CHP’li Faruk LOĞOĞLU: “TERÖRÜN HER GEÇEN GÜN ARTMASININ SEBEBİ, DIŞ POLİTİKADA ATILAN YANLIŞ ADIMLAR”

23 Haziran 2016 11:29 Evin GÖKTAŞ
Okunma
1552
CHPli Faruk LOĞOĞLU: “TERÖRÜN HER GEÇEN GÜN ARTMASININ SEBEBİ, DIŞ POLİTİKADA ATILAN YANLIŞ ADIMLAR”

 


Eski CHP Adana milletvekili ve Eski Büyükelçi Faruk Loğoğlu, AKP hükûmetlerinin terörle mücadele politikalarının başından beri yanlış olduğunu belirtti.
Loğoğlu, yeni kurulan hükûmetin de bu politikayla terörü bitireceğini sanmadığını söyledi.
Faruk Loğoğlu, Türkiye’nin bir numaralı sorunu terörün devlet sorunu olduğunu, bu sebeple muhalefet partilerinin de hükûmete destek olması gerektiğini kaydetti.
Geçen dönem CHP PM Üyeliği ve CHP Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı gibi görevlerde de bulunan Loğoğlu, dergimizin gündeme dair sorularını yanıtladı.
 
Size göre Ahmet Davutoğlu, AKP Genel Başkanlığı ve başbakanlıktan sürpriz bir şekilde niçin alındı?
Benim anlayışıma göre Davutoğlu, “başkanlık” fikrine yeterince sahip çıkmadı. Hatta Recep Tayyip Erdoğan'ı rahatsız edici bazı açıklamalarda da bulundu. Yani Davutoğlu, hiçbir zaman Başkanlık düşüncesini sahiplenmedi ve etkili bir şekilde de savunmadı.
İkincisi; Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Davutoğlu’nu ileride kendisine rakip olabilecek bir isim olarak gördü. Davutoğlu, son zamanlarda yürüttüğü politikalarla Batı dünyasında büyük bir sempati, popülarite ve prestij kazanmaya başladı. Özellikle AB ile göçmenler konusunda varılan anlaşma, Davutoğlu’nun değerini Avrupa’nın gözünde çok artırdı. ABD’nin gözünde de prestiji arttı. Bunu gören Erdoğan, rahatsız olmaya başladı.
Üçüncüsü; Erdoğan Başkanlık sistemine kendisini o denli kaptırmış ki bu konuda en ufacık bir zafiyeti ve muhalefeti kabul etmiyor. Kendisine tam anlamıyla biat edebilecek bir başbakan ve Bakanlar Kurulu istedi.
 
AKP’nin 2. Olağanüstü Kongresi’ni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Demokrasiden ve kişilikten yoksun, heyecansız bin kongre süreci izledik. Kimin ne olacağı veya olmayacağı baştan belliydi. Kongrede kabul edilemeyecek bazı şeyler oldu. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın mesajının ayakta dinlenmesi inanılır gibi değildi. Böyle bir şey olamaz. Bunun siyasi kültürümüzde ve devlet geleneğimizde yeri yoktur. Böyle bir davranış kalıbı kabul edilemez. Bu olay, Cumhurbaşkanı’nın AKP üzerinde ne denli etkili olduğunu gösterdi. Bu çok yanlış… Seçim yapıldı, MKYK seçildi. AKP’nin bütün davranışlarını sanal bir davranış olarak görüyorum. Yapılan hareketler ve söylemleri samimi görmüyorum. Herkes belli bir noktaya kilitlenmiş durumunda.
 
