TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN GÖZÜNDEN KÖY ENSTİTÜLERİNE GENEL BAKIŞ
Selim YILDIZ
Köy enstitüleri 17 Nisan 1940’ta, Türk köylerinin cehalet ve maddi geriliğinin kısa zamanda giderilmesi amacıyla kurulmuştu. Köy enstitülerinin temelindeki fikir,köy çocuklarını karma olarak devlet hesabına okutmak, enstitüden mezun olduktan sonra ise köylülere ve köy çocuklarına daha iyi tarım metotları ve sağlık bilgisi öğretmek üzere köylerine göndermekti. Köyün toplumsal hayatına karışıp kaynaşa bilmeleri için köyde toprak ve ev veriliyordu. 1948’de Türkiye’de 25 enstitü kurulmuş, bunların mezunlarının ve öğrencilerinin sayısı da 1950’de 25.000’e kadar yükselmişti.[1] Kuruluşu sırasında kanunlaşan tasarıya karşı önemli ölçüde milletvekili oylamaya katılmayarak muhalefet etmişti. Projenin en inanmış ve ısrarlı savunucusu Tonguç, “hiç bir kuvvetin köylüyü kendi hesabına ve insafsızca istismar etmemesinin, köyün sakinlerine köle ve uşak muamelesinin yapılmamasının, köylülerin şuursuz ve bedava çalışan birer iş hayvanı hâline getirememesinin” sağlanacağına inanmaktadır.Diğer yandan savaş yıllarında İnönü’nün ısrarlı takibi ile 20 yerde açılan okulların yükünü köylüler çekmekte, bu durum zaten imkânsızlıklar içindeki köylüde tepki oluşturmaktaydı.[2]Engin Tonguç’un aktarımlarına göre, köy enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç bu okulların amacını şöyle açıklamıştır: “Köy terbiyesinin gayesi azami derecede kuvvetli vatandaş yani içtimai mahiyette insan ve memleketin siyasi, iktisadi ve harsi hayatının inkişafına iştirak edecek, yeni tabiatın bütün kuvvetlerine esir değil, hâkim olabilecek evsafta iş adamı yetiştirmek olmalıdır. Bizi bu gayeye götürecek mektep de kitabi mektep değil, iş mektebi olacaktır.”[3]İsmail Hakkı Tonguç ile de görüşmüş olan Fay Kirbyise köy enstitüleri ile ilgili çalışmasında şunları yazmaktadır:
“Köy enstitüleri, eğitimi Türk toplumunun çağdaş bir toplum durumuna getirilmesinde bir kaldıraç olarak kullanma yolunda,ta II. Mahmut döneminde başlamış olan deneylerin art arda gelen başarısızlıklarından elde edilen deneyimlerden sonra bulunmuş olan çıkar yoldur. Köy enstitüleri bu toplumsal geçişlerin niteliğini en iyi kavramış olan Kemalizm ilkelerine dayanılarak, bir yandan Batı uygarlığının anlama, öte yandan bu uygarlığa geçiş yollarını Türk toplumunun kendi gereksinmelerine göre bulma düşüncesinin bir zaferi olmuştur... Köy enstitülerinin yalnızca eğitim sorununa bir çözüm bulmakla ve bunun doğruluğunu gösteren başarıları ortaya çıkarmakla kalmayıp, Türk toplumu üzerine hiçbir eğitim kurumunun yapamadığı ölçüde etki ettiğidir. Tam altı yıl bile denemeyecek kadar kısa bir sürede (öndeneyler dönemini de katarsak on bir yıl diyebiliriz) köy enstitüleri, eğitim,hukuk, yönetim, kültür ve düşünce yaşamı üzerinde çok az kişinin farkına vardığı bir ölçüde etki etmişlerdir. Bu etkiler, enstitüleri yıkan geri tepkiye kadar sürmüştür.”[4]
İlhan Başgöz’e göre enstitüler faaliyet dönemi boyunca, Türkiye’nin fikir, sanat,politika ve eğitim alanında kalıcı izler bırakmıştır. Aradan bunca yıl geçtiği hâlde, enstitüler tartışma konusu olmaya devam etmekte, ya sevilip yüceltilmekte ya yerilip batırılmaktadır. Yurt dışında da köy enstitülerine ilgi sürmektedir. Fay Kirby’in bu konudaki doktora çalışmasından sonra, 1982 yılında Indiana Üniversitesinde, aynı konuda bir master çalışması yapılmıştı.Bu master çalışmasının başlığı “Köy Enstitüleri: Etki Yoluyla Davranış Değişmesi ve Kırsal Kesimin Canlandırılması İçin Ulusal Strateji” adı ile Türkçeye çevrilebilir. Bu ilginin nedeni, enstitülerin sadece eğitim veren klasik okullar olmamasından, eğitimin öncülüğünde doğal ve sosyal yapıyı değiştirmeye girişen bir atılım olmasından ileri gelmektedir.[5]Türk milliyetçilerinden İlhan Darendelioğlu[6],yukarıda kısaca hakkında bilgi verdiğimiz köy enstitüleri hakkında dönemin Türkçü basını ve Türkçü yazarları ile hemen hemen aynı düşünmektedir. Nitekim İlhan Darendelioğlu ve Türkçüler köy enstitülerinde komünizm propagandası yapıldığı,ahlak buhranı ve kültür yozlaşması olduğu konusunda hem fikirdirler. OsmanTuran’ın köy enstitüleri hakkındaki “Ahenkli Türk köyünde beceriksiz kalemlerle zoraki bir sınıf mücadelesi açmağa, ezen muhtar ve ezilen köylüden ibaret sınıflar yaratmaya uğraştılar, sağlam Türk köylüsünün millî, dinî ve ahlak nizamını yıkmayı düşündüler.”[7] şeklindeki ifadeleriesasında Darendelioğlu ve Türkçü yazarların da genel görüşünü ortaya koymaktadır.
