Meclisteki yasama (daha doğrusu kanun eliyle hukukun katli!) faaliyetlerinden dolayı bir süredir yazamamıştım. Bu arada Anayasa’ya ve TBMM İçtüzüğüne aykırı birçok kanun teklif ve tasarısı MHP milletvekilleri olarak bizlerin itiraz ve engelleme çabalarına rağmen “biat ve itaat” kültürüne alışmış, başka bir deyişle “efsunlanmış” AKP milletvekillerinin sayısal çoğunluğuyla yasalaştı. Tüm bu dayatmaların ve hukuk dışı uygulamaların arkasında tek bir isim vardı: Recep Tayyip Erdoğan…
Tek adamlığa doğru yol alan ve Başkanlık örtüsünün altında diktatörlüğün altyapısını yapmaya çalışan ve sürekli olarak aldatıldığını söyleyen Recep Tayyip Erdoğan’ın başrolde olduğu üç ayrı olaydan bahsedeceğim. Bu yazımda üç farklı ikili karşılaştırmayla Türkiye’nin içinde bulunduğu durumun fotoğrafını sizlerle paylaşacağım.
Önce iki Recep’in hikayesi…
Birinci Recep, Kaç-Ak Saraya hukuka aykırı şekilde yerleşen ve resmi açıklamaya göre, şimdilik 1.4 milyar TL’ye yakın masraf yaptıran, sarayına tanesi asgari ücretten fazla olan altın varaklı kadeh aldıran, kendisine Peygamber Efendimizin ve Haşa Allah-ü Teala’nın sıfatlarının yakıştırılmasına ses çıkarmayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan…
İkinci Recep ise, Ermenek’teki maden kazasında kaybettiği oğlunun cenaze töreninde ayağındaki yırtık kara lastikleriyle tanıdığımız 75 yaşındaki Recep Gökçe... Yırtık kara lastikleri gündeme gelince Karaman Valiliği’nin talimatıyla yeni ayakkabı gönderildi ama o da kara lastikti! Parası olmadığı için 2 yıldır parçalanmış kara lastikleri giyen Recep Amca’nın şu sözleri hem onun acıklı halini hem de devlete olan saygısını yansıtıyordu: “Valilik Kaymakamlığa bildirmiş, Kaymakamlık da oradan alın giydirin demiş. Sabah imam getirdi. Şimdi giymem desem olmaz. Almam desem olmaz. Madem getirmişler, giydim. Dün burada kaymakam görmüş zaten.”
İki Recep’in halini karşılaştırıp Türkiye’nin halini değerlendirmek ise size kaldı…
Ama size daha rahat değerlendirme yapabilmeniz için başka bilgiler aktaracağım. Şimdi de iki ayrı babanın kısa hikayesi var sırada…
Birinci baba; 17 Aralık 2013 tarihinde yapılan Rüşvet, Yolsuzluk ve Kara Para Aklama operasyonu kapsamında “Sabah operasyon yaptılar, bu Ali Ağaoğlu, Reza Zarrab, bizim Erdoğan’ın oğlu, Zafer’in oğlu, Muammer’in oğlu filan, bunların şu anda evlerinde arama yapıyorlar… Şimdi diyorum ki senin evinde ne var ne yok. Sen bunları bir çıkar tamam mı?” sözlerini söylediği iddia edilen ve bu sözlere karşılık “Bende ne olabilir baba, senin para var kasada.” diyen bir oğlu olan ve oğluna amcasında, ağabeyinde, eniştesinde ne kadar para varsa “sıfırlamasını” söyleyen bir baba…
İkinci baba ise; Adana’da simit satıcılığı yapan ve velayeti boşandığı eşinde bulunan iki kızını parasızlık yüzünden göremediğini söyleyip, intihar etmek isteyen 36 yaşındaki Şahin Yıldız. Kendisini intihardan vazgeçirmek için ikna etmeye çalışan polise derdini anlatan Şahin Yıldız sadece oradaki polisin değil, azıcık vicdanı olan hiç kimsenin cevaplayamayacağı şu soruyu sormuş: “Ama benim, iki çocuğum var, annelerinde kalıyorlar. Onların yüzüne bakamaz oldum. Size bir soru soracağım, senin iki çocuğun var, birinin adı Sena, diğeri Nisanur, onlarla beraber olduğunda, manavın yanından geçerken meyveleri görüp, canları çeker, isterler diye montunun önünü açıp gözlerini kapatarak götürüyor musun? Ben öyle yapıyorum."
