GÜVENLİK ZAAFI MI İHMAL Mİ GİZLİ SERVİS İŞİ Mİ?

20 Kasım 2015 16:44 Evin GÖKTAŞ
Okunma
2352
GÜVENLİK ZAAFI MI İHMAL Mİ GİZLİ SERVİS İŞİ Mİ?


10 Ekim 2015 Pazar günü Türkiye'nin kalbi Ankara'da Cumhuriyet tarihinin en kanlı terör saldırısı meydana geldi. 2013 yılında Reyhanlı’da yapılan ve 52 kişinin hayatını kaybettiği bombalı saldırıların yaraları kurumadan bu kez başkentte düzenlenen saldırı, sadece Türkiye’yi değil dünyayı derinden sarstı. Ankara Cumhuriyet Savcılığının son açıklamasına göre iki canlı bomba tarafından gerçekleştirilen saldırıda, 102 vatandaşımız hayatını kaybederken 200'ü aşkın kişi de yaralandı.
Bir zamanlar bölgesinde rol model konumunda olan, eksikleri olsa da parlamenter demokrasisiyle kendi halkına ve çevresine güven veren Türkiye, çoklu ölümlerle hafızalara kazınan öteki Orta Doğu ülkelerinin yuvarlandığı terör sarmalının içine düşürülmüş durumda.
Bunu yalnızca güvenlik zaafı, ihmal ve istihbarat beceriksizliğiyle açıklamak yanlış olur. Ülkemizi kasıp kavuran terör, çok boyutlu ve çok denklemli…  
Maalesef yıllardan beri terörün hedefinde olan Türkiye, son iki üç yıldır sadece PKK, DHKP-C gibi örgütlerle değil, topraklarımızın dışında kurulan IŞİD ve benzeri terör örgütleriyle de mücadele ediyor. IŞİD ve PKK gibi terör örgütlerinin küresel güçler tarafından taşeron olarak kullanıldığı biliniyor. Ancak asıl bilinmesi gereken, bu karenin arkasındaki büyük fotoğrafı görebilmek. Ankara’daki kanlı eylemi gerçekleştiren teröristlerin hangi ülkeler, hangi yabancı gizli servisler tarafından sevk ve idare edildiğini tespit edip yeni bir savunma ve güvenlik konsepti çerçevesinde karşı tedbirleri almak. Çünkü asıl yönlendirici ve uygulayıcı aktörler belirlenip etkisiz hâle getirilmediği sürece taşeron terör örgütlerinin eylem ve saldırıları sürecek.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 102 kişiyi katlederek Ankara’yı kana bulayan bombalı saldırıyı terör örgütü IŞİD’in gerçekleştirdiğinin kesinleştiğini açıkladı. Başsavcılık, HDP’ye yönelik saldırıların sorumluluğunu da IŞİD’e yükledi. Savcılık açıklamasında, katliamın amacının 1 Kasım Seçimlerini erteletmek olduğu, bir askerî üsse saldırının da planlandığı ifade edildi.
7 Haziran 2015 Seçimlerinden beri şehit edilen yaklaşık 150 asker, polis ve öldürülen 100 suçsuz yurttaşımıza, 10 Ekim 2015 günü Ankara'da hunharca katledilen 102 kişi daha eklendi.
Yönetimin aczi, PKK ve IŞİD gibi terör örgütlerinin vahşi saldırıları, ülkenin üstüne kara bir bulut gibi çöktü. Birbiri ardına yaşanan terör olayları sebebiyle insanların can güvenliği kalmadı. Türkiye, bir "katliamlar ülkesi" hâline geldi.
PKK ile birlikte Türkiye'yi kan gölüne çeviren IŞİD hakkında her gün bir skandal haber medyada yer alıyor. Polis büyük kentlerde bombalı araçların peşinde... İntihar bombacılarının kimlikleri, ilişkileri, telefon görüşmeleri, ailelerinin şikâyetleri ortadayken sonucun ne olduğu malum… Her yanda cirit atan terör örgütleri yüzünden Türkiye'de can güvenliği ciddi bir sorun hâline geldi.
Bu arada Emniyet Genel Müdürlüğü, Türkiye’ye Ankara saldırısından önce dört canlı bombanın girdiğini açıkladı. 2’si Ankara saldırısında görev yaptı. İkisi de başka bir yere götürüldü. Şu anda serbest dolaşıyorlar. IŞİD üyesi oldukları belirtilen biri kadın dört kişinin fotoğrafları ve kimlik bilgileri yayımlandı. Bu kişilerin sansasyonel eylem hazırlığı içinde olduğu belirtildi. Biri yabancı uyruklu dört kişinin, kısa süre önce Suriye’den Türkiye’ye girdiği belirlendi. Emniyet, zanlıları yakalamak için harekete geçerken vatandaşlardan bu kişileri görmeleri durumunda ihbarda bulunmalarını istedi.
Emniyet yetkililerinin yaptığı açıklamalarda, Adıyaman’daki Dokumacılar grubuna bağlı IŞİD üyelerinin uçak veya gemi kaçırmak ya da bir miting alanında eylem gerçekleştirmek üzere talimat aldıkları kaydedildi.
Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığınca hazırlanan bir raporda da Türkiye'de 4.300 IŞİD militanı olduğu, bunlardan 200'ünün eylem için harekete geçtiği kaydedildi. Rapora göre, 200 kişinin kimliği tespit edildi. 4.100 militan ise uyuyan hücre kapsamında.
Türk milletini yasa boğan Ankara saldırısından sonra operasyonlar başlatıldı. Gaziantep ve Kilis'te yakalanarak sorgulanan dört kişinin verdiği bilgilere göre, bombalı saldırıyı Suruç bombacısı Şeyh Abdurrahman Alagöz'ün ağabeyi Yunus Emre Alagöz ile ve kimliği henüz belirlenemeyen yabancı uyruklu bir IŞİD militanı yaptı. Her iki teröristin Gaziantep'ten iki otomobille Ankara'ya geldiği belirlendi. Saldırıyı gerçekleştiren Yunus Emre Alagöz, Suriye’den Türkiye’ye üç yabancı uyruklu bombacı ile girdi. Alagöz ile beraber bir canlı bomba kendisini Tren Garı Meydanı’nda patlatırken diğer ikisi kayıplara karıştı. İki canlı bomba her tarafta aranıyor.
Ankara’da meydana gelen kanlı terör saldırısı üzerine üç günlük ulusal yas ilan edildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Ahmet Davutoğlu ve muhalefet liderleri menfur saldırı konusunda değerlendirmelerde bulundu. Kriz masaları oluştu, güvenlik toplantıları ve en üst seviyede yapıldı. Bu arada Türkiye’nin kalbine bir hançer saplanan eylem karşısında istifa etmesi beklenen İçişleri Bakanı Selami Altınok’un, "Olayda ihmal ve güvenlik zafiyeti yok." demesi akıllarda soru işaretleri bıraktı. Oysa bu kanlı eylem, AKP’nin 13 yıllık politikaları yüzünden ülkede ciddi anlamda bir güvenlik açığı ve sorunu oluştuğunun deliliydi. Ankara’nın göbeğinde 102 kişinin yaşamını yitirdiği bir saldırının münferit ve sıradan bir olay olarak sayılması, aynı zamanda bir yönetim zaafının da göstergesi.  
Ankara' gibi bir yerde Türkiye'nin kalbinde böyle bir saldırının bağıra bağıra, bir dizi güvenlik önlemini aşarak meydana gelmesi, olayın vahametini bir kat daha artırıyor. Eylemci teröristlerin; istihbarat ağlarını, telefon dinlemelerini ve daha başka güvenlik tedbirlerini aşarak başkentin merkezine kadar girmesi, kamuoyunda son derece düşündürücü bulundu.
 
