İşkence, insanlık tarihi kadar eski bir insanlık suçu. Birisine, kendi iradeniz ve onun iradesiyle yaptıramadığınız eylemi yaptırmayı, söyletemediğiniz sözü söyletmeyi, uzaklaşmak istemediği fiillerden uzaklaştırmayı, hem bedensel hem ruhsal yönden baskı ve acı altına alarak gerçekleştirme işinin adı işkence. Bazen muktedirler bazen ağalar ve babalar bazen de devletler işkenceci olabiliyor. İlk Hristiyanların ilk Müslümanların gördüğü işkenceler tarihlerin sayfalarına dehşetli ifadelerle yazıldı. Tarihte insan zekâsının ürettiği pek çok işkence yöntemi vardı, modern dünya aldığı teknolojik mesafelerle ince ayarlı işkence yöntemleri geliştiriyor. Günümüz modernitesi, işkence yöntemleri olmadan da insanlığı bazen psikolojik işkencenin eşiğine getirip bırakıyor. Tüketimin körüklenmesi, modanın ve markaların beynimizin içine zerk edilmesi ve bunlara ulaşabilme arzusu, güvensizlik ve emniyetsizlik duygularını arttırıyor. Bunlar, pek de kayda geçmeyen ve sürekli olarak artarak etrafımızı saran tehlikeler.
Ama günümüzde devletlerin işlediği işkence suçlarının haddi hesabı yok. İsrail, Çin, İran ve Irak hapishanelerinden çıkan insanların anlattıkları, işkencenin en büyük insanlık suçu olmaya devam ettiğini gösteriyor. Bir de o hapishanelerden çıkamayıp da toprağa sarılanların anlatamadıklarını düşünürsek işin vahameti iyice büyümüş oluyor.
Ağustos ayının ikinci haftasında, Genel Ağ üzerinde BBC ve New York Times kaynaklı bazı haberler yer aldı. Çin’de, Çin vatandaşı ve bir insan hakları savunucusu olan Gao Zhisheng, hapiste üç yıl kaldıktan sonra hürriyetine kavuştuğunda aklını yitirmişti. Üç yıl boyunca, günde bir kez lahana ve bir dilim ekmek verilmiş, çok az ışık alan küçücük bir hücrede tutulmuş ve hiç kimseyle görüştürülmemişti. Çinli insan hakları savunucusu Zhishen’in avukatı, müvekkilinin hapisten çıktıktan sonra insanlarla diyalog kuramadığını, sorulan sorulara cevap veremediğini, bazen bir tek kelime söyleyebildiğini anlatıyor.
Zhishen’in Amerika’da yaşayan eşi Geng He ise, eşinin Amerika’ya getirilip tedavi edilmesi gerektiğini söylüyor. Gao Zhisheng, sağlığı yerindeyken çalıştığı yıllarda avukatlık yapıyor ve dinî azınlıkların haklarını müdafaa ediyordu. Dinî özgürlüklerin önündeki engellerin kaldırılması için gösteriler de düzenliyordu.
Çin’de yine başka bir Çin vatandaşı, çalıştığı topraklarda çıkan tartışmalara bağlı olarak yerel hükûmet aleyhinde bir dizi şikâyette bulunuyor. 50 yaşındaki Xu Lindong, bunların arkasından ağabeyi adına atılmış sahte bir imzayla Zhumadian Psikiyatri Hastanesine yatırılıyor. 6,5 yıl sonra serbest bırakılan Lindong’a 54 elektrik şoku verilmiş, yatağına bağlanmış ve hiçbir zihinsel rahatsızlığı olmadığı hâlde bir sürü ilaç yüklenmiş. Sonuç malum, hürriyetine kavuşmuş ama sadece biyolojik mevcudiyeti olan bir insan var artık yakınlarının karşısında.
Bu örnekler, Çin’de Çinlilerin uğradığı zulmü gözler önüne seriyor. Bir de Uygur Türklerine yapılan işkenceleri hatırlayalım. Daha bir ay yönce Türklerin ve diğer Müslümanların oruç tutmaları engellendi. Uygur Türk’ü kadınların, bir çocuktan fazlasına sahip olma hakları yok, ceninler hemen katlediliyor. Şu anda başörtüsü zulmü var. 9 Temmuz’da, Doğu Türkistan’ın başşehri Urumçi’de Çin askerleri evlere baskın yapıyor. Amatör kameralarca yapılan çekimlerde, Çin askerlerinin sokaklarda devriye gezdikleri tanıklanıyor. Nisan ayından bu yana yüzlerce Uygur Türk’ünün katledildiği sivil yerel kaynakların verdiği bilgiler arasında.
