KAZAKİSTAN’DA YAŞANAN OLAYLAR VE BİZE HATIRLATTIKLARI...

22 Ağustos 2022 15:28 Nihat YAZAR
Okunma
1141
KAZAKİSTANDA YAŞANAN OLAYLAR VE BİZE HATIRLATTIKLARI...

KAZAKİSTAN’DA YAŞANAN OLAYLAR VE BİZE HATIRLATTIKLARI...
Nihat YAZAR
Türk dünyası jeopolitiği açısından çok önemli bir yer tutan Kazakistan’daki yaşanan olaylar hepimizi korkuttu. Bu olaylarla birlikte Türk Devletleri Teşkilatının (TDT) Türk dünyası için ne denli önemli bir kuruluş olduğunu bir kez daha yaşayarak gördük. TDT’nin kurumsal olarak hızlı bir şekilde güçlü ve kapsamlı bir yapıya kavuşması gerektiğinin bir kez daha farkına vardık. Orta ve uzun vadede dünyadaki güç dengelerini değiştirebilme potansiyeline sahip olan bu TDT’nin, emperyalist devletleri ne kadar rahatsız ettiğini ve engelleyebilmek için türlü oyunu sahneleyebileceklerini ibretle izledik.
Kazakistan’da 2 Ocak’ta LPG’ye yapılan %50 oranındaki zamları protesto etmek maksadıyla başlatılan gösteriler birtakım yabancı istihbarat servislerinin ve karanlık odakların devreye girmesiyle ülkeyi âdeta bir iç savaşa doğru sürüklüyordu. İlk Zhanaozen şehrinde başlayan gösteriler daha sonra Almatı başta olmak üzere bütün Kazakistan’a yayıldı. Hükûmet zamları geri almasına ve üstelik istifa etmesine rağmen gösteriler durmadığı gibi bilakis şiddetlenerek devam etti. Arabaların ateşe verilmesi, kamu kuruluşlarının ve iş yerlerinin yağmalanması, ateşli silahların ve yaralayıcı aletlerin kullanılması gibi her türlü şiddet ve Vandallık sergilendi. Resmî rakamlara göre 225 kişinin hayatını kaybettiği olaylarda binlerce kişi de yaralandı.  5000’den fazla insanın da tutuklandığı gösterilerde tek tesellimiz olayların kontrol altına alınarak devlet otoritesinin yeniden tesis edilmesi oldu.
Kazakistan’da cereyan eden bu olaylar bize Orta Doğu’da yaşanan Arap Baharı’nı ve Gezi Olayları’nı hatırlattı. Tunus’ta 18 Aralık 2010 tarihinde Muhammed Buazizi ismindeki gencin kendini ateşe vermesiyle başlayan gösteriler başta CIA olmak üzere yabancı istihbarat servislerinin devreye girmesiyle önce ülke geneline, daha sonra da Mısır, Lübnan, Fas, Cezayir, Irak, Libya ve Suriye başta olmak üzere bütün Orta Doğu’ya yayılmıştı. Suriye ve Libya gibi bazı ülkelerde iç savaşı tetikleyen sözde demokrasi ve özgürlük gösterileri milyonlarca insanın yaralanmasına ve katledilmesine, yerinden yurdundan olmasına sebep olmuştu. Özellikle Suriye ve Libya’da Arap Baharı’yla başlayan ve hâlâ devam eden iç savaş, Türkiye başta olmak üzere bütün dünyayı yakından etkilemeye devam ediyor. Yine 27 Mayıs 2013’te Taksim Meydanı’nda, üç beş ağacın kesilmesi bahane edilerek, tıpkı Arap Baharı’nda olduğu gibi yabancı istihbarat servislerinin, F    ETÖ ve PKK başta olmak üzere terör örgütlerinin devreye girmesiyle, gösteriler ülke geneline yayılarak âdeta “Türk Baharı” estirilmeye çalışılmış, gösteriler bir iç kalkışmaya dönüştürülmek istenmişti.
Öyle anlaşılıyor ki Kazakistan’da da tıpkı Orta Doğu’da ve Gezi Olaylarında olduğu gibi, zamlar bahane edilerek sözde masum başlayan gösteriler karanlık ellerin devreye girmesiyle ülke geneline ve hatta bütün Türk coğrafyasına yayılmak istenmişti. Hiç kuşkusuz buradaki en büyük hedefleri de TDT ve üye ülkeleriydi. Bu olayların ve benzerlerinin tekrar yaşanmaması adına Türk dünyası olarak almamız gereken tedbirlerin, çıkarmamız gereken derslerin olduğu muhakkak. Öncelikle, Türk devletleri olarak insan hak ve hukukuna uygun, demokratik, şeffaf, adil ve yaşanabilir bir devlet düzenini daha etkin hâle getirmemiz hem insan onur ve haysiyeti açısından hem de olası provokasyon ve istismarların ortadan kaldırılması adına çok önemli olacaktır. Özellikle devlet kurumlarının dış provokasyonlara karşı daha tedbirli ve daha zinde olması, ön istihbarat çalışmaların daha etkin işletilmesi de bu tür provokatif olaylara karşı önleyici bir rol oynayacaktır. Türk devletlerinin her anlamda daha güçlü hâle gelmesi, kendi egemenlik haklarını sonuna kadar koruyabilecek etkinliğe sahip olabilmesi ve yabancı ülkelere ihtiyaç duymadan birçok yönüyle kendi kendine yetebilmesi de elbette huzur ve refahın, birlik ve dirliğin, ülke ve toplum güvenliğinin teminatı olacaktır. En önemlisi de TDT’nin her anlamda daha güçlü ve daha etkin bir yapıya kavuşturulması, genişletilerek büyümesi, Türk dünyası jeopolitiği ve gelecek hedefleri açısından son derece hayati öneme haizdir. Hem Türk milleti olarak sahip olduğumuz tarih ve medeniyet müktesebatı ve gelecek hedeflerimiz hem de Anadolu başta olmak üzere Türk coğrafyasının jeopolitik konumu bunu zorunlu kılmaktadır.
Var olsun büyük Türk milleti, yaşasın büyük Turan ülkümüz!