Ukrayna krizi, Soğuk Savaş sonrası gelişen büyük krizlerin başında gelmektedir. AB ve ABD, Soçi Olimpiyatları süresince suni olarak meydana gelen krizi iyi yönetemeyip Rusya da Ukrayna’yı bir mermi atmadan ele geçirme yolunu seçince ortalık karıştı. Olimpiyatlar biter bitmez Rusya harekete geçti ve Doğu Ukrayna olarak anılan bölgede yaşayan Ortodoks mezhebine mensup kitleleri isyana sevk ederek adı konmamış bir krize yol açtı. Rusya, sorunun başlangıcında dünya kamuoyuna hep tetikleyici unsur olarak aktarıldı. Rusya; AB'nin ve ABD'nin başta Karabağ sorunu olmak üzere geçmişte yaşanan krizlerde gelişmeleri iyi okuyamadığını bildiğinden, aynı taktikleri uyguladı. Meseleyi bir iç sorunmuş gibi gösterip bu gelişen olay üzerinden krizin tarafı olarak çözüm masasında olmak, Rusya’nın en önemli müdahale taktiğiydi. Karabağ'da, Güney Osetya’da hatta Abhazya’da bu taktiği Rusya hep uyguladı. AB ile ABD'nin gözüne baka baka bu topraklarda kendi isteğinin dışında bir gelişmeye izin vermedi. Buna karşılık Karabağ’da, Osetya’da hatta Abhazya’da sessiz kalan Batı, Ukrayna söz konusu olduğunda Rusya'nın taktiğinin önünü almak için Soçi Olimpiyatlarını kullanmak istedi ama neticede Rusya yine aynı taktiği uygulayarak Doğu Ukrayna’yı defakto olarak kontrolü altına aldı. Resmiyette ve fiiliyatta bölgede hâkim olan güçler bölgede yaşayan ayrılıkçı kuvvetlerdi.
Rusya gelişmeleri takip ederken Kırım'ın ilhak kararını onayladı. Bu, belki de Kırım üzerinden meydana gelebilecek bir provokasyonun önlemiydi. Kırım ile ilgili oluşacak en ufak bir tereddütte Türkiye devreye girebilirdi. AB'nin Ukrayna’da eline yüzüne bulaştırdığı sürecin içinden çıkılmaz hâle gelmesinden yararlanmak adına Kırım’da oluşacak karışıklıklar bahane edilerek Türkiye devreye sokulabilirdi. Bunun için aslında birçok provokatif eylem de gerçekleştirildi. Fakat Türkiye olayları takip etmek suretiyle Suriye’de içine çekildiği bataklığa girmemeyi tercih etti. İşte bu tercih Türkiye’yi bölgede aranan devlet hâline getirdi.
Bu arada Papa’nın Türkiye’ye gelmesi hakkında pek çok yorum yapıldı ama esas gözden kaçan iki şey oldu. Bunlardan birincisi Papa'nın Ortodokslarca ruhani reis kabul edilen Fener Rum Patrikhanesini ziyaret etmesiydi. Ukrayna’da cereyan eden savaşın arkasında yatan asıl sebep Katolik-Ortodoks savaşı olduğundan, Papa Rusya’yı Ortodoks âlemi içerisinde yalnızlaştırmak için bir hamle yapmış oldu. Türkiye’de bu olay pek anlaşılamamışsa da Ortodoks âleminde beklenenin üzerinde yankı yaptı. Diğeri ise Papa’nın Ermenistan sınırı hakkında yapmış olduğu açıklamaydı. Papa, Rusya’ya rağmen Ermenistan sınırının açılmasını istedi. Amaç; yine Ortodoks kiliseleri içerisinde sayılan bağımsız Ermeni kilisesiyle Rusların arasını açmak, böylece Rusya’yı iyice yalnızlaştırmaktı. Bu iki olay üzerine Putin’in Ankara ziyareti gerçekleşti. Bütün dünyanın gözü bu ziyarete kilitlenmişti. Dünyada oluşacak yeni dengelerin ayak sesleri olarak ifade edilen bu ziyaretle, Türkiye’nin bölgesel güç olma yolundaki engellerin ortadan kalkacağı yorumları yapıldı. Türkiye-AB ilişkilerinin iyice gerginleştiği bir ortamda Putin’in açıklamaları, AB'ye karşı Türkiye’nin elini güçlendirirken aynı zamanda Türkiye-Rusya ilişkilerindeki rekabet ve kırılganlıkların yerini iş birliğine bırakacağı izlenimini doğurdu. İki ülke arasında 200 yıla yakındır süren savaşlar, çekişmeler ve rekabetlerin; yerini birden barış havasına bırakması Türkiye için uzun vadeli faydaya çevrilebilecek bir gelişmeydi. Putin AB'ye “Artık gaz istiyorsanız Türkiye’yi muhatap alacaksınız.” dedi. Böylece Türkiye AB için güvenli bir gaz tedarik edici yol oluyordu.
