NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU

23 Haziran 2016 11:58 Murat Gedik
Okunma
4908
NİYAZİ YILDIRIM GENÇOSMANOĞLU

 


“Destan, milletin en yüksek duygu, düşünce ve isteklerini ifade eden ve değişmez özelliği kahramanlık olan eserlerdir[1].” sözleriye destanlara dikkati çeker, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu. Kendisi Türk edebiyatında “destan şairi” olarak tanınmakta olup insanımıza nice eserler geride bırakmıştır. Edebiyatımızdaki en güzel zafer şiirlerinin ve destanlarının altında onun imzası var desek herhâlde abartmış olmayız. Şair “Destanlarda ibretler vardır; dünya görüşümüz vardır; acılarımız, mutluluklarımız vardır[2].” diyerek millî şuura hizmet etmek için mücadele ettiğinin altını da çizmiş olur.  Gençosmanoğlu: “Hiçbir şiir Ulubatlı Hasan’ın Bizans surlarına bayrak dikmesi, Genç Osman’ın kelle koltukta “Allah Allah!” diyerek Bağdat’a girmesi, Malazgirt’te Türk ordusunun kendisinden dört kat üstün düşman kuvvetlerine karşı zafer kazanması kadar güzel olamaz. Ben bunun için destana hayranım ve destan yazıyorum…” der.
1929 yılında Elazığ’ın Ağın ilçesinde dünyaya gelen Niyazi Yıldırım’ın babasının soyadı Gençaydın’dır. Şairin soyu Bağdat’ın Fethi’nin kahramanı Genç Osman’a dayandığı için Niyazi Yıldırım 1957 tarihinden itibaren mahkeme kararıryla Gençosmanoğlu soyadını kullanacaktır. İlk şiirlerinde Gençaydın soyadını kullandığı görülmektedir. Köy enstitüsü mezunu olan şair uzun dönem öğretmenlik yapmış ve daha sonra Millî Eğitim Bakanlığı bünyesinde çeşitli görevler yaptıktan sonra emekli olmuştur. Turancılık suçlamalarıyla sürgün de yiyen Gençosmanoğlu, “Türk Milliyetçiler Derneği” gibi kuruluşlarda aktif görevler de almıştır.
İlkokuldan itibaren Niyazi Yıldırım’ın şahsiyetinin oluşumunda etkisi olanlar şüphesiz mevcuttur. Fakat çevresinde bulunan üç kültür ve sanat adamı Fikret Memişoğlu, Nihal Atsız ve Arif Nihat Asya’yı saymadan geçemeyiz.[3] Avukat Memişoğlu’nun vefatı dolayısıyla yazdığı bir şiirinin ithaf yazısında ondan “Üstadım, ağabeyim, ruhumun ve sanatımın mimarı” gibi ifadelerle bahsetmesi, yetişmesindeki rolünü adeta ispatlar.[4]
Erzincan zelzelesi olduğunda 11 yaşında olan Niyazi Yıldırım zelzele üstüne ilk şiirini yazar. Genç bir öğretmen iken şairin Türk destanlarına merakı iyice artar. Nihal Atsız’ın “Bozkurtların Ölümü” eseri onun “Bozkurtların Destanı” adlı kitabına kaynak olur. Atsız Bey çalışmaları görür ve teşvik eder. “İlk çalışmalarımı Nihal Atsız Bey görmüşler ve teşvik etmişlerdi. Bu teşvik, benim için hem büyük bir güç kaynağı hem de büyük bir lütuf olmuştur.” diyen Niyazi Yıldırım, “Bozkurtların Destanı” kitabının girişinin sonunda “Adını koyduğum bu eserdeki kusurlar kendime; başarılar, “Bozkurtların Ölümü” gibi bir eseri Türk gençliğine veren büyük Türkçü yazar merhum Nihal Atsız’a aittir.”[5] diyerek Atsız Bey’e ne kadar önem verdiğini belirtmiş olur. Atsız’ın vefatı sonrası “Atsız Tanrıdağı’nda” şiiri, gösterilen önemi bir daha vurgular; “Dayanılmaz olsa da Atsızlığın acısı / Ulu Tanrı’ya şükür, yine soy var, Turan var.”[6]  
Arif Nihat Asya’dan da çok etkilenen şair; 1973’te Töre dergisine verdiği mülakatta, ondan “Yaşayan en büyük şairdir.” diye bahseder. “5 Ocak Uçmağı” adlı iki şiir ile Arif Nihat Asya, Gençosmanoğlu tarafından vefatı sonrası şiirle ölümsüzleştirilir.
Gençosmanoğlu’nu etkileyenler arasında komünizm zulmünden kaçıp Türkiye’ye yerleşen ve Ağın’da nahiye müdürlüğü yapan Azerbaycan Türkü Elmas Yıldırım da vardır. Gençosmanoğlu ondan sürgünler, dış Türkler, Türkistan gibi konular hakkında bilgiler edinmiştir.
“Aylardan Ağustos, günlerden cuma / Gün doğmadan evvel iklim-i Rum’a / Bozkurtlar ordusu geçti hücuma..”  mısraları ile başlayan “Malazgirt Marşı” adlı şiiri, Malazgirt Zaferi’nin 900. yıl dönümü münasebetiyle yazılır ve Türk tarihindeki en anlamlı zaferlerden biri daha destanlaştırılmış olur. Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü tarafından açılan yarışmada bu marş birinci seçilir. Bu marşta sadece bir olay anlatılmıyor, aynı zamanda Türk’ün “Kızılelma”anlayışı da dile getiriliyor.[7]
