BUGÜNE “TARİH VE KÜLTÜR”LE DOKUNMAK

11 Ağustos 2020 17:30 Dr.Selim YILDIZ
Okunma
1741
BUGÜNE “TARİH VE KÜLTÜR”LE DOKUNMAK

 BUGÜNE “TARİH VE KÜLTÜR”LE DOKUNMAK
Selim YILDIZ
Latince kökenli bir kelime olan kültür kelimesi, bilindiği üzere dilimize Fransızcadan geçmiştir. Aslında Latincede toprağı işlemek demek olan bu tabir, İbrahim Kafesoğlu´nun belirttiği üzere sonraları Batı Avrupa dillerinde kazandığı “yüksek umumi bilgi” manası ile Türkçeye girmiştir. Kültürün yüzlerce tanımı bulunmaktadır. Hepsini burada ifade etmeyi gereksiz görüyorum.
Şerafettin Turan´ın aktarımlarına göre, İngiliz P. Bagby´in deyimiyle,“tarihin kalıplı ve tekrarlanan eseri” olan kültür, tam anlamıyla dondurulmuş, asla değişmeyen bir kalıp da değildir. “Kültür, bir toplumda geçerli olan ve gelenek hâlinde devam eden her türlü dil, duygu, düşünce, inanç, sanat ve yaşayış öğelerinin tümüdür.” Yine Bagby, “Kültür, tarihin anlaşılan yanıdır.” demektedir.
Tarih ve kültürün ortaklığı “yüksek kültür”ü meydana getirmektedir. Bu yüksek kültür, topluluk olma bilinci, birlikte hareket etme ve maşerî vicdanla taçlanarak millet meydana getirir. Bu millet, Spengler´in de vurguladığı gibi kendi uygarlığını oluşturur. Dolayısıyla uygarlığa giden yol, tarih ve kültürden geçmektedir. Bu çerçevede uygarlık, yüksek umumi bilgiye sahip bir milletin kültür dinamizmi ile geleceğe dönük hazırladığı bir projesi sayılabilir. Zaten Spengler de uygarlığı yüksek kültürün eseri olarak kabul etmektedir.
Spengler´e göre, “yüksek kültür”, esrarlı kozmik kuvvetlerin dünyadaki insan hayatına müdahalesinden doğmaktadır. İbrahim Kafesoğlu bu görüşe katılmamakta ve “Bir meçhulü çözmeye çalışan Spengler meseleyi daha karanlık ve karmaşık hâle getirmektedir.” demektedir.
Ancak şu bir gerçek ki ister Tanrı´nın ve isterse kozmik kuvvetlerin dünyaya ve insan hayatına bir müdahalesi ile yahut başka şekilde olsun her yaratma bir dokunuşla gerçekleşmiştir. Türk tarihinin ve edebiyatının şaheseri Orhun Abideleri’nde ifade edildiği gibi “Üstte mavi gök altta yağız yer arasında Tanrı kişi oğullarını yaratmış.”tır. Tanrı, dokunmuştur. Bu dokunuş, insan hayatını dokumaktadır. Zira ilk dokunuş her zaman önemlidir. İnsan hayatında da bu yüzden başlangıçlar hep önemli olagelmiştir. Türk mitolojisinde yaratılış ve başlangıç ekseninde vücut bulan bir kozmik devir söz konusudur. Kültür, bu kozmik devir içerisinde oluşmakta ve sürmektedir. Doğumun oluşu ölümü getirmektedir. Ölüm, yeniden dirilmeyi. Yıl olur, yılbaşları kutlanır. Her yıl yeniden bir tazelenme, başa dönüş vardır. Doğum günleri, ölüyü anma törenleri bu yüzden yapılır. Tüm dinî ve millî bayramlarımızın kutlanması ve kutlu olması bu yüzdendir.
Diğer yandan kültür, canlı bir organizma olarak yaşamaktadır. Kültür yaşatıldığı ölçüde millet güçlenebilmektedir. Milletler de kültür yaşadığı sürece varlığını devam ettirebilmektir. Bu yüzden tarihçilere, sosyologlara, din adamlarına, devlet adamlarına büyük görevler düşmektedir. Ülkemizde onlarca sosyoloji bölümü olmasına ve onlarca profesöre rağmen toplumun sosyal ve kültürel sorunlarının çözümü konusunda ne yazık ki yetersiz kalınmaktadır. Oysa kendi kültürümüz içerisinde kendi sorunlarımızın tespiti ve çözüm yollarını öneren birtakım ilim adamlarımız geçtiğimiz yüzyılda canla başla çalışmışlar, hayatlarını Türk toplumunun sosyal, kültürel ve siyasi meselelerin çözümüne adamışlardır. Bugün Türkiye onların çalışmaları, emekleri ve fedakârlıkları üzerinde durmaktadır. Bu kültür ve tarih adamlarının başında Hüseyin Nihâl Atsız, Mümtaz Turhan, Erol Güngör, Nurettin Topçu, Hilmi Ziya Ülken, Cemil Meriç, Orhan Türkdoğan, İbrahim Kafesoğlu, Bahaddin Ögel ve aşkı ve kültürlemeyi kendine yaşam biçimi olarak seçmiş olan Fethi Gemuhluoğlu vb. gibi isimler gelmektedir. Bu kültür adamları, adanmış ruhlar Türk kültürünün varlığı için 20. yy.e dokundular.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan´ın, Orhun Abideleri´nden dile getirdiği “Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe senin ilini, töreni kim bozabilir.” cümleleri dokunmaya ve kültürlemeye çok güzel bir örnektir. Sayın Devlet Bahçeli´nin MHP Genel Merkezi önüne 2006´da yaptırdığı Orhun Abideleri ve açılış konuşması, çoğu kez tarihe ve kültüre gönderme yapan konuşmaları, Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi, Yusuf Has Hacip, Kâşgarlı Mahmud ve diğer Türk büyüklerini devlet yönetiminde ve millete yaklaşımda model olarak belirlemesi, Türk kültürünün kalbi olan Arif Nihat Asya, Hüseyin Nihal Atsız, Orhan Şaik Gökyay vb. şairlerin mısralarına yer vermesi, Türk kültürüne katkıları olan değerli ilim ve irfan adamlarından alıntılar yapması, Türk kültürünün devamı açısından büyük hizmetler ve dokunuşlardır. Sayın Devlet Bahçeli´nin 19 Ocak 2013 tarihinde MHP Siyaset ve Liderlik Okulunun 7. Dönem Sertifika Töreninde milliyetçilikle ilgili yaptığı “Milliyetçilik, çevrenin taleplerini merkeze taşıma iddiasıyla dışlanmış, hakkı yenmiş, mağdur edilmiş veya kenara itilmiş kim varsa yanında olmalı ve onlarla bütünleşmelidir.” şeklindeki konuşması da Türk kültürünün özünde var olan beylik şuurunun bir yansımasıdır.

