JOE BİDEN BAŞKAN SEÇİLDİKTEN SONRA ABD VE İRAN İLİŞKİLERİNİN SEYRİ

23 Haziran 2021 11:30 Dr.Hasan OKTAY
Okunma
228
JOE BİDEN BAŞKAN SEÇİLDİKTEN SONRA ABD VE İRAN İLİŞKİLERİNİN SEYRİ

Mayls Alizade Gazeteci-Yazar (Azerbaycan)
................................................
JOE BİDEN BAŞKAN SEÇİLDİKTEN SONRA ABD VE İRAN İLİŞKİLERİNİN SEYRİ
Prof. Dr. Hasan OKTAY (Makedonya Vizyon Üniversitesi Rektörü ve KAFKASSAM Başkanı)


- ABD'de 3 Kasım 2020'de Başkanlık Seçimlerini Joe Biden'ın kazandığı ilan edildikten sonra dünya yeniden Biden'a göre şekillenmek üzere her ülke kendi iç değişim ve dönüşümlerini gerçekleştirmeye başladı. İşte tamda bu noktada tüm dikkatler İran'a çevrilmişti. Çünkü İran Amerika ile nükleer silah elde etme konusunda ciddi anlamda problemler yaşıyordu. Bunun yanında Amerika'nın, dünyaya uymayan İran'daki sistemin normalleştirilmesi için ciddi olarak beklentileri vardı. Bunun yanında Çin ABD’ye karşı İran-Rusya hattında yeni bir Çin Seddi inşaa ediyor  korkusu oluşuyor.
- ABD Tramp döneminde İran'a karşı yaptırımlarla hayata geçirmeye çalıştı. 20 Ocak’ta Biden iktidara geldikten sonra İran ile bu konuları daha fazla ön plana çıkararak konuşacağını açıkladı. Biden harekete geçmeden önce Amerika'nın iddiaları ve görüşlerine göre psikolojik olarak İran'ın kendi dönüşümünü sağlamasını beklemektedir. İran dönüşür mü? İran’ın dönüşüm zamanı geldi mi? Bu sorulara cevap vermek oldukça zor olmakla beraber önümüzdeki günlerde İran'da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin olması tüm dikkatleri İran üzerine çekeceğinden bu sorulara cevap aramak gerekir.  
- "Bu seçimlerde İran'ın ABD'ye, yeni bir Cumhurbaşkanı adayı ile sahneye çıkarak bu aday üzerinden daha barışcıl bir mesaj mı verir?' sorusu söz konusu.
Biden iktidara yeni geldi. Dünya ile ilgili brifingler almaya devam ediyor. Bunların başında İran geliyor. İran'ın nükleer silah elde etme çabalarının Amerika tarafından sınırlandırılması söz konusu.
- Bu arada, Avrupa Birliği'ne üye bazı ülkelerin diş işleri bakanları ile Amerika Dışişleri Bakanı görüşerek İran meselesini konuştu. Bu çekişme ve rekabette ilk adımı kimin atacağı söz oldukça önemli. Amerika mı İran'a daha yumuşak geçiş konusunda el uzatacak, yoksa İran mı Amerika'ya bu konuda "Sizin dediklerinize razıyım." diyerek bir normalleşme süreci mi başlatacak? Bu çok önemli bir konudur.  Şu anda Amerika ile İran arasında adı konmamış bir bilek güreşi devam ediyor. İran bu konuda dış kamuoyuna rahatlatıcı güven tazeleyici mesajlar vermek zorunda. Çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimleri söz konusu ve bu seçimlerde İran ya daha uyumlu bir aday ile dünya kamuoyu önün çıkacak ya da radikal bir söylem içerisinde hatta Devrim Muhafızları ordusundan bir komutan ile seçimlere gergin bir atmosferde gidecek.
 - Seçimlere Kadar İran'da Normalleşme Olabilir mi?
