CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÛMET SİSTEMİNİ ORTAYA ÇIKARAN TARİHSEL SEBEPLER VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN 1980 SONRASI ANAYASA TEKLİFLERİ

11 Mart 2024 13:38 Dr.Selim YILDIZ
Okunma
67
CUMHURBAŞKANLIĞI HÜKÛMET SİSTEMİNİ ORTAYA ÇIKARAN TARİHSEL SEBEPLER VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN 1980 SONRASI ANAYASA TEKLİFLERİ

CUMHURBAŞKANLIĞIHÜKÛMET SİSTEMİNİ ORTAYA ÇIKARAN TARİHSEL SEBEPLER VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN1980 SONRASI ANAYASA TEKLİFLERİ

Selim YILDIZ

20’nci yüzyıl Türk siyasi tarihi boyunca Türkmilliyetçileri, Türk milletinin ve Türk devletinin geleceği yolunda diğer partive organizasyonlardan farklı olarak parti ve çıkar ilişkilerini kenara itipinisiyatif alabilmişlerdir. Olağanüstü dönemlerde gerek var olan sistemigerekse milleti bunalımdan ve buhrandan çıkarmak için gerekli olan mücadeleyihayatın her sahasında vermişlerdir. Atatürk’ten sonra İnönü’nünCumhurbaşkanlığı Dönemi’nde inkılapların sürekliliğinden ziyadedurağanlaştırılması ve kalıplaştırılması, demokrasiden uzaklaşması karşısındakonum almışlar, sistemi eleştirmişlerdir. Tek parti diktatörlüğüne dönüştüğünüdüşündükleri bu sisteme karşı tepkileri onları yeni arayışlara sevk etmiştir.Aslında bu arayış millî kültür ve bünyemize uygun yapıların olmayışı karşısındabir arayış, devletin yabancılaşması ve Tanzimat yörüngesinde devam eden yanlışBatılılaşma hareketlerine bir tepki idi. Şöyle ki yöntem olarak doğruları veeğrileriyle Atatürk’ün öncelikle millet kaygısı ve millîleşme düşüncesi doğrualgılanmamış, yanlış bir mecraya çekilerek Türkiye çağdaş uygarlık yolundageciktirilmiştir. Bunda bürokratik vesayetin ve tek parti politikalarınınetkisi büyük olmuştur. Türkiye’de 14 Mayıs 1950’de iktidara gelen DemokratParti (DP) döneminde ise iktidar, muhalefetteyken gördüğü şekliyle tek partiyönetim anlayışını devam ettirmiş, muhalefeti boğmaya çalışmış, bu defamuhalefetteki en güçlü siyasi parti olan CHP ise alışık olmadığı muhalefetikabullenememiş, yeniden iktidarı devralabilmek için yoğun bir çaba sarf etmiş,karşılıklı kısır tartışma ve manevralar nihayetinde Türkiye’yi 1960 Darbesi’nesürüklemiştir. Zira, DP iktidar nedir bilmiyor, gördüğü iktidar tecrübesinitaklit ediyordu. CHP ise 27 yıldır ilk defa muhalefet oluyordu. Yani kısaca iktidarda muhalefette yapıcı olmaktan uzak bir girdabın içinde sürükleniyordu.Gazeteci Tekin Erer'in tasviriyle 1950 Seçimleri öncesinde İsmet Paşa,seccadesi Fırat Nehri’ne düşmüş derviş pozundaydı: Bir gösterişçi derviş,rüzgârın nehre uçurduğu seccadesini alamayacağını, almaya kalkışırsaboğulacağını hesap ederek “Seccadeyi Bağdat Camisi’ne vakfettim.” demişti.

