." dedi.
  Son yıllarda kültür ve sanattan ziyade ticari maksatlarla halkın dimağına boca edilen pop ve arabesk müzik furyasından sonra hemen her sanatçının halk müziğine yönelerek türkü söylemeye başladığı görülüyor.
  Türk halk müziği alanında genç yaşta büyük bir çıkış yapan Eroğlu'nun, "İki Cihan" adını taşıyan ilk solo albümü ile ilgili geçtiğimiz günlerde Çağdaş Sanatlar Merkezinde verdiği konser yoğun ilgi gördü.
  Türkülerin âdeta yeniden keşfedildiği son zamanlarda bu sohbeti, Türk halk müziğinin parlayan yeni yıldızı olan, akademik çalışmalarının yanı sıra sesi ve bağlaması ile de tanınan Seval Eroğlu ile yapmayı yerine getirilmesi gereken bir görev sayıyorum.
 
  - Seval Hanım türkülerimiz sizin için ne ifade ediyor?
  Türkü dediğimiz zaman, Anadolu coğrafyasının müzikal ve sözel olarak insana yansımasıdır.
Yani türküler aslında bir yaşam biçimidir.
 
  - Türkülerle ilk olarak tanışmanız ve buluşmanız nasıl oldu?
  Annem Halime, babam Abdülkasım Eroğlu. Daha bebekken annem beni radyo ile uyuturmuş. Annem sanat müziği, babam halk müziği okurdu. Babamların kökeni Horasan'dan geliyor. Köken olarak Türkmen’iz. Bebekken annem ve babam bana türkü söylerdi. 5 yaşına geldiğimde çok ilginç bir rüya görmüştüm. Dedem önemli bir inanç önderi idi. Dedemin rüyamda bana bir avuç şeker verdiğini gördüm. Âşıklık geleneğini o yaşlarda bilmiyordum. Bunu ancak 20'li yaşlarda öğrenebildim. Ama kendimi bildim bileli türkü söylüyordum. 9-10 yaşına gelince bağlama kursuna gitmek istediğimi söyledim. Dedem çalıp okuyormuş, amcalarım çalıp okuyormuş. Dedem inanç önderi olduğu için cemlerde de çalıp okuyormuş. Bir yerde kulağımda kalmış ki bağlamaya heves sardım. Sonra mahallenin bağlama kursuna gittim. 5 ay süreyle eğitim aldıktan sonra kendi kendime çalıp söylemeye ve kendimi geliştirmeye başladım.
 
  - Akademik çalışmalarınız nasıl başladı?
  Ortaokul ve lise yıllarında sürekli olarak müzikal aktivitelerde bulundum. 2003 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Devlet Konservatuarı'na girdim ve akademik yol bu şekilde açılmış oldu. Konservatuvar girdikten sonra müziği akademik anlamda düşünmeye başladım. 2007 yılında TRT Gençlik Korosuna hem saz hem sesten birincilikle girmiştim. Bir süre sonra oradan ayrıldım.
 
  - Arguvan türkülerine karşı özel bir ilginiz mi var?
  Arguvan Türküleri ses yarışması birincisi olmuştum. Arguvan'a özel olarak eğilmeye başladım. Arguvan yöresinde uzmanlaşmaya çalıştım. Bu tür çalışmalar beni lisans döneminde besledi. Sonra repertuvar derslerim de çok iyiydi. Hocalarımın da teşvikiyle yüksek lisans yapmaya karar verdim. Sonra ALES, ÜDS, İngilizce, Türkçe, Matematik gibi sınavları vererek aynı kurumda araştırma görevlisi olarak görev yapmaya başladım İTÜ'de 2010 yılında. O günden sonra Arguvan türkülerinin sanat yönetmenliğini yapmaya başladım. İşin biraz daha yönetici boyutuna geçip bu hizmetlerde bulunmaya başladım. Halk müziği alanında uğraşırken sadece işin türkü söylemek olmadığını biliyordum. Çeşitli yöntemlerle bu kültüre hizmet etmek gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu topraklarda yaşayan herkesin, büyük tarihî ve kültürel geçmişe sahip olduğunun farkındayım. Bu sebeple gecemizi ve gündüzümüze katarak çalışmalarımızı yapmak zorundayız. Aslında bu bizim için bir zorunluluktur.
 
  - Türküler son yıllarda bir ivme kazanmaya başladı. Türküler daha çok anlaşılmaya ve sevilmeye başlandı. Bu olumlu gelişmeyi nasıl yorumluyorsunuz?
  Evet. Türkülerin sevilmesi ve benimsenmesi ile ilgili olumlu gelişmeler var. Teknolojik bir çağda yaşıyoruz. Ama aynı zamanda kirlenmenin çok fazla olduğu bir dönemde yaşıyoruz. İnsan ilişkileri de aynı şekilde. Her şeyden önce sanal bir ortamdayız. Aslında insanlar doğallık arıyorlar, özüne dönmek istiyorlar. Bu sebeple türkülere daha çok eğilmiş durumdalar.  Türküler sadece dönemine ait değil. Pir Sultan Abdal'ı okurken onun izlerini 20 ve 21. yüzyılda da görebiliyoruz. “Aşığın sözü, Kur’an’ın özü.” ise eğer, gelecek nesillere de mutlaka taşınacaktır.
 