İSTİHBARAT VAR AMA ÖNLEM YOK
Salt canlı bombanın kimliğini saptamakla iş bitmiyor. Asıl, onu eyleme hazırlayıp yönlendirenlerin belirlenmesi gerekiyor. Böylesi saldırıları önlemenin birinci yolu istihbarat, ikinci yolu da sağlam bir güvenlik önlemi... Her ikisinde de ciddi bir zaafın olduğu dikkati çekiyor. Böyle bir ortamda istihbarat kurumlarının çok daha uyanık olması gerekiyor. Dünyanın en büyük istihbarat kuruluşları bile ülkelerinde olası bir büyük saldırıyı önleyemeyebilir. Ancak bizde ne acıdır ki MİT “Muhalefeti İzleme Teşkilatı” hâline getirildi.
HDP'nin Diyarbakır mitingine bomba koyan ismin telefonları da dinlenmişti. Türkiye'yi iç savaşa sürüklemek isteyen IŞİD militanı, asker kaçağı olarak aranıyordu. Bu olaydan kısa bir süre önce kaldığı otelde Diyarbakır polisi tarafından yakalanmış ancak serbest bırakılmıştı. Bu kişi, daha sonra gidip Diyarbakır'da bombalı eylem gerçekleştirdi.
Tunceli Emniyet Müdürlüğünce saldırıdan 22 gün önce elde edilen ve Emniyet Genel Müdürlüğüne gönderilen istihbarat belgesinde, IŞİD'in büyük bir eylem yapacağı bilgisine sahip olduğu bildirildi. Belgede, IŞİD'in Suriye'deki eğitim kampında özel bir grup hazırladığı, canlı bombalarla miting veya kalabalık bir ortamda büyük bir eylem yapacağı bütün istihbarat birimleri ve emniyet müdürlüklerinin bu büyük eyleme karşı harekete geçmesinin istendiği belirtildi.
Eğer Diyarbakır ve Suruç patlamalarının perde arkası tam olarak aydınlatılsaydı, Ankara’daki katliam büyük ihtimalle önlenebilirdi.
Ayrıca ortada intihar bombacısının ceset parçaları varken DNA örnekleri varken, MOBESE kamerası kayıtları varken bombacıların ailelerinin çocuklarıyla ilgili kayıp ihbarları varken ve bütün bu bilgiler farklı kurumların, birimlerin ve kişilerin elindeyken bombacıyı ve tetikçiyi gizlemek ve saklamak neredeyse imkânsız bir şey.
Böylece Ankara'da 102 kişinin ölümüyle sonuçlanan bombalı saldırıyla ilgili bir dizi ihmalin söz konusu olduğu ortaya çıkıyor.
 
