Bizim neoislamcıların Atatürk ile başları hiç hoş olmadı, her fırsatta eleştiriler yaptılar. Neoislamcıların her fırsatta gündeme getirdikleri bir eleştiri ise Atatürk’ün, Çankaya Köşkü’nde düzenlediği içkili akşam sofralarıdır. Yine böyle bir sofrada masadakilerin Atatürk’ün bir sorusu üzerine “Biz sizin solunuzdaki sıfırız.” dediği rivayet edilerek dilden dile kulaktan kulağa yayılan anekdot çok meşhurdur. Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Atatürk'ün içki sofralarından mülhem, Ermeni meselesi gündemli bir yemekli toplantı gerçekleştirdi. Davetlilerin nasıl seçildiği ayrı bir yazı konusu olabilir ama biz burada bu sofrada konuşulduğu basına yansıyan iki konu hakkında değerlendirme yapacağız. Görülen o ki “Kınadıklarınızı başınıza getirmeden canınızı almam.” hikmeti bir kere daha sübut etmiş ve solda sıfır stratejisiyle bir yol yürünmeyeceği iyice anlaşıldı.
Rusya ve Ermenistan
Rusya; Çarlık döneminde başlayan, SSCB döneminde sürdürülen ve Federasyon döneminde de devam ettirilen bir stratejiyle Gürcü ve Ermeniler üzerinden Güney Kafkasya’yı elde tutmak için yoğun çaba harcadı. Bugün var olan Ermeni sorununun temeli, Kafkasya güç mücadelesi için atıldı. Aynı şekilde bölgede Ermenistan devleti bu mücadeleye dayanak teşkil etmesi için tesis edildi. Bir proje devleti olan Ermenistan; sorunlu bir coğrafya olan bölgede ileri karakol olarak inşa edilip Türkiye ile Orta Asya arasında tampon bölge olarak Rusya tarafından kurulmuştur.
SSCB dağıldıktan sonra bağımsızlıklarını ilan eden üç Güney Kafkas Cumhuriyeti Gürcistan Ermenistan ve Azerbaycan, Türkiye tarafından aynı anda tanındı. Türkiye, SSCB'nin korkularını depreştirmeden Ermenistan'ı dengeli bir şekilde sorunlu alandan sorumlu alana çekmeye çalışmak için bir dizi tedbir aldı. Türkiye'nin Moskova büyükelçisi Erivan'a hareket ederek Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter Petrosyan ile iyi komşuluk ilişkileri anlaşma protokolü üzerinde çalışılarak imza aşamasına getirildi.
Ermeni toplumu ve Ermenistan Soğuk Savaş döneminde sürekli Türkiye'ye karşı provoke edildiğinden, bağımsızlığın kazanılmasıyla birlikte Ermenistan'ın Türkiye ile iyi ilişkiler kurması istenmemekteydi. Ermenistan'da oluşturulan aşırı ırkçı Türk ve Türkiye algısı ile yüzleşmek istemeyen Ermeni ileri gelenleri, Ruslardan aldıkları destekle Türkiye’nin Ermenistan'ı tanıyıp sınır kapılarını açmaya hazırlandığı bir süreçte Karabağ’da çatışma başlattılar. Çatışma kontrolden çıkarak Azerbaycan-Ermenistan Savaşı’na dönüştürüldü. Ermenistan'da normalleşme arzusu birden sertlik politikalarına dönüşüverdi. Oysa Türkiye Ermenistan'ın normalleşmesinin önünü açabilmek için bu ülkeyi Karadeniz Ekonomik İş Birliği Teşkilatına kurucu üye olarak davet etmişti. Petrosyan yeni kurulan Ermenistan'ı dünya sistemine entegre edebilmek için gayret ederken Dışişleri Bakanlığına getirdiği Raffi Hovannisyan ABD’de eğitim görmüş bir aydın olarak çalışıp gayret edeceğine, İstanbul'da yaptığı kışkırtıcı bir konuşmayla Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin kurulmasına engel olan devletlerin isteğini sağladı. Türkiye-Ermenistan ilişkileri adı konmamış bir şekilde kontrollü olarak uluslararası güç dengelerinin istekleri doğrultusuna sevk ediliyordu. Böylece Ermenistan’da Türk ve Türkiye algısında oluşabilecek olumlu değişimin önü sert politikalarla kapatılmış oldu.
Ermenistan, bölgesinde Rusya-ABD çekişmesinde rol üstlenerek Türkiye'nin yeni bir denge unsuru olarak bölgeye girmesini engelledi. Aynı şekilde Petrosyan'ın Türkiye ile uzlaşı arayışları, Rusyacı tutumlar sergileyen ve Karabağ klanı olarak anılan Robert Koçaryan ve ekibinin etkin rol oynamasıyla baltalanarak Karabağ'da patlak veren çatışmalar savaşa dönüştürüldü. Bu atmosferde Türkiye sınır kapılarını kapatarak bir anlamda Rusyacıların organize ettiği bir sürecin içine çekilmiş oldu. Türk ve Türkiye algısında bir nebze bağımsızlıkla başlayan olumlu değişim, olumsuz etkilenmeye başlamıştı. Bu kararına rağmen Türkiye, savaşın durdurulması ve barışın tesis edilebilmesi için sürekli Ermenistan yetkilileriyle görüştü. Türkiye'nin gayesi, bölgede huzur ve barışın hâkim olmasıydı. Bu bağlamda Alparslan Türkeş'in akıllarda yer eden çabaları, erişilemeyen bir nokta olarak varlığını sürdürmektedir.
