BAŞBUĞ TÜRKEŞ

22 Ağustos 2022 15:53 Ergenekon SAVRUN
Okunma
181
BAŞBUĞ TÜRKEŞ

BAŞBUĞ TÜRKEŞ

Alparslan Türkeş Bey, Türk Milliyetçilerinin Atatürk’ten sonra en büyük lideri. Ömrü Türklük için mücadele ile geçmiş şahsına münhasır bir Devlet Adamı. Namı sadece Türkiye’de değil bütün Türk Dünyasında ve Türk’ün yaşadığı her coğrafyada duyulmuş ve büyük bir karşılık bulmuş müstesna liderlerden birisi. Kalbi vatan ve insan sevgisiyle dolu imanlı bir ruh. Türk Milleti’nin ve Devletinin bekası için her göreve devlet adamlığı sıfatıyla yaklaşan, Türk dostuna güven, düşmanlara ise korku salan bir lider.
25 Kasım 1917 tarihinde Lefkoşa’da dünyaya gelen Alparslan Türkeş Bey aslında köken olarak Avşar Türk’üdür. Ailesi Kayseri’nin Pınarbaşı İlçesi’nin Yukarı Köşkerli Köyündendir. İlk öğrenimini Kıbrıs’ta tamamlar. O dönemde Türk yurdu Kıbrıs ne yazık ki İngiliz sömürgesi altındadır. 1933 yılına gelindiğinde ise Alparslan Türkeş ailesini de ikna ederek Anavatan Türkiye’ye hicret ederler. Ailecek İstanbul’a yerleştiklerinde ise ilk iş olarak Alparslan Türkeş Bey Kuleli Askerî Lisesi’ne kayıt olur.
Genlerinde ve ruhunda yatan Türklük ateşi ise Peygamber Ocağı Türk Ordusunun sıralarında artık iyice vücut bulmaya başlar. 1936 yılında çok iyi bir dereceyle mezun olduktan sonra da Harp Akademisi ve Ankara yılları başlar.
1940’lar ise gerek Türkiye gerekse de Türkçüler için çetin yıllardır, Dünyada ise 2. Dünya Savaşı son hızıyla devam etmektedir. Bir tarafta Nazi Almayası diğer tarafta ise Müttefik Batılı kuvvetler hemen her kıtada savaşmaktadır. Türkiye ise iki taraf açısından çok önemli stratejik hedeftir. Savaş sonunda yenilen Almanya, İtalya ve Japonya’nın başını çektiği miğfer ülkeler dümdüz olmuştur. Savaştan galip çıkan Sovyet Rusya’nın ise başında faşist Adolf Hitler ve Benito Mussolini’yi aratmayacak derecede cani ve azılı bir Türk düşmanı olan komünist Joseph Stalin bulunmaktadır. Stalin’in öteden bu yana Türkiye topraklarında gözü bulunmaktaydı. Türkiye’nin savaşta tarafsız tutumunu bahane eden Stalin açıklamalarında Türk Boğazlarını ile Kar, Ardahan ve Erzurum’u saygısızca işgal etmekle tehdit etmekteydi.
Böylesi bir dönemde ise Nihal Atsız, Zeki Veldi Togan, Reha Oğuz Türkan, Fethi Tevetoğlu, Nejdet Sançar ve Alparslan Türkeş gibi Türk fikir adamları sırf Türk Milliyetçileri oldukları için yargılanmaya başladı. Davaya 3 Mayıs 1944 Türkçülük-Turancılık denmesinin nedeni ise Nihal Atsız ve diğer Türkçü büyüklerin Ankara’ya geldikleri güne istinaden bu ad verilmiştir ancak Türk Milliyetçileri için bugün Türkçülük Bayramı olarak anılmaktadır.
Tek suçları Türk Milletine sevdalı olmak ve Türk Milleti’nin geleceği için çalışmak olan Türkçü liderler ne yazık ki bin bir türlü haksızlıklara uğrayarak dağıtılmak ve yıldırılmak istenmiştir. Fakat bu onların duygularını daha da perçinlemiş ve daha büyük bir azimle çalışmaya sevk etmiştir.
Denilebilir ki Alparslan Türkeş’in hayatındaki en büyük dönüm noktası Türkçülük Davasıdır. Yapılan haksızlıklar, hapis cezaları, sürgünler hatta işkenceler ne Türkeş Beyi ne de diğer Türkçü büyükleri yıldıramazdı çünkü onlar Kürşat’ın ve Atatürk’ün öz evlatlarıydılar.