Son 2 ayda Türkiye’ye yapılan resmî, gayriresmî ziyaretlere bakıldığında anlaşılan o ki artık Türkiye bölgede bir denge unsuru hâline geldi. Özellikle Suriye krizinden sonra bu hamle Türkiye için çok önemliydi. Türkiye bu pozisyonu Kırım meselesinde aceleci davranmayarak elde etti. Tabii bunda Kırım olayları cereyan etiği sırada Türkiye’yi sarsan 17-25 Aralık Yolsuzluk Olaylarının önemli bir rol oynadığını söyleyenlerin ifadelerini dikkate almak gerekiyor. O zaman Türkiye ciddi bir hükûmet krizi yaşıyor ve dış politika kendiliğinden yürüyordu. İşte o atmosferde Kırım meselesi hakkında Türkiye resmî açıklamaların dışında hiçbir şey yapmayarak aslında büyük bir fırsatın doğmasını sağlamış oldu. Bazen dış politikada tesadüfler büyük sonuçların alınmasında önemli rol oynamaktadır. İşte bu tesadüfler de Türkiye’yi yeniden bölgede etkin ve aktif hâle getirdi.
Rusya Türkiye ile ilişkilerinin önündeki pürüzleri devre dışı bırakmaya çalışırken AB ve ABD’nin, Türkiye’nin eksen kayması yaşamasına yol açan bu gelişmelerden rahatsız olduğunu söylemek gerekmektedir. Türkiye ile Rusya arasında var olagelen Suriye krizinin Erdoğan’ın politika değişimiyle biraz olsun rayına girmeye başlaması hatta Esad’ın Rusya’ya yapacağı seferde Türkiye hava sahasını kullanacak olması telaş için yeterliydi.
Bu gelişmeler olurken Türkiye ve Rusya’nın hassas olduğu iki konu kendiliğinden devreye girecekti. Çeçenistan meselesi ve Kürt kartı... Her iki ülke için Çeçenistan meselesinin ne anlama geldiğini Batı’nın iyi bildiği, Putin’in Ankara ziyareti sonrası Kuzey Kafkasya’da bazı olay ve eylemlerin gündeme geleceği az çok bölgeyi takip edenlerce söyleniyordu. Nitekim ziyaret sonrasında Grozni’de ve Nalçik’te iki büyük eylem oldu. Ancak Çeçen mücahitler imzasının, artık AB ve ABD'nin eylem imzası olduğu bilindiğinden bu kart pek etkili olmadı. Diğeri ise Kürt kartıydı. HDP Eşbaşkanı Demirtaş Moskova’da Kürt konferansı düzenlemekteydi. Moskova’da böyle bir faaliyet Türk-Rus ilişkilerine büyük darbe vurabilirdi. Konferansı düzenleyen kuruluşun ardında Amerika olduğu bilindiğinden bu kart da pek işe yaramayacaktı.
Rusya Türkiye’nin konumunu artık iyi görmüş ve olası gelişmeler karşısında Türk ve Türkiye kartının kendisine karşı işlemeyeceğini anlamıştır. Şimdi Rusya’nın yapması gereken iki önemli hamle vardır. Birincisi Rusya’da yaşayan Türkler bir tehlike unsuru olarak görülmekten vazgeçilmesi ve Rusya vatandaşı olan bu Türklerin vatandaşlık hukukundan azami istifade etmelerinin sağlanmasıdır. İkincisi ise Rusya’nın, Ermeni meselesinde Papa’nın yaptığı hamleyi savuşturabilmek için Türkiye-Ermenistan meselesinde ve en önemlisi 2015 Nisan’ında Türkiye’ye karşı kullanılacak bu meselede Türkiye’ye destek olmasıdır. Bu iki konu Türkiye-Rusya ilişkilerini beklenenden daha da ileri seviyeye taşıyacak ve Putin üzerinde AB ve ABD’nin oynadığı oyun devre dışı kalacaktır. Aksi takdirde Putin sonrası Rusya’nın bölüme senaryoları uluorta ortalıkta konuşulacak ve Rusya yakın bir gelecekte parçalanacaktır.