Tek parti dönemi Millî Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in politikalarını Salhadi Gök’ün tespitlerine göre muhalif bir dergi olan Millet dergisi de şöyle eleştirmekteydi: Baştan gaflet balığı, tefessühünü Millî Eğitim Bakanlığının Hasan Ali devresi içinde tamamlamıştır. Bir hüküm bir iddia değildir,hakikattir. …Başından nihayetine kadar Dünya Klasiklerinden tercümeleri okudunuz mu? Bunlar arasında Türk milliyetine, Türk topraklarına, Türk hâkimiyetine, Türk dinine, Türk Allah’ına kastedenler Türkiye okullarına demirbaş olarak gönderilmiş, genç neslin dalalete düşürülmesi yolunda üstelik millet parası ödenerek rejime kastedilmiştir. Hasan Ali Yücel’in Millî Eğitim Bakanlığı döneminde 112 Rus eseri Türkçeye çevrilmiştir. 1946 yılına kadar dünya edebiyatından yapılan tercümelerde Shakespeare’e ait eserler dâhil olmaküzere 32 İngiliz klasiği Türkçeye çevrilmişken 50 Rus klasiğinin çevirisi yapılmıştır. Ayrıca 1946 tarihli Millî Eğitim neşriyatı katalogu ile 1939 tarihli Rus bibliyografyası arasında büyük benzerlik olduğu iddia edilmiştir.İki katalog arasındaki klasikler sadece on yedi eser farkla birbirinin aynıdır.[8] Darendelioğlu’nun köy enstitüleri hakkındaki görüşleri irdelendiğinde esasında bu enstitülerin kurulmasına değil,buraların komünizm propagandası için taban bulma yerleri hâline gelmiş olmasına ve buna müsaade eden yapıya karşı çıktığı görülecektir. Bunun da temel sebebini Millî Şef İsmet İnönü’nün Türkçü yazarlara karşı tutumunda aramak daha yerinde olur kanaatindeyim. Şöyle ki, Darendelioğlu enstitüler hakkında şu değerlendirmede bulunur:
“Köy enstitüleri haddi zatında birçoklarımızın zannettiği gibi masum Türk çocuklarını kötü emel ve gayelere alet etmek düşüncesiyle kurulmuş değildir. Memleket sever düşüncelere müstenit kurulmuştu. Ama bu ideal ve gayeler başlarken kötü ellere,çarpık zihniyetlere terk edilince, köy enstitüleri faydalı olmaktan çıkmış,birer fesat yuvası olmak istidadını kazanmıştı. Hasanoğlan, Arifiye,Kızılçullu, Düziçi, Gölköy, Pazarören, Ortaklar, Çifteler gibi köy ve nahiyelerimizde kurulan köy enstitülerinde yetişen binlerce Türk çocuğunun bozulduğunu iddia etmek büyük bir insafsızlık olur. Ancak bu teşekkülleri kızıl ideolojilerine alet etmek isteyen bir zümrenin mevcudiyeti ve gayreti artık gün ışığına çıkmış bir hakikattir…”[9]
Diğer yandan o günkü Maarif Vekili Hasan Yücel ve Hakkı Tonguç hakkındaki düşünceleride Türkçü basın ve yazarların bakış açısından farksızdır. Nitekim Hasan Ali Yücel’in memleket düşmanlarına karşı kayıtsız kalışı, Nazım Hikmet’e bile hapishanede tercümeler yaptırması, müseccel komünistlerden bazılarını tekrar öğretmen olarak kadroya alışını komünistlere cesaret verdiğini vurgulamaktadır.Hakkı Tonguç’un da bir resim öğretmeni olduğunun ancak pedagoji kültürüne sahip biriymiş gibi köy enstitülerinin başına getirilmesini doğru bulmamaktadır.[10]İlhan Darendelioğlu, en büyük kızıl faaliyetin Hasanoğlan Köy Enstitüsünde yapılmak istendiğini,buradaki derslere Sabahattin Ali, Pertev Boratav, Sabahattin Eyuboğlu, Behice Boran[11], Mediha ve Niyazi Berkesler sık sık gönderilmiş, enstitülerde kurulan kitaplıklarda ise kızıl,dinsiz, ruhsuz zevatın eserleriyle Yurt ve Dünya, Adımlar, Ant, Pınar, Gün, Ses gibi komünist dergilerin okunmalarının sağlandığını belirtmektedir.