950 Seçimleri öncesinde İsmet Paşa, seccadesi Fırat Nehri’nedüşmüş derviş pozundaydı: Bir gösterişçi derviş, rüzgârın nehre uçurduğuseccadesini alamayacağını, almaya kalkışırsa boğulacağını hesap ederek“Seccadeyi Bağdat Camisi’ne vakfettim.” demişti. 1950 Seçimlerinden sonra DPiktidarı CHP’den intikam almaya dönük hırsa dayalı politikalarla hareketederken popülist politikalarla da bunu perçinledi. Din-siyaset ilişkileri vesiyasette dinî söylemler oldukça yükseldi, her fabrika yanında bir minareyükselecek denildi, ayet ve hadisler miting ve siyaset meydanlarına taşındı,tarikatlara kapılar açıldı. Türk milliyetçileri tarafından DP iktidarını ümitolarak gören hatta Cumhuriyet Bayramının 14 Mayıs olması gerektiğini dilegetiren yazılar kaleme alındı. Kemalist düşünce eleştirilirken İnönü müstebit,diktatör sıfatlarıyla anılmaya başlandı. Ancak Türk Milliyetçiler Derneğininkapatılması, Türk milliyetçilerinin bu ümidini kırmıştır. Bu Derneğinkapatılması Ali Fuad Başgil’e göre, Türkiye’de özellikle DP iktidarı için birboşluk meydana getirecek, meydan CHP’ye ve onun yan örgüt ve derneklerinekalacaktır.  Böylece İsmet İnönü, BağdatCamisi’ne vakfettiğini söylediği seccadesini geri almak için bütün gücüyleçalışacak, perde arkasından Türkiye’yi 1960 Darbesi’ne sürükleyecek sebeplerinoluşmasında etkin olacaktır. 27 Mayıs 1960 sabahı ihtilalin kudretli AlbayıAlparslan Türkeş tarafından yazılıp okunan bildiri Türk milletini ve devrileniktidar sahibi DP’lileri rahatlatmış olsa da MBK’deki CHP ve İnönü yanlılarınınçalışmaları ve gruplaşmalar sonucu ne yazık ki Türkeş ve arkadaşları sürgünegönderilmiş, Türkiye 27 Mayıs’ın amacından saptırılması sonucu, koalisyonhükûmetlerine, yabancı ideolojilerin Türkiye’de örgütlenmesine, siyasette sağve solun sağlıksız yapılanmasına sahne olmuştur. Yine de kısa süreli de olsa 27Mayıs sonrasında Türkeş, Başbakanlık Müsteşarlığı döneminde 27 Mayıs’ın ruhunauygun çalışma ve faaliyetlerde bulunmuştur. Sürgün sonrası süreçte Türkiye’yisaplandığı karanlık koridordan aydınlığa çıkarmak amacıyla Türkeş vearkadaşlarının dernek kurmak, parti kurmak veya kendi görüşlerine yakın birpartiye girmek gibi planları olmuştur. Anlatmaya çalıştığımız nokta aslındagerek 1944 Türkçülük-Turancılık Davalarında gerekse 27 Mayıs sonrasında 13Kasım 1960 tasfiyesi ile Türkeş’in yılmamış ve her şeye rağmen devlete küsmemişolması, kurmay bir kafa ve aksiyoner bir ruhla doğru bildiği yolda yürümüşolmasıdır. Türkeş’in şahsında beliren bu özellikler ilerleyen zamanlarda daTürk milliyetçilerinin yürüyüşünde kendini gösterecektir. Türkeş, Atatürk gibiTürk milletinin şerefli bir mensubu olarak kendini hiçbir zaman ezilmişhissetmemiş, yanlış yapmışsa dönmüş, doğru ise yürümüş, mücadele ettiği ve çokyoğun tenkite tabi tuttuğu kişilerle de devletin ve milletin çıkarları sözkonusu olduğunda bir araya gelebilmiştir. Nitekim İnönü’nün askerliği, ailehayatı ve ahlaki konuda zaaf göstermeyişi ölümünden sonra Türkeş tarafından datakdir edilen yanları olmuştu. Türkeş, yakın siyasi tarihimizin en tecrübelisiyaset adamlarından biriydi. Askerî yaşamı, CHP ve DP döneminde gördükleri veyaşadıkları, 27 Mayıs’ın içinde oluşu ve dışına çıkarılışı, siyasi hayataatılması, Milliyetçi Cephe hükûmetlerinde yer alması, iç ve dış olaylar, Türkdünyası, 12 Eylül Darbesi ve Ülkücülerin maruz kaldığı insanlık dışımuameleler, Türkiye’de terör olayları bu tecrübenin kaynaklarıdır.  Türkeş, sürgün sonrası “Dokuz IşıkDoktrini”ni millî doktrin olarak Türkiye’nin kurtuluşu ve kalkınması yolundaanlatırken, “güçlü iktidar millî devlet” düşüncesini de 27 Mayıs sonrasısüreçte olgunlaştırmaya çalışmış, ileride muhtemel darbe ve Türk milleti veTürk devletinin üzerinde vesayet sistemlerinin kurulmasına karşı bir çıkış yoluolarak görmüştür. Türkeş, güçlü iktidarı söz konusu yaparken, millî devletin dedemokrasiden ayrı olamayacağını pekâlâ çok iyi biliyordu. Bu yüzden Türk’e has“millî demokrasi” kavramının Türk demokrasi tarihinde yerini almasını sağladı.

