ERDOĞAN NASIL BİR DEVLET YAPISI ÖZLEMİ İÇİNDEDİR?

06 Ağustos 2014 12:19 Mehmet Özgedik
Okunma
2113
ERDOĞAN NASIL BİR DEVLET YAPISI ÖZLEMİ İÇİNDEDİR?


   Millet Anlayışı

  Erdoğan’ın bir millet kavramı farklıdır. Millet derken sosyolojik olarak milleti değil, aynı kökten gelen ümmeti kastetmektedir. Bu bakımda, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir adı bulunmamakta,”Türkiyeliler”1 diye hitap etmektedir. Bahse konu mülakatta itina ile Türk milleti demekten kaçınmıştır. Türk ismini, Ermeni meselesinde olduğu gibi, Batı dünyasında olumsuz olarak tanıtılan bazı vakalar söz konusu edilince kullanmaktadır. Erdoğan’a göre Türklük, muhtelif etnik unsurlardan biridir. Bu coğrafyayı fetheden, bu coğrafyaya ismini veren, bu coğrafyayı Türkleştirip Müslümanlaştıran Türk milletinin, 20-30 binlik göçmen etnik unsurdan hiçbir farkı yoktur. Türk milletini kurucu ve yaşatıcı unsur olarak da görmemektedir. Onun nazarında Türklük, İslam ümmeti arasında herhangi bir unsurdur.
 
  Demokrasi Anlayışı
  Erdoğan’a göre, demokrasi bir fazilet rejimi olmadığı gibi, istenilen hedeflere ulaşılabilmesi için bir araçtır. Millî iradeden anladığı, seçim sonunda çoğunluğu ele geçirenin iradesidir. Bir seçim fetişizmi anlayışına sahip olup seçimle gelenin iradesine herkes uymak mecburiyetindedir. Hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı ilkesi ise seçimle işbaşına gelen hükûmetin önünde bir engeldir. Önemli olan seçimle gelip seçimle gitmektir.
  Bu düşünceye sahip olduğu için, demokrasinin ana ilkelerinden biri olan laiklik, millete zorla kabul ettirilmiş ve terk edilmesi gereken bir ilkedir. Bir çeşit teokrasiyi ve çok hukukluluğu savunmaktadır. Nasları esas alan bir yönetim şeklinde demokrasiden söz edilemeyeceği tabiidir. Bu cümleden olmak üzere, ümmet anlayışına aykırı olan, milliyetçilik düşüncesine de yabancıdır.
  Başkanlık sistemini bir özenti, hatta Amerikan emperyalizminin bir dayatması olarak görmektedir. Ancak halkın tasvip etmesi hâlinde otoriter bir yönetim şeklini benimsemekte olduğundan, kendine göre şartların olgunlaşması hâlinde, başkanlık sitemini olumlu bulmaktadır. Nasıl bir başkanlık sistemini arzuladığı konusu net değildir. Çizgileri kesin olarak belirlenmiş bir kuvvetler ayrılığını benimsediğini de söyleyemeyiz. Bu konudaki referansları belli değildir. ”İslami bir plan”dan söz ettiği dikkate alınırsa yürütmeyi mutlak olarak elinde tutacak, yasamayı yönlendirecek, yargıyı da denetleyecek yetkilerle donatılmış veya böyle yetkiyi kullanabilme imkânına sahip bir başkanlık sistemini hedeflediği anlaşılabilmektedir.
 