[12]Hüseyin Nihal Atsız’ın kardeşi Nejdet Sançar[13] ise Hasanoğlan Köy Enstitüsünün âdeta Türkiye’yi Sovyet Sosyalist Şûralar Birliği’nin bir cumhuriyeti yapacak olan kadroyu yetiştirmek için kurulduğunu iddia etmekte köy enstitülerinde neler döndürüldüğünü bilmek içinse, Hasanoğlan Köy Enstitüsü adına çıkarılan Köy Enstitüleri Dergisi’nin birkaç sayfasının karıştırılmasının kâfi geleceğini belirtmekte ve şunları yazmaktadır: Nazım Hikmet’in “Yüz metreden/Çiftleşen iki sineği seçebilen iki gözüm/Elbette gördü/İki ayaklıların/İkiye ayrıldığını”gibi çok bayağı sözlerle dile getirdiği Marks’ın sınıf mücadelesi çıfıtlığını,köylerinden alınıp köy enstitülerine getirilmiş bu saf, temiz Türk çocukları nereden biliyorlardı? Kanı ile ruhu ile mayası ile Türkoğlu Türk olan bu çocuklar, kendilerine iblisçe, haince komünistlik aşılanmamış olsaydı; Slavkanlı Nazım Hikmet, Rum asıllı Sabahattin Ali, Selanik dönmesi Sabiha Zekeriya ve ruhu bozuk takımın ağzı ile: “Çoğunluk olan fakirler, azınlık olan zenginlerin menfaat ve hegemonya hırslarının tatminine alet edilmişlerdir. Zenginler daima fakirlere hâkimdir. Bundan dolayı fikir mirasına çoğunluk olan fakirlerin ulaşmasına imkân yoktur. “Bu köyde çoluk çocuk, avrat, herif hep çalışıyok. Çalışmamıza göre de elimize geçen gaturuba, bir boz ekmek, sizin gibi ayakkabılarımız sayısız degel, üç dört yılda bir ayakkabı görüyok. Fistanlarımız parçalanmayınca yenisi alamıyok.” şeklinde satırlar karalayabilirler veya başka eserlerden bu cins laflar nakledebilirlermiydi?[14]Darendelioğlu tüm Türkçü yazarları kapsarcasına köy enstitülerinde komünizm propagandası yapıldığını düşünmektedir. Ona göre, köy enstitülerinde aile kutsiyeti saçma olarak görülüyor, Rus eğitim sistemi övülüyor, kapitalist ve burjuva düşmanlığı aşılanıyordu. Düziçi Köy Enstitüsünde Türk bayrağındaki ayyıldız yerine de orak çekiç çizilmiş ve Türk bayrağı kirletilerek toprağa gömülmüştü. Ayrıca, Köy Enstitüleri dergisinde “Gizli bir el çaldı kapıyı/Tak,tak, tak/Açıldı kansız kollar havaya/Ya hak..Ya hak../Ne gölgen var, nesesin/İnanayım mı varlığına”, “Şununla şu/Aynı gün geldi dünyaya/Biri halayerde sürünür/Öbürü uçmak ister aya.” şeklinde şiirlere de rastlanmıştır.Darendelioğlu’na göre, bir isyan hissiyle kaleme alınmış bu satırlar Allah’a neden diye soruyor ve genç enstitülü arkadaşlarını tahrik etmek istiyordu. Zira ona enstitü sıralarında verilmek istenen ilk dersin adı Türkiye’nin yükseliş problemleri değil, komünizmin yaldızlı ve yalancı müsavatıydı.[15]
Milliyetçi bir dergi olan Milli Yol dergisinde[16]A. Okçuoğlu’nun “Köy Enstitüleri Gericiliği” başlığıyla yayımlanan kısa yazıda köy enstitüleri şu şekilde eleştirilmekteydi:
“Bilindiği gibi, kızıl fesat yuvaları hâline getirilmeye çalışılan köy enstitülerinde uygulanan sistem, on parmağında on marifet! İnsanlar yetiştirmek esasına dayanmakta idi. Bu okullara toplanan gençlere tarımcılık,demircilik,marangozluk, nalbantlık, sıvacılık, sıhhiyelik, ebelik gibi çeşitli el ve kol hünerleri öğretilmeye çalışılıyor ve bu sistemin, köyün kalkınmasını sağlayacak tek yol olduğu fikri savunuluyordu…On parmakta on marifet devri, insanlığın eski çağlarında kalmıştır. Hünerin ve bilginin bölüne bölüne bu kadar çok dala ayrıldığı bir çağda hem Batılılık iddiasında bulunmak hem de ihtisasa sırt çevirmek ne kadar gülünç ve hazindir! İnsan toplumlarının en eski çağlarında,birçok hünerleri şahıslarında toplamış kimseler bulunurdu. Bir insan hem şair,hem doktor, hem musikici, hem büyücü, hem raksçı olabilirdi. Fakat bu çağlarla günümüz arasında ne çok yüzyıllar var! İşte, on parmakta on marifet! Prensibini savunanlar, medenî dünyanın ulaştığı bugünkü ihtisas fikrini reddedip,yüz yılların gerisinde kalmış devirlerin bu zihniyetine dönmek istemektedirler.Evet, iki bin yıl öncesinin her şeyi bilen ulu kişisi yerine, yirminci yüzyılın ikinci yarısında on parmağında on marifet hünerler şampiyonu insan!”[17]
