"BAŞBUĞ DEVLET ADAMLIĞINI İYİ BİLİRDİ"

09 Haziran 2014 17:07 Evin GÖKTAŞ
Okunma
2958
BAŞBUĞ DEVLET ADAMLIĞINI İYİ BİLİRDİ


 
İki usta kadın gazeteci, Başbuğ Alpaslan Türkeş’le ilgili anılarını dile getirdi.
 
TRT’de görevli emektar Gazeteci Aysel Sadak ile Halk TV’de yöneticilik yapan Müşerref Seçkin, yıllar önce Başbuğ Alpaslan Türkeş’le ilgili şimdiye kadar hiçbir yerde yayımlanmamış anılarını dergimizle paylaştı.

YENİ DÜŞÜNCE –
TRT’de uzun yıllardır habercilik ve program yapan Aysel Sadak, "20 sene önce röportaj yaptığı merhum Başbuğ'un, kendisine çiçek gönderdiğini belirtti.
Röportajın hikâyesini dergimizle paylaşan Sadak, röportaj yaptığı sırada Günaydın gazetesinde parlamento muhabiri olarak çalıştığını ve pazar sohbetleri de yaptığını belirtti.
Sadak, yaşadığı ilginç olayı şöyle anlattı:
"Randevu alıp Sayın Alpaslan Türkeş'e gittim. Randevumuz yarım saatle sınırlıydı. Fakat 45 dakika oldu. Sami Bey diye bir özel kalemi müdürü vardı. Ben röportaj yaparken Sami Bey içeriye girdi ve işaret etti. Saatiniz doldu diye. Bunun üzerine Alpaslan Türkeş'e, 'Ben çağırmadan içeriye girmeyiniz.' dedi. İki saat süren bir röportaj yaptım. Alpaslan Türkeş’e iki soru yönelttim ve dedim ki, 'Siz faşist diye nitelendirildiğiniz günlerde iki tane demokratik karar almışsınız. Evlenmek ve hacca gitmek için parti meclisinden izin almışsınız. Bu nasıl bir çelişki? Bunun üzerine başını kaldırıp bana şöyle bir bakarak 'Kızım senin yaşın tutmuyor sen bunları kimden öğrendin?' dedi. Ben de dedim ki, 'Partili dostlarımdan öğrendim.' Evet, ikisinde de parti meclisinden izin aldım.' diyerek sözlerimi doğruladı. Ertesi gün röportajım yayımlandı. Parlamentoda çalışıyorum. Arkadaşlar bana, 'Kızım sen Başbuğ Türkeş'e faşist demişsin. Senin artık işin bitti. Yarın sen atılacaksın. Bu piyasada artık iş de bulamazsın.' dediler. Gazeteye gittiğimde, Sayın Başbuğ'un beni aradığını söylediler. Ben de fırça yiyeceğim endişesi ile telefonu kaldırdım, 'Evladım sizin Azerilerde çift çiçek cenazeye, tek çiçek kutlamaya gidermiş. Affedersin son birinciyi de gönderiyorum.' dedi. Sonra Hâkimevine gittim. Orada kalıyorum. Bir de baktım ki 40 tane çiçek gelmiş Başbuğ'dan ayrıca. Başbuğ'un o kadar çiçek gönderdiği tek kişi herhâlde bendim, sanıyorum. Çok güzel bir jest yapmıştı. Beni işten attıracağını beklerken ne büyük bir olgunluk ve demokrat bir tavır ki bana çiçek gönderdi."
 
