MHP VE LİDER ÜLKE TÜRKİYE VİZYONU

23 Haziran 2018 12:07 Dr.Selim YILDIZ
Okunma
2587
MHP VE LİDER ÜLKE TÜRKİYE VİZYONU

MHP VE LİDER ÜLKE TÜRKİYE VİZYONU

 

 

Selim YILDIZ

 

Buluşma yerimiz ne doğudur, ne batıdır, ne kuzeydir, ne güneydir.

Buluşma yerimiz Büyük Türkiye’dir. Buluşma noktamız Türk’ün kafası,

Türk’ün kalbi, Türk’ün imanı, Türk’ün cevheri aslisidir.”

Alparslan TÜRKEŞ

 

Aynı göğe bakıp vatanını gören her bir insanımız Türk milletinin bir ferdidir. Bu topraklar, bu topraklara sadık kalmak şartıyla ve emperyalizm ile her türlü kişisel hırs ve menfaate karşı savaş açmış ilkeli, dürüst, fikri hür, vicdanı hür, tabiat kadar candan insanların vatanı olarak ayakta kalabilir. Milletin evlatlarını ayrıştıranlar bu ülkede birlikte yaşama ülküsünü zaafa uğratmakta ve millîbilince zarar vermektedir. Bu gafiller Türk milliyetçiliği üzerinden ellerini çekmeli, Türk milliyetçisiyim, MHP'liyim,eski Ülkücüyüm söylemleri üzerinden iş yapmayı terk etmelidir. 2225 yıllık bir hareketin içinde kofluğun ve toyluğun yeri olamaz. Önce töre, sonra tören olur.

Türk milliyetçiliğinin bugün ulaştığı nokta, MHP Genel Başkanı Sn. Devlet Bahçeli’nin 19 Ocak 2013 tarihinde MHP Siyaset ve Liderlik Okulunun 7. Dönem Sertifika Töreninde milliyetçilikle ilgili yaptığı “Milliyetçilik, çevrenin taleplerini merkeze taşıma iddiasıyla dışlanmış, hakkı yenmiş, mağdur edilmiş veya kenara itilmiş kim varsa yanında olmalı ve onlarla bütünleşmelidir.”şeklindeki konuşmasıyla varlığını ortaya koymakta, kucaklayıcı, birleştirici,insani değerleri merkeze alan bir anlayışla 2071'e hazırlanmaktadır. Bu manada Milliyetçi Hareket Partisinin 40’ıncı kuruluş yılının kutlanıldığı 2009 yılında, 8 Kasım tarihinde yapılan 9. Olağan Büyük Kongrede kabul edilerek yürürlüğe giren parti tüzüğünün amaçların yer aldığı 2. maddeye bakmakta fayda görüyoruz.  Buna göre, MHP’nin amaçları:

- Meşruiyeti millî irade olan, insan odaklı, seviyeli,ilkeli, dürüst bir siyaset anlayışı ile adaleti ve hakkaniyeti esas alan bir yönetim anlayışını tesis etmek; toplumsal barış ve huzuru hâkim kılmak,

- Yüce Türk milletinin millî ve manevi değerleri ile tarihîve kültürel zenginliklerine sahip çıkmak,

- Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü, hakve menfaatlerini korumak,

- İnançlı, yüksek ahlaklı ve çağın gerektirdiği niteliklere sahip nesiller yetiştirmek, 

- Temel insan hak ve hürriyetlerini geliştirmek, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak, demokratik standartları yükseltmek,

- Hürriyet, adalet, hakkaniyet ve fırsat eşitliğini esasalan, millî, insani ve ahlaki değerlerin ön plana çıktığı siyasi ve toplumsal düzen ile kültürel iklimi tesis etmek,

- Kardeşlik hukukunu ve dayanışma kültürünü geliştirmek,millî birlik ve bütünlüğü tesis etmek, Türk milletinin maddi ve manevi gelişmesi önündeki engelleri kaldırmak; dengeli ve adaletli bölüşüm sistemine dayanan bir gelir dağılımı oluşturmak,

- Yatırım ve istihdam kapasitesi yüksek, ileri teknolojiyi ve teşebbüs hürriyetini esas alan, uluslararası rekabet gücüne sahip sürdürülebilir büyümeyi gerçekleştirecek bir ekonomi tesis etmek,

- Barış, mutluluk ve adaletin hâkim olduğu bir dünya nizamının tesisinde ülkemizin söz sahibi olmasını sağlamak suretiyle milletimizi çağın kudretli, itibarlı ve önder toplumlarından biri yapmak ve tarih sahnesinde ebedi kılmaktır.” şeklinde belirlenmiştir. 

