YALÇIN AİLESİ’NİN TARİFSİZ ACISI! MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih YALÇIN Bey ve eşi Mükerrem Hanım’ın sevgili oğulları Turan İlteber YALÇIN, Hakk’a yürüdü.

14 Kasım 2019 14:05 Ahmet Deniz AĞCA
Okunma
4291
YALÇIN AİLESİNİN TARİFSİZ ACISI!  MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih YALÇIN Bey ve eşi Mükerrem Hanımın sevgili oğulları Turan İlteber YALÇIN, Hakka yürüdü.

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. E. Semih Yalçın Bey ve eşi Mükerrem Hanım’ın sevgili oğulları Turan İlteber Yalçın, Ankara Kalesi’nde geçirdiği elim bir kaza sonucunda genç yaşta hayatını kaybetti. Yalçın ailesi, evlat acısıyla âdeta yıkıldı. Yalçın’ın ölümü; ailesi, yakınları, sevenlerinin yanı sıra milliyetçi ve Ülkücü camiada da büyük üzüntüye sebep oldu. Yalçın’ın cenazesi Karşıyaka Mezarlığı’nda dualarla defnedildi. Bir çocuk babası 33 yaşındaki Turan İlteber Yalçın, dergimizin de yazarlığını yapıyordu.
Berikan Yayınevi olarak merhum Turan İlteber Yalçın’a rahmet, acılı ailesine başsağlığı ve sabır dileriz.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Semih Yalçın’ı Genel Merkez binasındaki odasında ziyaret ederek taziyelerini bildirdi. Bahçeli ve Yalçın, Turan İlteber için dua etti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da olay günü telefonla Semih Bey’i arayarak taziyelerini iletti. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Semih Yalçın’ı evinde ziyaret ederek başsağlığı ve sabır dileğinde bulundu.
Hemen hemen bütün bakan ve milletvekilleri de gerek telefonla gerekse bizzat Semih Yalçın’ı ziyaret ederek taziyelerini ifade etti.
Bütün ülkede milliyetçi ve Ülkücüleri yasa boğan olay, 17 Ekim 2019 Perşembe günü yaşandı. Bir arkadaşıyla birlikte çıktığı Ankara Kalesi’nin surlarından kayalıklara düşen Turan İlteber Yalçın, olay yerinde hayatını kaybetti.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Edip Semih Yalçın, acı haberi öğrenir öğrenmez olay yerine gitti. Başta İçişleri Bakanı Süleyman Soylu olmak üzere, Ankara Valisi Vasip Şahin, Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ve Altındağ İlçe Emniyet Müdürü Uğur Kayran olay yerinde Edip Semih Yalçın’ı yalnız bırakmadılar. MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter, Ankara Milletvekili Erkan Haberal, İstanbul Milletvekili Mehmet Bülent Karataş, Gaziantep Milletvekili Sermet Atay, Devlet Bahçeli’nin Özel Kalem Müdürü Murat Çeliker, Müdür Yardımcısı M. Bilal Aydın, TBMM Grubu Özel Kalem Müdürü Fikret Hayali, MHP Genel Sekreter Yardımcısı Kadir Şekerci, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş, MHP Ankara İl Başkanı Turgay Baştuğ ve arkadaşı Veysi Kayıran olay yerine giderek Semih Bey’e destek olmaya çalıştılar.

MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter, yaptığı açıklamada şunları ifade etti:
“Genel Başkan Yardımcımız Sayın Edip Semih Yalçın’ın değerli evladı İlteber Yalçın elim bir kaza sonucu hayatını kaybetmiştir. Acımız büyüktür. Merhum kardeşimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Başımız sağolsun. Cenaze ikindi namazından sonra Karşıyaka Mezarlığı’nda defnedilecektir.”

YALÇIN’IN NAAŞI DUALARLA DEFNEDİLDİ
Turan İlteber Yalçın’ın cenazesi Karşıyaka Mezarlığı’nda dualar eşliğinde toprağa verildi. Ahmet Efendi Camisi’nde ikindi vakti kılınan cenaze namazına binlerce partili ve vatandaşın yanı sıra MHP’nin bütün milletvekilleri, il, ilçe teşkilatları ile Ülkü Ocakları tam kadro katıldı. TBMM Bakanı Mustafa Şentop, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Eski TBMM Başkanı Binali Yıldırım, CHP Genel Başkan Yardımcıları Faik Öztrak ve Yıldırım Kaya, BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, DSP Genel Başkanı Önder Aksakal, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ile siyasi parti ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri cenazede hazır bulundu. Cenaze namazına katılanlar, definden sonra acılı baba Edip Semih Yalçın’a taziyelerini iletti.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, acı haberi öğrendiği andan beri Yalçın ailesini yalnız bırakmadı. Olayın yaşandığı gün telefonla Edip Semih Yalçın’ı arayıp üzüntülerini dile getiren Bahçeli, Twitter hesabından şu paylaşımda bulundu:
“Merhum Turan İlteber evladımıza Cenabıallah’tan rahmetler niyaz ediyor, mekânı cennet olsun diyorum. Başta Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Edip Semih Yalçın olmak üzere muhterem ailesine ve camiamıza sabır, metanet ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum.”
Bahçeli, evlat acısı yaşayan Yalçın’ı Genel Merkez binasındaki odasında da ziyaret edip taziyelerini bildirdi.
