SINIRLARDAN ÖTE

28 Mayıs 2016 10:24 Prof. Dr.Ayşe İLKER
Okunma
1443
SINIRLARDAN ÖTE

 
 

Kemiklerimizin, sinirimizin bir sınırı, kılıfı var; tenimiz.
Beynimizin, kafatası kemikleriyle sınırlanmadığını bir düşünelim.
Varlık olarak  insanın evrende yaşayabilmesi için de en azından dünyanın sınırlı olması gerekiyor, atmosferle.
Uzaydaki gezegenlerin sınırını ise bilemiyoruz.
Yaşadığı alanları da sınırlıyor insan. Ev bir sınır onun için. Bahçesi kendisinin, mahallesi komşularıyla birlikte onun.
Toplumlar da kendi coğrafyalarını sınırlıyorlar ve bunun adı vatan oluyor. 
Aksi sürekli bir kaos demektir ki hiçbir siyasi yapılanma bu sınırsızlığın üstesinden gelemez. Geleni gideni, gireni çıkanı kontrol altında bulundurmak, o coğrafyada aynı ülküler etrafında birleşmiş bireylerin güveni için gerekli.
Uzun zamandan beri Türkiye coğrafyasının güney ve güneydoğusu artık sınırlı bir coğrafya değil.
Çünkü başka vatan coğrafyalarının sınırları baharlara kurban edildi. Bahar çiçeklerinin açılacağı umuduyla başlatılan bahar isyanları, kanlı çiçekler açtırdı coğrafyalarda ve sınırlar kanlı dikenlerle çevrilmeye başladı.
Eline silah alan herkes, hangi özgürlük ve hangi İslam adına olduğunun felsefesini ve mantığını anlamadan, piyonu oluverdi sınır simsarlarının.
Büyük coğrafyaların, büyük hesapları var.
Biz, devlet geleneği olarak büyük coğrafyaları kontrol edebilme ve farklı coğrafyalarda yaşayan insanları hangi dilden ve hangi dinden olursa olsun yönetebilme vasfına sahip bir maziden geliyorduk. Ancak bu mazinin birikimi iyi anlaşılamadı ve değerlendirilemedi.
Başka sınırların bozulacağını umarken bıçak geldi kendi sınırımıza dayandı.
Kilis'e durmadan atılan toplar ve roketatarlar, sınır bozan ataklar değil mi?
Kobani'ye pirince giderken Kilis'teki bulgurdan olmak üzereyiz.
Tenimiz, canımız, etimiz, kemiğimiz artık sınırsız bir şekilde tehdit altında. 
Canların emniyetini sağlayamaz hâle geldik, sınırlarımız aşıldığı için.
 Mülklerimiz tahrip ediliyor, yağmalanıyor eşyamız...
Her sokak başı, tuzaklanmış hainliklerde yitiyor canlarımız. 
Sınır selameti için dikilmiş askerler, sınırda düşüyor bir bir!
Vatan sınırları kutsal bir çizgi değil miydi veya biz nelere kutsallık atfediyorduk?
Daha başka soruya gerek yok artık. Bütün kutsallar, kırmızı çizgilerde, Süleyman Şah yolunda harcandı. 
Harcanacak bir kutsal kalmadı.
 Kalan, yalnızca lafı oradan oraya savurarak aldatmaya ve aldanmaya devam etmek.