Birisi akşama kadar uğraşmasına rağmen paraları sıfırlayamayan ve gemicik(!) sahibi evlatları olan bir baba: Recep Tayyip Erdoğan… Diğeri ise evlatlarına meyve alacak parası olmadığı için manavın önünden geçerken yüzlerini montuyla kapatan ve parasızlık nedeniyle intihara kalkışan bir baba: Adanalı Şahin Yıldız… Bu iki babanın haline bakıp, yorum yapmak da size kaldı…
Üçüncü ve son hikayemizin kahramanlarından birisi yine aynı… Sizin de kolayca tahmin edeceğiniz gibi; Recep Tayyip Erdoğan…
Ama önce birinci ödenek ve sahibi Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan bahsedeceğim… Öncelikle bu ödenek “örtülü ödenek”tir! Örtülü ödenek, gizli istihbarat ve savunma hizmetlerine, devletin yüksek güvenliği ve yüksek çıkarları için, siyasi ve sosyal konularla, kültür ve devletin itibarını arttırıcı hizmetlerde ve olağanüstü hizmetlerin sağlanmasında, yürütme organının görevleri içine giren amaçlarla harcanabilir. Örtülü ödenek Başbakanlık bütçesinde gizli hizmet giderleri maddesinde yer almaktadır. Ödeneğin harcama yeri ve hesaplarının nasıl tutulacağı, hangi belgelerin, görev değişmesi halinde yeni başbakana bırakılacağını, görevdeki başbakan belirler. Bu ödenekten, başbakan ve ailesinin şahsi giderlerine ve siyasi partilerin propaganda ve seçim ihtiyaçlarına harcama yapmak mümkün değildir Yani ödeneğin tek yetkilisi Başbakandır.
Recep Tayyip Erdoğan döneminde Başbakanlık örtülü ödeneği sürekli artış göstermişti ve bizler de TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda her yıl bütçe görüşmeleri sırasında bu hususu eleştirmiştik. Erdoğan, başbakanlığı döneminde; 2003’te 103 milyon, 2004’te 107 milyon, 2005’te 85 milyon, 2006’da 327.4 milyon, 2007’de 436.4 milyon, 2008’de 510.7 milyon, 2009’da 634,4 milyon, 2010’da 706 milyon, 2011’de 951 milyon, 2012’de 1 milyar 175.3 milyon, 2013’te 1 milyar 243.1 milyon, 2014 Haziran ayı itibariyle 439 milyon lira harcama yapmış. Mukayese edebilmeniz için Erdoğan’dan önceki 10 yıllık dönemde başbakanlık yapan Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit’in kullandığı toplam örtülü ödenek miktarını da aktarayım: Toplam 10 yıllık süreçte harcanan tutar yaklaşık 312 milyon TL… Yani başka bir deyişle Erdoğan başbakan olduğu 10 yıl 5 ayda dört başbakanın harcadığının 20 katından fazla harcama yapmış!
İkinci ödenek ise, -sizin de sözün gelişinden anlayacağınız gibi—Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gece yarısı operasyonuyla tahsis edilen örtülü ödenek…
Geçen hafta TBMM'de sabaha kadar görüşülen torba yasada –tarafsız olması gereken— geçici İçişleri Bakanı Sebahattin Öztürk tarafından verilen son dakika önergesiyle sürpriz bir düzenlemeye gidilerek, Başbakan gibi Cumhurbaşkanına da örtülü ödenek getirildi. Önergenin gerekçesinde de, “Kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, devletin milli güvenliği ve yüksek menfaatleri ile devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ile olağanüstü hizmetlerle ilgili devlet icapları için kullanılmak üzere Cumhurbaşkanlığı bütçesine de örtülü ödenek konulması” ifadesi yer aldı. Böylece kuvvetler ayrılığı ilkesini bozan yeni bir hüküm niteliğinde olan bir madde ile yetkisiz ve sorumsuz cumhurbaşkanına, "istihbarat, güvenlik, olağanüstü hizmetlerle ilgili devlet icapları" gibi çok geniş alanlarda, sorumlu başbakanın yetkilerine paralel yetkiler verilmiş oldu. Yani Kaç-Ak Sarayda kurulan paralel devletin örtülü bütçesi de oluşturulmuş oldu. Evet iki ödeneğin başrol oyuncusu da yine Recep Tayyip Erdoğan… Ama bu sefer sadece baba veya insan olarak değil, tek adam olmaya hevesli, hırslı, Anayasa ve kanunları tanımayan, Başbakanlığın binasından sonra örtülü ödeneğine de el koyan birisi rolünü üstleniyor…
Diğer ödeneğin sahibi Ahmet Davutoğlu (ya da Serok Ahmet mi desek?) ise önce Başbakanlık binasını, sonra iradesini ve yetkilerini, sonra makamını (Başkanlık sistemi seçim beyannamesinde yer alacakmış ya…) devreden, hukuken yetkili ama fiilen yetkisiz ve etkisiz başbakan rolünü oynuyor…
Etkisiz ve yetkisiz, göstermelik Başbakana ve başkanlık sistemi altında tek adam diktatörlüğü kurmaya çalışan, Kaç-Ak Saraydaki paralel devletin başı Recep Tayyip Erdoğan’a Türk milleti 7 Haziran’da sandıkta gerekli cevabı verecektir. Zaten Erdoğan da bu tehlikeyi gördüğü için son dönemde milliyetçi geçinmeye başlamış ve hatta “banisi ve hamisi” olduğu açılım sürecinin sorumluluğunu bile başkalarının üzerine atmaya çalışmıştır.
Ama millete zulüm eden, teslimiyetçi AKP iktidarına ve Anayasa’ya aykırı şekilde açıkça AKP’ye oy isteyen “sahte milliyetçi” Erdoğan’a gerekli cevabı Türk milleti sandıkta verecek ve gerçek “Türk Milliyetçileriyle birlikte yürüyerek” Türkiye’yi bu tehlikeden kurtaracaktır. Böylece Cumhuriyet döneminin 12.5 yıllık reklam arası olan AKP dönemi kapanacak ve Türkiye’yi lider ülke yapacak Milliyetçi Hareketin iktidarı başlayacaktır.