 
MHP Genel Merkezi Önündeki Orhun Abideleri Açılış Töreninden /12 Eylül 2006

Yüksek kültüre sahip olan Türkler, dünyada cemiyeti en erken zamanlarda teşekkül ettirmiş ve Avrupa´dan yaklaşık 1300 yıl önce de millet olmayı başarabilmişlerdi. Avrupa´nın da çok üzerinde daha medeni bir  millet olgusunun ortaya çıkışı Türkler sayesinde olmuştur. Nitekim millet, Türklerde aynı göğe bakıp, vatanı görebilmek, birlikte yaşama arzusu ve geleceğe dönük ortak düşünceler besleyebilmenin adıydı. Orhun Abideleri’nde bu yüzden hâkimiyet altına alınan bir kavim yahut boy vs. “Türk Sir Budun” yani “Birleşmiş Türk Milleti”nin bir parçası oluyordu. Korunuyor, kollanıyor, konduruluyor, çıplaksa giydiriliyor, açsa doyuruluyordu. Türk Kağanı böylece karizmatik bir lider oluyor, Tanrı´nın lütfu ile varlığını tescilliyordu.
Niyazi Özdemir’in 1967 yılında Millî Hareket dergisinde yayımlanan yazısında Türk kültüründe yukarıda bahsi geçen döngü, vatan sevgisinde erimiş olan aidiyet duygusu, vatanlaşma ve millet olma şöyle ifade edilmiştir: “… Zaman, kararsızlığı, keşmekeşliği, anarşiyi siler. Her dereceye, tepeye, taşa aşinalık peydah eder. Nesiller göz nuru, alın teri döker; yaşama ve mesut olma şartlarını parça parça işler; topluluk kaynaşır; alın yazıları aynı çizgide birleşir. Kaderlerini aynı sihirli el çizer, aynı kıvılcım ruhlarda sevinç ve neşe tüllerini tutuşturur. Tarihin teknesinde kendisine has olayların yumruğu ile yoğrulur, sürülür, aynı karakteri kazanır ve adanır. Bu ad kendini millet kelimesinde bulur. Toprağa perçinlenir, vatan doğar. Üstündeki uğruna alttaki beyaz kefenine sarılarak uyur. Alt ve üst el ele vermiş, kenetlenmiş… O milletin tarihi, dokunmaya başlar. Hatıraları için, ruhları için türbeler, camiler, yollar yapılır. Fedakârların adları takılır. Zaman, felaket ve sevinç vadilerinde yalpasa da ilerler, her kıvrımda tarihin liflerini örer… Tanrı vergisi olduğu için insan vatanını sever. Tarih, ondan bir parçadır. Vatan ondan bir parçadır. Irmaktaki güneş, günlük güneş değildir; çağlayanların sesi anlık değildir.  Biri büyük geçmişi aydınlatırken diğeri destanını terennüm ediyordur.”
Kültür, bir algılama, anlama, anlamlandırma, ruh ve şekil verme, varlığı devam ettirme şeklinde düşünüldüğünde dokunmaya muhtaçtır. Kökleri, göklerde bir millet olan Türk milletinin kültürü derindir. Türk´ün ruhu, öldükten sonra Tanrı´ya uçuyor, Tanrı´ya kavuşuyor ve Tanrı´yla bütünleşiyordu. Bu “birlik”tir. Bu birlik içinde yücelerden yüce Görklü Tanrı, Türk milletini korumaktadır. Hüma kuşu olarak kültürümüzde, edebiyatımızda, türkülerimizde yaşayan Umay Ana kadınlarımızı ve çocuklarımızı hâlâ korumaktadır. Bilindiği üzere Orhun Abideleri´nde “Umay gibi anam hatun sayesinde kardeşim Kül Tigin kahraman er adını aldı.” ifadeleri geçmektedir. Umay gibi analarımız bugün de yüksek kültürümüzün temsilcileri olarak kahraman doğurmaya ve yetiştirmeye devam etmektedir. Bunun en güzel örneklerinden birisi 15 Temmuz kahramanı Ömer Halis Demir´dir.