  - Türkler için Anadolu büyük bir hazine.
  Tabii ki. Bizler için altından, madenden çok daha kıymetli şu anda.
 
  - Repertuvarınızı merak ediyorum. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
  Repertuvarım oldukça geniş. Bu albümde özellikle "İki Cihan" isimli albümümde Doğu Anadolu coğrafyasına ağırlık verdik. Çünkü bir uzmanlık alanı belirlemek gerekiyordu. Albümümüz de aslında gecikti. Halk müziğinde her şeyden önce pişmek gerekiyor.
 
  - Türk halk müziğini tercih etmenizin sebebini öğrenebilir miyim? Bu alana nasıl yöneldiniz?
  Şöyle yöneldim: Pervaneler vardır. Böcekler ışığın etrafında pervane gibi dönerler. Işığın onları yakacağını bilirler ama yine de onun etrafında dönerler. Bizim halk müziğine eğilmemiz de aslında bunun gibi bir şey. Popüler kültüre yönelip maddi anlamda çok daha rahat bir hayat sürebilirdik. Ama onu tercih etmedim. Akademik bir çalışma ortaya koymayı tercih ettim. Uzmanlık alanı olarak Doğu Anadolu coğrafyası ile başlasam da bu ülkenin her bir tarafı her bir inancı benim için çok önemlidir. Dolayısıyla onların hepsine değinmek istiyorum. Bu benim aç gözlülüğümden kaynaklanmıyor. Gerçekten sevdiğim için bunu yapmak istiyorum. Örneğin geçen bir programda Kerkük Divanı okudum. Benim için büyük bir keyifti. Çünkü orada da bizim insanımız yaşıyor.
 
  - Türkülerin Türk kültürü üzerindeki önemine kısaca değinir misiniz?
  Tarihsel açıdan bakarsak bu ülkeden Pir Sultan Abdallar, Yunus Emreler geçmiş. İran coğrafyası çok önemli Anadolu coğrafyası için. Bu topraklardan Viraniler, Fuzuliler, Kul Himmetler, Erzurumlu Emrahlar geçti. Bunların dile getirdikleri deyişleri ben öz Türkçe olarak dile getiriyorum. Bunlar çok önemli bizim için. Urfa'da okunan gazelin bizim için çok büyük önemi var. Elazığ da aynı şekilde… Kerkük'te okunan divanların, Ege'de okunan zeybeklerin, Urfa türkülerinin bizim için çok büyük bir önemi var. Bizim yaşam biçimimiz ve eğlencemiz içinde bile ufak ufak acılarımız var. Kimi zaman acıları bal eyliyoruz. Bu yaşam biçimlerimizin türkülere yansıdığını görüyoruz. Dolayısıyla Türk inancı ve geleneği için türküler oldukça önemli.
 
  - Alevi ve Bektaşi kültürünün türküler üzerindeki etkileri hakkında neler düşünüyorsunuz?
  Aslında bu konuda farklı görüşler var. Deyişlerin az önce bahsettiğim gibi Kur’an’ın özü olduğunu düşünüyorum. Toplumun bir arada yaşaması için, çok farklı inançlara sahip de olabilir insanlar. Farklı yaşam biçimlerine sahip olabilirler. Bu deyişlerin, onların bir arada yaşaması için birer cevher olduğunu düşünüyorum. Örneğin cemlerin kendine ait bir hukuk sistemi var. Dedenin posta oturması... Dedenin posta otururken ilk önce oradaki insanlardan razılık alması ve kendini sorgulatması... Sora da oradaki insanlardan birbirleri ile ilgili razılık alması gerekir. Bunlar kendi içinde bir hukuk sistemini oluşturuyor. Bu inancın uygulanmasında Türkçe kullanılıyor. Alevi ve Bektaşi inancına baktığımız zaman Türkiye'nin özünü oluşturuyor. Türk kültürünün özüdür aslında. Geçmişte Şamanizm’le ilgisi olduğunu söyleyenler var. Aynı fikri taşımayanlar da var ama büyük izler görüyoruz. Geçen gün ben Uygur Türklerini izledim. Âdeta semah dönüyorlardı. Uzak bir coğrafyada yaşamalarına rağmen kökende Türk oldukları için aynı izleri görebiliyoruz.
 