Rusya, Türkiye'nin bölgede NATO ülkesi olarak aktif rol almasından rahatsızlığını dolaylı yollarla sürekli gündemde tutmaktadır. Özellikle Güney Kafkaslar’da 1800’lü yılların statüsünün tekrar geri gelme ihtimali Rusya'yı ürkütmektedir. Petrosyan’ın Türkiye ile irtibata geçme ve ilişkileri normalleştirme gayretleri, Ermenistan'da parlamento baskınıyla sonuçlandı ve bu baskından birkaç ay önce Petrosyan'ın görevine son verilerek Koçaryan ekibi iktidara geldi. Böylece sorunlu alandan sorumlu alana geçmeye, normalleşmeye çalışan Ermenistan, katı bir yönetim ile karşı karşıya kaldı. Bu yönetim, Türkiye ile ilişkilerin dondurulmasından, Karabağ'da ise işgal ve statükonun devam ettirilmesinden yana bir politika izledi. Rusya, Güney Kafkaslar’daki güvenlik kaygılarını Koçaryan iktidarıyla gidermeye çalışırken Ermenistan içine kapanarak komşularıyla sorunlu devlet olarak anılmaya başladı. Ermenistan; başta Türkiye olmak üzere Gürcistan ile zaman zaman ihtilaflı bölgeleri gündeme getirerek problemler yaşadı; Azerbaycan topraklarının beşte birini işgal etmiş olan bir devlet olarak tarihe geçti.
Ermenistan'a karşı devlet seviyesinde bir çekince bir tavır açıktan kendini gösterirken Türkiye'nin çabaları sürekli karşılıksız kalmaktaydı. Bu süreçte futbol diplomasisi ve açılım protokolleri, Ermeni halkının Türk ve Türkiye algısında bir değişim yaşandığını gösterdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tarihçilere verdiği yemekte masabaşı stratejisine yönelik tarihçiliğin iflasına örnek teşkil eden Mustafa Armağan’ın ise Gül'ün Ermenistan'a ziyaretini eleştirmesi tarihî bir gaftı.
Türkiye-Ermenistan ilişkileri bu vaziyette devam ederken KAFKASSAM olarak Ermenistan’da birçok anket çalışması yaparak değişim ve dönüşümü inceleme fırsatımız oldu. 648 kişinin katıldığı anketin ana fikri, Ermenistan-Türkiye sınır kapısının açılması etrafında gelişmişti. Ankete katılanların %57’si, artık sınır kapılarının açılması yönünde görüş bildirmiş ve Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin düzelmesi gerektiğini söylemişti. Anketimizin sonucunda, Ermenistan’da Tük ve Türkiye algısı değişiminin kaçınılmaz olduğu görülmüştü. Ermenistan'da Türkiye algısının iktidarın baskıcı ve sert tutumuna rağmen değişim eğilimi göstermesinin ana sebebi, artık Ermenistan'da sosyal refah istemlerinin gündeme gelmesiydi. Bunun yanında AB genişleme raporlarında Ermenistan'ın da gündeme gelmesi, Ermenistan'ın Türkiye üzerinden AB’ye girme hayalinin belirmesi, dikkatleri Türkiye üzerine çekmeye başlamıştı.
Ermenistan’da yaptığımız başka bir anket çalışması ise bu değişimin daha somut örneklerini sergilemektedir. Bu iki anket çalışması şunu göstermektedir ki Türkiye’nin bölgede varlığını kalıcı hâle getirebilmesi için bölgede saha çalışmaları yapmalı ve sivil toplum örgütleriyle değişik alanlar oluşturup algı dönüşümünü sağlayıcı, altyapıyı sağlamlaştırıcı icraat ortaya koymalıdır.
Türk ve Ermeni toplumlarının ilişkileri her geçen gün gelişmektedir. Ancak acaba bunu sürdürmek için yapılan ortak projeler ve girişimler amacına ulaşmış mıdır? Gençlerin kafasındaki Türk veya Ermeni genellemesi yıkılmış mıdır? Abdullah Gül'ün beklenmedik şekilde futbol diplomasisi adına Ermenistan’a gitmesinin olumlu olumsuz tepkilerini ölçmek için yapılan anketler göstermiştir ki bu seyahat müthiş bir etki yapmıştır.
Kafkas Stratejik Araştırmalar Merkezi(KAFKASSAM) olarak Ermenistan’daki değişimi izlemekte, hatta bu değişime yön vermeye çalışmaktayız. Ermenistan'daki Türk ve Türkiye algısındaki gözle görülür değişim, Türkiye'nin bu ülkeye dönük bölgesel politikalarda başarılı bir aktör olarak devreye girmesinin önünü açacaktır.