Özel Kalem Müdürü Murat Çeliker, Bahçeli’nin taziye fotoğrafını kendi Twitter hesabından paylaşarak, “Sayın Genel Başkan’ımız Devlet Bahçeli, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Edip Semih Yalçın Beyefendi’nin acısını paylaşarak taziye dileklerinde bulundu. Rabbim Turan İlteber Yalçın kardeşimizin kabrini nur, mekânını cennet eylesin.” mesajını yazdı.
Bakanların yanı sıra HDP hariç bütün siyasi partilerin genel başkan ve milletvekilleri mesaj, telefon ve ziyaretleriyle Semih Yalçın’a taziye mesajlarını ilettiler.

TURAN İLTEBER YALÇIN’IN DERGİMİZDE YAYIMLANAN SON YAZISI
Entelektüel bir kişiliğe de sahip olan Turan İlteber Yalçın, dergimiz için zaman zaman makaleler kaleme alıyordu. Genelde siyasal iletişim ve medya konusunda yazmayı tercih eden Yalçın’ın, bu yıl içerisinde üç makalesi yayımlandı.
Yalçın’ın, dergimizin Temmuz 828. sayısında “Siyasal İletişim ve Medya”, Mayıs 826. sayısında “Siyasal İletişim”, Haziran 827. sayısında da “Siyasal İletişimin Profesyonelleşmesi” başlıklı yazıları yer aldı.
Yalçın’ın, en son yayımlanan “Siyasal İletişim ve Medya” başlıklı makalesi şöyle:
“Yavaş ama sürekli olarak siyasi iletişim konuları ve özellikle de kitle iletişim araçları son yirmi yılda siyaset biliminin merkezi konumuna gelmiştir. Günümüzde demokrasilerin politik sürecini, yalnızca siyasi partiler, çıkar örgütleri ve sosyal hareketler gibi siyasi aracılık kurumlarını değil, aynı zamanda kitle iletişim araçlarını da dikkate almadan analiz etmek mümkün görünmemektedir. Kitle iletişim araçları ‘kafamızdaki fotoğrafların’ kaynağını oluşturmaktadır. Vatandaşlara, nasıl yapılandırıldığı konusundaki fikirlerini, bu yapı içinde devam eden süreçleri anlamalarını ve sürecin unsurlarını (politikaları, olayları ve aktörleri) değerlendirmelerini etkileyerek siyasi bir dünya haritası sunarlar. Bununla birlikte, kitle iletişim araçları siyasal iletişim analizlerinin çoğu için temel ilgi alanı olmasına rağmen, diğer konular ihmal edilmemelidir. En önemlisi, bu haber hâline gelenlerin çoğunun arkasındaki kaynaklar olan ve bu haberlerin nasıl tasarlandığını etkilemek için giderek daha fazla stratejik iletişim tekniklerine dayanan politik aktörlerle ilgilidir. İzleyici kitlesine basın ve elektronik medya aracılığıyla ulaşılabilecek politikalar hakkında bilgi üretirken, siyasi aktörler ve medya, hem iş birliği hem de çatışma ile karakterize edilen etkileşim kalıpları ile birbirine bağlanır. İnternet gibi ‘yeni medya’ bu ilişkileri ve siyasal iletişimin karakterini çeşitli şekillerde değiştirmektedir. Siyasal iletişim konusundaki literatürün çoğu arabuluculuk iletişimine net bir şekilde odaklanmasına rağmen, son yıllarda vatandaşların birbirleriyle kişisel iletişimine ve onun demokratik yönetişim ile olan ilgisine yoğun ilgi gösterdiğini de görmekteyiz. Açıkça, uluslararası farklılıklar, modern demokrasilerdeki siyasal iletişimin bu yönlerinin her biri için büyük önem taşımaktadır. Siyasal iletişim, politikacılar, haber medyası ve halk arasında bilgi aktarımı ile ilgili etkileşimli bir süreçtir. Süreç, kurumları vatandaşlara doğru yönlendirmekte, yatay olarak siyasi aktörler arasındaki bağlantılarda ve aynı zamanda kamuoyundan yetkililere doğru ilerlemektedir.”

TURAN İLTEBER İÇİN KALEME ALINAN DUYGUSAL YAZILAR
“Küçük Turan Yurdundan Ebediyete Göçen Turan İlteber’in Ardından”
Turan İlteber Turan’ı yakından tanıyan gazeteci ağabeyleri, kaleme aldıkları duygusal yazılarla üzüntülerini satırlara döktüler.
Semih Bey’le üniversite yıllarından beri tanışan, arkadaşlıkları ve dostlukları hep devam eden Emekli Gazeteci Veysi Kayıran, Turan İlteber Yalçın’ın ölümünden duyduğu üzüntüyü, kaleme aldığı “Küçük Turan Yurdunun Ebediyete Göçen Turan İlteber’in Ardından” başlıklı yazısında dile getirdi.
Kayıran, yazısında bu acı olayı nasıl öğrendiğini, olay yerinde gördüklerini, çocukluğundan itibaren tanıdığı Turan İlteber’in nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu, Yalçın çiftinin çocuklarını ne zorluklarla büyüttüğünü de anlattı.