 
(Kırgızistan somu ve üzerinde Yusuf Has Hacip’in resmi)

Son yıllarda Kazakistan’ın Türk kültürüne yönelik yürüttüğü faaliyetler, mesela Kökbörü adlı hatıra para çıkarması, Kırgızistan’da Yusuf Has Hacip'in 1000 Kırgızistan somu üzerindeki resmi, Türkmenistan başta olmak üzere bütünüyle Türk illerinde millî şahsiyetlere yöneliş ve Türkiye ile ortak yürütülen faaliyetler yeterli olmasa da kültürümüzü yaşatmanın ve diri tutmanın birer yansımasıdır.
 
(Kökbörü Hatıra Para/Kazakistan)

Sonuç olarak derin Türk kültürü ve Türk milleti için Türkiye’de her bir akademisyenimiz, öğretmenimiz, TRT, Kültür ve Turizm Bakanlığı ve müdürlüklerinde çalışan her bir personelimiz, köy ve mahalle muhtarlarımız, belediye ve valiliklerin ilgili müdürlükleri vb. bu konuda daha çok çalışmalıdır. Türk kültürü anlatılmalıdır. Türk kültürüne yönelik enstitü ve araştırma merkezleri çoğaltılmalı, MEB ve Halk Eğitim Merkezleri bünyesinde yeni birimler oluşturulmalıdır. Çocuklarımıza Türk kültürü üzerinde hayaller kurdurulmalı, destanlar anlatılmalı, masallar dinletilmelidir. Rüya görülecekse bu rüya “Büyük Türkiye Rüyası” olmalıdır. Gelecek nesil, “Büyük Türkiye Rüyası”na uyanmalıdır. Bunun için okumalıyız.
Yusuf Has Hacip’in ifadesiyle “inenin yükseldiği, yükselenin indiği; parlayanın söndüğü ve yürüyenin durduğu, her şeyin kendi kemalini beklediği; tam kemale erişince, tekrar zevale başladığı” dünyada, saadet ve ikbalin dönekliği karşısında bütünüyle kendimize, tabiata, hayata ve insana dokunmalıyız.
Bu yüzden okumalıyız. Dağları, ovaları, ağaçları, kuşları, kurtları okumalıyız. Irmakları, pınarları ve bulakları okumalıyız. Gökyüzünü, ayı, güneşi, yıldızları okumalıyız. İnsanı okumalıyız. İnsanın gözlerini en çok da yüreğini okumalıyız. Türk kültürü oradadır. Türk kültürünü kilim kilim, nakış nakış dokumalıyız. Düğümler Altaylar´da bulunan ve dünyanın en eski halısı olan Pazırık halısındaki gibi Türk düğümü olmalıdır.
Altay Yaradılış Destanı’nda Ak Ana dokunmuştur. Tanrı dokunmuştur. Oğuz Kağan Destanı´nda Bilge kişi, Uluğ Türk, gördüğü bir rüya üzerine dokunmuş, Türk devlet ve toplum düzenini şekillendirmiştir. Bozoklar, Üçoklar. Mete Han dokunmuş ve yeryüzü bütünüyle Türk’e yurt olmuştur. Alparslan dokunmuştur. Akşemseddin dokunmuştur. Fatih dokunmuştur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk dokunmuştur.