YERYÜZÜ: SÜRGÜN YERİ

20 Kasım 2015 16:31 Prof. Dr.Ayşe İLKER
Okunma
1780
YERYÜZÜ: SÜRGÜN YERİ


 
İnsan, evrende bir alan kaplıyor. Doğduğu andan itibaren, yatacağı yeri, yaşayacağı evi ve hayatını sürdüreceği şartlar hazırlanıyor. Doğan bir varlığın coğrafyası,  yeri, yurdu ve evi olması gerekiyor. Kıştan, yazdan korunmak mecburiyetinde… Uyumasa, karnı doymasa, dolaşmasa, yürümese olmaz. Biyolojik kurgulanışı icabı, açlığa en fazla yirmi gün, susuzluğa sekiz dokuz gün dayanabiliyor.
Bir taraftan, içine doğduğu alanda ev/baraka/çadır, ne olursa korunmak ve emniyet içinde olmak ihtiyacı var. Öbür taraftan gündelik sıradan işlerini yapabilmesi için enerjiye ve enerji için de beslenmeye ihtiyacı var.
Ne kadar da basit şeyler olarak görünüyor değil mi?
Basit değil ama işte. Hayata tutunmak, coğrafyada kalabilmek, evinde ve yuvasında olabilmek pek çok insan için olağanüstü zor eylemler şu anda dünya coğrafyasının Orta Doğu’sunda.
Kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar; bebeler babalar, anneler nineler durmadan yer değiştiriyor; yerlerinden, yurtlarından sürülüyor.
Irak’tan, Suriye’den binlerce insan sürüldü. Ateşin, kâbusun ve bombaların sürgüne yolladığı insanlar; doğdukları, doydukları ve bağlandıkları toprakları, hiçbir şeylerini alamadan bırakıp yollara döküldü. Nereye gideceklerini bilemeden, hangi sınır kapısına selametle ulaşacaklarını soramadan savruldular oradan oraya. Kimi deniz yoluyla Yunanistan’a, oradan Avrupa’ya ulaşmak kimi karadan Türkiye’nin şehirlerinde tutunmak istedi.
Kamyonların kapatılmış kasalarında, otobüslerin bagajlarında, botların, uyduruk takaların zulalarında nefesleri, solukları kesildi çoğunun. Hayatta daha üç beş bahar görmemiş sabilerin bedenleri kıyılara vurdu. Soğuk sularda buz kesen yüzler, açlıktan açılamayan dudaklar ve feryatlar karıştı coğrafyanın en geniş, en uzun enlem ve boylamlarına.
Dünya coğrafyasının en değerli enlem ve boylamlarını ellerinde tutmanın hesaplarını yaparken coğrafya kralları, timsah gözyaşı döktü kıyıya vuran çocuk bedenlerine;  piyano dâhisi çocuklara sahip çıktılar coğrafyalara müdahale eder gibi. Nasıl da insancıl nasıl da merhametlidir onlar, görsün dünyanın mukimleri.
Müslümanlar, kırılıp savrulurken kuru dallar gibi; yerlerini berkitmiş, Kâbe’ye sırtını yaslamış muhkem Müslümanların kılı kıpırdamadı; sanki o kutsal yerler ebediyen onlarda kalacakmış gibi.
Hiç hatırlamıyorlar yeryüzünün sırlarında merhametle ve adaletle dolaşmak gerektiğini…
Yeryüzünü sürgün yeri yapanlardan hiç hesap sorulmayacağını sanıyorlar…