Yazısına, “17 Ekim gecesi sabaha karşı 04.15’te acı acı çalan telefonun sesiyle fırladım yataktan.” cümlesiyle başlayan Kayıran, şöyle devam etti:
“Arayan; Berikan Yayınevinin sahibi, değerli dostum Cuma Bey’di. Cuma Ağca…
O saatte çaldı mı telefon ya bir kötü haber gelir ya da Tanrı misafiri…
Şaşkınlık ve endişeyle açtım telefonu:
- Hayır olsun Cuma Bey!
- Bu saatte hayır olur mu Veysi Bey! Semih Hoca’nın oğlu Turan İlteber’i kaybettik. Başımız sağ olsun.”
Aman Yarabbi!
Ah! N’olaydı, bir Tanrı misafiri arayıp geleydi.
Aldığım haberin şokuyla hafızam silinmiş olmalı, nasıl giyinip evden nasıl çıktığımı hatırlamıyorum. Cuma Bey’le birlikte olay mahallindeki Semih Hoca’nın yanına koştuk.
Bu arada Cuma Ağca, Semih Hoca’nın büyük oğlu Abdullah Kutalmış’ı arayıp kardeşinin vefat haberini duyurdu ezile büzüle…
Viran olası Ankara Kalesi’nin yamaçlarındaki olay mahalline vardığımızda, Emniyet ve Sağlık Bakanlığı birimleri çoktan tertibat almış vaziyetteydi.
O sırada olay yerinde bulunan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, hiç yalnız bırakmadığı Semih Hoca’nın koluna girmişti.
Ankara Valisi Vasip Şahin, Ankara İl Emniyet Müdürü Servet Yılmaz ve Altındağ İlçe Emniyet Müdürü Uğur Kayran da oradaydı.
Elim olayı haber alan MHP Genel Başkan Yardımcısı İzzet Ulvi Yönter, MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Genel Merkez Özel Kalem Müdürü Murat Çeliker, Özel Kalem Müdür Yardımcısı Bilal Aydın, TBMM Grubu Özel Kalem Müdürü Fikret Hayali, MHP Ankara Milletvekili Erkan Haberal, Gaziantep Milletvekili Sermet Atay, İstanbul Milletvekili Mehmet Bülent Karataş, MHP Genel Sekreter Yardımcısı Kadir Şekerci, Ülkü Ocakları Genel Başkanı Sinan Ateş ve MHP Ankara İl Başkanı Turgay Baştuğ ile burada ismini sayamadığım daha birçok kişi, önce olay mahalline, sonra da Dışkapı Yıldırım Beyazıt Eğitim ve Araştırma Hastanesine koşmuşlardı.
Böylesi felaket demlerinde acıları paylaşmak, ibadetle eşdeğerdi.
Böylesi zor anlarda dostlara dostluğunu gösteren, er oğlu erdi.
Ayakta durmakta güçlük çektiği için, hadise mahallinde Semih Hoca için bir sandalye bulunup oturması sağlandı.
Semih Hoca, elindeki pet şişeden yudum yudum içtiği suyla sanki içindeki yangını söndürmeye çalışır gibiydi.
Etrafını çevreleyen sevgi, merhamet ve şefkat halesinin ortasında; Semih Hoca’nın yüreğini mengene gibi sıkan elemi, gönül evini savuran keder ihtilaçlarını derinden hissediyordum.
1978 yılından bu yana yakından tanıdığım; olağan dışı hadiseler karşısındaki metaneti, cesareti ve soğukkanlılığına birçok kez şahit olduğum Edip Semih Yalçın’ı bu kez oldukça sarsılmış gördüm.
Sanki üzerine bir dağ silsilesi devrilmiş, gönül evi yıkılmış gibiydi.
Bununla birlikte yaşadığı acıya büyük bir tevekkül ve sabırla karşı koyuyor, metin olmaya çaba gösteriyordu. 
Kolay mıydı?
Canından can gitmiş, ciğerinden parça sökülmüştü.
Yıkılası Ankara Kalesi’ni çevreleyen yalçın kayalıklar, Edip Semih Yalçın’ın koçyiğidini kucaklayıp koparmıştı bağrından…
Semih Hoca; elem, keder, eza, dünya imtihanı nedir, iyi bilirdi.
1978’de Keçiören Ülkü Ocağı Başkanıyken solcu polisler tarafından yakalanmış ve Emniyette günlerce işkence görmüştü. Mahrem yerlerine bile cereyan verilmiş, ama bozkurtlar gibi dayanıp en ufak bir aciz ve zaaf belirtisi göstermemişti.
O yıllarda yurt çapında Ülkücülere yönelik hain silahlı saldırılar giderek artmıştı.
Neredeyse her gün birkaç şehit veriyorduk toprağa…
Ankara’daki Karşıyaka Mezarlığı’nı âdeta su yoluna çevirmiştik.
70’li yıların ikinci yarısında; DTCF’li Ülkücüler olarak her sabah Numune Hastanesi’nin karşısındaki bir kıraathanede toplanır, akına giden bin atlı misali şen ve şakrak, okula yollanırdık.
1979 yılının 3 Aralık pazartesi günüydü. O gün sabah da bir araya gelmiş, fakülteye doğru ilerlemeye başlamıştık. O sırada tarih öğrencisi olan Edip Semih Yalçın da aramızdaydı.