DAVUTOĞLU’NDAN İHMALİN İTİRAFI
Ankara'daki bombalı saldırıyla ilgili her gün yeni bir skandal ortaya çıktı. Emniyetin; el Kaide ve IŞİD bağlantısı olan 1.500 kişinin teknik takibini bıraktığı, son iki yılda farklı terör örgütlerine mensup 10 bine yakın şüphelinin dosyasının kapatıldığı öğrenildi. Takibi bırakılanlar arasında Diyarbakır ve Suruç bombacıları da var.
Kimliği tespit edilen bombacılardan birinin Suruç bombacısı Yusuf Alagöz'ün kardeşi Yunus Emre Alagöz olduğu öğrenildi. Ölen diğer bombacının ismi belirlenemedi. Aranmakta olan Alagöz'ün ismi hükûmetin takibindeki 21 kişilik listede yer alıyordu. Patlamadaki güvenlik zafiyeti olduğu anlaşılırken Başbakan Davutoğlu; “İntihar bombacılarının listesi elimizde var ama Türkiye bir hukuk devleti. Eylem yapılmadıkça tutuklayamazdık." açıklamasını yaptı. Bu sözler ihmalin itirafı olarak değerlendirildi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu, bombayı patlatan olası örgütleri sıraladı. "PKK, IŞİD, DHKPC, MLKP..." Bu katliamı yapanların arkasındaki güç veya güçler kimler, şu anda bilinmiyor. Facianın ardından çıkan yüzlerce acıklı öykü, olaya ilişkin soruşturmanın yanında başka gerçekleri de ortaya çıkardı.
Türkiye’yi yönetenlerin açıklamalarının satır arasında güvenlik zafiyetinden söz edildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara katliamı ile ilgili ihmal ve kusurun olabileceğini itiraf etti.
Güvenlik uzmanları, IŞİD konusundaki zaafı ciddi buluyor. Birçok insana göre sorun, ciddi zaaf boyutunu, ihmali çoktan aştı ve IŞİD’e âdeta yol verildi. Ankara katliamının arkasındaki karanlık güçler aydınlatılmadıkça yaşananlardan kuşkusuz devlet mekanizması ve iktidar sorumlu olacak. Tıpkı aydınlatılmayan Reyhanlı, Suruç, Diyarbakır ve benzeri katliamlar gibi.
 