Yine aynı dergide Tuncer Erdoğan adlı lise öğrencisi “…Türlü kisveler altında(profesör, öğretmen, yazar, gazeteci) bir neslimizi mahvettiniz, fakat artık uyandık, Türk milleti uyandı, ordumuzla, hükümetimizle, Büyük Meclisimizle ve gençliğimizle daima siz kızıl uşakların karşısındayız, artık aman yok.Maskeleriniz her gün biraz daha yırtılmakta. İğrenç suratınızı görmekten kendi öz vatanımızda rahatsız oluyoruz, özlediğiniz vatana gidip, tahayyül ettiğiniz kızıl ordunuza orada kavuşun.” şeklindeki yazısıyla köy enstitüsü merkezli eğitim politikalarına gönderme yapmıştır. [18]
Milli Yol dergisinin sayısında A. Okçuoğlu “Köy enstitülerinin yeniden açılmasını ısrarla savunanlar, asıl maksatlarını söylemekten kaçınarak, bu isteklerini başka birtakım gerekçelere dayandırmaya çalışmaktadırlar. Bunlardan birisi de köy çocuğunun köyde çalışması» teranesidir. İddia şudur: öğretmen okullarını bitiren şehir çocukları, köyde çalışmak istememektedirler. Bu sebepten köylerimize öğretmen olarak ancak köy çocuklarını göndermek mecburiyetindeyiz.Köy enstitüleri bu vazife için kurulmuşlardı ve bu vazifeyi yapıyorlardı. Bu iddia birçok yönlerden sakat ve yanlıştır.” şeklinde yazmaktadır.[19] Dergi ayrıca yeniden açılmasını isteyenlerden şu sorulara cevap verilmesini beklemektedir:
Köy enstitülerinde çevrilmek istenilen fırıldakları bilmeyenlere, bu müesseseleri irfan yuvaları, olarak göstermeye çalışmakta olan efendiler, acaba şu sorulara cevap verebilirler mi?
1-Köy enstitülerinin komünist yuvaları hâline getirilmeye çalışılan ve kısmen de getirilen müesseseler olduğunun anlaşılmasının İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı makamında oturmakta olduğu devir bulunduğu yalan mıdır?
2-Köy enstitülerini, içlerine doldurulmuş kızıl müdür ve öğret menlerden temizlemeye çalışan ilk Maarif Vekili CHP’nin en dürüst ve sağlam vekillerinden merhum Şemsettin Sirer değil midir?
3-Sırtına millî kahramanlık elbisesi giydirilmeye çalışılan Tonguç Baha'nın İlköğretim Umum Müdürlüğünden atılması da İsmet İnönü'nün zamanında olmamış mıdır?Bu zat mademki ilk öğretimi köylere kadar ulaştırma gayretinde olan bir maarif kahramanı idi de İsmet İnönü, vekilinin bu yanlış (!) hareketine niçin engel olmadı?
4-Köy enstitülerinde komünistlik propagandası yapılmamış mıdır? Bu müesseselere müdür ve öğretmen olarak verilen kimseler arasında sicilli komünistler yokmudur?
5-Köy Enstitüleri Dergisi adı ile çıkarılan meşhur dergilerde, enstitü öğrencilerine yazdırılan yazıların büyük kısmı, kızıl edebiyata mahsus hava, fikir, kelime ve mefhumlarla dolu değil midir? Mesela bu dergilerde Allah’ı inkâr eden yazılar çıkmamış mıdır? Mesela bu dergilerde köylüyü şehirliler aleyhine kışkırtan (yani komünizmin sınıf kavgası ruhunu işleyen) manzumeler ve makaleler yer almamışmıdır? Yine bu dergilerde askerlik aleyhine yazılar yazılmamış mıdır? Ve nihayet yine aynı dergilerde okul çatılarının altında bulunması asla caiz olmayan açık saçık, gayriahlaki yazıları görülmemiş midir?
