MHP VE EKONOMİDE “MİLLÎ MODEL” GERÇEĞİ
Selim YILDIZ
Ardahan Üniversitesi Öğretim Görevlisi
“Türk’ümü, milletimi besleyin, zahmet çektirmeyin, incitmeyin!”
Bilge Kağan
Milliyetçi Hareket Partisi, Türk milletinin yarınları üzerine konumlandırdığı milliyetçilik düşüncesini “Millî Kalkınma Hareketi”nin dinamosu olarak görmektedir. MHP’nin “Millî Kalkınma Hareketi” düşüncesi MHP’nin tüm siyasi tarihi boyunca Türkiye’nin ve dünyanın şartları ekseninde güncellenerek bugüne kadar gelmiştir. MHP’nin tek başına iktidar olamaması bu kalkınma hareketinin uygulanmasını geciktirmiş olsa da fırsat oluşturduğu her zeminde bunun gerçekleşmesi için büyük bir gayretin, fedakârlığın öncülüğünü yapmış büyük bir feraset örneği sergilemiştir. MHP’nin savunduğu kalkınma hareketinin çıkış noktası Türk devletine zaman kaybettiren yaklaşımların reddi ile Türk milletinin topyekûn refahına yönelmiş olması ve taşeron ve mutlu azınlıkların karşısında Türk milletinin ekonomiye yön vermesidir. Ekonomi, MHP için sadece bir noktaya saplanmış bir unsur değil hayatın tüm alanlarını kapsayan, millî seciye ve ahlakla da bütünleşmiş bir yapı arz etmektedir. Yarım yüzyıldır Türk milletini en kısa yoldan, çağlar üzerinden aşırarak, atom ve uzay çağına sokacak bir fikrin temsilcisi olan MHP, Türk siyasi tarihinde Atatürk’ten sonra millî bir ekonomik model arayışının öncüsü olmuş ve bunun için mücadele etmiştir. Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş; fezada koşu, teknikte büyük ve süratli gelişme, çelişme, çekişme ve bunalımlar içinde kıvranan bir insanlığın olduğu, sessiz savaşların yani kültür savaşlarının milletleri kuşattığı bir dönemde en büyük ve en güçlü silahın milliyetçilik olduğunu çok iyi bilmekteydi. Milliyetçi Hareketi bir doktrin temelinde sahneye çıkaran zorunluluklar bunlardı. Türkeş’e göre, tarih milletler mücadelesi tarihidir. Bu yolda her bakımdan kuvvetli olmak, sosyal, siyasi ve ekonomik yapıları millî şartlara uydurmak gerekti. Büyük ve milliyetçi Türkiye’yi kurmak için gerekli olan ideoloji çağın en dinamik ideolojisi olan Türk milliyetçiliği idi. Türkeş, millî doktrin olarak belirlediği sistemde liberal ve kapitalist sistemin sahte düzenine, Marksist-sosyalist sistemin sınıf düzenine, Batı’nın burjuva diktatörlüğüne, Doğu’nun proletarya yönetimine, ekonomik bakımdan kuvvetli ve üst olanın siyasi demokrasi düzenine de karşı olduğunu açıkça yazmıştır.
Alparslan Türkeş, güçlü ve müreffeh bir Türkiye için MHP’yi üzerinde konumlandırdığı milliyetçilikte ekonomik düzen olarak Kamu Sektörü, Millî Sektör ve Özel Sektörü, vatandaşların sosyal güvenliği adına Toplum Güvenliği Kurumunu, sanayi ve kalkınma bankalarına öncelik tanınmasını, Tarım Kentleri Projesi’ni vb. düşünmüştür. Maden politikasını ise akıl politikası olarak gören Türkeş, millî ülkenin stratejik bir parçası olan sahillerimizin özel çıkarların yuvası olduğunun da farkında ve karşısındadır. Ona göre, sağlık hizmetleri de başıboş hâlinden kurtarılmalı idi. Sanayileşme hedefi olarak da ihracata yönelmiş imalat, özellikle yatırım malları endüstrisini kurmak çizilen yöndür. Bir tüketim sanayi olan montaj sanayi kalkınmayı sağlayamazdı.