İHMAL OLDUĞUNU ERDOĞAN DA İTİRAF ETTİ
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Ankara'daki terör saldırısını değerlendirirken itirafta bulunarak "Muhakkak ki bir hata ve eksiklik bir yerde vardır. Her bu tür olayda hemen istifa mekanizmasını çalıştırma anlayışı doğru bir yaklayım değildir." dedi.
Bunun tamamen kolektif bir terör eylemi olduğunu öne süren Erdoğan, “Burada DEAŞ de var, PKK da var, El Muhaberat da var, PYD de de var. Hepsi beraber bu eylemi planlamışlardır. Bunun özellikle bilinmesini istiyorum. Kimse kimseyi aldatmasın. Suruç'ta yaşananlar belli, Diyarbakır'da yaşananlar belli. Ama benim Kürt kardeşlerim bu oyunu çok iyi aşırt etmek durumundalar. Çünkü bunlar için insan canının değeri yoktur. Her terör eyleminin ardından yurt içinden ve yurt dışından algı operasyonuna başlıyorlar." diye konuştu.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek ise Suruç, Diyarbakır ve Ankara’daki katliamları terör örgütü PKK’nın gerçekleştirdiğini ileri sürdü. Gökçek, oğlu Osman Gökçek'e ait Beyaz TV kanalında yaptığı açıklamada, katliamın sorumlusu ve planlayıcısının PKK olduğunu belgelerle kanıtlamaya çalıştı.
 
YAYIN YASAĞI DA İŞE YARAMADI
Ankara katliamı hakkında daha sonra konulan yayın yasağı, intihar bombacılarının kim olduğunun çok önceden belli olduğu gerçeğini değiştirmedi. Yayın yasağı, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talebi üzerine Ankara 6. Sulh Ceza Hâkimi Savaş Şahinbay tarafından verildi. Kararda, “Yayın yasağına ilişkin kararda belirtilen gerekçelerin soruşturma dosyasının geldiği aşama itibarıyla ortadan kalktığı anlaşıldığından hâkimliğimizin kararının kaldırılmasına karar verildi.” denildi.
Katliamı gerçekleştirenler hakkında daha önce sayfa sayfa haber yapıldı. Köşe yazarları isim vererek bunlara karşı önlem alınmasını istedi. Muhalefet partileri raporlar hazırlayarak gerekli uyarılarda bulundu. Yetmedi, bombacıların aileleri bırakın Emniyeti, Başbakan’a kadar ulaşıp dertlerini anlattı. Polise gittiler, ihbar mektubu yazdılar, milletvekiline yakındılar, Başbakan’a yalvardılar.
 
BOMBALAR DA BOMBACILAR DA KARDEŞ
Nitekim “IŞİD’le başından bu yana mücadele edildiyse, bu katliam nasıl açıklanır? Neden IŞİD’in Türkiye için oluşturduğu tehdit zamanında gündeme taşınmadı?” “Eğer zamanında duyarlık gösterilse bu vahşet yaşanır mıydı?” sorularına tutarlı yanıtlar verilemiyor. Ankara'da patlayan bombalar Suruç ve Diyarbakır'da patlayan bombalarla aynı. Yer Diyarbakır 5 Haziran 2015. Seçimden iki gün önce bir bomba patladı. Dört kişi yaşamını yitirdi. Yer Şanlıurfa Suruç. 20 Temmuz 2015. Seçimlerden hemen sonra canlı bombanın patlaması sonucu 34 kişi yaşamını yitirdi. Bu Ankara katliamının bunlarla kesinlikle bağlantısı var. Çünkü Suruç'ta patlayan bombaların cinsi, Rus yapımı TNT. Ankara'da patlayan bombanın da cinsi TNT ve Rus yapımı. Menşeleri aynı. Bu operasyonun ardından Gaziantep'te 10 canlı bomba yeleği ele geçirildi. Bu canlı bomba yeleklerinin içinde bulunan TNT'ler de Rus yapımı. Bunlar Irak'tan geliyor. Muhtemelen Irak ve Suriye'deki savaş bölgesinde elde edilen bombalar.
Canlı bombalar da kardeş çıktı.  Katliamı yapan Yunus Emre Alagöz kim? Suruç katliamını gerçekleştiren Şeyh Abdürrahman Alagöz’ün kardeşi. Suruç katliamından bu yana ismi, cismi, resmi herkese malum olan ve aranan biri. IŞİD'e katılan intihar bombacılarının aileleri çocuklarının bulunması için âdeta yetkililere yalvarıp yakardı. Başbakan Davutoğlu’na bir kadın, eşinin oğluyla beraber Suriye’ye geçtiğini söyleyince, “İyi ki beraber gitmişler, birbirlerine destek olurlar.” diye karşılık verdi. Yani intihar bombacılarının hepsi Adıyaman'dan arkadaş... Bunlardan ikisi kardeş… Adıyaman’da bir çay ocağında örgütlenen gençler Suriye’de cihatçı gruplara katılıyor. Sınırı rahatlıkla geçerek kamplarda eğitim görüyor. Türkiye’ye girip çıkıyorlar. Bu üçlü Türkiye’nin gördüğü en büyük bomba eylemlerini gerçekleştirebiliyor.
 