6-Köy enstitülerinde öğrenciler arasındaki kız erkek münasebetleri, Türk ananelerinin ve ahlakının emrettiği insani sınırlar içinde mi kalmış, yoksa tertemiz Anadolu kızlarından bazılarının başlarına bütün ömürleri boyunca acısını çekmeye mahkûm edildikleri bazı felaketler gelmiş midir?
7-Köy enstitülerinde, bu enstitülerin bazılarını ziyaret eden tanınmış bazı kimselerin ziyaretleri sırasında içkili âlemler yapıldığı Maarif Vekâleti müfettişleri tarafından tespit olunmamış mıdır?
8-Bu enstitülerin bazılarında, edebiyatçılık hüviyetlerinden faydalanılarak birtakım Rus yazarlarının resimleri duvarlara asılmamış ve buna mukabil bir teftiş sırasında Atatürk'ün resmi ile gençliğe hitabesi levhaları ve ayrıca o zamanki Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün resimleri ambarlarda bulunmamış mıdır?
9-Sabahattin Ali, Pertev Naili filan gibi kızıl faaliyet gösterdikleri tespit olunmuş ve daha sonra da Barış severler Cemiyeti adlı fesat yuvasını kurup komünistlik propagandası yaptıkları için hüküm giymiş olan malûm kimseler,Ankara yakınlarındaki meşhur Hasanoğlan Köy Enstitüsünde yıkıcı (yani Moskofçu)faaliyetler göstermemişler midir?
10-Yıllardan beri bu müesseseler lehine yazılar yazan küçük zümre içinde sicilli komünistler yok mudur? Moskova'nın uşağı ve ajanı olduğu, güneşin, güneş olması derecesinde kesin olarak kızılların, Türk'e fayda sağlayacak bir müesseseyi övmeleri akim kabul edebileceği bir şey midir?
11-Ve nihayet bugün edebiyat alanında perde atmaya çalışan malumlar arasında,şişirile şişirile Lafontaine'in kurbağası hâline getirilenler içinde bu müesseselerde zehirlenmiş bazı zavallılar yok mudur? Köy enstitüleri goygoycularından bu sorulara cevap vermelerini istemek hakkımızdır.Çünkü köy enstitüleri, iddia edildiği gibi iyi niyetle kurulmuş müesseseler olsalar bile, tatbikatta Türk milletini içinden ve köyden vurmaya ve yıkmaya çalışan fesat yuvaları hâline getirildikleri muhakkaktır.[20]
Türkçü Hüseyin Nihal Atsız köy enstitülerini değerlendirirken Moskofçuluk ve köy enstitüleri arasında bağ kuruyor ve köy enstitülerine sızmış olan Kürtçülere de işaret ediyordu. Yıldız Akpolat’ın ifadesine göre Atsız, milliyetçilik anlayışına yönelik faşist ve kafatasçı nitelemelerini de yerli Moskofçuların bir yaratımı olarak görmekteydi.[21]Yukarıda işaret edilen bağı şu ifadelerden anlamamız mümkündür:
“Malatya’nın bir köyünde, Şaban adlı bir öğretmen hem Atatürk büstünü kırdı hem de Türk bayrağını yırttı. Bu öğretmen akıl hastası değilse, yaptığı işin üzerinde iyice durulmalıdır. Çünkü bir insansiyasi ve dinî inançları veya dar görüşlü taassubu yüzünden Atatürk’e düşman olsa bile Türk bayrağına hakaret etmenin hiçbir tevili ya da hafifletici sebebi olamaz. Bundan dolayıdır ki, Şaban adındaki bu öğretmenin kanını ve soyunu araştırmakta, siyasi inançlarını incelemekte fayda vardır. Bugün Türkiye’de Türklüğe ve dolayısı ile Türk bayrağına düşman üç zümre vardır: Moskofçular, Kürtçüler ve siyasi ümmetçiler. Vaktiyle Çukurova’daki köy enstitüsünde Türk bayrağı kanalizasyona atılmış, bu alçaklığı köy enstitülerine sızmış olan o bol sayıdaki Moskofçulardan birinin yaptığı yüzde yüz belli olmakla beraber suçlu bulunamamıştı. Şaban adlı öğretmenin Türk bayrağı düşmanı takımlardan hangisine bağlı olduğu şimdilik belli değildir. Bir Kürtçü olması ihtimali üzerinde ısrarla durmak ve ciddi tedbirler almak lazımdır. Unutulmamalıdır ki, Kürtçülük almış yürümüş, idam istemi ile mahkemeye verilen Kürtler Büyük Millet Meclisine girmiş,o ahım şahım Kürtçe ile dergiler yayınlamaya başlamışlardır. Kürtçüler Kürtlüklerini Türklük aleyhinde bir eda ile söylemekten çekinmeyecek duruma gelmişlerdir.Bazı Kürtçüler, öğrenci derneklerinde önemli yerlere gelmişlerdir.”[22]