MHP’nin öne sürdüğü “Millî Kalkınma Hareketi”nin haklılığının çok açık şekilde ortaya konması, sağ-sol ve her türlü bölücülük ve ayrışmanın hazırlandığı 1970’lerde mümkün olmuştur. Her ne kadar önemi o zamanın şartları içinde tam olarak toplumsal temelde anlaşılamamış olsa da 1970’lerde devleti ve sistemi yakından analiz eden MHP, bu konudaki görüşlerini açıkça TBMM’de ifade edecektir. Bu anlamda 1978 Bütçe Görüşmelerinde söz alan MHP milletvekillerinin konuşmaları ve tespitleri de “Millî Kalkınma Hareketi”nin zaruretini ortaya koymakta, yol göstermektedir. Bu konuşmalarda Agâh Oktay Güner’in dikkat çektiği önemli noktalar bulunmaktadır. Güner, parlamentoda bütçenin görüşülmesi faaliyetini, aslında hükümet çalışmalarının kontrolü ve planlı ekonomi bağlamında önemsemektedir. MHP, bütçenin ağır vergilere, iç ve dış borçlanmaya dayalı oluşmaması gerektiğinin de pekâlâ farkındaydı. Güner’e göre, 1838 Gümrük Antlaşması ve 1856 Kırım Savaşı’nın ekonomik gerçeği idrak edilmeli, emperyalistlerin Osmanlı Devleti’ni kendi bankalarına borçlandırmaları ve Türkiye’nin sömürgecilerin açık pazarı yapılma hedefleri doğru okunmalıydı. Bununla birlikte meseleye tarihsel temellerden yaklaşılıyor olması değişmesi gereken bir sosyo-ekonomik yapıya da işaret ediyordu. Dolayısıyla meseleye “Millî Model” bütünlüğünde bakabilmek gerekliliği ayrı bir önem taşımaktadır. Kalkınma yolunda Türkiye’nin temel meselesi ağır sanayi kurmaktır. Gerçek sanayileşme, fabrika yapan fabrikaları kurmak, millî güçle üretmek, sermaye birikimini hızlandırmak, toplumun bütün kesimlerini iktisadi yönden güçlendirmek ve vatandaşların refah payını artırabilmek MHP’li Eski Ticaret Bakanı Güner’in ifadesiyle MHP’nin yol açıcı ve fikir üretici şahsiyetinin ifadesiydi. Ayrıca MHP için hür bir hukuk ve sosyal adalet düzeni, Allah’ın yarattığı mukaddes varlık olan insanların insana kulluğuna karşı “Millî Model” geleceğin Türkiye’si için yegâne çıkış yolu olarak görülüyordu. Yani “Millî Model” maddi-manevi tüm yönleriyle bir bütünlük arz ediyor, devletten topluma değil, toplumdan devlete ve çağa yürüyüşünün ve Türk milletinin sistem oluşunun adı olarak tasarlanıyordu.
Agâh Oktay Güner’in, 1978 Bütçe Görüşmelerinde MHP adına yaptığı başka bir konuşmasında dikkat çektiği noktalardan biri DPT’nin personel politikası, araştırma kapasitesi ve plan modeli yönünden istenen güce kavuşamamış olmasıdır. Türkiye’de planlama pek çok modernleşme faaliyetinde görüldüğü gibi millî bünyeyi ve devleti zaafa uğratıcı bir taklit ve hevesten öteye gidememiş, millî yapıya ve ülkenin şartlarına uygun bir kalkınma modeli ve plan modeli hazırlanmamış, millî hedefler doğru tespit edilmemiş ve kaynak sağlama noktasında zaafa düşülmüştür. MHP’nin 1978’de açıkça dile getirdiği şekliyle DPT’nin partizanlığın dışında Türkiye’nin idare hayatında, politikacılar ve teknokratlar nazarında büyük yeri ve ağırlığı olmalıydı. Siyasi sorumluluk taşıyan kadrolar karşısında teknokratların durumu ise alternatifli tercihli çözümler getirmek olmalıydı. Aynı iktisat prensiplerinin birer hazır elbise gibi bütün milletlere karşı uygulanmasının yanlışlığı karşısında dünya piyasaları ve gelişmiş ülke ekonomileri karşısında hem rekabet edebilecek hem de kendini koruyan bir Türkiye için ferde sanayi yetiştiren değil, sanayiye fert yetiştiren, üretime ve geleceğe dönük model tesisi şarttır.
