KÜRTLERİN ÖZERKLİK PLANI SUYA MI DÜŞTÜ?

14 Kasım 2019 14:16 Mehmet DEMİRKAN
Okunma
500
KÜRTLERİN ÖZERKLİK PLANI SUYA MI DÜŞTÜ?

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin “Barış Pınarı Harekâtı” bölgedeki bütün dengeleri değiştirdi.
Suriye’de önce özerk bir Kürt bölgesi oluşumunu, ardından da olası bir “Kürt devleti” hayalini bir süreliğine öteledi.
Bu hayal bir süreliğine ötelense de fikrin en büyük destekçisi İsrail’in bu düşünceden vazgeçmesi mümkün değil. Özellikle Amerikan yönetimlerini Cumhuriyetçi de olsa, Demokrat da, kontrol altında tutan, İsrail’in varoluşunu esas alan gücün bundan sonraki sürece ilişkin hamlelerinin de hazır olduğuna kesin gözüyle bakılmalı.
Paramparça olsalar da menfaatleri uğruna davalarına ihanet eden, hatta benliklerini satmaktan imtina etmeyen yönetimler tarafından idare edilseler de Araplar tarafından kuşatılmış İsrail, hiçbir zaman kendini tam güvende hissetmeyecektir.
İşbirliği yapılabilecek, kontrol altında tutulup hatta birlikte savaşa girilebilecek bir yapının, örneğin bir Kürt devletinin bu topraklarda oluşturulması İsrail için elzemdir. Bunun için bundan sonra da binbir türlü hamle gelecektir.
Ancak bir gerçek var.
Şimdilik kaydıyla, İsrail’in hayali “Büyük Orta Doğu Projesi”nin nihai hedefi “Kürt devleti” düşüncesi büyük sekteye uğradı.

GÜVENİLEN DAĞLARA KAR YAĞDI
Suriye’de ABD desteği ile bir koridor oluşturan, PKK/PYD terör yapılanması, özerk bir yapı oluşturmadan, “Barış Pınarı Harekâtı” başladı.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin aylarca hazırlık yaparak başladığı operasyon çok hızla ilerledi.
Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD uzantısı, kendilerini Suriye Demokratik Güçleri (SDG) olarak tanımlayan yapı bir anda sıkıştı. Onlar da derhâl “Barış Pınarı Harekâtı”na karşı Şam yönetimi ile anlaşmak için hamle yaptı.
Olaylar büyük hızla gelişti.
Son durum “Kürtlerin özerklik hayallerinin sonu mu?” sorusunu gündeme taşırken, Rusya desteli hükûmet güçleri yedi yıl önce çekildikleri bölgelere dönmeye başladı.
Kürtler, uzunca bir süredir hem lojistik hem de askerî destek aldıkları ABD varlığını, özellikle Türkiye’den gelebilecek müdahaleyi önleyebilecek bir unsur olarak görüyorlardı.
Ama ABD Başkanı Trump önce bir tvit attı.
“Bırakın, Suriye ve Esad, Kürtleri korusun ve kendi topraklarını korumak için Türkiye ile savaşsın… Kürtleri korumak için Suriye’ye yardım etmek isteyen varsa bana uyar; bu, Rusya, Çin ya da Napolyon Bonaparte olabilir!”
Ardından da Suriye’deki ABD askerî varlığını, Ürdün sınırındaki Tanaf Üssü’nde az sayıda asker bırakarak sona erdirme kararı aldı.
Bu durum karşısında Kürtler kelimenin tam anlamıyla şok geçirdi.
Bununla birlikte Trump SDG Komutanı Mazlum Abdi ile bir telefon konuşması yaptı. Bu konuşma içeriği kısmen paylaşıldı.
Mazlum Abdi, Trump’ın telefon görüşmesinde kendisine, Suriye ve Rusya ile görüşmelerine karşı olmadığını söylediğini aktardı.
Bunun ötesinde nelerin konuşulduğunu ve bunun sahaya yansımalarını önümüzdeki günlerde göreceğiz.
Ancak Kürtler için şimdi sahada bir başka güç var. Rusya…
Hükümet güçleri Menbiç, Tabka, Til Temir ve Kobani gibi yerlere girdi, tabii Rus askerleri desteğinde.
Oysa Kürtler, 2014’te ABD askerî varlığını da arkasına alıp, SDG bayrağı altında Tabka, Rakka ve Deyrizor’a kadar genişleyen bir alanda hâkimiyet kurmayı başarmıştı.
Başından beri SDG, Şam yönetimi için bölücü terör örgütüydü. Hatta Suriye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdat, “Barış Pınarı Harekâtı”  başladıktan sonra Kürtler için “Washington’ın ajanları Suriye topraklarında tutunamayacak.” diyordu.
Ancak göz önünden uzak tutulmaya çalışılan bir ayrıntı var. Suriye konusunda başından beri Washington ile Moskova arasındaki özel bağlantı kanalı.
Çok küçük bir haber yansıdı. ABD ve Rusya liderleri konuştu, her şey bir anda değişti. Esad’ın danışmanı Buseyna Şaban Kürtler’e yardım etmeye hazır olduklarını belirtti.
Ardından da bir anlaşmaya varıldı. Anlaşma ile ilgili olarak Kürtler tarafından iddialı bir açıklama yapıldı.
“Suriye ordusunun, Türk devleti tarafından işgal edilen alanların özgürleştirilmesi ve saldırılara karşı SDG’ye destek sunabilmesi için Suriye-Türkiye sınır hattının tamamına yayılmasına izin verilmiştir.
Bu anlaşma, Afrin başta olmak üzere Türk devleti ve bağlı çete grupları tarafından işgal edilen tüm Suriye topraklarının özgürleştirilmesine imkân verecektir.”
Bu açıklamada rejim ordusuna izin verildiği kaydediliyordu ama gerçekte kendilerini korumak için Şam yönetiminin kapısında yalvar yakar olmuşlar, işler kötüye gidince de Trump kendileri için Putin ile görüşmüştü.
Anlaşma emperyal güçlerin gözetiminde ve kontrolünde sağlandı.
Anlaşmanın ayrıntıları ortaya dökülmedi. Kürtlerin iddialarına göre, sınırlar birlikte korunacak, yeni Anayasa’da kendilerine özerklik tanınacak, Deyrizor’daki petrol tesisleri Şam’a bırakılacak. SDG de “Beşinci Kolordu” olarak Suriye ordusuna katılacak.
Bu açıklamalar tamamen Kürtlerin daha önce ileri sürdüğü tezler doğrultusunda dile getirilenler. Hayata geçmeleri de kısmi özerklik ya da federatif bir yapı ile mümkün.
Şam yönetimi anlaşma konusuna açıklık getirmiyor. SDG Komutanı Mazlum Abdi ise “Şu anda rejimle olan askerî bir müzakeredir. Siyasi müzakere için tartışmalar olacaktır” dedi.