Bugün bilindiği üzere MHP’nin birikim ve tecrübeleriüzerinde Türkiye, MHP’nin “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi”, Ak Partinin“başkanlık sistemi” dediği bir yönetim sistemi 15 Temmuz 2016 Darbe girişimisonrasında vücut bulmuştur. Bu sistemin büyük ölçüde fikir babası Türkmilliyetçileridir. Çünkü Türk milliyetçileri, CHP-tek parti vesayeti, DP-çokpartili sistem içerisinde DP vesayeti, 27 Mayıs-askerî vesayet ve vesayetkurumları, 12 Eylül-askerî vesayet-vesayet kurumları-dış vesayet olarak Türkmilletinin ve Türk devletinin üzerinde her türlü vesayet şeklini görmüş,yaşamış ve o süreçlerde hep bir bunalımdan çıkış yolu aramışlardır. Başta Türkmilletinin ve demokrasinin maruz kaldığı travma, ekonomik istikrarsızlıklar, demokrasikültürünün oluşmayışı, millî kültürün inşa edilemeyişi ve her vesayet sistemive rejimi dönemlerinde Türk milletinin öz benliğinin darbe alışı ve kendindenuzaklaşması bu noktada Türk milliyetçilerini dün de bugün de göreveçağırmıştır.

12 Eylül 1980 Askerî Darbesi sonrasında Türk milliyetçilerive Ülkücüler darbeden en büyük darbeyi yiyen kesim olmalarına rağmen devleteküsmemişler, oluşacak yapının Türk milletinin lehine olması için ellerindengeleni yapmışlardır. Darbe sonrası yargılamalarda bıkmadan usanmadan mahkemesalonlarında âdeta Türk milliyetçiliği tarihi anlatılmış, sorgulamalara karşıverilen cevaplar ve savunmalar bir fikir ve tarih dersi özelliğine bürünmüştür.Bu arada çeşitli derneklerde bulunan üniversite hocası Türk milliyetçileri vefikir adamları da oluşturulacak Anayasa için tekliflerini dile getirmişler, ozamana kadar yaşanan tecrübelerden yola çıkarak bunları kamuoyu ilepaylaşmışlardır. 12 Eylül sonrasında 1982 yılı içerisinde Yeni Düşüncedergisinde Anayasa taslağı tekliflerine yönelik seri yazılar ve uyarıcı, yapıcıyorum ve değerlendirmeler yapılmıştır. Bilindiği üzere Türk milliyetçiliğininönemli yayın organlarından olan Yeni Düşünce dergisi, Türk milliyetçiliğiçizgisini partilerüstü bir çizgi olarak niteliyor, kendini de o zamanlarpartilerüstü olarak görüyordu. Partiler üstü bir bakışla Prof. Dr. SüleymanYalçın ve Prof. Dr. Salih Tuğ’un Yeni Düşünce’de kaleme aldıkları yeni Anayasaiçin yazdıkları tekliflerin tamamını burada vermemiz mümkün değildir. Ancak,bugün için bir tecrübe ve fikir vermesi için bazı noktalarını paylaşacağız.Yeni Anayasa teklifinin temel ilkeler bahsinin ilk maddelerinde Türk milletinintarihine, kültürüne uygun düşmesi ve Türk milletinin ihtiyaçlarına cevapvermesi, belli bir aydınlar zümresinin fikrini değil, milletin hayat tarzını vefelsefesini aksettirmeli ifadesi ile Cumhuriyet’in ve Atatürkçülüğün hakikitemellerine bağlı kalınarak millî ıslahat ve inkişaf yolu açık tutulmalıdırifadesi yer almıştır. Burada millî ıslahat ve inkişaf yolu ifadesi Cumhuriyet’ive Atatürkçülüğü durağanlıktan çıkarmaktadır. Teklifte devletin siyasisistemine dair şu maddeler görülmektedir:

•    Yeni Anayasa’dabağımsız kuvvetler ayrılığı prensibi terk edilerek kuvvetler birliğine vekuvvetlerin iş birliğine dayanan bir devlet sistemi esas alınmalı, icrakuvvetlendirilmelidir.