 Amerika seçimlere kadar İran'da beklenmedik bazı sosyal patlamaları tetikleyerek bu ülkeyi kendi iç problemleri ile uğraşmasını sağlayabilir mi?  Veya Biden alacağı sert tedbirlerle İran'a yönelik ambargoyu daha da kuvvetlendirerek dünyadan tecrit mi edecek? Bu tecrit karşısında İran’ın nasıl bir pozisyon alacağı ve nasıl bir strateji geliştireceği ise  merak konusu.
- Gözüken o ki, seçimlere kadar İran ile Amerikan arasındaki bu gerginlik artarak devam edecek. İran belki de bu yüksek tansiyonu gerekçe göstererek radikal bir adayı Cumhurbaşkanı seçtirmek için bu gerginliği kullanacaktır.   Buna karşılık Amerika ise, Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi bu gerginliği daha da artırarak İran'da toplumsal bir muhalefetin oluşmasının önünü açmaya çalışacak. Zira İki ülke arasında her alanda olduğu gibi nükleer enerji konusunda bir rekabet ve bir çekişme söz konusu. Bunun yanında asıl ana sorun İran'ın Amerika tarafından dönüştürülüp dönüştürülemeyeceği sorunudur. Biden'ın, dış politika seçenekleri arasında bunu yapabilmek için Trump döneminde alınan tedbirleri daha artırarak İran'ı toplumsal dönüşüme zorlamakla ilgili ciddi anlamda bir harekete geçmesi beklenmektedir.  
Nükleer enerji konusunda iki tarafın da birbirini tartarak hareket etmesi, uzun vadede alınacak sonuçlar açısından Amerika'nın pek işine gelmeyeceği anlaşılmakta. İran Rusya ve Çin ittifakı ABD’nin en fazla çekindiği bir durum olduğu için önceliğini İran’a çevirmesi gerektirmektedir. ABD açısından durum böyle olunca da bir seçenek olarak toplumsal dinamikleri harekete geçirilerek İran'ın kendi iç sorunları ile uğraşıp ve bu sorunları çözememe noktasında ciddi anlamda bir karışıklığın önünün açılması beklenmektedir.  
- Biden'ın, iktidara geldikten sonra üç ana unsur üzerinden dış politikayı şekillendireceği beklenmektedir. Bunların başında İran, Rusya ve Çin geliyor. Zira Amerika'nın, Myanmar'daki darbeyi Çin'e daha yakın olabilmek ve Çin'i kuşatabilmek amacıyla gerçekleştirdiği ifade edilmektedir. Uluslararası stratejistler, "Eğer Biden Çin konusunu bu derece ve bu şekilde ciddi anlamda gündemine, kapsam alanına almışsa İran'ı bu kapsam alanı dışında tutmaması gerektiğini" ifade ediyor. Böyle olunca Amerika, belki de önümüzdeki günlerde İran'daki seçimlerden önce bu ülkeyle ilgili ciddi anlamda bir strateji planını uygulamaya koyacak.
ABD’nin İran Politikasında Rusya’nın Tutumu Ne Olur?
İran’a karşı ABD’nin uluslararası gerekçelere dayanarak uygulamaya çalıştığı stratejide Rusya'nın tutumu hakkında şimdiye kadar açık ne net kimse konuşmuyor.  Rusya bu konuda İran'a yardım edebilir mi? İran'da gerçekleşmesi planlanan bir senaryo aslında şu an bir ön çalışma olarak Rusya’da muhalif lider Aleksey Navalni'nin etrafında kenetlenen halk üzerinden Putin'e karşı uygulanıyor.  Navalni'nin yayınlamış olduğu bir videoyu yüz milyonlarca insanın seyretmiş olması Rus halkının Putin'e karşı ciddi anlamda "Yeter artık seninle yürünmüyor." diyerek değişim ve dönüşüm sürecini başlatmış olması ile birlikte Rusya'nın bu süreçte İran'a ciddi anlamda destek olma şansını her geçen gün zayıflatmaktadır. ABD bir taraftan güvenlik ve dış politika stratejileri geliştirirken diğer taraftan da bölgesel dinamikleri harekete geçirmeyi ihmal etmiyor.