CANLI BOMBALARI ANKARA’YA FIRINCI ŞAHİN GETİRDİ
Ankara’daki barış mitingine yönelik kanlı saldırıyı gerçekleştiren canlı bombaları Ankara’ya getiren araca eskortluk yapan Fırıncı Yakup Şahin’in hâkimlik sorgusunda olayın talimatını veren iki IŞİD yöneticisinin ismini verdi. Şahin ifadesinde örgüte dair bildiği her şeyi anlattığını da ileri sürerek “etkin pişmanlık” ve “Tanık Koruma Kanunu”ndan yararlanmak istediğini söyledi. Şahin’in patlamadan sonra Ankara’dan yeğeni Hakan Şahin ile birlikte döndüğü de ortaya çıktı. Tedavi için Ankara’da bulunduğunu söyleyen Hakan Şahin’in patlamadan iki gün önce Ankara’ya gelerek Ulus’taki bir otelde kaldığı ortaya çıktı. Şahin sorgusunda Emniyette bütün olayı kabul ettiğini ve hücre evleri ile diğer yerleri gösterdiğini belirterek etkin pişmanlıktan ve tanık koruma imkânından faydalanmak istediğini söyledi. Şahin sorgusunu yapan hâkime “Ben olaydan dolayı pişmanım. Bir daha dünyaya gelirsem asla böyle işlerle uğraşmayacağım. Kandırılıp kullanıldığıma inanıyorum.” dedi.
 
KATLİAM EMRİNİ CANLI BOMBALARA KİM VERDİ?
Bombalama eyleminin talimatını veren isimleri de açıklayan Şahin, bu kişilerin H.İ.D. ve Muhammed Ali kod adlı Y.D. olduğunu söyledi. Şahin, ifadesinde şunları söyledi:
“Gerek bu olayla alakalı gerekse öncesinde H.İ.D. ile Muhammet Ali kod adlı Y.D. dışında bu konularla ilgili herhangi bir şey konuşmadığım gibi bu kişilerin başka kişilerle bu konuları konuştuğunu ya da görüştüğün duymadım. Patlama olayını H.İ.D., Muhammed Ali kod adlı Y.D. ve iki canlı bomba dışında başka bir kişinin haberinin olduğunu bilmiyorum. Ancak Y.D.nin H.İ.D.nin üstü ya da amiri olduğunu düşünüyorum. Canlı bombaları petrolde durduğumuzda ben Focus marka arabanın arka kapısını açtığımda kısa bir süreliğine görmüş isem de hâllerinde herhangi bir anormallik görmedim. Ancak kıyafetlerinin kabarık olduğunu, her ikisinin üzerinde siyah mont olduğunu gördüm. Hiçbir şey konuşmadan kapıyı kapattım. Ankara’ya yola çıkmadan önce gittiğim hücre evinde gördüğüm ve canlı bomba olduğunu düşündüğüm üçüncü kişi tarif etmiş isem de bana resim gösterilir ise mutlaka tanıyacağımı ve bu konuda yardımcı olacağımı ifade ediyorum.”
 