DEVLET DİZ ÇÖKMEZ
Alpaslan Türkeş'in devlet adamlığını çok iyi bilen bir lider olduğunu vurgulayan Sadak, Başbuğ'la ilgili başka bir anısını da şöyle dile getirdi:
"Fikri Sağlar Kültür Bakanı olmuş. Sayın Başbuğ'la ben Meclis'te sohbet ediyordum. Yanında da Rıza Müftüoğlu vardı. Ben ayakta idim. Başbuğ oturuyordu. Fikri Sağlar gelip sandalyesinin yanına çöktü ve dedi ki 'Sayın Genel Başkan size bir fikir danışmak istiyorum.” Türkeş çok ani bir hareketle ayağa kalktı ve Sağlar'a yer gösterdi. Rıza Bey'e de işaret etti, sandalye verin diye. Onlar birbirlerine yer gösterme centilmenliğinde iken ben dikkatle izledim bunları. Sonra Fikri Sağlar gitti. Sayın Başbuğ'a dedim ki 'Efendim çok ani bir refleksle Sağlar'a yer gösterdiniz.’ 'Evladım Fikri Sağlar devleti temsil ediyor. Devlet diz çökmez. Bu nedenle ben ani bir hareketle yer gösterdim.' diye cevap verdi. Bu benim için devlet adamının yapabileceği çok önemli bir davranıştı. Bu devlete verdiği önemi gösteren bir hareketti. Devlet adamlığının şiarında, devlet adamı olmanın bence farkı bu..."
 

SEÇKİN: BAŞBUĞ’LA İLGİLİ HABERİM NEDENİYLE MAMAK’TA YATTIM

Halk TV Yöneticisi Müşerref Seçkin de Başbuğ’la ilgili anısını şöyle dile getirdi:
“1984, Haziran ayı. Genç bir gazeteciyim o sıralarda. Özel bir haber ajansının Ankara bürosunda çalışıyorum, Ulusal Basın Ajansı. Baki Özilhan da ajansın başında… Alparslan Türkeş, MHP davasının sıkıyönetim mahkemesinde sürmesi nedeniyle, Askerî Dil Okulunda tutuklu bulunuyor. O günlerde elimize bir haber düşüyor. ‘Türkeş, tutukevinden kaçırılmak istendi. Kaçırmak isteyenler ele geçirildi.’ diye. Haber yayına girdi. Ben;  Baki Özilhan ve Cengiz Yıldırım (hâlâ sıkıyönetim sansür kuralları hüküm sürdüğü için) doğruca gözaltına alındık. Haber kaynağımızı açıklamadığımız için de bir süre Mamak Cezaevinde misafir edildik. Genç bir gazeteci olarak bir haber nedeniyle askerî cezaevinde gözaltında kalmak zoruma gitmişti tabii. Güya demokrasiye geçmiştik, güya basın özgürdü…
Sonraları, siyasi yasaklar kalkmış ve Türkeş, partisinin (MÇP) başına geçmişti. O zaman da Kanal D’de çalışıyorum. Randevu alıp röportaja gittim. Yıllar öncesini, Sıkıyönetim Komutanlığının ‘Öyle bir şey yok.’ dediği ve bizim de gözaltına alınmamıza neden olan kaçırılma girişimini sordum. ‘ Evet, öyle bir şey oldu. Biz kabul etmedik.’ dedi. Ben de küçük bir fırtına kopartan, uzun süre de üstü kapalı tutulan kaçırılma olayına gelince; ‘Mayıs 1984’te, Dil Okulunda görevli 3 genç subay, siyasi bağlılık duydukları Alparslan Türkeş’i ‘hiç serbest bırakılmayacağı, hatta cezaevinde öldürüleceği kuşkuları nedeniyle kaçırma planları yaparlar. Hatta kaçıracakları ülke ile (Ürdün), bağlantılar da hazırlanır. Küçük bir uçak hazır, her şey milimi milimine planlanır. Planlanmayan tek şey vardır. O da Alparslan Türkeş’in kendisi. Alparslan Türkeş, dil okulundaki özel tutukevinin kapısına kadar gelen subaylara önce ‘Siz ne yaptınız böyle?’ diye çıkışır, ardından da ‘ Ben vatanımı bırakıp bir yere gitmem.’ diye kapıyı kapatır…”