Bu uygun zemine rağmen Biden; dış politikada İran, Rusya ve Çin önceliklerinden vazgeçip başka önceliklerle uğraşırsa, etrafındakiler bu konuda kendisini yanıltır farklı alanlara çekerse bu defa da Amerika kendi iç problemi ile yüzleşmek zorunda kalır, bu da Amerika'nın kendi içine çökmesini sağlar. Görülen o ki bu kritik dengede Amerika, dikkatlerini dışa çevirerek dıştaki başarılarla iç politikayı sevk ve idare edip yönlendirme stratejisini uygulayacak.
- Tüm veriler bu noktada toplanıyor. Böyle olunca Amerika'nın, önümüzdeki günlerde İran ve Rusya'yı ciddi anlamda kendi iç problemleri ile karşı karşıya bırakarak toplumsal dip dalganın iki ülkede iktidar değişikliklerinin önünü açmaya çalışacaktır. Bu ister istemez önümüzdeki günlerde en fazla karşılaşacağımız ve bütün dünyanın yakından ilgileneceği bir sorun olarak işaretlenecektir.
- Bu anlamda Navalni'nin hareketi Rusya tarafından hiç beklenilmeyen beklenmedik bir durum. Halkın da tahminlerin ötesinde Navalni'ye sahip çıkması Rus idarecilerini ciddi anlamda sıkıntıya soktu. Böyle olunca Rusya'nın, kendi iç problemlerini çözüp İran'a maddi veya manevi anlamda politik destek verme şansı söz konusu değil. Bunun için İran, önümüzdeki günlerde Amerika'nın dediklerine ya razı olacak ve ya Amerika'ya karşı direniyor görüntüsü verecek ama aslında ise el altından ABD ile anlaşacak. Aksi takdirde ise Amerika toplumsal iç dinamikleri harekete geçirerek hem Rusya örneğinde hem de 1979'da Humeyni hareketinde olduğu gibi İran'da bir rejim değişikliğine gidilmesi söz konusu olacak gibi gözükmektedir.
Biden’in Dış Politika Öncelikleri Çin, Rusya ve İran’dır
Joe Biden'ın dış politikada öncelikleri İran, Rusya ve Çin’dir. Bu bakımdan Rusya'da başlayan bu toplumsal hareketliliğin İran'a ve İran'da da bu hareket tutarsa bu defada tamamen Çin'e dönük toplumsal hareketlerin gerçekleşmesi söz konusu olacaktır. Amerika'nın istediği, İran'da ikili bir rejimin değil tekli bir rejimin olması. Şu anda İran'da bilindiği gibi bir molla/dinî rejimi söz konusu. Ruhani dinî reis ve bir de halkın seçtiği Cumhurbaşkanlığı sistemi söz konusu.
- Bu iki rejim arasında İran halkı ciddi anlamda çok zor günler geçirmektedir. Çünkü Cumhurbaşkanlığı sistemi ile dünyaya uyum sağlamak isteyen İran halkı, bu sefer dinî rehberin baskısı ve politikalarıyla dünyadan tecrit edilmeye çalışılmaktadır. Bu iki psikoloji arasında İran halkı ciddi anlamda bunalım yaşamakta. Bir de buna bütün dünyanın uygulamış olduğu ambargo göz önünde bulundurulduğunda bu üçlü kıskaç arasında halk "İran'ın yaşanmaz bir cehenneme döndüğünü" ifade ederek ilk fırsatta bu ülkeden göç ediyor.
- Şu anda dünyada savaş şartlarından kaynaklanan mecburi olarak her ne kadar dışarıya en fazla göç veren ülke Suriye gözükse de İran'da herhangi bir savaş olmamasına rağmen burada 1 milyona yakın İranlı kendilerini ülke coğrafyalarının dışarısına atarak dünyada nefes almaya çalışıyor. Bu İran rejiminin çok sağlıklı bir şekilde varlığını sürdürmesinin önündeki en büyük engeldir.
