TÜRK MUKAVAMET TEŞKİLATI
(TMT)
Doç. Dr. Ergenekon SAVRUN
Her milletin tarihinde çeşitli kuruluş ve kurtuluş mitleri, efsaneleri vardır. Kimisi gerçeğe yakın kimisi ise hayal ürünü veya abartıdır. Ancak yüce Türk milletinin efsane ve mitleri olduğu gibi kuruluş, kurtuluş ve istiklal serüveni gerçek ve destansıdır. Mete Han, Tomris Hatun, Oğuz Kağan, İlteriş Kağan, Bumin Kağan, Bilge Han, Kürşat, Alparslan ve daha nice Türk büyükleri destanlaşan kahramanlıklarıyla Türk milletine can suyu olmuş, devletlerini türlü düşmanlara karşı yaşatmıştır.
20’nci yüzyılın devlet kuran ve istiklalini kazandıran son iki Türk hakan vardır. Birisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve ikincisi de Atatürk’ün izinden giden Rauf Raif Denktaş’tır.
Kıbrıs Türk’ü 1878 yılından bu yana sömürgeci İngiltere yönetiminin yanı sıra ilerleyen yıllarda da Kıbrıs Rumları ve Yunanların türlü çile, baskı ve zulümlerine karşı Kuvayımilliye hareketinin aynısını Kıbrıs’ta uygulamış ve başarıya ulaşmıştır.
Vatanı, toprağı, yurdu işgal altında kalan şerefli her Türk gibi Kıbrıs Türkleri de haklı ve şanlı bir tepki ortaya koymuştur. İşte Kıbrıs Türklerinin Kuvayımilliyesinin adı da Türk Mukavamet Teşkilatıdır (TMT). Peki, TMT neden ve nasıl kurulmuştur? Kısaca değinelim.
1950’lere gelindiğinde Rum Emekçi Halkın İlerici Partisi (AKEL) ile Rum Ortodoks Kilisesi bir oldubitti ile Ada’da sözde plebisit gerçekleştirmek istediler. Ancak bu oylama sadece Ada Rumlarına uygulandı, çekimser ya da oylamaya “Hayır” oyu verenlerin ise dinden çıkarılacağı ve gerekirse ölümle cezalandırılacağı el altından propaganda edildi. Sonucunda ise %96’lık bir oranla Rumlar Yunanistan’a bağlanıp Enosis’i kabul ettiler. Bu oldubitti ve haksız durum elbette Kıbrıs Türk’ü tarafından kabul edilemezdi. 1950’lere kadar Türkiye açısından sakin geçen Kıbrıs Rumların aşırı ve haksız istekleri yüzünden bir sorun olarak ortaya çıktı. Rum-Yunan taşkınlıklarına Türkiye’den ilk tepki ise üniversite gençliği tarafından verildi.
1952’de Yunanistan ile aynı zamanda NATO’ya dâhil olmamız durumu sakinleştirmiş gibi görünse de Yunanistan her zaman olduğu gibi ikili oynamaya devam etti ve Ada Rumlarına her türlü yardım ve kışkırtmayı sürdürdüler.
1953 yılından itibaren de Yunan hükûmeti Kıbrıs konusu ile resmen ve açıktan ilgilenmeye başladı. İngiliz sömürge yönetimine de Kıbrıs’ın Yunanistan’a verilmesini, Ada’da Başpiskopos III. Makarios önderliğinde bir yönetim olduğunu, aksi takdirde de Birleşmiş Milletlere (BM) durumu taşıyacaklarını beyan ettiler. Durum gayet açıktı aslında, tıpkı Girit, Mora ve Balkanlar’da yaptıkları gibi Türkleri topluca katliam ve zorunlu göçe tabi tutarak Kıbrıs’ı bir Helen adası yapmaktı. Şu hususu da vurgulamakta fayda var, tarihin hiçbir döneminde Kıbrıs Yunan egemenliği altına girmemiştir.
BM’nin olumsuz yönde bir karar vereceğini bildiklerinden ötürü Makarios ve Yunan yönetimi Kıbrıs’ta silahlı terör eylemlerini başlatmak için bir örgüt kurmaya koyuldular. Bu terör örgütünün başına da en uygun kişi hiç şüphesiz Albay Georgios Grivas’tı. Peki, kimdi bu Albay Grivas? Türk İstiklal Harbi sırasında işgalci ve çapulcu Yunan ordusunda teğmenlik yapmış, Türk yurdu Aydın’da eşkıyalık yapmış sonunda da ordusuyla birlikte denize dökülmüştür.
Grivas o kadar azılı bir Türk düşmanıdır ki, “Ateş ile su, cennet ile cehennem bir araya gelir ancak Türk ve Yunan asla bir araya gelmez.” diyecek kadar faşist ve hastalıklı bir kafaya sahiptir. Atina’da otelde bir araya gelen Makarios, Grivas ve diğer kafadarları, Kıbrıslı Savaşçıların Ulusal Birliği anlamına gelen EOKA terör örgütünü kurmuşlardır. Kendilerine de iki temel hedef belirlemişlerdir. İngilizleri Ada’dan çıkarmak, Türkleri yok ederek Enosis’i gerçekleştirmek.