PKK/PYD’YE ŞİMDİ DE RUS KORUMASI
Gelinen son noktada ABD ile ilişkilerinde büyük hüsrana uğrayan Kürtlerin, hami olarak kendilerine Rusya’yı seçtiği varsayılıyor. Ancak iddialara göre ABD bölgeden çıkarken Trump Kürtleri Putin’e emanet etti.
Terör örgütü PKK’nın uzantısı PYD’nin Dış İlişkiler Eş Başkanı Salih Müslim’in açıklamaları ilginç.
“Bu anlaşmayı sağlayan, Türkiye’nin Suriye topraklarını işgal ve ilhak edeceğine dair korkudur. Bunun olacağını beklemiyorlardı. Suriye ordusu tek başına buna karşı koyamaz. Anlaşma, Rusya’nın isteği üzerine sağlandı. Biz de sınırları korumak için baştan beri bunu istiyorduk. Yönetime ve meclislere karışmayacaklar. Anlaşma sadece sınırları korumak için. Anayasa ile ilgili tartışmalar sonraki süreçlerde olacak. Şam yönetimi anlaşmayla Kürtleri yanına alarak yeni bir sürece hazırlanıyor.”
Kürtlerin şimdi en çok dile getirdikleri de Rusya tarafından yapılan, bütün yabancı güçler Suriye’den çekilsin çağrısı…
Oysa Ruslar daha önce de Şam yönetimi ile Kürtler arasında arabuluculuk yapmaya çalışmıştı. Kürtlerin masaya getirdikleri teklif, daha sonra devlet olma yolunu açacak nitelikte bir özerk yapıydı.
Şam yönetimi bu öneriyi konuşmadan ret etti. O dönemde Kürtlerin arkasında güçlü bir ABD (askeri, politik) desteği vardı. 
Şimdi Kürtler Fırat’ın batısında İdlib ve Afrin’i geri almak için Suriye ordusuyla birlikte hamle yapıyor.

KÜRTLER UMDUKLARINI BULABİLECEKLER Mİ?
Suriye’de vekâlet savaşlarının sonuna geliniyor. Şam yönetiminin varlığı, Rusya’nın büyük desteği ve baskısı ile kabul ettirildi.
Kürtler çok güvendikleri ABD tarafından yüzüstü bırakılmış gibi görünseler de İsrail’in onların varlıklarını sürdürmeleri için ne tür bir manevra çevireceği belli değil. Bu anlamda yalnız kalmayacaklarına kesin gözüyle bakılabilir.
Şimdi yeni anayasa ile Suriye için farklı bir süreç başlıyor. Hemen herkes Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz ediyor. Hatta özerklik konusunda taviz vermeyeceklerini söyleyen Kürtler bile.
Oysa özerkliğin bir adım ötesinin ne anlama geldiği herkes çok iyi biliyor.  
Peki, bundan sonraki süreçte Kürtler umduklarını bulabilecekler mi?
Kürtlerin artık tek umudu var. Putin’in Rusya’sının üstleneceği rol. Burada Kürtler açısından en önemli açmaz, Rusya’nın çok istediği ve taraflarında sıcak baktıkları Ankara ile Şam arasındaki olası bir buluşma.
Bu yakınlaşmada Türkiye’nin ortaya koyacağı tavır, hatta pazarlık masasında Kürtlere ilişkin çekincesi bundan sonraki sürecin temel belirleyicisi olacaktır.
Üstelik Türkiye, Rusya ve İran yeni Suriye anayasa taslağı üzerinde son noktaya geldiler. Şimdi bu sürece Kürtler nasıl dâhil olacaklar?
Kürtler özerklik konusunun kendileri için artık geri atılmayacak bir adım olduğunu söylüyor. Eğer Putin’in çok istediği Ankara-Şam buluşması gerçekleşir ve Suriye’nin toprak bütünlüğü tartışmasız ve koşulsuz deklare edilip bunun korunması koşulu Türkiye tarafından hiçbir gruba özerklik tanınmaması koşuluna bağlanırsa ne olur?
Oyun bundan böyle diplomasi masasında yönetilecek. Akılcı oynayan günün sonunda kazanacak.
Bunun için tüccar gibi değil, devlet gelenekleri ile hareket etmeye, akılcı diplomatik hamleler yapmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacı var Türkiye’nin.
Sıkı bir değişime ihtiyaç var, hatta bugüne kadar bu süreci yöneten kadroyu baştan aşağı değiştirmek gerekse bile…