Opera Köprüsü’nün altına geldiğimizde, silahlı komünist militanlarca kurşunlandık. Allah hepimizi korudu ve çok şükür ölen olmadı. Ancak Edip Semih Yalçın ayağından yaralandı. Buna rağmen, o gün hastaneye kaldırılırken gık bile demedi. Acısını belli etmedi.
Edip Semih Yalçın’ın sakat kalabileceği ihtimali dikkate alınarak, girdiği yerde bırakıldı kurşun...
Kahpe kurşun; o yaman kavga günlerinin nişanesi, hatırası ve delili olarak hâlâ Semih Hoca’nın aşık kemiğinin içinde duruyor.
Milliyetçi-Ülkücü camiada ve kamuoyunda pek fazla bilinmez. Edip Semih Yalçın, davası uğrunda tam altı defa hapse girmiş bir serdengeçtidir.
Semih Hoca; Ülkücü Hareket saflarında verdiği şerefli mücadele dolayısıyla hürriyetinden, sevdiklerinden ve istikbalinden mahrum olmanın acısını tattı. Ancak hiçbir zaman yılmadı, mücadeleci kişiliğini göstererek okulunu bitirdi ve istikbalini kazandı.
Hapisten çıktıktan sonra hükümlü kontenjanından işçi olarak Keçiören Belediyesine girdi. Ailesinin geçimini sağlamak için bir süre taksi şoförlüğü bile yaptı.
En sıkıntılı günlerinde çok sevdiği babası, fedakârlık abidesi Kâmuran Yalçın’ı kaybetti.
Sabretti. Hükümlülük süresini tamamladıktan sonra, azimle dağları delen Ferhat gibi hedefe ulaşarak Ankara Üniversitesinde araştırma görevlisi oldu. Araştırma görevliliğiyle yetinmedi. Daha sonra geçtiği Gazi Üniversitesinde namlı bir tarih profesörü ve ardından Lider Devlet Bahçeli’nin arzusu üzerine intisap ettiği MHP’de çok başarılı bir politikacı oldu. Sonradan eriştiği alkışlanası muvaffakiyetlere babasının şahit olamayacağını bilmesi, Semih Hoca’nın içinde hep acı ve buruk bir ukde olarak kaldı.
Edip Semih Yalçın, MHP saflarındayken hiç ummadığı haksız saldırılara, ithamlara, bühtanlara maruz kaldı; tahammül gösterdi. Lakin sevgili arkadaşımız, teşkilat reisimiz Semih Hoca’nın bu defaki acısı hepsinden büyük...
Ciğerparesinin, fidan boylusunun zamansız kaybı, onu çok ağır yaraladı. İlahî kudret; onu bu kez kurşunla, işkenceyle, hapisle değil; evlat acısıyla sınadı. Acıların en katmerlisi, en şiddetlisiyle… 
Rabbim, hiçbir anne babaya böylesine ağır bir imtihanı tattırmasın.
Beklenmedik bir anda yitirdiğimiz Turan İlteber; fikirde istikrarlı bir Alparslan Türkeş sevdalısı, siyasette tavizsiz bir Devlet Bahçeli tilmizi ve bağlısıydı.
Aynı zamanda Milliyetçi Harekette sadakat, liyakat ve ehliyet timsali bir dava adamı olarak temayüz eden babasının hayranıydı.
İmanlı bir Ülkücü, tavizsiz bir Türk milliyetçisiydi. Babası ona hep dürüstlüğü, doğruluğu, mertliği ve insanlara iyilik edip güven vermeyi öğretmişti. Hepsinden önemlisi, şimdilerde milliyetçi camianın iki yitiği olan sadakat ve vefayı belletmişti.
Turan İlteber, yiğidin harman olduğu yerdendi. Tavrıyla, duruşuyla, oturup kalkmasıyla Sivas-Gemerek’ten gelen genlerini belli ederdi.
Arkadaşları arasında çok sevilir, itibar görürdü.
Çok sevdiği bir eşe, dört yaşında ve dünya tatlısı bir kız çocuğuna sahip evli barklı bir yetişkinse de o; hep babasının yakışıklı oğluşu, anasının kınalı kuzusuydu.
Babasının gençliği; mücadeleler ve çileler içinde, hapishane duvarları arasında, demir parmaklıklar arkasında geçmişti.
Babası Edip Semih Yalçın; keder ve ıstırapla arkadaşlık etmiş ama onların esiri olmamış, bilakis onları sinesinde eğitip olgunlaştırmıştı. Sayısız dünya sınavından geçip kemal bulmuş; evlatları için bir sıradağ, yaslanılacak “Yalçın” bir kaya olmuştu.
Edip Semih Yalçın, çocuklarını herkesin takdirini kazanan bir sevgi, şefkat ve özgüvenle yetiştirmişti. Eşi Mükerrem Hanım yavrularını Zümrüdüanka gibi sarıp sarmalar, kendisi de kartal gibi kol kanat gererdi.
Dört güzel evlat yetiştirmişlerdi birlikte... Dördü de annelerine babalarına düşkün, pırlanta gibi çocuklardı.
Semih Hoca hepsini gözünden sakınır, her müşfik baba gibi üzerlerine titrerdi. Çocukları için telaffuz ettiği “Yavrum!” kelimesi bir başka çıkardı ağzından…
Düzce Üniversitesinde öğretim üyesi olan büyük oğlu Abdullah Kutalmış doktorasını tamamladığında, Semih Hoca’nın duyduğu tarifsiz haz ve sevincin tanığıyım.