Karpat’ın değerlendirmesine göre, bazı eksiklikleri bir tarafa bırakılırsa, şüphesiz ki köy enstitüleri Türkiye’deki en özgün eğitim projesidir. Tarlada ve sınıfta, fedakârlık ruhu içinde pratik eğitim gören enstitü mezunları, köylerdeki cehalet, yoksulluk, taassup ve köhne geleneklere karşı yeni rejimin açtığı savaşta kendilerini bu rejimin sancaktarları ve temsilcileri sayıyorlardı. Bu enstitülerin mezunları arasında,memleketin kültürel gelişmesine hizmet etmiş birçok değerli aydın vardır.Birçok kız, enstitü mezunu olarak gönderildikleri köylerin öğretmeni, ebesi ve sağlık memuru olmuş, köy hayatının vazgeçilmez bir parçası hâline gelmiştir.Ancak şunu da belirmek gerekir ki köy enstitülerine mensup bazı kimselerin dogmatik, materyalist ve dar görüşü, eleştirdikleri gericilerin tutumundan farksızdır. Böyle bir dinamizm özü bakımından, demokratik gelişmelerden ve komünizmin yarattığı korkudan faydalanarak hâkimiyetlerini yeniden kurma yolunda olan muhafazakârların dini, mistik zihniyetine aykırı düşüyordu.[23]
Demokrat Parti (DP) döneminin milliyetçi kimliğiyle öne çıkan Millî Eğitim Bakanı Tevfikİleri de 25 Şubat 1951 tarihinde TBMM’de yaptığı konuşmada köy enstitüleri ile ilgili şöyle demiş kaldırılacağına işaret etmişti: “Köy enstitüleri, maddive manevi bütün hüviyetiyle öğretmen okullarına mutlak surette kalbedip önümüzdeki ders yılına gireceğiz… Bu memlekette köylü ve şehirli ikiliğini mutlaka kapatacağız. Maddi ve manevi duvarlarıyla, talebelerin giyimleriyle,ruhlarıyla maddi ve manevi memlekete büyük hizmetler yapmış ve evlatlar yetiştirmiş öğretmen okulu hâline getireceğiz… Hülasa bu enstitü davasını bu sene içinde halledip memleketin ihtiyacına uygun şekle getireceğiz.”[24]Nejdet Sançar’ın Türkçülük-Moskofçuluk çatışması olarak nitelediği[25] köy enstitüleri bu politika sonrasında DP iktidarının 27 Ocak 1954’te çıkardığı 6234 sayılı Kanun’la köy enstitüleri, köy öğretmen okulları adı altında mevcut öğretmen okullarıyla birleştirilmiştir.[26]
Sonuç olarak; Tek Parti döneminin kendi havası içerisinde Türk milliyetçileri köy enstitülerini millî gayelerden ziyade yabancı akımlara ve bilhassa Moskofçuluğa hizmet etmiş olmasından dolayı eleştirmektedir. İsmet İnönü’nün II. Dünya Savaşı’nın gidişatı ekseninde tutarsız politikaları ve bilhassa Türk milliyetçilerine karşı tutumu da eleştirel bakışın sebebi olarak değerlendirilebilir. Türk milliyetçilerinin köy, köycülük ve köy kalkınmasına düşman olmadığını da belirtmemiz yerinde olacaktır. Zira Atsız’a göre Türkmilletinin dayandığı iki temel unsur asker ve köydür. Bilindiği üzere Fevzi Çakmak ve Osman Bölükbaşı’nın kurduğu Millet Partisi ve daha sonra Cumhuriyetçi Millet Partisinden sonra Türk milliyetçilerinin kurduğu partinin adı da Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi adını taşıyordu. 1964’te Dündar Taşer de bu partiye katılmıştı. Diğer taraftan Türk milliyetçilerinin köy enstitülerine yönelik bakışlarını etkileyen diğer bir husus olarak II. Dünya Savaşı yıllarında Sovyetlerin Türkiye’den toprak taleplerini gösterebiliriz.
KAYNAKÇA
AKYOL, Hüseyin, Türkiye’de Sol Örgütler, Ankara, 2010.
ATSIZ, Nihal “Kürtler ve Komünistler”, Ötüken, 30 Nisan 1966, Sayı: 28.
AKPOLAT, Yıldız, Türkiye’de Milliyetçiliğin Sosyolojisi,Erzurum, 2008.
BAŞGÖZ, İlhan, Türkiye’nin Eğitim Çıkmazı ve Atatürk, Ankara, 1995.
DARENDELİOĞLU, İlhan, Türkiye’de Milliyetçilik Hareketleri,İstanbul, 1975.
DARENDELİOĞLU, İlhan, Türkiye’de Komünist Hareketler I,İstanbul, 1962.