ŞİFRELİ MESAJ: AŞKIM BEN BEKLİYORUM
Canlı bombaları Gaziantep'ten Ankara'ya getiren Şahin'in teknik ve fiziki olarak takip edildiği ortaya çıktı. Ancak patlamaya 24 saat kala takipten kurtuldu. Şahin üstelik yolda polis kontrolüne de takılmış ancak sorunsuz bir şekilde Ankara'ya ulaşmış. Dönüşte de bir markette rahatça alış veriş yapmış.
Şahin, sorgusunda her şeyi itiraf etti: Ben, Yunus Emre ve yanındaki kişiyi getiren araca gözcülük yapıyordum. Olay gecesi Gaziantep’ten yola çıktık. Yunus Emre ile yanındaki kişiyi taşıyan aracın şoförü başkasıydı. İkinci kişi, yabancıydı. Yolda Yunus Emre, bana “PKK’lı kâfirlerin mitingi varmış. Bizim asıl hedefimiz HDP, onları vuracağız, mitingi patlatacağız.” dedi. Bombaları üzerindeydi. Ben para karşılığında bombacıları Ankara’ya getirdim. Ancak paramı alamadım. Ankara’nın Gölbaşı ilçesine kadar kendi kullandığım araçla zanlılara eskortluk yaptım. Daha sonra bana “Dön.” dediler.
Gıyabında tutuklama kararı verilen D.nin, bombacıları Ankara’ya getiren Ford Escort marka otomobili de kullandığı belirlendi. Mesleğinin muhasebeci olduğu belirtilen D.nin, ele geçirilen bomba yapımında kullanılan patlayıcılar, canlı bomba yeleklerinin bulunduğu 4 deponun da sahibi olduğu öğrenildi. Yapılan GBT sorgusu ve aramanın ardından trafik polisleri aracı bırakırken, Yakup Şahin, H.İ.D.ye cep telefonu üzerinden “yolda polisin arama yaptığı” bilgisini şifreli bir şekilde “Aşkım ben bekliyorum.” ifadesini kullanarak iletti.
 
IŞİD’İN DEPOLARINDAN CEPHANELİK ÇIKTI
Araştırmada zanlıların Gaziantep ve Nizip ilçesinde üç ayrı depo kiraladığı tespit edilince, bu depolara baskın düzenlendi. Operasyonlarda 2,5 ton amonyum nitrat, 10 intihar yeleği, 60 kilo TNT, 15 kilo demir bilye, beş kilo cıvata somunu, 3 bin 683 mermi, 10 paket kimyasal patlayıcı, bomba yapımında kullanılan kükürt, amonyum nitrat, TNT düzeneği, 25 el bombası ile 6 Kalaşnikof tüfek ele geçirildi.  Nizip'teki deponun eski HDP yöneticisi Müslüm Bizet'e ait olduğu ortaya çıkarken, evinin altında bulunan depoyu olaydan bir süre önce aylığı 200 liraya kiraya verdiği belirlendi. Gözaltına alınan Bizet, Ankara'daki sorgusunun ardından serbest kaldı. Depoyu kiralayan ve aracıyla bombacılara eskortluk yaptığını itiraf eden Yakup Şahin ve üç kişi ise tutuklandı. Şanlıurfa'nın Bozova ilçesi nüfusuna kayıtlı olan Yakup Şahin'in Bizet ile hemşeri olduğu, depoyu kiralarken çiftçilik yaptığını söylediği, iki ay önce depoya gübre çuvalları getirdiği ortaya çıktı.
 
TERÖR TABLOSU, SADECE GÜVENLİK ZAAFIYLA AÇIKLANAMAZ
Sadece güvenlik zafiyetiyle açıklanamayacak bir tabloyla karşı karşıyayız. “MİT’e talimat verdim.” diyen Başbakan da MİT de intihar bombacılarının ifadesini alan Emniyet de İçişleri Bakanı da bu tabloda pay sahibi. Çünkü intihar bombacılarının aileleri uyarıyor, muhalefet partileri uyarıyor, gazeteciler uyarıyor. Ama yine de bir çay ocağından çıkan üç kişi devleti sürekli alt ediyor. Bu olan bitenin hukuki ve siyasi hesabı sorulmazsa, nasıl ki Reyhanlı’dan sonra Diyarbakır, ondan sonra Suruç, Suruç’tan sonra Ankara katliamı engellenemediyse, Ankara’dan sonra bir başka katliam da engellenemeyecek.