Cenaze Adli Tıptayken telefonla aradığım Abdullah Kutalmış, “Veysi amca, sadece öpüp koklayabildim kardeşimin naaşını. Elimden başka bir şey gelmedi.” diye çaresiz bir keder ve hüzünle inledi.
Turan İlteber’in iki kızkardeşinden büyük olan Kâmuran Beyza Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde, küçük olan Ayyüce Erva ise Ufuk Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenci.
Keçiören’de oturduğumuz yıllarda, Turan İlteber’i elinden tutup gezdirdiği bir gün Gazino’da rastladım Semih Hoca’ya…
İlteber o sıralar dört yaşlarındaydı.
Bilmem hatırlar mı, şöyle demiştim:
“Hocam, İlteber sanki büyümüş de küçülmüş gibi. Çakmak çakmak gözleriyle kocaman adam gibi bakıyor. Yaman bir delikanlı olacak inşallah.”
Evet, Turan İlteber yaman bir delikanlı oldu ama takdiriilahî onu çabuk aldı aramızdan. Demek ki yüce Yaradan onu hepimizden çok seviyormuş.
Turan İlteber, ağır başlı ve vakur bir gençti. Hani gölgesi ağır derler ya, aynen öyleydi. Boylu poslu ve babayiğit görüntüsüyle, davranış ve yürüyüşüyle babasının gençliğine çok benzerdi.
Fiziğinden öte, huyu da benzerdi babasına…
Sert mizaçlı görünse de yüreğine umman misali uçsuz bcaksız bir merhamet deryası sığdırmıştı.
Sert görünüşünün ardında, yüksek bir adalet ve vicdan duygusu saklıydı. Haksızlığa asla tahammül göstermez, namertliğe müsamaha etmezdi.
İkiyüzlülük nedir bilmediği için de hislerini çabuk belli ederdi.
Atak ve gözüpekti. Bu hususta da babasına çekmişti.
Hiçbir gence yakışmadığı gibi; ölüm Turan İlteber’e de hiç yakışmadı, hiç… Bizleri bu fena yurdunda elemlere gark edederek beka âlemine zamansız uçup gitti. Neyleyelim ki vaki olan emrihak karşısında isyan, bizim Kitap’ımızda yazmıyor. İnkıyat etmekten, kabullenmekten başka çaremiz yok. Madem ondan geldi buyruk, rızayıbarî gereğince boynumuz kıldan ince…
Cennetlik sayılmasının bir işareti olsa gerek; Turan İlteber, cennette müminlerin bulunacağı söylenen 33 yaşında aramızdan ayrıldı. Cenaze töreninde de “Bir daha bir araya gelmezler.” denecek nice insanı başına topladı. Fena âleminden bekaya rıhleti esnasında bizlere ibret dersi verdi âdeta...
“Tezekkirülmevt” diye bilinen ibretli derviş kelamını vücut iklimindeki fânilerin hafızasına nakşederek ölümü ve dünya hayatının geçiciliğini hatırlattı.
Turan İlteber; şimdi beka ikliminin zahirdeki kapısı olan Karşıyaka’da, sevenleriyse bu yakada...
Yüce Allah; Semih Hoca’ya, ailesine ve geride kalan çocuklarına uzun ömürler versin. Hiçbir gönüldaşımıza ve arkadaşımıza, hiçbir Müslüman’a evlat acısı yaşatmasın.
Sevgili Turan İlteber;
Seni örten her kürek kara toprak, sevginle dolu kalbimize kor yığını gibi düştü.
Bil ki seni ne unutacak ne de ardından duaları eksik edeceğiz.
Biz senden hoşnuttuk, Rabbim de seni hoş karşılasın!
Rahmet ve merhametiyle muamele etsin.
Seni, cennette adı görklü Muhammed’e komşu kılsın!
Şehitlerimize bizden selam götür…
Nurlar içinde uyu!”

ÇİÇEK: EDEPLİYDİ, HEYBETLİYDİ, YİĞİTTİ, BİLGİLİYDİ
 Türkgün gazetesi köşe yazarı Yıldıray Çiçek, Turan İlteber Yalçın’ı “Edepliydi, heybetliydi, yiğitti, bilgiliydi...” ifadeleriyle tanımladı. Çiçek’in, gazetesinde kaleme aldığı köşe yazısı şöyle:
“Perşembe gününün sabahı saat 05.00’te uyandım. Saate bakmak için telefonu elime aldığımda, MHP Özel Kalem Müdür Yardımcısı M. Bilal Aydın’ın “Yıldıray, Semih Hoca’nın oğlu vefat etti.” mesajını gördüm. Vefat mesajını görünce yüreğim sıkıştı. Gördüğüm mesaja “Ne oldu ki? Aman Allah’ım ya!” tepkisini verdim. Bilal Bey’den mesaja cevap gelmeden, hemen sosyal medya üzerinde çıkan haberlere baktım. “Ankara Kalesi’ni çevreleyen surların etrafındaki kayalıklardan henüz bilinmeyen bir nedenle yaklaşık 70 metre yükseklikten aşağıya düştü.” içerikli haberleri görünce, acım kat kat arttı. Cahit Sıtkı Tarancı’nın şu şiiri aklıma geldi:
“Ne yardan geçilir, ne serden;
Korkuyorum bu gecelerden.