Başkanlık sistemi ile ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?
Başkanlık sistemi Türkiye’ye bir dayatmadır. Tarihimize, siyasi kültürümüze, ülkemizin koşullarına hiç uygun olmayan bir yönetim sistemidir. Başkanlık sistemi ile ilgili şimdiye kadar ne Cumhurbaşkanı ne de AKP tam olarak bir açıklama yapamadı. Bunu kamuoyuna anlatamadı.  Herkes Başkanlık sisteminden bahsediyor ama bunun ne olduğu tam olarak açıklanamadı. Başkanlık sistemi Türkiye’ye uygun değildir. Çünkü Türk toplumunun sosyolojik aile yapısı ve siyasi partileri otoriter bir yapıya sahiptir. Türkiye’de sağa sola baktığınız zaman demokrasinin tam olarak yeşerdiği bir alan yoktur. Siyasi tarihimize baktığımızda çok partili hayata geçerek demokrasi yolunda çabalıyoruz. Aile, okul, iş yeri ve sokaktaki ilişkilerin hepsi otoriter bir yapıya sahiptir. Bizde siyasi otoritede hep siyasi lidere bakarız. Siyasi kültürümüz lider odaklıdır. Böyle bir ortamda demokrasinin yeşermesi zordur. Zaten hep bunun sıkıntısını çekiyoruz. Kuvvetler ayrılığını bir kenara itilerek siyasi otoritenin tek kişinin elinde toplanması hâlinde, o kişi kim olursa olsun ülkede ve toplumda demokrasiden söz etmek mümkün değildir. Bu sebepledir ki kuvvetler ayrılığına dayalı olan parlamenter rejim,  bazı eksiklik ve sıkıntılarına rağmen Türk toplumu ve demokrasisinin geleceği açısından en iyi sistemdir. Bugün Türkiye’de iç ve dış politikada herhangi bir şey olacak ise kime bakılıyor? Mevcut Anayasa’ya rağmen cumhurbaşkanına bakılıyor.  Bunu hepsi ifade ediyor. Yanlışlıklar komedyasından daha beter bir hâle geldik. Hukuka saygısızlık sadece iktidar partisi tarafından yapılmıyor, muhalefet partisi olan CHP de aynı şeyi yapıyor.
 
Yeni kurulan hükûmetin önünde sizce acil olarak çözmesi gereken ne gibi sorunlar bulunuyor?
Sorun çok. Öncelikli olarak terör… Bu konuda AKP hükûmetlerinin izlediği yol ve politikaları tamamen sakat ve yanlış. İster parlamento içi olsun ister sahada olsun PKK ve diğer tüm terör örgütlerine karşı silahlı mücadele mutlaka gereklidir. Ancak bunu yaparken nelere dikkat edilmesi gerekir, hangi demokratik yol ve kurallar çerçevesinde hareket edileceğini gözetmek lazım. Bu mücadele 1984 yılından beri devam ediyor. Keşke terörü bitirebilseler ama böyle bir şey ufukta gözükmüyor. Her gün artan şehit sayısından söz ediyoruz.
İkinci önemli sorun dış politika. Dış politika sorunları bugün içerideki sorunlarımızı da bire bir etkiliyor hâle gelmiş bulunuyor. Dış politikada atılan yanlış adımlar sebebiyle terör her geçen gün artmakta, ekonomi kötülenmekte, toplum kutuplaşmaktadır. Sığınmacılar da ülkemizi yanlış Suriye politikası sebebiyle daha büyük sıkıntıya düşürdü. Dış politikanın biran önce düzeltilmesi gerekir.
Üçüncü sorunumuz ekonomi. İş dünyası, özel sektör ve yabancı yatırımcılarla ilgili hükûmetin tutarlı bir politikası yoktur.
Dördüncü sorunumuz eğitim. Hayret ediyorum. Bir Millî Eğitim Bakanı gidiyor, yerine eğitimle hiç ilgisi olmayan Millî Savunma Bakanı geliyor.
Ayrıca laiklik konusu da ciddi bir sorun. Bu hükûmetten bütün bu sorunları çözecek bir hamle beklemiyorum.  Bütün bu sorunlar konusunda daha da kötüye gidebileceğimizi düşünüyorum. Gittikçe daha da otoriterleşen, ekonomisi daha çok kötüleşen, daha da kutuplaşan, terörün daha çok arttığı bir dönemle karşı karşıya kalacağız gibi geliyor bana.
 
Emekli bir büyükelçi ve deneyimli bir siyasetçi olarak baktığınızda bugün komşularımızla ilişkilerimiz ne durumda?
Maalesef bir felaket tablosu ile karşı karşıyayız. Yakın çevremizde aramızın bozuk olmadığı bir ülke yoktur. Cumhuriyet tarihimizde ilk kez böyle bir durumla karşı karşıya bulunuyoruz. Bunun sorumlusu Cumhurbaşkanı ve Ahmet Davutoğlu’dur. Cumhuriyet tarihimizin en sorunlu, en berbat ve en riskli dönemini yaşamaktayız. Onun için en radikal, en köklü ve en hızlı değişikliğin dış politika alanında yapılması gerekiyor.
 
