BAŞBUĞ ve BÜYÜK HEDEF

04 Mayıs 2015 18:45 Gazi Karabulut
Okunma
3389
BAŞBUĞ ve BÜYÜK HEDEF



Tarihimize yön veren unsurlardan biri de Türk destanlarıdır. Her destan bir varoluşu, bir dirilişi, bir mukaddes hedefi anlatır.
  İşte Türkiye Cumhuriyeti de bir destana şahitlik etmiş ve her ne kadar o hayattayken kıymeti anlaşılmamış olsa da 4 Nisan’da koca bir dünya anlamıştı ki omuzlarda milyonlar tarafından taşınan, yaşayan bir efsanenin son yolculuğu idi.  
 “Başbuğ Türkeş, Başbuğ Türkeş
  Sensin Alparslanlara eş
  Milletimin gözü yaşlı
  Kurtar onu Başbuğ Türkeş” diye marşlar söylediğimiz…
Türklüğün çarpan yüreği durmuştu…
O ki töreyi tutup yaşayıvermişti ve yaşatıvermişti Türk cihan hâkimiyeti mefkûresini…
Gökler bile ağlamıştı, ayakta ölüp de uçmağa uçan ulu çınarın ardından…
Gidiyordu milyonları takarak peşine, gidiyordu bir daha rastlanır mıydı eşine?
Dünya Türklüğü ağlıyordu ardından… Çünkü giden bir devlet ve millet bilgesiydi…
Nereye hangi kelimeyi koyarsak koyalım onun ebediyete, Afşinlerin, Yamtarların, Alparslanların, Kürşatların uçmağına gidişini anlatmaya yetmez.  Öyleyse iki cümle:
 
 KAR NE YAPSIN KOR DÜŞMÜŞ YÜREKLERE…
SEN SEVGİLİYE KAVUŞTUN, ÜLKÜN EMİN ELLERDE…
 
  Evet!  Alparslan Türkeş, ulu bir çınar gibi ayakta gitmişti…
  Türk milleti, tarih boyunca büyük devlet adamları yetiştirmiş ve bu liderler tarihe yön vermişlerdir. İşte son dönemin yetiştirdiği ve fikirleriyle büyük etki bırakan lider Alparslan Türkeş’tir. Türkeş; bütün Türk tarihini, Peygamberimiz ve sahabenin hayatını öğrenmenin yeniden maneviyata dönüş ideali için vazgeçilmez esaslar olduğunu belirtmiştir. Bütün hayatını inandığı değerlere vakfetmiş ve yetiştirdiği nesille de bu idealin devamına vesile olmuştur. Özellikle son dönemde yaşanan bölücü ve ayrıştırıcı tutumlara karşı birlikte rahmet ayrılıkta azap olduğunu defalarca vurgulamış ve milliyetçiliğin kültür birlikteliğini ön plana çıkarmıştır. Bir milletin kurtuluşunun ilim-iman- ahlak-ülkü esasları ile mümkün olacağını belirtmiş, Allah rızası doğrultusunda bir hayatı gaye edinmiş, Türk milletine, İslam âlemine ve insanlığa hizmeti esas almıştır.”
Aslında Başbuğ’un mücadelesini en iyi yine kendi söylemleri ile aktarmak daha doğru olur. Belirlediği hedef de Türk milletinin hedefi hâline getirilmelidir:
 
BÜYÜK HEDEF
Ben Türk milletini sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, rüşvet, hile ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenine,  ahlaktan mahrum bir hürriyete, tefeciliğe, karaborsaya yer veren bir iktisadi yapıya çağırmıyorum. Türklük şuur ve gururuna, İslam ahlak ve faziletine, yoksullukla savaşa, adalette yarışa, birliğe, kardeşliğe, kısacası hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum. Modern medeniyetin en önüne geçmek üzere çağlar üzerine sıçramaya çağırıyorum. Hareketin adını isteyenlere açıkça ilan ediyorum: Yeniden maneviyata dönüş… Hedefimiz Türkiye’yi aç hürler, tok esirler ülkesi yapmamaktır. Bu yolda bizi tavizkâr siyasetçi olarak itham edenler, Türk’ün yüce varlığını anlayamayanlardır. Unutmamalıdır ki bir çiftçinin toprağa tohum saçması, tarlaya taviz vermesi demek değildir. Toprağı değerlendirmesi ve verimli kılması demektir. Bizim hareketimizin de mana ve ruhu budur. Yine unutulmamalıdır ki, medeniyetler, devletler para ile değil inançla kurulurlar; parasızlıktan değil inançsızlıktan çökerler.
Türk aydınları, Türk gençliği, buluşma yerimiz, büyük Türkiye’dir. Buluşma noktamız imanlı Türk ferdinin kafası, kalbi ve cevheriaslisidir. Bu güne kadar olduğu gibi Türk milletini yalnız kendi yazdığımız kitabı okumaya, yalnız kendi söylediklerinizi dinlemeye çağırmayınız. Siz de onun söylediklerini dinlemeye, onun okuduğu kitabı okumaya, onu tanımaya, anlamaya koşunuz. O zaman buluşma yeri ve noktasında asgari müştereklerde değil, azami müştereklerde birleşeceğiz. Türk milletini iktidarları için bir basamak, demokrasiyi de sadece bir rey düzeni olarak kabul eden görüş bizim görüşümüz değildir.  Saflarımız, Türk milletinin ve devletinin ebedî hayatını düşünen milliyetçilerin, vatanseverlerin meydana getirdiği saftır. Anadolu’nun dağlarında, ovalarında bir Eyüp Peygamber sabrı ile dolaşan, çalışan, kahırkeş, çilekeş çiftçi, işçi topyekûn yurt çocuklarını bu manevi davamıza davet ediyoruz. Vazifemiz; “Allah, taşıyamayacağımızdan daha fazla yük yüklemez.” inancı içinde çalışan, yürüyen bu insanların inançları ile istihza ve istiskal değildir. Onların yükünü omuzlamaktır, onların haklarını çalanlarla; rızklarına, emeklerine el uzatanlarla mücadeledir.
Bu mücadelemiz içte ve dışta yılmadan devam edecek ve bu yolda Allah’ın izni ile mutlaka muvaffak olacağız. Çünkü yolumuz hak ve hakikat yoludur. Bu ülkede teknik üniversitelerin, fen fakültelerinin laboratuvarları ile yüksek ilahiyat akademilerinin koridorları birleştirilmelidir. Bugün “madde” ve “mana” felsefesi insanlığı bir çıkmaza doğru sürüklemektedir. Oysa madde ve mana ne birbirleriyle aynı ne de birbirlerinden gayrıdır. İnsanlığı ve milletleri gerçek mutluluğa götürecek yol, mutlaka ilmin ve ahlakın basamaklarından geçmektedir. Türk milleti bu yolda birçok örnekler vermiş, insanlığa önderlik etmiştir. Bugün yine milletimizin ve insanlığın mutluluk tohumları bu topraklarda gizlidir. Türkiye ve Türk milletinin karakteri içerden ve dışardan çok iyi kıymetlendirilmektedir. Kore yaylasından kopan bir fırtına, kendi sahillerinde söner. Vietnam’da kopan bir fırtına, ancak kendi sahillerini yalar; Himalayalar’da  kopan bir fırtına dahi Hint Okyanusu’nda kırılabilir. Fakat Anadolu yaylasında kopan bir fırtına bütün dünyayı tesiri altına alabilir. Bunun böylece bilinmesi ve değerlendirilmesi gerekir.”