OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ

28 Mayıs 2016 10:53 Murat Gedik
Okunma
7031
OSMAN YÜKSEL SERDENGEÇTİ



 
1917 yılında Akseki’de dünyaya gelen Osman Zeki Yüksel, 3 Mayıs 1944’te milliyetçi gençlerin protesto gösterileri sonrası gözaltına alınır ve o andan itibaren vefatına (1983) kadar hep gündem olmaya devam eder. Osman Zeki Yüksel’in “3 Mayıs Tufanı” diye nitelendirdiği bu olay neticesinde, Nihal Atsız ve Alparslan Türkeş gibi tarihe yön verecek olan isimlerle beraber tutuklanır ve tabutluklar dâhil, 3.5 ay hapiste kalıp tahliye olur. Tarihe 3 Mayıs Türkçülük Olayı diye geçen bu hadise, Osman Zeki Yüksel’in mücadele hayatında âdeta bir başlangıç olur. Fikirlerini yazılarda dile getirdiği için hayatı boyunca 92 kez mahkûmiyet kararı ile karşı karşıya kalır ve 8 mahkemeden aldığı toplam 4,5 yıllık hapis cezasını yatarak ödediği söylenir.[1] Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi son sınıf öğrencisi olan Osman Zeki Yüksel, hapis hayatı sonrası kaydı silindiği için bir daha öğrenimine devam edemez.
Tam bir mücadele adamı olan Osman Zeki Yüksel; baskı, mahkûmiyet ve cezalara rağmen inanmış olduğu davasından hiçbir taviz vermez. Gerek yazılarında gerek mahkemelerdeki savunmalarında kelime ve kanunların elastikiyetine sığınmaya, kaçamak yolları aramaya, tevil ve tefsir yoluna sapmaya tenezzül etmez. Her şeyi olduğu gibi apaçık anlatır.[2] Çünkü o inanmış ve inandığı gibi davasını yaşamayı ve anlatmayı kendine görev olarak görmüştür. “Kanunlardan evvel insanlar, insanlardan evvel de Allah vardı!. Ne gam!” sözleri, inanmışlığını haykırmaktadır.
1947-1962 yılları arasında “Serdengeçti” adlı aylık bir dergi yayımlayan Osman Zeki Yüksel, bundan dolayı Serdengeçti soyadını alır. Kâğıt sorunu, maddi sorunlar, mahkemeler, hapisler sebebiyle bu dergi sadece 33 sayı olarak yayımlanabilir. Ağır mizah gazetesi olarak haftalık yayın olarak piyasaya çıkan “Bağrıyanık” (1952) ise bir sayı yayımlanır ve müstehcen olduğu gerekçesiyle yasaklanır.
Hayatı boyunca hep mücadele içinde olan Serdengeçti’nin dünyalık işlerle hiç işi olmaz. Âdeta seyyar, sade ve basit bir hayat yaşayan bu dava adamının üstünde ütülü bir takım elbisesi bile olmamıştır. Varını yoğunu davası için harcamış ve nice fakir fukara öğrenciye sahip çıkmıştır. “Davamız Allah davası, millet davası, vatan davasıdır. Bu mukaddes dava karşısında biz, nefsimizi sildik.” diyerek dünya görüşünü özetlemiştir.
Serdengeçti’nin Türkçülüğü, milliyetçiliği tartışılmazdır. “Kanlı Bahar” şiirinde “Akif’in gür sesinden / Yunus’un nefesinden / Gökalp’in hevesinden / Bir şeyler var içimde.” mısraları, sadece kılıç ve kanın hâkim olduğu epik bir söylevin dışına çıkıp bunlara bir ruh ve kimlik kazandıran ideallere işaret etmektedir.[3] “Türklüğün İlahisi” adlı şiirinde, Türkçülük ve Turancılık kendini gösterir: “Yabancılarda yurdumuz / Devasız kaldı derdimiz / Altaylar’da bozkurdumuz / Gezer Türklük deyu deyu.”
“Bizim milliyetçiliğimiz hususi vagon, bol harcırah, yüksek makam milliyetçiliği değildir. Hakk’a tapan, halkı tutan, yalın kılıç bir milliyetçiliktir.” der Serdengeçti.[4] Ömrü boyunca “Biz Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman’ız.” sözlerini tekrarlamıştır. O, Türk tarihini bir bütün olarak ele alır ve ecdadın mesuliyetini omuzlarında taşır: “Mete’den Millî Mücadele’de can veren son şehide kadar büyük tarihin mesuliyetini omuzlarımızda taşıyoruz.”  