Diğer yandan, MHP derin Türk kültüründen ve köklü tarihinden güç alan “Lider Ülke Türkiye” vizyonuyla parti programında şunlara yer vermiştir:

“Geniş vatandaş kitlelerinin teveccühünü kazanarak tekbaşına iktidar olmak, Türkiye merkezli yeni bir medeniyet ve yeni bir dünyadüzeni anlayışıyla; ekonomik, sosyal, kültürel, teknolojik gelişimini ve bilgitoplumuna geçişini sağlayarak ülkemizi, bölgesinde ve dünyada süper güç veLider Ülke konumuna getirmektir.” Bu kapsamda milliyetçilik temel bir değer ve ilke olarak “Lider Ülke Türkiye” vizyonunu gerçekleştirecek en önemli unsurolarak çağ açacak bir anlayışla açıklanmıştır. Şöyle ki milliyetçilik konusunda:

“Partimiz milleti; ortak bir tarihin sunduğu zeminüzerinde birlikte yaşama arzu ve iradesini ortaya koyan, tarihî süreçte ortakbir kaderi paylaşma duygusunu ve gelecek ülküsünü taşıyan, milletler camiasındakendine has vasıf ve kimliğe sahip olduğuna inanan sosyal bir bütün olarakmütalâa etmektedir. Bu itibarla, millet gerçeği, Türkiye’mizin bağımsız, güçlüve demokratik bir ülke olarak ilelebet var olmasının sosyal ve kültürel temelikabul edilmektedir. Milliyetçilik ise, Türk milletine mensubiyet bilincini geliştirmeyi hedefleyen ve onun ayırt edici vasıflarını, dünyayı ve olayları yorumlayışta temel referans kabul eden fikirler ve duyarlılıklar bütünüdür.Milliyetçi düşünce sistematiğinin unsurları arasında millî kimlik, millî dil,millî kültür, millî hâkimiyet, millî devlet ve dayanışma kavramları belirleyici bir öneme sahiptir. Milliyetçiliğimiz, Türk milletine olan derin bağlılığımızın ve sevginin verdiği ilham ve cesaretle, varoluşunu anlamlandırmayı ve geleceğini garanti altına almayı temel hedef olarak kabul eder ve bunun için her türlü çabayı gerekli görür. Dünya ölçeğinde ise, milletlerin eşitliğini veiş birliğini öngörmekte; küresel hakkaniyetin varlığını ve geliştirilmesini zorunlu addetmektedir. Ayrıca, dünyada siyasi ve sosyal alanda uzlaşmacı kültürü destekleyerek, küreselleşme sürecinin ahlâkî ve insani değerleri daha çok içermesine katkı sağlamayı, milliyetçilik ve insanlık anlayışımızın gereği sayıyoruz...” denilmektedir.

Bugün kendini Türk milliyetçisi olarak tanımlayan kişi,dernek, vakıf vb. bu tüzük ve programlara uygun hareket etmeli, Türk milliyetçiliğini hedefine ulaştırmalıdır. Tanrı kutu Mete, İşbara Han, İl Bilge Katun,İlteriş Kutluk Kağan, Kürşad ve Kül Tigin’in birer ruhları olarak 21. yy.de “Lider Ülke Türkiye” vizyonu için Türk milliyetçileri büyük bedeller ödemiş, kanlarını bu ülkenin varlığı adına  sebil olup akıtmışlardır.

Türkiye sınırları içinde ve bütünüyle Türk dünyasında aidiyet duygusu içinde bütün bir kıtayı toparlayacak olan Türk milliyetçilerinin gayreti ve çalışmaları olacaktır.  Derin Türk tarihi ve kültüründe Türk kağanları bu görevle kendilerini sorumlu hissettirmişlerdi. Nitekim Tanrı kutu Mete Han millet olabilmeyi ve koca kıtanın geleceğini Orta Asya Türk siyasi birliğinin vurgusunu Çin’e yazdığı MÖ 176 tarihli mektupta “…Lou Lan, Wu-sun, Hu-chieh ve civardaki yirmi altı ülkenin hepsi artık Hun oldu. Batı ve güneyde ok atabilen ve yay çekebilen halklar bir aile hâline geldi…” ifadeleriyle belirlemişti.  Bu bildiğimiz kadarıyla millet olabilmek ve millî bilinçten kıta ruhuna yükselen ilk çıkış, ilk tavırdır.  Bu ruh sonraki yüzyıllarda da bugüne kadar devam edegelmiştir. Göktürkler devrinde de Ali Öztürk’ün ifadelerine göre, Bilge Kağan’da büyük bir Türk milletinin varlığının şuuru teşekkül etmişti. Bütün boyları kendi milletinden, Türk milletinden sayar fakat Türk milletinden olduklarını bilmediklerini ve böylece yanılarak hata işlediklerini hâliyle bu hatalar yüzünden millî bütünlüğün, ülkünün zayıfladığını üzülerek ifade eder:  