Güner’in MHP adına o gün söyledikleri bugünün ve yarının Türkiye’si için önemli kılan bir ifadesi de milliyetçi planlamanın ekonomiye müdahaleyi elzem görmesidir. Çünkü kendi kaderine bırakılmış serbest piyasa ekonomisi kapitalist ekonominin özü olan faizle birlikte, iç piyasada rekabeti şiddetlendirmekte, fiyatları artırmaktadır. Milliyetçi planlamanın ekonomiye müdahale düşüncesi sosyal hayatın dengesi açısından da önemsenmekteydi. Sosyal ve iktisadi düzenin ahenkli ve akli ölçülerle ele alınması ve dengeli olması kanser şehirleşmesinden kültür hayatına ve 2000’li yılların atom çağına kadar önem arz etmekteydi. Güner’in bu noktada dikkat çektiği bir husus hesaplara göre 2000 yılında dünyanın %30’nun yaşadığı gelişmiş ülkelerde kişi başına millî gelirin 10 bin doları aşacağı, az gelişmiş ülkelerde ise bu oranın 5 bin dolar civarında olacağıdır. Bu dengesizliğin kültür hayatına yansıyan yanı ise gelişmiş ülkelerde yılda 7 milyar cins kitabın basılacağı öngörülürken az gelişmişler dünyasında 50 milyon cins kitabın basılacağı öngörüleridir. MHP milletvekilleri 1978 Bütçe Görüşmelerinde her yönden MHP’nin ekonomiye dair görüşlerini ve kaygılarını yansıtan konuşmalar yapmışlar, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlara millî bir çerçeveden cevap bulmaya çalışmışlar ve Ecevit’in ekonomiyi yönetmekten uzak oluşuna fazla takılmadan kendi modellerini yani “Millî Kalkınma Hareketi”nden “Millî Kalkınma Modeli”ne oradan da iç ve dış piyasada sağlam şekilde durabilecek “Millî Model”e işaret etmişlerdir. Ancak bu konuşmalar içinde özellikle tespite dayalı olduğu için bu yazıda Agâh Oktay Güner’in MHP adına konuşmalarını referans almayı uygun bulduk. MHP adına 1978 Bütçe Görüşmeleri’nde konuşan Güner, 1970’lerin sonuna kadar Türkiye’de uygulanan olan ekonomi sistemlerini değerlendirmiş, MHP’nin savunduğu “Millî Model”in ilkelerini ortaya koymuştur. Buna göre: 1930’larda bütçe, para, kredi politikaları gibi ananevi tanzim görevleri yanında iktisadi birimler kurmak ve işletmek, tarım ve sanayi kesiminin temel mal ve hizmetlerinin fiyatlarının belirlenmesi görevlerini devlet üzerine alırken özel teşebbüs ve piyasa ekonomisi şartları, fertlerin ekonomik tercihlerinden meydana gelen piyasa ekonomisi de devam etmiştir. Bu dönemin gelişme şartlarında kalkınma ve sanayileşme hareketlerini desteklemek üzere devletçe alınan tedbirler, piyasa mekanizmasını kendi işleyiş şartlarından koparmıştır. Ancak karma ekonominin kendi işleyişinden meydana gelen esneklik, gücünü teşkil ettiği kadar zafiyetini de bünyesinde taşımıştır. Hükûmetlerin piyasa şartlarına müdahale yetkilerini kullanmadaki farklılık, hatta aynı hükûmetteki bakanların bu müdahaledeki zıt tutumları ve farklı anlayışları endüstrileşme, dış ticaret, para ve kredi politikaları ve fiyatlara müdahale yetkilerini kullanmadaki farklılık ve tutarsızlık iç ve dış piyasanın işlemesini bozabilecek nitelikte kararların alınabildiğini göstermiştir. 1950’den itibaren Demokrat Parti iktidarının ortaya koyduğu iktisat politikasıyla devletin ekonomideki fonksiyonu doğrudan iktisadî faaliyetlerin yürütülmesi şeklinde değil, ekonomide altyapının kurulması şeklinde görüldüğü ifade ediliyordu. Uygulamada Demokrat Partinin karma ekonomiyi tasfiye etmek niyetinde olmadığı hatta İktisadi Devlet Teşekküllerinin ekonomideki payının genişletildiği görüldü. Karma ekonomi, iktidarda bulunan siyasi partiye geniş yetkiler vermekte, bölge ve zümrelere göre seçmenlerin oylarını cezpedecek şekilde yatırım ve fiyat politikalarına biçimlendirmek imkânı sağlamaktadır. Hükûmetler, para-kredi ve bütçe konularında ellerindeki yetkilerle fiyatlar ve yatırımlar arasında dikkatle korunması icap eden dengeyi muhafaza etmek yerine enflasyonu hızlandıracak siyasi tercihlere ağırlık verdiler. 1960’lardan itibaren siyasi hayata hâkim olan istikrarsızlık ve siyasi partiler arasındaki şiddetli mücadeleler iktisadi hayatı her geçen gün güvensizliğe itebilmiştir. 1973-74 yıllarında başlayan ve şiddetli enflasyon tecrübesinde petrol fiyatlarının %300 artışında dış ekonomik faktörler belirleyici olmakla birlikte 1940’tan itibaren birbirini takip etmiş olan iktidarların karma ekonominin verdiği çeşitli yetkileri çelişkili ve dengesiz bir şekilde kullanmaları sonucu ağırlaşmıştır.