- Rusya'daki bu hareketliliğin yakın bir zamanda İran'a yansıması söz konusu. İran yetkilileri bunu bildiği için Amerika ile ilişkileri gerginleştirip bu gerginlik üzerinden düşman algısı oluşturarak bunun üzerinden halkının biraz daha uzun nefesli İran coğrafyasında yaşamasının önünü açmaya çalışacak. Artık bu politikanın da halk tarafından benimsenmediği ve reddedildiği göz önünde bulundurulursa eğer, İran'ın önümüzdeki günlerde Amerika ile girişmiş olduğu bilek güreşinde kaybeden taraf olacağı, rejim ve sistem değişikliğine doğru hızlı bir şekilde gidileceğini görmek mümkündür. İran bir dış politika önceliği olarak Şii hilalini gerçekleştirmek yerine ABD’ye karşı Rusya Çin İran ittifakını gerçekleştirip ABD’yi dengelemek için hamleler yapmaktan başka çaresi kalmamıştır.
İran’da Değişimin Anahtarı Türklerdir
- İran'da ABD ve AB tarafından yükseltilen bu  gerginlik atmosferinde toplumsal yapı nasıl şekilleniyor.  İran’ın toplumsal yapısına baktığımızda 30 milyona yakın İran Türklüğünün çok önemli bir belirleyici güce sahip olduğunu, bu belirleyici gücün kendi inisyatifi ile kendi geleceğini hesaplayarak ve planlayarak söz sahibi olabilmek adına daha soğukkanlı, daha dirayetli, daha uzun vadeli politikalarla ülkenin şekillenmesinde oldukça önemli ve büyük bir paya sahip, gelecekte de yönetimde söz sahibi olacak bir potansiyeli harekete geçirmesi söz konusudur.
- Tabii İran Türklüğü ile ilgili birçok tartışma oluyor. İran Türklüğü İran'dan ayrılıp yeni bir yönetim oluşturmalı mı yoksa İran Türklüğü demokratik mücadele ile topyekûn bir yönetime mi sahip olmalı? Ki nüfus sayısı bunu başarmaya yeterli. Yoksa Amerika'nın İran Türklüğü üzerinden İran'ı karıştırarak istediği bir şekle dönüştürmek için bir manivela görevi mi görecek?
- Tüm bunlar İran Türklüğü açısından yakından tartışılıp konuşuluyor. Ama en mantıklısı caydırıcı bir nüfusa sahip İran Türklüğünün, İran'ın bütün coğrafyasının kaderini değiştirecek ve gelecek dönemde yönetimi elinde tutabilecek bir demokratik mücadelenin unsuru olması şu an itibarıyla daha mantıklı gözüküyor. Öbür türlü İran'dan ayrılıp yeni bir yönetim oluşturmak belki de İran Türklüğü için şu an itibarıyla kulağa hoş gelebilir ama uzun vadede bu bölgenin denize açılmayan karasal bir devlet olması açısından sıkıntı yaşayabileceği, İran'ın yer altı kaynaklarının hangi bölgelerde daha yoğun olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Yer altı kaynaklarından ve denizden uzak bir coğrafya oluşturulursa, bu coğrafyanın yönetimi ile ilgili nasıl bir sıkıntı ile karşı karşıya kalınacağının mutlaka iyi incelenmesi ve araştırılması gerekir.
- İran Türklüğü gelecek bin yıla dönük olarak bir strateji geliştirmek zorundadır. Bunlar gerçekleşirse, Amerika'nın yarınki operasyonlarında en fazla kâr ile İran Türklüğünün çıkması mümkündür. Eğer Amerika'nın bölgede çizdiği senaryonun küçük bir figüranlığına oynanırsa bir figüranın filmde oynadığı rol karşılığında aldığı ücret göz önünde bulundurulduğunda İran Türklüğü o yoğun nüfusuna rağmen burada Anadolu tabiriyle "çulsuz çıkarsa" İran Türklüğünün önümüzdeki bin yılda karanlık bir atmosfere girmesi söz konusu olacaktır.
- Burada İran Türklüğünün yapması gereken en önemli şey, bütün dünya stratejilerini çok iyi görüp bölgesel çıkarlarını da göz önünde bulundurmalıdır. İran Türklüğünün buna göre İran ile ilgili gelecek perspektifini kendi ayakları üzerinde durabilecek şekilde planlamalı ve ona göre hareket etmesi söz konusudur.