Ziya Gökalp’e, Nihal Atsız’a, Mehmet Akif’e ve Nurettin Topçu’ya ayrı bir ilgisi vardır Serdengeçti’nin. Ziya Gökalp’in, vefatından sonra âdeta unutturulmak istenmesi ona “Türkçülüğün Esasları’nı” Serdengeçti Neşriyatından kitap olarak yayımlatır. Osman Yüksel’e göre, milliyetçilik Gökalp’la ilmî bir hüviyet kazanmıştır. Gökalp’tan sonra onun çapında tahlilci, sentezci bir zekâ, kuşatıcı bir deha gelmemiştir.[5] Atsız ve arkadaşlarını Türkiye’de ilk şuurlu, erkekçe ve Türkçe muhalefeti başlatan kişi olarak tanımlar, Serdengeçti.[6] Onun için şiir bile yazar ve hasta Atsız’ı ziyaret ettiğinde şiiri okur. Şiirin ilk mısraları: “Uluğ Kağan otağında / Hastalanmış yatağında / Baykal Gölü batağında / Çıkamamış neyleyelim.”
Mehmed Akif’e ilgisini hiç eksik etmeyen Serdengeçti, onu savunan yazılar bile yazar. Bir savunmasında der ki: “Akif’i Türk olmayan birisi diye tavsif etmişler. Akif Türk değilse, Türkiye’de Türk diye kimse kalmaz!”[7]
Serdengeçti’nin mücadele hayatında kuşkusuz CHP’nin tek parti rejimi ve baskısının etkisi büyüktür. Tek parti döneminin yıkılmasında da Serdengeçti’nin katkısı muhakkaktır. Her ne kadar siyasetin içinde olmak istemese de etrafının baskısıyla 1954 yılında Antalya’dan bağımsız aday olur. Hem CHP hem DP, onun aleyhinde her türlü iftirayı atar ve Serdengeçti seçilemez. 1955 yılında Antalya’dan bağımsız olarak İl Genel Meclisine seçilir. 1965 yılında AP’den Antalya milletvekili seçilir. AP’nin politika ve yöneticilerine eleştirilerinden dolayı ihraç edilir. İhraç öncesi ve sonrası ona çok iftiralar edilir. CKMP’nin uzantısı, Türkeş’in adamı gibi sözler hep söylenir.
İhracı sonrası, 1968 yılında CKMP’ye girer; rozeti Alparslan Türkeş tarafından takılır. Serdengeçti’nin, 1969 CKMP’nin MHP’ye dönüştüğü Adana kongresinde etkisinin büyük olduğu hep söylenir. Serdengeçti MSP’ye geçse de bir hafta sonra istifa eder ve tekrar MHP’ye üye olur. MSP’den istifa gerekçesinde “Bu partide Türk olanlar ve Türkçe konuşanlar üvey evlat muamelesi görmektedir.” demesi, dikkatlerden kaçmaz. 1980 öncesinde şehit edilen ve hapse düşen Ülkücü gençlere maddi ve manevi yardımlara da önem verir Serdengeçti. 12 Eylül sonrası Türk milliyetçilerininin idam edilmeleri, işkence görmeleri onu isyan ettirir: “Bir gün gelecek mazlumlar zalimlerden hesap soracaktır!”[8]
Esprileriyle de hep anılan Serdengeçti, 10 Kasım 1983’te kalp yetmezliğinden vefat eder. Osman Yüksel, her şeyin komik tarafını bulup yakalamasını bilen yaradılışından dolayı her türlü fıkradan hoşlanır.[9] Bir gün ona “Senin hastalığının adı ne?” diye sorulur ve o “Vallahi araba markası gibi bir şey. İnsanın benim de bir parkinsonum olsa diyesi geliyor.” diye cevap verir. Alparslan Türkeş hastalandığında ziyaretine gittiğinde “Bak Türkeş, senin en sadık müridin benim. Sen ‘Ey Türk titre ve kendine dön!’ dedin, ben de titremeye başladım ki durdurabilene aşk olsun.” diyerek takılır.  
Bir rüzgâr gibi bu dünyadan gelip geçen Serdengeçti’nin başlıca eserleri şunlardır: Mabetsiz Şehir, Bu Millet Neden Ağlar?, Bir Nesli Nasıl Mahvettiler?, Ayasofya Davası, Mevlana ve Mehmet Akif,
Türklüğün Perişan Hâli, Gülünç Hakikatler, Kara Kitap, Müslüman Çocuğunun Şiir Kitabı, Radyo Konuşmaları, Akdeniz Hilalindir.
 


[1] Rasih Yılmaz, Toros Yüzlü Adam.

[2] Cemal Kurnaz, Deli Rüzgâr, 2016, Kurgan Edebiyat, s. 457.

[3] Vedat Yeşilçiçek, Millî Unsurların Hâkimiyeti Çerçevesinde Atsız ve Serdengeçti’nin Şiirlerindeki Tematik Örgü Üzerine, Uşak Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 2009.

[4] Osman Yüksel Serdengeçti, Bizim Milliyetçiliğimiz, 1966.

[5] Cemal Kurnaz, age. s. 542.

[6] age. s. 544.

[7] age. s. 564.

[8] Hakkı Öznur, Ülkücü Hareket ve Portreler, Alternatif Yayınları, 1999, Cilt 6, s. 134

[9] Cemal Kurnaz, Kara Kitap, Ankara, 2016, Berikan Yayınevi,  s. 35.