GÖK, Salhadi,“Tek Parti İktidarı Döneminde Basın Muhalefeti: Millet Dergisi Örneği”,AÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü,Erzurum, 2009, Sayı:41.
İLERİ AKSOY, C.,Babam Tevfik İleri:I., Ankara, 1997.
KARPAT, Kemal,Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul, 2010.
KİRBY, Fay,Türkiye’de Köy Enstitüleri, (çev. Niyazi Berkes), İstanbul, 2010.
Komünizmeve Komünistlere Karşı Türk Basını,Fasikül:10, Ankara, 1966.
MilliYol,6 Mart 1962, Sayı:7.
MilliYol,13 Nisan 1962, Sayı:12.
Milli Yol, 2 Şubat 1962,Sayı:2.
MilliYol,16 Şubat 1962, Sayı:4.
SANÇAR, Nejdet, İnönü ile Hesaplaşma, Ankara, 1973.
TONGUÇ, Engin,Devrim Açısından Köy Enstitüleri ve Tonguç, İstanbul, 1970.
TURAN, Osman,Türkiye’de Siyasi Buhranın Kaynakları, İstanbul, 1970.
TÜRKMEN, İsmet,“TBMM Zabıt Cerideleri (Tutanakları) Işığında Köy Enstitüleri’ninKapatılış Sürecine Dair Bir Değerlendirme”, Kuruluşunun 70. Yılında BirToplumsal Değişim Projesi Olarak Köy Enstitüleri Sempozyumu (14-17 Nisan 2010),Kastamonu, 2010.
TürkiyeCumhuriyeti Tarihi II.,Ankara 2010 (Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları).
YILDIZ, Selim,Güneyli Yiğit: İlhan (Egemen) Darendelioğlu ve Siyasi Mücadelesi, Ankara, 2013.
[1]KemalKarpat, Türk Demokrasi Tarihi,İstanbul, 2010, s. 457.
[2]Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II.,AtatürkAraştırma Merkezi Yayını, Ankara, 2010, s. 525.
[3]EnginTonguç, Devrim Açısından Köy Enstitülerive Tonguç, İstanbul, 1970, s. 157.
[4] FayKirby, Türkiye’de Köy Enstitüleri, (çev.Niyazi Berkes), İstanbul, 2010, s. 20-21.
[5]İlhanBaşgöz, Türkiye’nin Eğitim Çıkmazı veAtatürk, Ankara, 1995, s. 221.
[6]1921ve 1979 yılları arasında yaşamış olan İlhan (Egemen) Darendelioğlu Türk milliyetçiliğinin kurumsallaşmasında ve fikrî yönden olgunlaşmasında kurduğu matbaa ve çıkardığı Toprak Aylık Ülkü Dergisi yanında Türkiye’de Türk Kültür Çalışmaları Derneği ve İstanbul Milliyetçiler Derneğinde faaliyet yürütmüştür.Dış Türklerle irtibat hâlinde olmuş, Türkiye Komünizmle Mücadele Derneği Genel Başkanlığı yapmış ve yaşadığı dönemin havasını bugüne aktarmış kıymetli eserlerve yazılar kaleme almıştır. Darendelioğlu; Adalet Partisi, Demokratik Parti ve Milliyetçi Hareket Partisi içinde bulunmuş ve çeşitli faaliyetler yürütmüştür.Ortadoğu gazetesi yazarı iken 19 Kasım 1979’da kendi kurduğu Toprak Matbaası’ndan çıkarken suikast sonucu hayatını kaybetmiştir. bk. Selim Yıldız, Güneyli Yiğit: İlhan (Egemen) Darendelioğluve Siyasi Mücadelesi, Ankara, 2013,s. 33-57.
[7]Osman Turan, Türkiye’de Siyasi Buhranın Kaynakları, İstanbul, 1970, s. 141.
[8]SalhadiGök, “Tek Parti İktidarı Döneminde Basın Muhalefeti: Millet Dergisi Örneği”, AÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, Erzurum, 2009, Sayı:41, s. 364.
[9]Komünizme ve Komünistlere Karşı Türk Basını, Fasikül:10, Ankara, 1966,s. 184.
[10]Komünizme ve Komünistlere Karşı TürkBasını, Fasikül:10, Ankara, 1966,s. 184.