1960’lar da Türkiye’nin çalkantılı yıllarıdır, bir tarafta Kıbrıs’ta Rumlar Türklere katliam yaparken, diğer yanda ülkede siyasi istikrarsızlık devam etmekteydi. 1960 ihtilalinden sonra Hindistan’da sürgünde olan Türkeş Bey, yurda dönüş izni çıktıktan sonra o çok sevdiği askeri üniformasını çıkararak Türk siyasi hayatına atılmaya karar verdi. Artık O emekli Kurmay Albaydı ancak Türk Milleti’nin de son Başbuğu olacaktı.
Dava arkadaşlarıyla birlikte kadro oluşturup partileşmek amacıyla "Huzur ve Yükseliş Derneği" adli bir dernek kurar. Kısa bir süre sonra Talat Aydemir'in giriştiği darbe teşebbüsüne karıştığı iddiası ile tutuklanır ve Mamak Askeri Cezaevinde dört ay hücre hapsinde yatar, yargılanır ve beraat eder.
31 Mart 1965 saat 11.00 de Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'ne katılır. Tarih 1 Ağustos 1965 Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi Büyük Kurultay’ında Genel Başkanlığına seçilir. Aynı yıl yapılan genel seçimlerde Ankara milletvekili seçilir. 1969’da ise Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi'nin adi Milliyetçi Hareket Partisi amblemi de Üç Hilâl olarak değiştirilir. O yıl yapılan genel seçimlerde Adana milletvekili olarak seçilir. İlki, 31 Mart 1975 -13 Haziran 1977 yılları arasında ve ikincisi de 1 Ağustos- 31 Aralık 1977 tarihleri arasında Süleyman Demirel başkanlığında kurulan koalisyon hükümetlerinde MHP Genel Başkanı olarak, Başbakan Yardımcılığı ve Devlet Bakanlığı yapar.
Sonrasında ise Ülkü Ocakları, Büyük Ülkü Derneği ve diğer mesleki örgütlenmeler baslar. Ülke yine yangın yeridir aslında, hemen her gün Türk Milleti’ni Sovyet Rusya’nın uydusu veya yarı sömürgesi yapmak için uğraşanların ağa babaları Ülkücü gençleri kahpece şehit ettikleri gibi Anadolu’nun mazlum ve yoksul gençlerinden birtakımını kandırarak bölücü sol örgütlere üye yapmak kaydı ile ya ölümlerine ya da hayatlarının baharında zindanlarda çürümesine yol açarlar.
12 Eylül 1980’de bir darbe daha olur ancak Bayrağı yüceltip, kaldırmak isteyenler de ne yazık ki dönemin cunta zihniyeti tarafından Bayrağı Moskof kızılına boyamak isteyenlerle aynı kefeye konularak Mamak gibi cezaevlerinde türlü işkencelere ve idam sehpalarına maruz kaldılar. Başbuğ Alparslan Türkeş ve dava arkadaşları da yine yıllarca haksız yere yargılandılar ve cezaevlerinde yattılar.
Türkeş Bey istese normal ve sade bir hayat sürebilirdi ancak O ve Onun izinden gidenlerin tek bir derdi vardı Vatan ve Türk Milleti! Tıpkı Atatürk gibi, tıpkı Bilge Kağan gibi. Çünkü Başbuğ Türkeş çocuk yaşlarında İngiliz sömürgesini bizzat görmüş ve tanımıştı. Onun gibi Bozkurt olan Rauf Raif Denktaş Bey’in de dediği gibi “Allah hiçbir Türk’e esareti yaşatmasın” düsturuyla Türkeş Bey de ömrünü milletine ve devletine adamıştı.
Milyonlarca Ülkücü evladın kutlu davanın yılmaz bekçileridir. Yüreklerimizde ve zihinlerimizde bu slogan her daim var olacaktır: Başbuğ Türkeş, Başbuğ Türkeş!
Biz kendisinden razıyız, Allah da ondan razı olsun İnşallah. Sizin ve bütün Ülkücü Şehitlerimizin Mekânı Cennet olsun.