   - İktidarın şimdiye kadar izlemiş olduğu kültür ve sanat politikası hakkında bir değerlendirme yapar mısınız?
  Kültürel çalışmalarımı ben siyaset üstü yapmaya çalışıyorum. Devletin şüphesiz olarak sanatı ve sanatçıları desteklemesi gerekiyor. Ama önce yerel sanatçıları desteklemesi gerektiğini düşünüyorum. Örneğin bu ülkede Ramazan Güngör önemli bir kültürel değerdi. Bu insanların aslında daha rahat bir ekonomik anlamda yaşam şeklinin olması gerekiyor. Arguvan coğrafyasında da var aynı şekilde. İnsanları yitirmeden değerlerini bilip bir yerlere koymak gerekiyor. Kültürel hazine listesine almak gerekiyor. Bu konuda katkılar var. Hiç bir şey yok ve yapılmıyor dersek eğer haksızlık etmiş oluruz. Ama her şeyden önce geliştirilmesi gerekiyor. Bir de kültürel konu söz konusu ise burada siyaset üstü konuşuyoruz demektir. Bunun siyasi çekişmelere çok alet edilmemesi gerekiyor. Ben sizinle farklı görüşte olabilirim. Ama sizin de kültürel hizmetiniz varsa benim başımın üstünde yeriniz var. Benim de kültürel hizmetin varsa aynı şekilde olması gerekir. Bir kere türküler Anadolu'yu kucaklayıcı etmenler. Bu nedenle siyasi anlamda ayrılsak bile türkülerde birleşiyoruz. Tabii ki benim de kendime göre bir siyasi görüşüm var. Türküler söz konusu olduysa farklı yaşam biçimlerimiz olmasına rağmen ortak bir noktada buluşuruz. Örneğin, Âşık Reyhani'nin başımın üstünde yeri vardır. Çünkü bu kültüre hizmeti vardır. Bence farklılıklarımıza bu noktadan baktığımız anda, sorunları aşarız. Farklı şivelere, farklı dillere, farklı yaşam biçimlerine saygı göstermesi gerekir. Çünkü bunlar Anadolu'nun zenginliği. Ötekileştirerek bir yere varamayız. 
 
   - Diğer müzik dalları ile bir bağınız var mı?
  Türk sanat müziğini çok severim. Annem zaten Türk sanat müziği okuyordu. Bunun dışında Batı müziğini dinliyorum. Çok sevdiğim pop müziği sanatçıları var. Klasik Türk ve Batı müziğini severim. Bu müzik türleri diğerlerini besliyor. Halk müziğini bilen bir insan sanat müziğini de bilmeli. En azından biraz aşina olmalı. Elazığ, Urfa yöresinden ya da Rumeli'den bir eser okuduğunuz zaman sanat müziğini bilmeniz, sizi bir adım öne taşıyor.
 
  
SEVAL EROĞLU KİMDİR?
  Seval Eroğlu 25.12.1984 tarihinde İstanbul'da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini İstanbul'da tamamladı. 9-10 yaşlarında bağlama ile tanıştı ve çalıp söyleme geleneğinden etkilendikten sonra icrasını geliştirmek için kısa sureli bağlama eğitimi aldı. 2003 yılında İTÜ Devlet Konservatuvarı Ses Eğitimi Bölümüne girdi. 2005 yılında MEB Erdal Erzincan Müzik Merkezinde repertuvar ve bağlama dersleri almaya başladı. 2007 yılında Arguvan Türküleri Ses Yarışması Birinciliği kazandı; Erdal Erzincan Bağlama Orkestrası'na solist ve bağlama icracısı olarak girdi. Yine aynı yıl TRT İstanbul Türk Halk Müziği Gençlik Korosu'na hem solist hem de bağlama icracısı olarak birincilikle girmeye hak kazandı. İcracılığın dışında 2007 yılından itibaren saha araştırmaları, derleme ve notaya alma çalışmaları yaptı. 2008 yılında İTÜ Devlet Konservatuvarı Ses Eğitimi (İngilizce) Bölümü'nden mezun oldu, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Müziği Ana Sanat Programı’nda yüksek lisans eğitimi almaya hak kazandı. 2010 yılında halk müziğinin kendi içerisindeki çokseslilikten yararlanılması ve yorumculuğun ön plana çıkarılması amacını taşıyan 'Bedestan Türk Halk Müziği Orkestrası ve Solistleri" isimli topluluğu Yrd. Doç. Göktan Ay ve Sinan Ayyıldız ile birlikte kurdu. Bu toplulukta solist, solist şefi ve yardımcı şef olarak görev yaptı. 2010 yılında İTÜ Devlet Konservatuvarı Ses Eğitimi Bölümüne araştırma görevlisi olarak atandı. 2011 yılında yüksek lisans programını tamamladıktan sonra İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji ve Müzik Teorisi ana bilim dalında Doktora eğitimi almaya hak kazandı. 2011 yılında İTÜ öğretim elemanlarından oluşan "Âlâ" isimli toplulukta solist ve bağlama icracısı; 2012 ve 2013 ve 2015 yıllarında her yıl geleneksel olarak düzenlenen Arguvan Türküleri Ses Yarışmasının jürisi ve sanat yönetmeni olarak görev yaptı. 2014 yılında doktora tez çalışmasına başladı. "İki Cihan" adını taşıyan ilk solo albümü 2015 yılı Mart ayında dinleyicisiyle buluştu.