Kanlı eylemlere de çok geçmeden koyuldular çünkü yıllardır Yunan hükûmeti gizli yollardan adaya ağır silah ve subay göndermişti. Türk yönetiminde 307 sene tek bir Rum’un burnu dahi kanamazken, Rumlar Ada’nın gerçek sahipleri Türklere ve İngiliz yetkililerine karşı kanlı eylemlere giriştiler. İngiliz yöneticileri ise tarih boyunca yaptığı gibi işgal et böl ve yönet taktiğini uygulayarak, Kıbrıs Türklerinden polis teşkilatına adam aldılar ve Türk kökenli polisleri de olayların yaşandığı Rum mahallelerinde görevlendirdiler.
Kıbrıs Türkleri bu durumu kabul edemezdi ve etmemek için de kendi başlarına Volkan, 9 Eylül gibi teşkilatlar kursalar da karşı koyuşlar cılız oldu çünkü ellerinde ne bir silah ne de bir mühimmat yoktu. Dönemin Kıbrıs Türk liderleri Dr. Fazıl Küçük, Rauf Raif Denktaş kurtuluşun Türkiyesiz olmayacağını biliyorlardı ve çeşitli dönemlerde de Ankara’ya görüşmeye gittiler. Durumdan elbette Türk Genelkurmayının da haberi vardı ve birçok Türk subayı kendi içinden bu haksız duruma dur demenin zamanın geldiğini düşüp arkadaş meclislerinde dile getiriyorlardı.
Türk Mukavemet Teşkilatının ilk filizi ise Lefkoşa’da Rauf Raif Denktaş, Dr. Burhan Nalbantoğlu ve Türk Büyükelçiliği Yetkilisi Mustafa Kemal Tanrısevdi, Türk bayrağına, Kur’an’a ve silaha ant içerek teşkilat 23 Kasım 1957 yılında kurulsa da Türkiye’nin desteği alınmadan başarının çok zor olacağı bilinmekteydi.
Dr. Küçük ve Denktaş Beyler, 2 Ocak 1958 günü gittiği Ankara'da Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'yla görüştü ve bu konudan bahsettiler. Bakan Zorlu Denktaş'a gizli yollardan silah alıp alamayacaklarını sorunca Denktaş Bey alabileceklerini söyledi. Zorlu Bey konuyu Türk Genelkurmay Başkanlığına bildirdi. Konuyla ilgili olarak birkaç ay süren değerlendirmeler sonrasında örgütün kurulması için izin çıktı.
Resmî olarak Türkiye’nin teşkilatı canlandırması ve hayata geçirmesi ise, Türk Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Salih Coşkun’un 1958’de terör örgütü EOKA’ya karşı bir örgütlenme için Özel Harp Dairesi Başkanı Tümgeneral Daniş Karabelen’i görevlendirmesiyle olmuştur. TMT, uzun yıllar gizli bir yapılanma olarak kaldı. Ankara ve Antalya’da eğitim kampları kuruldu. İlk hedef 5.000 mücahidin eğitilip silahlandırılmasıydı. Rumlar tarafından anlaşılmaması için TMT’de görev alacak subaylar için kod adlar da belirlenmişti. Ancak izinde hükmünce hükûmetin ve Türk Silahlı Kuvvetlerinin adının bu olaya karıştırılmaması da kesin bir dille emrediliyordu. Her şey çok gizli yapılacaktı.
Bu gelişmeler üzerine Kıbrıs İstirdat Projesi (KİP) hazırlandı, ardından teşkilatta görev alacak isimler belirlendi ve üst makamlarca onayları alındı. Teşkilatın liderliğini Türkiye’den gönderilecek Türk subayları üstlenecek ve süresiz izinli sayılacaklardı. Teşkilat ve liderleri resmiyette doğrudan Özel Harp Dairesine bağlı olacak ancak olası bir yakalanma ve açığa çıkma durumunda bu inkâr edilecekti. Teşkilat EOKA terör örgütü silahlı bir saldırıya geçinceye kadar yeraltında faaliyet gösterecek ve kendisini belli etmeyecekti, 18 yaşından küçük kız ve erkekler teşkilata alınmayacaktı.
Nisan 1958'de Fazıl Küçük ve Rauf Denktaş TMT'nin yapılanmasını konuşmak üzere Ankara'ya çağrıldı. Yapılan toplantıda 1958-60 döneminde TMT'de görev alacak Türk askerlerine ilişkin 23 kişiden oluşan bir liste hazırlandı. Toplantıda ilk TMT lideri olarak Rıza Vuruşkan'ın (kod adıyla "Ali Conan") atanması kararlaştırıldı. 5000 gençten oluşan silahlı gücün eğitiminin ise 1959 yılı sonu itibarıyla tamamlanmış olması hedeflendi.
1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları ardından 1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bile tek bir Türk’ü kabul edemediklerinden EOKA terör örgütü kanlı eylemlerine devam etti. 1963, 1964 ve 1967 Rum-Yunan saldırılarının arttığı dönemlerdi. TMT ise bütün zor koşullara rağmen Kıbrıs Türk mücahidi ile şanlı bir direniş sergiledi. Lefkoşa Bayraktarlığına bağlı diğer kazalardaki Sancaktarlıklarımız İstiklal Mücadelesi’ne girişti.
Sembolü bozkurt olan TMT yuvaları açıktan silah ve para yardımı almasına rağmen Rum-Yunan terör örgütü EOKA ve Yunanistan’ın cuntacı hükûmetini yenmesini bilmiştir.
TMT olmasaydı eğer belki de bugün Kıbrıs’ta tek bir Türk dahi kalmayacak Rum-Yunan ikilisi soykırım gerçekleştirecekti. TMT Kıbrıs Türk’ünün Kuvayımilliyesidir, mücahitler ve Türk subayları ise şerefli neferleridir.
Selam olsun TMT’ye!