MİLLÎ OLABİLMEK LAZIM

09 Aralık 2015 13:56 Murat Gedik
Okunma
2965
MİLLÎ OLABİLMEK LAZIM

 
 
“Türk töresi laf ebeliğini kabullenmez; takdir Türk milletinindir! Her şeyde ölçümüz töredir. Asil milletimizin geleceği aydınlık olsun.”

Bu sözleri 1 Kasım Türkiye Genel Seçimleri sonrasında sanal âlemde paylaşmış, “İnsanımız tercihini yapmıştır. Biz gerekli istişarelerimizi yapıp kaldığımız yerden çalışmaya devam etmeliyiz.” mesajını vermeye çalışmıştım. Gelin görün birileri zafer sarhoşluğuna kapılmışken bu sarhoşluk esnasında bile Milliyetçi–Ülkücü Harekete yönelik saldırılarına devam etmeye ve âdeta yön vermeye kalkışmıştır.
Basit insanlar, çıkar peşinde olanlar, Cahiliye Devrine âdeta özlemle bakanlar; her zaman başkalarının söylediklerine kanıp onlara yalakalık yapmakta yarışa girerler. Bu tanımlamaya başka işleri yokmuş gibi tek gayeleri Türk milliyetçilerinin içine fitne ve fesat sokmak isteyenler de girmektedir. Kendilerini öyle dev aynasında görürler ki sanırsınız, onların dışında Milliyetçi-Ülkücü Hareketi düşünenler yoktur. Oysa bu tiplemeler ilk olarak Başbuğ Alparslan Türkeş’e ihanet etmişler, onu yarı yolda bırakmışlardır. Aradan yaklaşık 30 yıl geçmesine rağmen hâlâ Milliyetçi–Ülkücü Hareketle uğraşmaktadırlar. Bu tipler Milliyetçi–Ülkücü Harekete hep yük olmuşlar ve her zaman nefislerinin peşinde koşmuşlardır. Sözde Tük milliyetçileri ve sözde Ülkücülerdir bunlar. Oysa biz her zaman şu fikri savunuruz: “Bir Türk milliyetçisi Türk’e has olan hiçbir şeye mesafe koyamaz, küsemez ve onsuz asla yapamaz. İnsanoğluna tapmaz ve midesi için Türklük davasını satmaz.” Bu tipler ise Türklüğün tanımını nefis tatmininde bulurlar. Gün olur Türklüğü ayaklar altına alırlar gün olur Türkçülükten bahsederler.
Büyük fikir adamı Altan Deliorman ne güzel söylemiş: “Ülkü; ulaşılması büyük çaba isteyen, uğrunda her türlü fedakârlığa katlanılan bir inanış ve bir emeldir. Ülkü bir millete ait ise ona "millî ülkü" denilmektedir.”
Evet, tanım budur işte. Ülkümüz millîdir ve gereken her türlü fedakârlığa katlanılmaya devam edilecektir. Birileri saldırsa da birileri fitne ile surda gedik açmaya çalışsa da samimi dava adamları daima bu tür yaklaşımları püskürtecektir.
Kendilerini başkaları (gayrimillî unsurlar) tasarladığı için Ülkücüleri de tasarlamaya çalışıyorlar. Hatta o kadar ileri gidiyorlar ki hareketin liderini bile onlar görevden almaya ve atamaya çalışıyorlar. Maşaları, oyuncakları da sözüm ona eski Ülkücüler. Ufacık Hollanda’da bile bu tiplemelere rast gelebiliyorsunuz. Türk milliyetçileri olarak 1 Kasım Seçimlerinin bir neticesi de “imandan dolayı değil de mideden dolayı” Ülkücü görünenlerin daha net bir biçimde ortaya çıkmalarıdır. Oy tercihini başka partilerin lehine yapmalarına rağmen hâlen Ülkücüler aleyhine yorum yapanlar mevcut. Terör örgütü tekrar barajı aşmış, umurlarında değil; ülkenin bir kısmında hâkimiyet çoktan gitmiş, önemli değil. Ama Ülkücüler daima bunlar için tehdit. Hele o eli öpülesi büyüklerimizin çoluk çocuklarının rızıklarıyla Avrupa ülkelerine geldiklerinde sahip çıkılan ve sonradan değişime uğrayanları görünce insan gerçekten kahroluyor. Adam kalkmış buradan, yani Avrupa’dan Ülkücü Hareketi eleştiriyor. “Be utanmaz yırtık çorapla buraya geldiğinde Ülkücülerin helal olan yardımlarıyla yırtıklarını örttün, bunun hatırına bari sus!” diyesi geliyor insanın. Geliyor ama Ülkücü ahlak engel oluyor ve “Yapılan iyilikler yüze vurulmamalı.” diyerek bundan vazgeçiyoruz. İşte bu ahlak değil mi zaman zaman bizlere engel olan?
Ülkücü gelenekte; aile kutsal sayıldığı için aile içi konular dışarı yansıtılmaz, aile içinde olup bitenler iffetten sayılıp kendi içinde tutulur. Dışarıda olduğu hâlde âdeta perde aralığından bir şeyler kapmak isteyenlere fırsat da tanınmaz. Törede, iffete uzatılan dilin ve elin akıbeti bellidir. Herhâlde bu konuda da geride kaldık gibi...  
Bazen geçmişe şöyle bir bakıp ilham alınmalı ama tabii hareketin sorunlarına dair her şey demokrasi çerçevesinde çözümlenmelidir. Ancak Ülkücü Hareketin değil liderini, en alt kademedeki şahsını bile midelerinden bir yerlere bağlı olanlar tasarlayamazlar. Tek tasarım mekanizması, Ülkücü iradedir.  
Taş olduğu yerde ağırdır ve herkes kendi eksiklerini gidermek için gereken istişaresini yapıp ileri doğru adımlarını atacaktır. Bu adımlar arasında mideden başka yerlere bağlı olup da bu davanın üzerinde âdeta kara bulut gibi durmak isteyenler gereken tepkiyi alıp yerlerini güneşe bırakacaklardır. Ülkücü dünya görüşü, millî olan her şeyi içinde barındırır; ecnebi kökenli fikirleri, her türlü cemaat yapılanmalarını, maneviyata ters olan hiçbir akımı içinde barındırmaz ve bunlara da panzehir olma özelliğini korumaya devam eder.
Bu sözler de dostlara: “Ülkücü dünya görüşü akla çok önem verir, bazı dostlar algı operasyonlarına gelip sazan balığı gibi her şeye atlamamalılar, zaman her şeyin ilacıdır.”
Milli olabilmek lazım; yoksa ülkü, ahlak, irade, töre ve iffet gibi değerler çok uzak kalır…
Mustafa Kemal’ce gelecek dileğiyle.