Herhangi bir insanlık hakkı için yola dökülenler ister Türk ister Çinli olsun, hükûmet yetkililerince hesabı görülmek üzere Çin hapishanelerinde çürütülüyorlar. Birkaç yıl oralarda kalanların ise artık akıl sağlıkları yok edilmiş oluyor.
Guantanamo ve Ebu Gureyb gibi kamp ve hapishanelerde feci işkencelere tutuldu insanlar. Oralardan hasbelkader kurtulanların ve gizli olarak görüntü alabilenlerin bilgilerine bakacak olursak insanlık adına utancımızdan başımız önde yaşamamız işten değil! Orta Doğu’da, IŞİD’in Irak topraklarını işgali sırasında ortaya çıkan görüntülerde ise cuma namazına gitmeyen bir Müslüman’ın kırbaçlanışı naklen yayın gibiydi. İran’da sokak ortasında idam edilenlerin görüntülerini her yerde bulmak mümkün… Görüntüler herkese işkence!
Modern dünyanın en büyük çelişkilerinden birisi sanırım yukarıdan beri anlattıklarıma bağlı olan bir çelişkidir: Bir taraftan insanlar ruhen ve aklen sağaltılmaya çalışılıyor bilim adamlarınca; öbür taraftan, devletler bedenî ve akli bakımdan sağlıklı insanları dumura uğratıyor. Bir taraftan ruhen ve aklen sağlıklı kalmak için her türlü bilimsel, sosyal ve kültürel çare ortaya konuyor; diğer taraftan insanlar toplum içine çıkamayacak ve kendi işlerini göremeyecek işkencelere mahkûm ediliyorlar. İşkencelerle ruh ve akıl sağlığını yitirmiş olanlara, eğer doktora gidecek kadar şansları olduysa yeni denenmiş ilaçlar, yeni uygulanmış yöntemler uygulanıyor.
Bir insanın ağır işkencelere dayanabilmesi neredeyse imkânsız… Çünkü bedensel acının da ruhsal travmanın da bir eşik noktası var ve işkencede bunlar fersah fersah aşılıyor.
Bu konuda karşımıza mühim bir örnek çıkıyor: Büyük fikirlerle yola çıkan ve ideal bir hayat yaşama azminde olan Ülkücüler, 12 Eylül Darbesi’yle Mamak’ta işkence görenlerin remzi oldular. Bu arada Mamak’ta işkenceden geçirilen devrimcileri de hatırlamak isterim. Ülkücüler, imanlarının ışığını bedensel ve ruhsal darbelere karşı bir koruyucu kılıf olarak giyinmişlerdi. Ama böyle bir davranış, çok yüksek bir irade ister ve sanırım pek çok kişiye nasip olmaz. İşte onun için nice ülkü eri, bedensel ve ruhsal olarak sakatlanmak, ülküleri ve fikirleri yönünden de yok edilmek istendi. İşkenceler bunun içindi. Dünya üzerinde işkence gören mazlumların bir bölümünün böyle büyük ülküleri oldu, bir bölümünün bu kadar büyük ülküleri yoktu belki ama yine de insanlık adına bir duruş için yola çıkmışlardı yukarıdaki Gao Zhisheng ve Xu Lindong adlı Çinliler gibi. Onlar işkence sürecinden yenik çıktılar, daha önce kendilerine benzeyen yüzlerce mazlum gibi. Ülkücüler gibi hem işkence görüp hem de akıl ve ruh sağlığını koruyanların sayısı da oldukça az zaten! Burada asıl yapılması gereken, böyle bir dayanıklılığın manevi temellerini ve bu temellerin maddeye tekabül eden yönlerini bulmak! İnsanları ruhen ve aklen sağaltmanın yollarını arayan bilim adamları, maddi bir acı ve işkence karşısında dayanabilen ve sabredebilen bir kalbin ve beynin görüntüsünü alabilir mi acaba?