Bel bağladığım tepelerden
Gün doğmayabilir bir daha.”
Ankara Kalesi’nde genç bir ölüm ve tepelerde böyle bir talihsizlik…
Maalesef kader, Turan İlteber Yalçın kardeşimizi Ankara Kalesi’ne bunun için çağırmış…
Sabah acı haberi aldıktan ve etkisinden kendime geldikten sonra, önce MHP Genel Merkezine, kısa bir süre sonra da Semih Hoca’nın evine geçtim. Hüzün çöken binanın önünde metanetle ayakta durmaya çalışan Semih Hoca’yla karşılaştım. Metanetle duruyordu ama yüreğinde evladını kaybetmenin en acı fırtınaları esiyordu. Teselli etmek için Semih Hoca’ya sarıldım. Gözümden bir damla yaş geldi. Ateş düştüğü yeri yakar derler elbette ama böylesi tanıdığın kardeş, dost dediğin genç ölümler gerçekten bizim yüreğimizi de yaktı. Böyle durumlarda baba, anne, kardeşler, eş hepsi gözümüzün önüne geliyor. Onların acısına empati yapmaya çalışıyorsun. Gerçekten tarifi imkânsız bir acı. Ama bir kız babası olarak en çok da Turan İlteber Yalçın kardeşimin geride bıraktığı küçük kızına yüreğim bir başka acı duydu.
Turan İlteber Yalçın kardeşimi mezarın başında toprağa verdiğimiz anda,  babası Semih Hocamızın, annesinin, kardeşlerinin, eşinin hali yüreğimde çok büyük acı oluşturdu. Ama gözümün önünden, onun kızıyla olan fotoğrafı gün boyu hiç gitmedi. Dün gece de hep o fotoğrafın etkisinden, eve girer girmez gittim uyuyan 3 yaşındaki kızım Güntülü’yü öptüm. Ama aklımda hep o fotoğraf vardı.
Talihsiz ve genç ölümler, geride bırakılan yavrular kadar bu dünyada acı bir şey yoktur. İşte bu yüzden “Allah kimseye evlat acısı vermesin.” dileği yaşamın en etkili temennisidir.
Ama kader ağını bu şekilde örerse elden bir şey gelmiyor. Kiminin imtihanı da bu şekilde oluyor. Semih Hoca’mız ve ailesi de maalesef bu dünyada böyle bir imtihanla yüz yüze geldi. Nihayetinde hepimizin gideceği yer orası. Ahirete kimisi erken yolculuğa çıkıyor, kimisi geç…
Tanıdığım Turan İlteber Yalçın edep, adap, bilgi, kültür yüklenmiş bir karakter sahibiydi. Kendisiyle karşılaştığım vakitlerde “Yıldıray abi nasılsın?” derken yüzüne yansıyan efendilik, mütevazılık hep onu hatırlatacak anı olarak hafızamda kaldı.
Bacağında hâlâ kurşunla gezen, Ülkücü Hareket uğrunda her türlü çileyi yaşamış bir babanın oğlu olarak, babasını örnek alarak kendini yetiştiriyordu. Aldığı hem okul, hem aile eğitimi bunda çok etkili oluyordu. Yeni Düşünce dergisinde “siyasal iletişim” hakkında yazılar kaleme alıyordu. Başına bu talihsizlik gelmese idi Ülkücü Harekete yapacağı çok hizmeti olacaktı. Heybetli bir yiğit, korkusuz bir Bozkurt’tu.
Allah, Turan İlteber Yalçın kardeşimizin mekânını cennet etsin. Bu dünyadaki imanı, cennete yol olsun…
Başta Semih Yalçın Hoca’m olmak üzere, Yalçın ailesine ve Ülkücü Harekete başsağlığı diliyorum. Yalçın kayalıklarda dostumuzu, kardeşimizi kaybettik. Ama anıları, hatıraları hep yüreğimizde yaşayacak…”

GÜLER: BU NASIL BİR TARİFSİZ ACIYDI ALLAH’IM?
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin Başdanışmanı MYK üyesi ve aynı zamanda Türkgün gazetesi köşe yazarı Dr. Ali Güler, “Turan İlteber Yalçın Kardeşimizin Ardından” başlıklı makalesinde üzüntüsünü şu şekilde satırlara yansıttı:
“Günlerden 17 Ekim 2019 Perşembe idi. Bir kara güne uyandığımızı nereden bilecektik?
Elim bir kaza haberi, karabasan gibi çökmüştü kara günün üstüne.. Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Edip Semih Yalçın Bey ve Mükerrem Hanım’ın evladı Turan İlteber Yalçın kardeşimizi kaybetmiştik o gece. Bir gün önce beraber oturduğumuz, sohbet ettiğimiz İlteber yok muydu artık?