Suriye’ye yönelik bir operasyonun altyapısı mı hazırlanmaya çalışılıyor?
Bunun çok güç olacağını bilmelerine rağmen yine de böyle bir planın yapıldığı hissediliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye üzerinden bir kahramanlık yaratmayı planlıyor. Türk Silahlı Kuvvetleri, böyle bir şeyin asla söz konusu olamayacağını bildirdi. Bunun için öncelikle BM ve Güvenlik Konseyinin kararı olması gerekiyor. Kilis aylardan beri IŞİD’in saldırısı altında. 20’yi aşkın vatandaşımız saldırılar sonucu hayatını kaybetti. Türkiye, Suriye’den gelen saldırının altında bulunuyor. Ama buna karşı hiçbir şey yapılmamakta ve daha çok iç kamuoyuna yönelik bir tutum sergileniyor.
 
AB ile ilişkiler konusunda ne düşünüyorsunuz? Hükûmetin bu konudaki politikası doğru mu?
En kritik bir dönemdeyiz. Zaten AB ile zayıf bir bağlantımız var. Müzakereler çok yavaş ilerliyor. Sığınmacılar konusu Türkiye’ye yeni bir yük getirdi. Yapılan son karşılıklı açıklamalardan sonra Türkiye ile AB’nin arası kopma noktasına geldi. İlişkilerimiz koparsa eğer, çok vahim olur. Çünkü Türkiye son yıllarda yüzünü Avrupa’dan daha çok İslam dünyasına dönmüş durumda.
 
Yeni hükûmetle birlikte yeni bir dönem başladı. Muhalefet bu yeni dönemde nasıl bir politika yürütmeli?
Muhalefetin iki ana noktaya odaklanması gerekir. Bunlardan biri terörle mücadele, diğeri dış politikadır. Muhalefet partilerinin de terörün çözülmesi için hükûmete yardımcı olması gerekir. Çünkü terör, hükûmeti aşan bir sorun. Ana muhalefet partisi gerçekçi bir ruh ve söylemlerle muhalefet yapmalı. Muhalefet partilerinin, dış politika konusunda hükûmete alabildiğince yüklenmesi gerekir. Hükûmetin; mevcut politikalarından, özellikle de Türkiye’nin AB’den kopmasına yol açabilecek politikalardan vazgeçmesi lazım.
 
FARUK LOĞOĞLU KİMDİR?
Osman Faruk Loğoğlu, 15 Ekim 1941'de Ankara'da doğdu. Babasının adı Mehmet Kâmil, annesinin adı Mediha. Büyükelçi; Brandeis Üniversitesi (ABD) Siyasi Bilimleri bitirdi. Princeton Üniversitesinde siyasi bilimler alanında doktora yaptı. Middlebury Üniversitesinde siyasi ilimler öğretim üyesi olarak çalıştı. 1971'de Dışişleri Bakanlığında göreve başladı. Dışişleri Bakanlığında sırasıyla siyasi danışman, Avrupa Ekonomik Toplulukları Daimi Temsilciliğinde başkâtip, Dakka Maslahatgüzarı, BM nezdinde Türkiye Daimi Temsilciliğinde siyasi işlerden sorumlu müsteşar ve Hamburg Başkonsolosu olarak görev yaptı. Danimarka ve Azerbaycan Büyükelçisi oldu. Daha sonra, çok taraflı siyasi işlerden sorumlu Müsteşar Yardımcılığına, Bakanlık Müsteşarlığına, Washington Büyükelçiliğine getirildi. 2006 yılında emekli oldu. ASAM Başkanlığı ve UNESCO Türkiye Millî Komisyonu Başkan Vekilliği görevini yürüttü. Geçen yasama yılında CHP Adana Milletvekili olarak TBMM’de görev yapan Loğoğlu, CHP PM Üyeliği ve Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı da yaptı. Dış politika alanında çok sayıda makalesi ve İngilizce olarak yayımlanmış 2 çalışması bulunan Loğoğlu, çok iyi düzeyde İngilizce, orta düzeyde Fransızca biliyor.