Gençosmanoğlu miliyetçi ve Türkçü yaklaşımlarıyla tarihî değerlerimizin zamanla unutulmaması için onları şiirlerinde işlemiştir. “Gençosmanoğlu, milletimizin övünme burçları diyebileceğimiz İslami ve millî vakalarımızı, zaferlerimizin gururunu, mağlubiyetlerimizin acısını, inancımızı, coğrafya ve kültürümüzü şekillendiren uçsuz bucaksız diyarları, mazi, hâl ve ati üçgeni içerisinde işleyerek şiirinin bengisuyu ile yeni heyecanlar hâline getirmiştir.”[8] “Onun hedefinin; Türk dilinin, dininin, devletinin, kültürünün, tefekkürünü, vatanının… ilh. Türklüğün yaşaması ve yaşatılması olduğunu” söyleyebiliriz.[9]  
20. asrın Dede Korkut’u diye de tanımlanan Gençosmanoğlu’nun şiirleri Orkun, Aras, Türkeli, Türk Yurdu ve Türk Edebiyatı gibi dergilerde yayımlandı. Türkçe konusunda Türkiye’de yayımlanan eserler, bütün Türk dünyasında kolayca okunup anlaşılması gerekir diyerek Türk dünyasına ne kadar önem verdiği bellidir. Türk dünyasının dertleri ile dertleşen şair; Afganistan, Kerkük, Türkistan gibi kadim Türk toprakları için de şiirler yazar. Doğu Türkistan Türklerinin lideri İsa Yusuf Alptekin’in isteği üzerine çıkarılan ‘Doğu Türkistan’ın Sesi’ adlı dergisinde şair yazı işleri müdürlüğü görevini yerine getirir. 
Anadolu’da Türk insanı arasında ayrımcılık tohumları ekmek isteyenlere de her zaman karşı durmuş olan Gençosmanoğlu, aydın olduğunu bu konuda da kanıtlamıştır. “Aynı mayadan yoğrulan / Türk, Türkmen diye çağrılan / Aynı kıbleye doğrulan / Secdeye konulan bir baş / Alevî, Sünnî, Kızılbaş…” sözleri onun meşhur “Alevi, Sunni, Kızılbaş adlı şiirindendir. Bu şiirde Oğuz’un yirmidört boyuna seslenilerek birlik ve beraberlik çağrısı yapılıyor ve Türk kardeşliğinin pekiştirilmesine dikkat çekiliyor.
Ülkücü destan şairi lakabına da layık görülen Gençosmanoğlu şehit edilen Ülkücülerin ardından şiirler kaleme alır. Gün Sazak, Süleyman Özmen, Gülbey Karataş, Dursun Önkuzu bunlardan örneklerdir. “Türkmen Ağam” adlı şiirini ise rahmetli Dündar Taşer’e yazar. Şiirden mısralar:  “Ülkü yolu diken olur, taş, olur / Yağsız ayran, kuru ekmek aş olur / Kim derdi ki ağama bir iş olur / Kahpe felek bize oyun etti bil! / Attığı taş bağrımıza battı bil!”  
Ağustos 1992 tarihinde vefat eden bu büyük şair, ne yazık ki sık hatırlanmıyor. Onun destanlarından Türk insanına ne hizmetler verilebilir, bir bilinse kıymeti. Bilen onu destan şairi olarak bilir. Kendi pek hatırlanmasa da dolaylı olarak “Aylardan Ağustos, günlerden cuma” mısraları söylendikçe, “Ya Allah, Bismillah, Allahuekber” sözleri haykırıldıkça o hep anılacaktır.
Şairin kitap hâline gelmiş şiirleri: Alperenler Destanı / Boğaç Han Destanı / Bozkurtların Destanı / Bozkurtların Ruhu / Destanlar Burcu / Destanlarda Uyanmak / Gençosman Destanı / Kopuzdan Ezgiler / Kürşad İhtilai Destanı / Malazgirt Destanı / Salur Kazan destanı.
 


[1] Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu ile söyleşi, Töre, sayı 22, 1973.

[2] Age.

[3] Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Hayatı ve Şiir Sanatı, Arif Yılmaz, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, s. 39.

[4] Age., s. 41

[5] Bozkurtların Destanı, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2002, s. 8.

[6] Destanlar Burcu, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 2004, s. 40.

[7] Yeni Türk Edebiyatı’nda “Kızılelma”, Abdullah Harmancı, Turkish Studies, volume 5/3, Summer 2010.

[8] Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Hayatı ve Şiir Sanatı, Arif Yılmaz, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, s. 207.

[9] Elazığ ‘dan Yükselen Ses: Gençosmanoğlu, Mitat Durmuş, Fırat Şiir Akşamları Güldestesi, Elazığ, Kasım 1994.