Bu nasıl bir işti Allah’ım? Nasıl bir tarifsiz acıydı bu Allah’ım, bir yiğidimiz, bir evladımız, bir dava arkadaşımız darıdünyadan darıbekaya göçmüştü…
Zamansızdı elbet, aniydi elbet. Lakin Yaradan, “Külli nefsin zaikatüll mevti sümme ileyna turceun.”, “Her can (nefs), ölümü tadacaktır; sonra bize döndürüleceksiniz.” (Ankebut/57) buyurmuştu, yaratırken. O, döndü Yaradan’a zamansız da olsa. Bizler kaldık bu dünyada… Cenabıallah sevdiklerini daha çabuk alıyordu yanına belli ki… Yiğit kardeşim, yiğitliği kadar mert kardeşim. Gençliği Taş Medreselerde geçmiş, eğilmeyen, bükülmeyen karakteriyle, hâlâ ayağında memleket, vatan kurşunu taşıyan baban kendi yiğitliğini sana aktarmıştı.. Kendi mertliği senin karakterin olmuştu…
Gönlü, adı gibi ‘Turan’ kadar zengin kardeşim.. Tarihçi, Ülkücü, kutlu bir davanın neferi Semih Yalçın, hayatı boyunca mücadelesini verdiği ‘Turan’ hayalini senin yaşatmanı istemişti belli ki bir adın onun için Turan oldu. Omuzlarında adı gibi ilteberliğin yükünü taşıyan kardeşim…
Baban, bir makale ile yazdığı ‘İlteber’i de diğer ismin yapmıştı. Belli ki, hocamız sende bir ‘Devlet’ kumaşı görmüş, Türk devleti dara düşerse derlesin toplasın diyerek sana kutlu bir misyon yüklemişti.
Sen, 33 yıllık kısa ömründe hem Turan hem de İlteber olarak Ülkü yolunda rüzgâr gibi estin. Namerdin, haksızlığın karşısında ‘Yalçın’, dara düşen arkadaşının yanında ‘güvercin’ gibi oldun…
Mütevazı duruşun, memleket ve dava meselelerinde heyecanın, insani ilişkilerinde efendiliğin, haksızlık karşısında çelik gibi iraden, Semih Yalçın Hoca’mızın gençliğine benziyordu. Kısacası Müslüman Türk milletinin bütün millî ve manevi değerleri senin şahsında tecessüs etmişti.
Zamansız bıraktın bu dünyayı, bizleri... Hızlı koştun çok sevdiğin Peygamber’imize komşuluğa... Acelen neydi kardeşim?
Hani Alper Tunga ölünce ıssız kalmış dünya ya, ıssız bıraktın bu âlemi be İlteber’im...
Seni çok özleyeceğiz kardeşim. Cenabıallah mekânını Cennet eylesin inşallah. Cenabıallah annemize, babamıza, kardeşlerimize, eşine ve sevgili yavrumuza, velhasıl tüm sevenlerine sabırlar ve başsağlığı versin.
Sensiz, çekilen tesbihin de, sohbetin de, içilen çayların da tadı olmayacak biliyoruz...”

MÜFTÜOĞLU: ACILI BABADAN KIYMETLİ EVLADA!...
Türkgün Gazetesi Yazıişleri Müdürü Mehmet Müftüoğlu, merhum Turan İlteber Yalçın’ın ölümünün ardından “Acılı Babadan Kıymetli Evladını!” başlıklı yazsında şu satırları kaleme aldı:
“SEMİH YALÇIN... Her şeyden önce o bir baba... Bütün zorluklara göğüs gererek çocuklarını büyütmüş, okutmuş, vatana-millete hayırlı evlatlar yetiştirmiş. “TURAN İLTEBER YALÇIN” o evlatlarından biri idi. Elim bir kaza sonucu ebediyete intikal etti. Allah rahmet eylesin.
Tarihçi yönünü birçok kişinin bildiği, ancak tasavvuf yönünün çok bilinmediği, ömrünü Ülkücü ve Milliyetçi Hareketin içinde geçirmiş; aydın, entelektüel bilim insanı, siyasetçi, kiminin ağabeyi, kiminin Semih Hoca’sı. Vefalı dost, dava ve yol arkadaşı, örnek bir aile reisi. Bir baba olarak, insanın hayatta yaşayabileceği en büyük acıyı, evlat acısını yaşadı. Sözün bittiği yerdeyiz. Ne desek az gelir. Sabır dilemekten başka elimizden bir şey gelmiyor.
MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. E. Semih Yalçın, Türk milliyetçiliği ülküsü ile yetiştirip bugünlere getirdiği ve en verimli çağında ansızın kaybettiği kıymetli evladı Turan İlteber’in ardından Mevlana Çelâleddin-i Rûmi’nin şu sözleri ile metanetini korumaya çalışıyor:

“Ne aklım kaldı benim ne dinim,
Ne kararım kaldı benim ne sabrım,
Gel ne olur, gel artık.
***
Ne gönlümün derdini sor bana,
Ne sararan yüzümü sor bana,
Ne içimin ateşini sor bana,
Gel gözünle gör, gel artık.
***
Sıcağınla pişmiş bir somun gibi
O kıpkızıl, al al yüzümü sorma....
Çaresiz, dökülmüşüm yollara,
Gel topla beni, gel artık.
***
Bir vakitler bir aynaydım,
Yüzünden izler toplamadaydım,
Şimdi buruştum, şimdi sarardım,
Gel gör beni, gel artık.
***
Dere gibi akıyorum sağa sola,
Ayrılık her yanımda pusuda
Sabahları yalvarırım yakarırım
Rüzgârların karşısında,
Gel ne olur, gel artık.
