IRAK, SURİYE, İRAN ÜÇGENİNDE TERÖR DEVLETİ GİRİŞİMLERİ
Prof. Dr. Selçuk DUMAN
Türkiye’nin komşuları olan Irak, Suriye ve İran coğrafyasında 20.yüzyılın başlarından itibaren yapılan emperyal girişimler neticesinde; etnik, dinî ve mezhepsel anlamda çatışmalı siyasal organizasyonların bilinçli bir şekilde bir araya getirilmesi ile bu ülkelerde yaklaşık yüzyıla yakın bir zaman geçmesine rağmen siyasal anlamda birlik oluşturulmamıştır.
Elbette bu siyasal organizasyonun oluşturulamamasının temel nedeni; bu coğrafyanın enerji rezervleri bakımından oldukça verimli bir coğrafyaya sahip olması ve stratejik anlamda Orta Doğu’nun kontrol edilmesinde anahtar rol oynamalarıdır.
Diğer yandan bu ülkelerin çağdaş demokratik bir devlet ve toplum yapısına sahip olmamaları da bu coğrafyada emperyal ülkelerin istihbarat örgütleri marifeti ile kolay bir şekilde rol oynamalarını sağlamaktadır. Emperyal ülkeler bu ülkelerdeki inanç temelli radikal yapılanmaları cesaretlendirerek siyasal istikrarsızlığın sürekli hâle gelmesini sağlayarak bu bölgede bir kurtarıcı gibi bulunmalarına zemin hazırlamışlardır. Ayrıca bu ülkelerde kendilerine yönelik bir başkaldırı hareketinin siyasal anlamda etkili hâle gelmesi yani iktidar olması durumunda ise Barzani, Talabani, PEJAK, PYD, PKK, IŞİD, El-Kaide, El-Nusra ve benzeri terör örgütlerini harekete geçirerek tekrar kendilerinin bölgeye geri dönmesine imkân sağlamışlardır. Uzun yıllardır bu şekilde devam eden kontrol mekanizması, Rusya’nın Suriye sorunu dolayısıyla güçlü bir şekilde bölgeye yerleşmesi ve Türkiye’de siyasal iktidarın Orta Doğu’ya yönelik sorunları sahiplenici ve gerektiğinde müdahaleci yaklaşımı dolayısıyla emperyal devletler için karmaşık bir hâl almıştır. Çünkü var olan kontrol araçları ile bölgede etkinlik sağlamaları artık mümkün olmamaktadır. Özellikle Türkiye’nin bölgedeki devlet dışı unsurlarla olan iş birliği ve gerektiği zaman müdahale etme konusundaki tereddütsüz yaklaşımı, emperyal ülkelerin Türkiye’ye karşı sürekli tehdit oluşturabilecek ve Türkiye’nin bu tehdit dolayısı ile bölgedeki aktör olma girişiminden vazgeçerek kendi coğrafyasının derdine düşmesi amaçlanmıştır.
Türkiye’nin bu yaklaşımı karşısında; ABD ve müttefikleri öncelikle Barzani ve Talabani ikilisi üzerinden uydu bir terör devleti kurdurmak için harekete geçmiş, hatta referandum dahi yapılmış ancak Türkiye’nin İran ve Irak ile birlikte hareket ederek oluşturulacak yeni siyasal yapılanmanın kendileri için ulusal güvenlik sorunu olduğunu ve gerekirse müdahale edeceklerini açıklamaları ve bu anlamda ciddi adımlar atmaları üzerine bu girişim atıl kalmıştır. İkinci olarak Irak sınırından Akdeniz’e ulaşacak PYD/YPG/PKK terör örgütü üzerinden bir terör devleti kurulması için girişimler başlatılmış, 60 bine yakın terör örgütü üyesi paralı askerler gibi eğitim altına alınmış ve silahlandırılmıştır. Ancak Türkiye’nin Suriye’ye yönelik yaptığı askerî operasyonlar neticesinde Akdeniz’e ulaşacak bir TERÖR DEVLETİ kurulması girişimi de atıl kalmıştır. Hatta bu konuda ABD ve Rusya birlikte hareket etmesine rağmen Türkiye’nin kararlı tavrı ve fiilî müdahalesi neticesinde bir sonuç alamamışlardır. Üçüncü adım olarak Fırat’ın doğusunda PKK/PYD/YPG terör örgütü, ABD ve Rusya tarafından koruma altına alınarak Türkiye tarafından imha edilmesi engellenmiş, askerî, siyasi ve idari anlamda örgütlenmeleri için seferber olunmuştur. Ancak Türkiye’nin Fırat’ın doğusunda da terör faaliyetlerini ve Irak’tan sızan terörist hareketleri takip etmesi ve anında imha etmesi, emperyal ülkeler için bu girişiminde uzun vadede anlamsız kalacağı anlaşılmıştır. Emperyal devletler son olarak daha ciddi bir sürecin düğmesine basmışlardır. Özellikle Kovid-19 salgın hastalığı döneminde istihbarat örgütleri marifeti ile Barzani ve Talabani bölgesi ile PYD/YPG/PKK’nın kontrol ettiği bölge arasında yer alan Türkmen bölgelerine IŞİD üzerinden saldırılar düzenleterek, kargaşa ve güvensizlik ortamı yaratmışlardır. Bu anarşi ortamına Türkmenlerin adına müdahale edebilecek Haşdişabi unsurlarının Irak yönetimi tarafından etkisiz hâle getirmesini de sağlayarak Türkmenleri savunmasız bırakmışlardır. Ayrıca Barzani, Talabani, PYD/YPG/PKK/PEJAK gibi emperyal ülkeler tarafından bölge ülkelerinin aleyhine kullanılan unsurlar bir araya getirilerek birleşik bir siyasal organizasyon oluşturmak için bir süreç başlatılmıştır. Bu çerçevede; bir taraftan Batı Azerbaycan topraklarına PEJAK unsurları yerleştirilmeye başlanılmış, PYD/YPG/PKK ile Barzani-Talabani arasındaki Türkmen ve Arap bölgeleri boşaltılamaya çalışılmış, Türkiye’nin bölge ülkeleri ile olan ilişkilerini zayıflatmak içinde Türkiye’nin İhvan üzerinden bölgede bir politika izlediği anlayışını propoganda ederek, Arap ve Fars yöneticilerin Türkiye’ye karşı organize hareket etmesi için çalışılmıştır. Türkiye ise tüm bu girişimleri dikkatlice takip ederek, oluşan hareketliliği kaynağında yok etmek için aralıksız operasyonlar düzenlemeye devam etmektedir. Çünkü Türkiye’de İçişleri Bakanlığı, Millî Savunma Bakanlığı ve MİT 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra yeniden yapılandırılarak son derece etkili hâle getirilmişlerdir.
Sonuç olarak Türkiye’nin ulusal güvenliği konusunda gösterdiği performans dolayısıyla bölge ile ilgili yapılan emperyal girişimler atıl kalmaya devam etmektedir. Ancak Türkiye’nin de bölgede en azından sınırı boyunca Türkmen Özerk Bölgesi’ni oluşturarak kalıcı bir çözüm üretmesi şart. Aksi takdirde uzun vadede bu durum sürdürülebilir değil.