Türgiş Kağanı, Türklerimden milletimden idi. Bilmediği için bize karşı yanıldı. Kabahat ettiği için kağanı öldü. Buyruklu beyleri yine öldü.

On Ok Kağanı zahmet etti.Ecdadımızın hüküm sürdüğü bu yer sahipsiz kalmasın diye, Az halkı tanzim ederek teşkilatlandırdık. Bars beyi kıldık. Kağan adını burada biz verdik.” 

Öztürk’e göre, Bilge Kağan, hep yapıcı konuşmaktadır.  Sahipsiz kalan boyların başına onlara sahip olacak bir kağan bir sahip dikiyor. Onları da dağılmaktan, yok olmaktan koruyor. Kendini Türk milletinin içinde, onunla birlikte düşünüyor. Bu şekilde düşünmesine ve bu şekilde hep kurucu, teşkilatlandırıcı olarak hareket etmesine sebep yine millî bütünlüğü, Ülkücü gücü teşekkül ettirmek ve geliştirmek anlayışının eseridir.

Bu doğrultuda Türk milliyetçileri,durduğu yeri ve üstlendikleri görevi doğru idrak etmek durumundadır. Geniş vatandaş kitlelerinin teveccühünü kazanmak ve Türkiye merkezli yeni bir medeniyet veyeni bir dünya düzeni anlayışıyla sorumlu olduklarını unutmamalıdırlar. Bu konuda Başbuğ Alparslan Türkeş’e kulak vermek doğru olacaktır. Ona göre “Türkmillet içine kapanık, cihan ve insanlık bütünlüğünden tecrit edilmiş bir hayata hiçbir zaman iltifat etmemiş, cihanşümul bir hayatı kıtalar üzerinde cihan devletleri kurarak yüzyıllar boyu sürdüre gelmiştir… Buluşma yerimiz ne doğudur,ne batıdır, ne kuzeydir, ne güneydir. Buluşma yerimiz Büyük Türkiye’dir.Buluşma noktamız Türk’ün kafası, Türk’ün kalbi, Türk’ün imanı, Türk’ün cevheri aslisidir.Bu yer ve noktada milletçe asgari müştereklerde değil, azami müştereklerde birleşeceğiz ve mutlaka birleşeceğiz. Çünkü bu buluşma yeri ve noktasının genel karakteri budur. Türk milletini tanımayanlar ve bu karakteri bilmeyenler asgari müştereklerde birleşmeyi kabul eden bir acizlik, güvensizlik, idraksizlik içindedirler.”

Bu yüzden uzanan el tutulmalı, düşen kaldırılmalı, mazlum korunmalı, kadının çığlığına dünyanın neresinde olursa olsun ses verilmeli,çocuğun sesi dinlenmelidir. Türk milliyetçileri her zaman olduğu gibi dünyayı güzelleştirme yolunda güzel olan her şeyin yanında olmalı, Türk söyleminin etnik bir söylem olmadığını daha iyi anlatmak ve bunu göstermek durumundadır.   Bu konuda Profesör Macit,Irkçılık Nedir, Irkçı Kimdir? adlı yazısında şunlarıdile getirmiştir:

“Irkçılık insanı bir beden/fizikişekil gördüğü için ahlak dışıdır. Türk milliyetçiliğinin iki teorisyeni ırkçılığın birlikte yaşama, millet olma ruhundan uzak düşmek ve ahlaksızlık olduğunu vurgular. Rahmetli Ziya Gökalp farklı dinî-politik hareketlerin millet kavramına yükledikleri anlamları tahlil ettikten sonra şöyle der: ‘Her insan kanları aynı olan insanlardan çok dilde ve dinde ortak olduğu insanlarla birlikte yaşamak ister.Çünkü insan oluşumuzun özelliği bedenimizde değil, ruhumuzdadır. İnsan için manevi yapı, maddi yapıdan önce gelir. Bu yüzden milliyette şecere aranmaz.  Yalnız eğitimin ve ülkünün/mefkûrenin millî olması aranır.’ Rahmetli Erol Güngör ise ırkçılığın ahlaksızlık olduğunu şu ifadelerle dile getirir: ‘Eğer soya çekim bizim ahlakımızın temelini teşkil ediyorsa ozaman insan neslini tıpkı cins atların yetiştirilmesinde olduğu gibi fiziki ve fizyolojik bakımlardan ıslah etmek gerekir. Eğer ahlaki şahsiyetimiz doğuştan gelmiyor da sonradan içinde yaşadığımız toplumda kazanıyorsak, o zamanda eğitim yoluyla gençlere istediğimiz şekilde bir ahlak aşılamak mümkündür.’ Yani insanın bedeni, fiziki özellikleri; işlevsel bir değere sahiptir. Oysa insan benliğini oluşturan unsur kültürdür. İnsan benliği değerlerin eğitimi yoluyla şekillenir. Eğer bunun aksi söz konusu olsa herhangi bir değerlendirme durumunda insanın bedenini temel almamız gerekir. Her iki milliyetçi düşünüre göre ırk kavramı, zoolojik bir mefhumdur.İyi cins hayvanı seçmek için kullanılır. Bu da ancak hayvan pazarında geçerlidir. İnsanı bir beden ve fiziki şekilden ibaret görmek insanın esneleştirmek olduğu için ahlak dışıdır. Her millet tarih sahnesine etnik bir mahreçle çıkar. Fakat bu etnik köken genişledikçe milletleşir, sosyo psikolojik ve hukuki boyut kazanır.”Yine Sayın Macit’e göre, “Irkçılık bir yöneticinin ve seçkinci sınıfın öteki üreterek insanın bedenini siyasi hâkimiyetinin malzemesi yapmasıdır. ‘Biz ve onlar’ ayrımı üzerinden bütün iktidar alanlarını kendi amaçlarına uygun olarak tanzim edenler ırkçıdırlar. Her şeyi en iyi kendisinin iyi bildiğini ve kendi düşüncesinin dışında söylenen her şeyin saçma olduğunu dile getiren ve bunu ideolojik üstünlük olarak sunan bir anlayış ırkçıdır. Çünkü böyle bir anlayışa sahip olan dinî politik yapı farklı bir görüşe açık değildir. Bu tutum başkasına savaş açmaktır: Farklı düşüneni ve muhalifi iktidarın belirlediği iradeye uymaya zorlamak dolaylı ve etkin şiddet biçimidir. Bu yönüyle ilk ırkçı şeytandır. Her durumda herkesi ayartmaya çalışır. Bu bağlamda herkesi belli bir görüşü kabul etmeye zorlamak, bu olmazsa içeri tıkmak ırkçılıktır. Millet,insanlığın birlikte yaşama tecrübesinin bir ürünüdür. Millet, sosyo psikolojik ve hukuki esaslara dayanır. Milleti sosyo psikolojik ve hukuki esasların dışınataşıyarak kabileler oluşturma girişimi ırkçılıktır. Sosyo psikolojik ve hukuki esaslara dayalı Türk milleti yerine her ağzını açtığında kabile isimleri sayanlar saf ırkçıdırlar.”

Sonuç olarak Gazi Mustafa Kemal’in ifadesiyle “Türk sadece bir milletin adı değil, bütün adamların birliğidir.” Türk, yüreğiyle yürüyen,ruhuyla var olan demektir. Türk milliyetçileri bunun farkında ve bilincinde olarak hareket etmeye devam edecektir.

“2023’e Doğru Yükselen Ülke Türkiye Sözleşmesi” adını taşıyan 2011 MHP Seçim Beyannamesi’nde ifade edildiği üzere “Yeni bir medeniyet ve yeni bir dünya yaklaşımı çerçevesinde dünyaya ve insanlığa bakışımızı; Ahmet Yesevi’nin,Mevlana’nın, Yunus Emre’nin, Hacı Bektaşi Veli’nin insan merkezli madde ve madde ötesi varlık âleminin sentezinden oluşan bir anlayış şekillendirecektir.Türkiye’nin devlet ve insan hayatında hâkim kıldığı evrensel ve insani kriterleri benimseyen ve açtığı barış şemsiyesinin altında yer almayı arzulayan ülkeler bu birliktelikten güç kazanacaktır.