MHP’nin geçmişte yaşanan ve yaşanmaya devam eden ekonomik tecrübeler ve göstergeler, Türkiye ve dünya gerçekleri ışığında partinin savunduğu değerlerde ve Güner’in konuşmalarında ortaya konan “Millî Model”’in esaslarını aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:
• Türkiye ekonomisi kısa vadeli tedbir ve tercihlerle yönetilmemelidir. Devletin yeniden düzenlenmesi, kamu idaresinin yeni şartlara uyabilecek yapıya kavuşturulması sağlıklı ve istikrarlı bir ekonomik yapı için şart görülmelidir.
• Siyasi hükûmetlerin yapısından meydana gelen güçsüzlük, ülkenin gelişmesi yönünden talihsizlik olabilmektedir. Bu yüzden parlamento, hükûmet, işçi ve işverenler, üniversiteler ve basın şuurlu bir şekilde ekonomi politikalarında birleşmek zorundadır.
• Ekonomi bütünüyle ele alınmalı, siyasi ve sosyal yapıyla dengesi gözetilmelidir.
• Üretimden pazarlamaya kadar geçen zincir çok iyi değerlendirilmeli ve hesap edilmelidir.
• Talep enflasyonunu önlemek için gönüllü tasarrufları artırmak ve üretim gücünü verimli alanlarda hareket geçirmek şarttır.
• Şirketlerin ve özel sektör yatırımlarının daha geniş halk topluluklarını ortak etmek suretiyle “gelir-yatırım” hareketini hızlandırmak mümkün kılınmalıdır.
• Sermaye piyasası yapısında kaynakları halka devlet garantisi ile açmak ve sıkı kontrolünün yapılması gereklidir.
• Ticaret Bakanlığı fonksiyonel olmak durumundadır.
• Devletin, malların fiyat ve kalite kontrolünün ve ticari hizmetlerle ilgili ücretlerin denetimini yapmasına imkân sağlamak lazımdır.
• Ticaret hizmetlerinde verimlilik yükseltilmeli, arz ve talep arasında denge sağlanmalı, tüketim ile üretim, ihracat ile ithalat arasında rasyonel bağlantı kurulmalıdır.
• Devlet, piyasa ekonomisinin cari olduğu ülkemizde bir taraftan serbest rekabete imkân verecek şartları desteklerken aynı zamanda piyasayı düzenlemek, disiplin ve kamu yönetiminin kontrolü altında tutmak zorundadır.
• Devlet, temel tüketim mallarında üçer aylık sürelerle ihtiyaca verecek şekilde “Millî Stok Müessesesi” kurarak ülkeyi karaborsadan kurtaracak tedbirler almak zorundadır.
• Kredilerin bölgelerarası dağılımında denge kurulmalı, bankaların verdiği kredilerin tesirli bir şekilde kullanımı sağlanmalıdır.
• “İhracat Sigortası Kanunu” çıkarılmalıdır.
• Yabancı sermaye, döviz darlığını artırıcı değil, çözüm getirici nitelikte olması kaydıyla olumlu karşılanabilir.
• “Millî Kalkınma Modeli”nde tekelleşmeye karşı bir duruş vardır.
• Dünya para piyasalarında meydana gelen dalgalanmalara paralel olarak zaman zaman yapılan kur ayarlamalarının devam edeceği ve hatta büyük oranlı devalüasyonlara gidileceği şeklinde, ihracatçıları tereddüde sevk eden, ihracatı yavaşlatan, alıcıları beklemeye zorlayan maksatlı söylentilerin, ülkemize faydalı olmadığı göz önünde tutularak son bulmasında zaruret vardır.