  Cumhuriyete Bakışı
  Erdoğan, Birinci Meclisi farkı bir konuma oturtarak ululamaktadır.2 Millî Mücadele’yi yapan ve Cumhuriyet’i ilan eden bu Meclis, esas itibarıyla geçici bir meclistir. Devletin şeklini belirlemekle beraber, devletin niteliklerini ortaya koymamıştır. Halifelik kurumu –ki sadece Türkiye’deki Müslümanların halifesidir- vardır. Millî devletin niteliklerini bundan sonraki meclisler belirlemiştir. Millî devlet anlayışını benimsemeyen Erdoğan, bu bakımdan Birinci Meclisi üstün tutmakta, millî nitelikleri bulunan Cumhuriyet’e hoş bakmamaktadır.
  Seçim dışında Cumhuriyet’in getirdiği bütün ilkelere karşıdır. Özellikle millî devlet ve üniter yapıyı peşinen reddetmektedir. Bu bakımdan Türk millî eğitiminin temeli olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu da bir baskı ve zulüm aracı olarak değerlendirmektedir. Bundan çıkaracağımız sonuç, Cumhuriyet öncesi çoklu eğitim sistemine dönüşü arzuladığıdır. Böyle bir eğitim sisteminin çok amaçlı insanların yetişmesine, dolayısıyla ayrışmaya yol açacağı tabiidir. Böylece bir milletin fertleri olarak değil, muhtelif grupların mensupları olarak yetişecek insanlar sayesinde ayrışmış bir toplum ortaya çıkacak, belki de çok hukukluluğa kapı aralayacaktır.
 
  Devlet Yapısı
  Tayyip Erdoğan, aslı sandığı gibi olmamakla beraber, ülkeyi eyaletlere ayırmak istemektedir. Batı’daki eyalet sistemi ile Osmanlılardaki eyalet uygulamalarının hiçbir benzerliği bulunmamakta, fakat Osmanlığı istismar ederek bunu benimsetmeye çalışmaktadır. Üstelik bu sistem etnik temele dayalıdır. Adına ne derse desin, bu bir Osmanlı eyalet sistemi değil, açıkça federasyon veya konfederasyondur. Bölünme isteğini meşru görmemekle beraber, ”güçleri yeterse bunun mümkün olabileceğini” ifade etmekten geri kalmamaktadır. Bunları söylerken de Misak-ı Millî sınırlarını esas almaktan kaçınmaktadır.
  SONUÇ
 
  Recep Tayyip Erdoğan’ın bahse konu mülakatından çıkarabildiğimiz sonuçlar böyledir. Bu düşüncelerini, iktidara geldiğinde yaptığı uygulamaları ile karşılaştırarak daha net olarak algılamak mümkündür. ”Millî görüş gömleğini çıkardık.” sözüne inanmak isteyenler inanabilir. Çıkarılan bir gömlek yoktur, yapılan iş vitrin düzenlemesidir. Din ve iman istismarı yaparak bitmez tükenmez bir şekilde mazlumu ve mağduru oynayarak bunlar yetmediği zamanlarda mevhum bir düşman yaratarak hedefine doğru, yavaş yavaş, adım adım, “hazmettire hazmettire” yürümektedir. Etnik unsurlara kendi kaderini tayin hakkını veren İkiz Kanunları kabul eden bir ülkede federal yapının nereye doğru uzanacağını bilmek için kâhin olmaya gerek yoktur.
 
  Bu zihniyette olan birinin yürütmeye mutlak bir şekilde hâkim olarak cumhurbaşkanı seçilmesinin nelere yol açacağı bellidir. Yasamayı istediği gibi şekillendirecek, yargıyı hizasına çekmek için bütün gücünü kullanacaktır. Bu, bir rejim değişikliğidir. Türklüğe, millî devlete, üniter yapıya ve Cumhuriyet’in temel ilkelerine karşı olan Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığında Türkiye’nin, II. Cumhuriyet’e değil, başka bir siyasi sisteme doğru yelken açması kaçınılmazdır. Bunun için, Recep Tayyip Erdoğan’ın bahse konu mülakatındaki görüşlerini, uygulamaları da dikkate alınarak siyasetçilerce, hukukçularca, iktisatçılarca, tarihçilerce ve diğer sosyal bilim uzmanlarınca objektif olarak ve etraflıca değerlendirilip millete anlatılması gerektiğine inanıyoruz. Belki –milletin sağduyusuna güvenilerek- bu yolla vahim gidiş durdurulabilir. Aksi takdirde, her şey seçimle oluyorsa, bu gelişme kaçınılmaz gibi görünüyor.
 
Dipnotlar:
 
1.  Yeni Arayışlar, Yeni Yönelimler, 2. Cumhuriyet tartışmaları; Sever, Metin-Dizdar, Cem; Ankara, 1993, s. 432
2.  Age, s. 428