***
Başın kille ıslaksa da,
Ayağına diken batmışsa da,
Durma gel Allah aşkına,
Gel demeden kurtar beni.
***
Ey âşıklar peygamberi,
Gönül ateşinde yanmışım ben,
Boğulmuşum gözyaşına
Git sor Allah’ın seversen
Ne yol gösterir sevgili,
Ne çare yazar bana?”

YILDIZ: ÇELİKTEN BİR İRADE VE TEFEKKÜRLE KANINI İÇİNE AKITMAK
Dergimizin yazarlarından Selim Yıldız, aynı dergide makaleleri yayımlanan Turan İlteber Yalçın’ın elim bir kaza sonucu vefatı ile ilgili duygu dolu kısa bir yazı kaleme aldı. “Turan İlteber’in Ardından” başlıklı yazısında Yıldız,  şunları kaydetti:
“Yollarda bugün şiir, yarın tarihiz/ Ruh Hakk’ın ve beden arzındır/Biri gökler, biri yer teslimi/Bu küçük mirasın/ Böyledir, böyle olur taksimi. (Arif Nihat Asya).
MHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Semih Yalçın Hoca’mızın oğlu, dergimizin (Yeni Düşünce) yazarlarından Turan İlteber Yalçın kardeşimizin zamansız Tanrı taalaya yürüyüşü hepimizi derinden üzmüştür. Bilge Kağan’ın birlikte gece uyumayıp gündüz oturmayıp Tanrı Türk milletini yok etmesin diye ölesiye bitesiye çalıştığı kardeşi Kültigin’in ölümü üzerine söylediği şu cümleler boğazımızda düğümlenmiştir:
‘Küçük kardeşim Kül Tigin vefat etti. Kendim düşünceye daldım. Görür gözüm görmez gibi, bilir aklım bilmez gibi oldu. Kendim düşünceye daldım. Zamanı Tanrı yaşar. İnsanoğlu hep ölmek için türemiş. Öyle düşünceye daldım. Gözden yaş gelse mani olarak, gönülden ağlamak gelse geri çevirerek düşünceye daldım. Müthiş düşünceye daldım.’
Ölüm, ölüm sonrası düşünceye dalmak, görür gözün görmez, bilir aklın bilmez olması, kişi oğlunun ölümlü olmasının yinelenmesi ve bunun kabul edilmesi. Gözden yaş gelmesine mani olmak ve gönülden gelen ağlamayı geri çevirmek. Yani çelikten bir irade ve tefekkürle kanını içine akıtmak.
Turan İlteber Yalçın kardeşimize Tanrı’dan rahmet; kıymetli annesi Mükerrem Yalçın Hanımefendi’ye ve babası Semih Yalçın Hoca’mıza, kardeşleri Kutalmış, Beyza ve Ayyüce’ye, geride bıraktığı sevenlerine, milliyetçi camiaya sabırlar ve metanet dilerim.”

Gaziantep Milletvekili Sermet Atay
2011 baharında tanıdım Turan İlteber Yalçın’ı. Gaziantep’te Semih Yalçın Hocam’ın seçim çalışması için gelmişti, uzun boylu, cüsseli, sakin, sessiz herkesi süzen tavrı ile dikkat çekmişti.
“Bu kim?” diye sordum çevredekilere. Semih Hoca’nın oğlu dediler. İlginç olan şu ki biz sorana kadar o kim olduğunu bize söylemedi, zaman geçti tanıdık onu. Çatal gibi yüreği, dağ gibi duruşu vardı. Semih Hoca’nın gölgesi gibiydi.
Semih Hocam’a 1980 öncesi Antep’ten tanıyanlar söyledi; hocamın 18 yaşlarındaki hali gibiydi tavrı duruşu. Yıllar geçti Ankara’da yolumuz çakıştı, artık onun amcası olmuştum.
Bir keresinde bana “Sen babamın gerçek kardeşi, benim gerçek amcam gibisin.” demişti. Yeğenim İlteber bir bozkurt gibi hür, dik ve onurlu yaşadı. Ölümü bile on binleri topladı.
Allah mekânını cennet eylesin. Yeğenim gözün arkada kalmasın, amcan ölünceye kadar babana kardeşlik, geride kalanlara amcalık yapacak.

Sivas Milletvekili Ahmet Özyürek
Öyle anlar vardır ki duyduğunuza inanmak istemezsiniz. Kelimeler boğazınıza dizilir, dünya anlamsızlaşır. Göğsünüze öyle bir ağırlık biner âdeta nefesiniz kesilir, yüreğiniz daralır.
Turan İlteber Yalçın’ın ölüm haberini aldığımda bu duygular içerisindeydim.
Canımız, ciğerimizdi İlteber. Ülkemizin değerli bir evladı, vatan sevdalısı idi. Gözünü budaktan sakınmayan, dava neferiydi. Hayırlı bir evlat, bir kardeş, bir baba, bir dost idi. Yüzündeki gülümseme ve kalbinin temizliği kaldı hafızalarımızda.
Şairin dediği gibi “Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ” değil miydi?
Bizler ömrümüz yettiği sürece onun hoş sadâsını, hatırasını yaşatacağız. Ölümün hak olduğu bu alemde, bizler İlteber’i tanıdık, bildik, razı ve kefil olduk. Allah da razı olsun. Kutlu tini şad, mekânı uçmağ olsun.
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn.