10 AĞUSTOS NEYİN SONUDUR?

17 Eylül 2014 11:48 Mehmet Özgedik
Okunma
2069
10 AĞUSTOS NEYİN SONUDUR?


  CUMHURBAŞKANLARI VE SEÇİMİ
  Cumhurbaşkanları devleti ve milleti temsil eder, devlet kurumlarının uyum içinde çalışmasını sağlar. Bu bakımdan cumhurbaşkanlarının partilerüstü ve tarafsız olması ilkesi benimsenmiştir. Tarafsızlıkları siyasi anlamda olup devletin ve milletin bütünlüğü ile Cumhuriyet’in temel nitelikleri konusunu kapsamaz. Esasen cumhurbaşkanlarının ettikleri yemin, bu konularda tarafsız değil, taraf olmasına işaret etmektedir.
  1982 Anayasası; cumhurbaşkanlarına, parlamenter demokrasilerde emsali pek bulunmayan, bazı yetkiler vermiştir. Bahse konu yetkilerin kullanılması cumhurbaşkanlarını partili cumhurbaşkanı konumuna düşürebilmektedir. Böylesine bir tutum, cumhurbaşkanlarının tarafsızlığını ve birleştirici olma niteliklerini zedeleyebilir. Müktesebatı itibarıyla Atatürk dönemi ve şartları gereği tek partili yönetim emsal oluşturamaz.
  Çok partili dönemin partili ilk cumhurbaşkanı Celal Bayar’dır. Bayar, seçildikten sonra partisi ile ilgisinin kesilmesine ve temsil yetkisi dışında bir yetkisinin bulunmamasına rağmen, mensubu ve kurucusu olduğu partiden elini çekmemiş, hatta DP rumuzlu bastonuyla dolaşmaktan kaçınmamıştır. Partili olarak seçilen ikinci cumhurbaşkanı Turgut Özal’dır. Özal, hukuken partisi ile ilgisi kalmamakla beraber, fiilen hem partiyi hem de hükûmeti yönetmeye çalışmıştır. Adı geçen cumhurbaşkanlarının halkın kamplara ayrılmasana yol açtığında şüphe bulunmamaktadır. Üçüncü partili cumhurbaşkanı olan Süleyman Demirel’in ise partilerüstü ve tarafsız konumunu koruduğunu belirtmek bir hakkın teslimidir. AKP’den seçilen Abdullah Gül’ün parti yönetimine ve yürütmeye karışmadığı veya karışamadığı bilinen bir husustur. Ancak tarafsızlığı ve devlet kurumlarının uyum içinde çalışması konusunda bekleneni veremediği de bir gerçektir. Birçok yetkisini partisinden dolayı kullanmadığı veya kullanamadığı kanaati hâkimdir. AKP’nin kurucusu olduğunu sık sık vurgulaması, gönlündekini açığa vurmakta ve kendisini AKP cumhurbaşkanı durumuna düşürmektedir.
  Yeri olmamasına rağmen, parlamenter demokrasilerde cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin, sistemin yapısına uygun düşmediğinin belirtilmesi gerekir. Mecliste seçilen cumhurbaşkanlarının durumu tartışmalı iken halkın seçtiği cumhurbaşkanlarının çok daha fazla gündeme geleceği ve böylece ileri geri çekiştirileceği açıktır. Bu durum, cumhurbaşkanlarının konumunu oldukça zedeleyecektir. Kaldı ki tarafsız olmayacağını ve yürütmeye müdahale edeceğini açıkça beyan eden bir partili adayın seçilmesi hâlinde durum daha da vahim olabilir.
  ADAYLARIN BELİRLENMESİ
  AKP’nin adayı, bazı tereddütlerin olmasına rağmen belliydi. Muhalefet partilerinin adayı ise parti genel başkanları tarafından belirlenmiştir. Erdoğan’a muhalif kesim tarafından bu şekilde aday belirlenmesi tepki ile karşılanmıştır. İlke olarak doğrudur. Ancak zaman ve zemini düşünmek gerekir. Ayrıca “Siz ne yaptınız?” sorusu, haklı olarak sorulur. 10 Ağustos’ta cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacağını herkes biliyordu. Bize Merih’ten haber gelmedi. Şimdi ortalığı toza dumana boğan aydınların zamanında zemin hazırlaması gerekirdi. Filan veya falan aday olsun değil, şu ve şu nitelikleri haiz şahısların aday gösterilmesi konusu geniş yelpazede tartışmaya açılmalıydı. İlke belirtilmeden ortaya atılan adaylar tartışma konusu olur, bir eksiği bulunur ve yıpratılır. Kaldı ki hangi aday ileri sürülürse sürülsün bir eksiği noksanı bulunabilir. Zaman, derde deva olmayacak tartışmalarla vakit geçirme zamanı olmayıp ehemi mühime tercih vaktidir.