•    Cumhurbaşkanı’nınvazifesi yedi yıl olmalı ve bir daha seçilmemek kaydıyla tek dereceli olarak veoyların en az %51’ini almak şartıyla doğrudan doğruya millet tarafındanseçilmelidir. Cumhurbaşkanı Başbakan atadığı gibi belli şartlarda parlamentoyufeshedebilmelidir. İdam hükmünü belli şartlarla af veya müebbete çevirmeyetkisine sahip kılınmalıdır.

•    AnayasaMahkemesinin, kanunları usul ve şekil yönünden bozma yetkisi olmamalı ve sadeceesasa müteallik kararlar alınmalıdır. Danıştayın hükûmet, Anayasa MahkemesininMeclis yerine geçmesi önlenmelidir. Yargı organı yargı sahasının dışınaçıkmamalı, yasama ve yönetme organlarını baskı almamalı, idari tasarruflarkesin olarak hükûmetin ve Meclisin elinde kalmalıdır.

•    Meclisin esasvazifesi olan kanun yapma görevi kolaylaştırılmalı, haftada kanun yapma günleriile icranın denetimi günleri birbirinden ayrılmalıdır. Meclis soruşturması vegensoru suiistimalini önleyici hükümler getirilmelidir.

•    Parlamenterleriniş takipçiliği önlenmeli ve parlamenterlerin Meclise devam mecburiyetikonmalıdır.

•    Yeni Anayasa ilebelirli konularda referandum müessesesi getirilmelidir.

•    İdaredeâdemimerkeziyetçilik yerine merkeziyetçilik sistemi esas alınmalıdır.

•    Din eğitimininihtiyari olduğu hükmü Anayasa’ya konmamalıdır. Din eğitimi laiklik veinkılapçılık esaslarına ters düşmeyecek şekilde kuvvetlendirici bir esasabağlamak yoluna gidilmelidir. Milletin dinî ihtiyaçlarını karşılamak devletin vazifeleriarasında olmalıdır. Türkiye’nin tarihî şartları ülkemizde din eğitimi vehizmetlerinin devlet eliyle yürütülmesini gerektirmektedir.

Aydınlar Ocağı Genel Başkanı Prof. Dr. Süleyman Yalçın veProf. Dr. Salih Tuğ aslında yukarıda bir kısmını verdiğimiz daha çok devletinsiyasi yapısına yönelik tekliflerine bakıldığında “Güçlü devlet için kuvvetliicra şarttır.” prensibinin esas alındığı görülecek ve bugüne esin kaynağıolduğu daha iyi anlaşılacaktır. Dört seri yazı şeklinde yazılan Anayasa tekliflerinindiğer serilerinde temel haklardan, iktisadi ve sosyal haklara, aileninkorunması, tarım ve çiftçinin korunması vs. tüm alanlarda millî devletinkurulması  “devlet-i ebed-müddet”telakkisi içinde gerekçeleriyle anlatılmıştır.

Yeni Düşünce dergisinde yukarıdaki isimlerin teklifleridışında görüş beyan eden ve düşüncelerini paylaşanlar da olmuştur. Bunlardanbiri de 12 Eylül Darbesi sonrasında Danışma Meclisi Çanakkale üyesi ve sonradanMuhafazakâr Partinin kurucusu ve ilk genel başkanı olan Mehmet Pamak’tır. Pamakda “Başkanlık sistemi getirilmeli.” demekteydi. Ona göre demokrasimiz içinklasik ve şekli hâlinden ziyade Türk devletinin jeopolitiği demokratik, güçlü,çabuk karar verebilen bir yürütme organı gerekmektedir. Bu yüzden tek meclisedayalı ve doğrudan doğruya milletin oyu ile seçilen “devlet başkanlığı” esasınadayalı bir anayasa faydalı olacaktır.

