12 yaşımdaydım…
Televizyon ekranlarına yansıyan görüntüleri izlerken yüreğimin bir köşesine hapsolacak sızıyı belki de ömür boyu taşıyacağımı düşünmüyordum.
Bu derin sızıyı oluşturan görüntüler, Bosna Hersek'ten yansıyordu. Soğuk Avrupa'nın ortasında, vicdansızların insafına terk edilmiş sıcak insanların diyarından.
Hâlâ sorgularım. İç savaşın ardından Yugoslavya'dan ayrılan diğer parçalardan farkı neydi Bosna Hersek'in? Neden böylesi çaresiz kalmış ve onulmaz acılar çekmişti?
Bu soruları bugüne kadar kimse cevaplamadı. Tecavüz ve katliamlar soykırıma dönüşürken Birleşmiş Milletler şemsiyesi altında görev yapan Hollandalı askerlerin yaşananlara seyirci kalmaları hatta bazı iddialara göre ortak olmaları, vahşetin büyüklüğünü ortaya koyuyordu.
Diller lal olmuştu ama herkes biliyordu ki bu vahşetin sebebi köklerde saklıydı. Katillerin köklerinde vardı; kin, hesaplaşma ve intikam.
Avrupa'nın birçok ülkesinin körüklediği, bazılarının da düşmanlığı saldırganlık boyutuna taşıdıkları Türk ve Müslüman düşmanlığı…
En kolay hedef ise Bosnalı Müslüman halktı.
Türkiye çırpınıyor ama ne acıdır ki yaşananlar karşısında anlı şanlı, zenginlik içinde yüzen Müslüman ülkelerin kılı kıpırdamıyordu.
Türkiye, büyük bir diplomatik savaş verdi. Sonunda da başarılı oldu. O zamanın yöneticileri ne şuursuzca yapamayacakları işlerin altına girdi ne de büyük bir "U" dönüşü yapıp özür dileyerek Türk halkının onurunu kırdı.
Srebrenitsa'da yaşananlar soykırım olarak tescillendi. Ama yaşananlar ve o gün izlediğim görüntüler, benim ağır yüküm oldu. Bir de boynumun borcu… Her yerde bu soykırımı duyurmak için mücadele vereceğim.
Benim ülkem, benim insanım, benim Müslüman kardeşlerim… (Moja Musliman skobraca. )
1. Kosova Savaşı 1389 yılında Osmanlı ile Haçlılar arasında Üsküp'ün kuzeyinde yaşandı.
Sultan 1. Murat'ın komuta ettiği Osmanlı ordusu ile Sırp despotu Lazar'ın komutasındaki Haçlı ordusu arasındaki 1. Kosova Savaşı’nı, Osmanlı kazandı. Sırp lider Lazar ise tutsak edildi. Bu savaş sonrası Tuna Nehri’ne kadar olan topraklar Osmanlının hâkimiyetine geçti. Osmanlı, Haçlı kuvvetlerini ikinci defa mağlup ederken 1. Murat savaş meydanında şehit edildiği için Yıldırım Bayezid hükümdar oldu.
Sırpların katil generali Ratko Mladiç yüzyıllar sonra, “Bugün 11 Temmuz 1995. Sırplar için kutsal bir günün yıl dönümünü kutlamadan önce Sırp Srebrenitsa'dayız. Bu kenti Sırp milletine armağan ediyoruz. Osmanlıya karşı gerçekleştirdiğimiz ayaklanmanın anısına Türklerden öç alma vakti gelmiştir.” diyecekti.
Mladiç, Türklere karşı öylesine kin doluydu ki, atalarının intikamını Bosnalı Müslümanlara karşı Srebrenitsa'da soykırım uygulayarak aldı.
Oysa Birleşmiş Milletler, Sırp saldırılarına karşı güvenli üç bölge belirlemişti. Bunlardan biri de Srebrenitsa'ydı. Hollanda askerleri de masum halkın güvenliğinden sorumluydu. Korunmasız birçok insan buralara sığınmıştı.
Ama vahşi Sırp ordusu Srebrenitsa'ya saldırdı.
11 Temmuz 1995 günü Ratko Mladiç komutasındaki caniler, silahlardan arındırılmış kente hiç zorlanmadan girdi.
Başlarına gelecekleri anlayan çaresiz Boşnaklar, Birleşmiş Milletlerin bölgedeki Barış Gücü Komutanı Hollandalı Thom Karremans‘a gidip kendilerini korumalarını ya da teslim ettikleri silahlarını geri vermelerini talep etti.
Hollandalı komutanın cevabı "Hayır." oldu. Üstelik Srebrenitsa'yı koruyacak Hollandalı askerler komutanlarından aldıkları emirle kenti boşalttı. Daha sonra ortaya çıkan bir videoda Sırp generalin; kenti boşaltan Hollandalı komutana hediye verdiği, hatta kadeh tokuşturdukları görülüyordu.
Oyun çok açıktı. Ama o gün de sonrasında da bu rezaleti sadece Türkiye dünya gündeminde tutmaya çabaladı.
Srebrenitsa'da Hollanda askerlerinin kenti terk etmelerinin ardından bir soykırım yaşandı. Binlerce Müslüman öldürüldü. Kaynaklara göre bilinen 8372 kişi…
Aradan geçen 21 yıldan sonra bölgede hâlâ toplu mezarlardan Müslüman Boşnakların kemikleri çıkartılmakta.
Sırplar; Boşnak kadınlara tecavüz ederken “Sırp çocuk doğurmazsanız öldürürüz sizleri balinkulalar!” diyerek hakaret ediyorlar, bir başka emellerini ortaya koyuyorlardı. Amaçları Sırpların nüfusunu arttırmak ve zehirlerini geleceklerine aktarmaktı. Ama bilmedikleri şey, çocukları kadınların yetiştireceği ve tecavüzden doğan hiçbir çocuğun ileride bu soykırımı onaylayacak kadar vicdansız olmayacağıydı.
Bugün yaşananlar ise Avrupa'nın ekmeğine yağ süren cinsten. Müslümanların aslında vahşi olduğu iddiası IŞİD ya da benzeri yapılarla sanki doğrulanmaya çalışılıyor.
Sanki yeni Srebrenitsalara davetiye çıkartılıyor. İnsan İslam'ı teröre alet etmeye çalışanların nasıl bir projenin parçaları olduğunu sormadan edemiyor.
Benim Srebrenitsam, benim Müslüman Avrupalı kardeşlerim. Unutmadık sizleri ve asla unutturmayacağız…