[11]Barış severler Cemiyetinin kurucusu Behice Boran, 1910 yılında Bursa’da doğdu. Orta öğrenimini Arnavutköy Amerikan Kız Kolejinde yapan Boran, Amerika Birleşik Devletleri’n deki(ABD) Michigan Üniversitesinde sosyoloji doktorasını tamamladıktan sonra1939’da Türkiye’ye döndü ve AÜDTCF Sosyoloji Bölümüne doçent olarak göreve başladı. Arkadaşlarıyla birlikte 1941 yılında Yurt ve Dünya, 1943’te Adımlar dergilerini çıkardı. 1946’da da Nevzat Hatko ile evlenen Boran, siyasi görüşleri nedeniyle üniversiteden uzaklaştırılmıştır. bk. Hüseyin Akyol, Türkiye’de Sol Örgütler, Ankara, 2010,s. 215; 1970’de Türkiye İşçi Patisi Genel Başkanlığına seçilen Behice Boran seçildiği kongrede “Kürt Meselesi” ile ilgili önemli kararlara da imza atmıştı.Bu manada Cumhuriyet tarihi bakımından çok önemli isimlerden biri olduğunu düşünüyoruz. Günümüzde de zaman zaman ismi gündeme gelen Behice Boran’ı Tunceli Belediyesi unutmamış Tunceli caddelerinden birine “Behice Boran Caddesi” ismini vermiştir. Ayrıca 6-15 Aralık 2010 tarihleri arasında Tunceli Belediyesi sergi salonunda “Behice Boran 100 Yaşında ve Örtemediklerimiz” adlı bir resim sergisi düzenlenmiştir. 3- 4 Aralık 2010 tarihleri arasında da ODTÜ’de Uluslararası Behice Boran Sempozyumu yapılmıştır. bk. https://www.birgun.net/haber-detay/behice-boran-in-100-yasdonumu-15755.html(25.10.2017)
[12]İlhanDarendelioğlu, Türkiye’de KomünistHareketler I, İstanbul, 1962, s. 112-113.
[13]Atsız gibi ömrünü Türkçülük davasına adamış, lise edebiyat öğretmeni olan Nejdet Sançar, Zonguldak Komünizmle Mücadele Derneğinin ilk faal idare heyeti içinde yer almıştı. bk. İlhan Darendelioğlu, Türkiye’de Milliyetçilik Hareketleri,İstanbul, 1975, s. 244.
[14]NejdetSançar, İnönü İle Hesaplaşma, Ankara,1973, s. 127-128.
[15]Komünizme ve Komünistlere Karşı TürkBasını, Fasikül:10, Ankara, 1966,s. 185-186.
[16]Haftalık siyasi ve milliyetçi bir dergi olan Milli Yol, İsmet Tümtürk’ün idaresinde idi.Sahibi olarak Necati Bozkurt’un adı vardır. Derginin mizampajı ise Altan Deliorman tarafından hazırlanıyordu. Nihal Atsız, Nejdet Sançar, Zeki Sofuoğlu,Tahsin Ünal, Muhittin Koran vs. kimselerle genç istidatlara sık sık yer veriliyordu.Bkz. İlhan Darendelioğlu, age., s.410; Alparslan Türkeş’e ayrı önem veren Milli Yol’un 7. sayısının kapağında Alparslan Türkeş’in üniformalı resmi ve altında da “Bir yandan 27 Mayısı Koruma Kanunu çıkarılırken, bir yandan emirle kendisine sövdürülen 27 Mayısçı: Alparslan Türkeş” ifadeleri yer alıyordu. bk. Milli Yol, 6 Mart 1962,Sayı:7; Dergi fıkra müsabakaları da düzenlemiştir. Darendelioğlu, Milli Yol dergisinin bir yazarı olarak fıkra müsabakalarında hakem heyetinde Hüseyin Nihal Atsız, Ziyaeddin Babakuran, Tarık Buğra, Yücel Hacaloğlu, Faruk Kadri Timurtaş ve Zeki Velidi Togan’la birlikte bulunmuştur. bk. Milli Yol, 13 Nisan 1962,Sayı:12, s. 4.
[17]Milli Yol, 2 Şubat 1962,Sayı:2, s. 7.
[18]Milli Yol, 2 Şubat 1962,Sayı:2, s. 16.
[19]Milli Yol, 16 Şubat 1962,Sayı:4, s. 5.
[20]Milli Yol, 16 Şubat 1962,Sayı:4, s. 6.
[21]Yıldız Akpolat, Türkiye’de Milliyetçiliğin Sosyolojisi, Erzurum, 2008, s. 51.
[22]Nihal Atsız, “Kürtlerve Komünistler”, Ötüken, 30 Nisan 1966, Sayı: 28.
[23]KemalKarpat, age., s. 458-459.
[24]C.İleri Aksoy, Babam Tevfik İleri:I.,Ankara 1997, s. 155.
[25]Komünizme ve Komünistlere Karşı TürkBasını, Fasikül:10, Ankara, 1966,s.191.
[26]İsmetTürkmen, “TBMM Zabıt Cerideleri(Tutanakları) Işığında Köy Enstitüleri’nin Kapatılış Sürecine Dair Bir Değerlendirme”, Kuruluşunun 70. Yılında Bir Toplumsal Değişim ProjesiOlarak Köy Enstitüleri Sempozyumu (14-17 Nisan 2010), Kastamonu 2010, s.771.