  KİMİ SEÇECİĞİZ?
  Önümüzde üç aday vardır: Adayların birinin cumhurbaşkanı seçilmesi gibi bir ümidi veya hedefi yoktur. Bölücü oyları bloke etmek ve gücünü göstermek, aynı zamanda ileride belirleyici olma işlevini gerçekleştirmek için adaydır. Recep Tayyip Erdoğan, AKP’nin adayı olup blok oy sahibidir. Tarafsız olmayacağını, yürütmeye karışacağını yani bizzat yürütme organını yöneteceğini açık olarak belirtmiştir. Anayasa’nın temel ilkeleri ile kavgalıdır. Hâlâ milletin adını koyamamıştır çünkü Türklükle bir alışverişi yoktur. “Milletin yüzde ellisini evinde zor tutuyorum.” diyen şahsın, milletin değil, fanatiklerinin cumhurbaşkanı olacağından şüphe edilemez.
  Ekmeleddin İhsanoğlu, kamuoyunda fazla bilinen bir isim değildir. Muhalefet partilerinin ortak adayı olmasına rağmen arkasında blok oy yoktur. Hakkında söylenenlerin çoğu isabetsiz ve asılsızdır. Ayırıcı değil, birleştiricidir. Türk milletini değerlerini, tarihini ve diplomasiyi bilmektedir. Devletin temel ilkeleri ile kavgası yoktur. Kavgadan uzak durmakta, müktesebatını, vakarını ve çelebiliğini öne çıkarmaktadır. Erdoğan’ın bir kopyası olduğu iddiası ise bir şehir efsanesinden başka bir şey değildir.
  Millet, tercihi bu iki aday arasında yapacaktır:
  Milletin etnik, dinî hatta mezhep temelinde bölünmesini, ülkenin federal yapıya doğru yol almasını, devlet kurumlarının birbirleriyle çekişir olarak devam etmesini, devletin dış politikasının sefilleri oynamasını, kutsal değerlerin siyasi ve şahsi çıkar hesaplarına âlet edilmesini, hukukun üstünlüğünün ayakları altına alınmasını, şahsi çıkarları gözeten kanunların çıkarılmasını, partizanlığın alabildiğine hız kazanmasını, üretim için değil, tüketim için yatırım yapılarak ülkenin küresel sermayenin açık pazarı hâline getirilmesini, hiç üretim yatırımı yapılmadan ülkenin ağır borç yükünün artmasını, yandaşa rant sağlamak için çevrenin katledilmesini, otoriter bir yönetim anlayışından totaliter bir yönetim anlayışına doğru gidişi içine sindirip benimseyenler Erdoğan’a oy verebilirler; zaten vereceklerdir.
Bunun yanında “Her iki adayı da istemiyorum.” diyerek sandığa gitmeyenler veya gidip iptal oyu kullananlar da bu gidişatı vahim olarak görmeyenler olup Erdoğan’a gizliden destek çıkmaktadırlar. Çünkü niyetiniz ne olursa olsun hareketiniz kime fayda sağlıyorsa onun safındasınız demektir.
  Ülkenin huzura ve birliğe ihtiyacı vardır. Üzülerek belirtelim ki millet kamplara bölünmüştür. O hâlde milletin ve ülkenin bütünlüğünü savunan, Cumhuriyet’in temel ilkeleri ile kavgası olmayan, hukukun üstünlüğüne inanan, tarafsız davranacağını açıkça beyan eden, Türk milletinin millî, manevi değerlerini bilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun desteklenmesi sağduyunun gereğidir. “Türklüğümle iftihar ediyorum.” sözünün hepimiz için bir teminat olduğu düşüncesindeyiz. Aksi varit olursa –ki ihtimal verilmemektedir- orada rahat oturabilmesi çok zordur.
  Hedef, Erdoğan’ın yönetim anlayışına son vermektir. Hiç kimse, Brejnev hortlasa dahi, Erdoğan zihniyeti kadar ülkenin birlik ve bütünlüğüne, huzuruna, kültürüne, hatta kutsal inançlarına zarar veremez. Oy kullanırken bu hususa önemle dikkat edileceği ümidini korumaktayız. 10 Ağustos, dünyanın sonu değildir. Ancak Türkiye için cennete veya cehenneme döşenecek yolun başlangıcıdır.