Reşat Akkaya da “Nasıl Bir Anayasa Mahkemesi” yazısındakanunların Anayasa’ya uygunluğu konusunu pek çok Anayasa’nın kendi şartlarıiçinde halledebilmekte olduğunu yani Anayasa Mahkemesinin kaldırılmasından yanaolduğunu ifade etmiştir. Bu yüzden “hürriyetçi demokratik bir düzen” içinhiçbir ambargoya yer verilmemeliydi. Şayet Anayasa Mahkemesine kanunları iptalyolu verilecekse, bu iptal yoluna karşı da halkoyu yani referandum yoluaçılmalıydı. 

İzdin Balkantürk ise yeni Anayasa’nın hazırlanmasıkarşısında dikkatli olmak gerektiğini, 1961 Anayasa’sının hazırlanmasısürecinde “milliyetçiyim deyip Türk milliyetçiliğini baltalamak isteyenlerin negibi oyunlar çevirdiğini” ifade ederek Türk ruhuna uygun Anayasa çağrısıyapmıştır. Anayasa’nın canlı bir ruha sahip olması için de Gençliğe Hitabe ileİstiklal Marşı’nın Anayasa metninde zikredip ek olarak sonuna konmasınıtavsiyede bulunmuştur. Ayrıca Balkantürk, yeni Anayasa konusundakihassasiyetini Peyami Safa’nın milliyetçilik için dediği “Vatan ve milletmeselelerine Mecnun’un göz bebeğiyle bakmaktır.” ifadesiyle ortaya koymuştur.

Danışma Meclisi Üyesi Fuat Azgur’a göre de başkanlıksisteminde bakanlar, parlamento dışından atandıklarından ve parlamentonunhükûmetleri denetlemek ve düşürmek gibi yetkisi olmadığından yüz kızartıcı,itibar kırıcı durumların ortaya çıkması söz konusu değildir. Ayrıca,hükûmetlerin sık sık değişmesi, aynı hükûmet içinde değişik siyasi partimensuplarının görev almış olması, hükûmetlerde bulunması gereken disiplin vebirliği temelinden yıkmakta istikrar diye bir şey bırakmamaktadır.

Dergideki yazılarıyla Mustafa Kafalı ve NecmettinHacıeminoğlu gibi aydınların da kuvvetli icra prensibine destek verdiklerigörülmektedir.

Sonuç olarak Hüseyin Nihal Atsız’ın da düşüncelerini hesabakatıp Orkun dergisi yazılarına kadar inersek başkanlık sistemi 80 yıldır Türkmilliyetçiliğinin ve Türk milliyetçilerinin gündeminde olmuştur. Bu yazıda ifadeedildiği üzere başkanlık sisteminin Türk milliyetçileri tarafından Anayasatemelinde devlet sistemi olarak ele alınması ise yaklaşık 40 yıllık bir geçmişesahiptir. Bu geçmiş ve birikim “Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi” veya “başkanlık sistemi”nin Türkmilletinin geleceği doğrultusunda yol alabilmesinin Türk milliyetçileri ilemümkün olabileceğini göstermektedir. Yerinde ve sağlam işleyen bir adaletsistemi ile demokratik kültür ve bilincin üst düzeylere taşınmasıylahâlihazırda uygulanan sistem Büyük Türkiye ülküsü yolunda faydalarsağlayacaktır. Bu noktada sistemin sağlıklı yürümesi açısından atanmışlarındevlete, iktidar ve muhalefet cephesinden seçilmişlerin millete olansorumluluklarının farkında olmaları büyük önem taşımakta, iktidar ve muhalefetinise daha kapsayıcı ve kucaklayıcı şekilde kendini yenilemesi zarurigörülmektedir. Bahse konu olan hükûmet sisteminin varoluş nedeni Türk milletive Türk devleti üzerindeki her türlü vesayete (kişi, parti, mahkeme, belirlibir zümre, dernek, vakıf, ordu, iç ve dış vesayet odakları) son vermek, çağıngerisinde kalmamak için güçlü devlet, kuvvetli icra ve hız düşüncesi ile Türk’ehas millî bir sistemin inşası hiçbir vakit akıldan çıkarılmamalıdır.  Sistem, Türkiye Cumhuriyeti ve MHP açısından“Lider Ülke Türkiye Vizyonu”nun bir parçası ve devamı olarak tarihteki yerinialmış, geleceğe yürümektedir.