Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun 12Aralık 2013’te gerçekleştirdiği günübirlik Ermenistan ziyareti ve bu ziyaret vesilesiyle gazetecilerle yaptığı sohbette söylediği sözler, Ermeni Sorununutekrar gündeme taşıdı. Ermenistan’ın başkenti Erivan’da gerçekleştirilen Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatının (KEİT) 29. toplantısına katılan Dışişleri Bakanı Davutoğlu, gazetecilerle sohbetinde, 1915'e adil hafıza kavramı çerçevesinde bakılması gerektiğine inandığını söyledi: “Adil hafıza ile kastettiğim şu; vakıa neyse onu bilelim. O zaman göreceğiz ki Türk-Ermeni ilişkileri Alman-Yahudi ilişkileri gibi bir geçmişe dayanmıyor. Her bir sokakta bir ortak iz var. Bunu keşfedip, ondan sonra da tehciri, o dönemde yaşananları öyle değerlendirelim ki, onu ben de tamamıyla yanlış bir uygulama olarak görüyorum. İttihatçıların yaptığı şey doğru bir olay da değil, gayri insanidir. Tehciri hiçbir zaman benimsemiyoruz. Ama alıp da o tehcirden geriye doğru tarihi yazınca, Türkleri de Nazilerle aynı sınıfa koymuş oluyorsunuz. Bu sefer bu taraftakilerde de Ermeniler tamamen vatana ihanet eden, dolayısıyla da tehciri hak etmiş bir kitle olarak görüyorsunuz. Bu iki kolektif bilinci de yıkmak lazım."
Bilindiği gibi Ermeni Sorunu, tarihsel süreç içinde oluşan ve emperyalist güçlerin Osmanlı Devleti’ni parçalayıp, paylaşmak konusundaki politikalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmış bir sorundur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Lozan Antlaşması ile bu konuyu gündemden çıkartmasına rağmen; Ermeniler, özellikle Ermeni diasporası, Ermeni millî bilincini canlı tutmak amacıyla bu sorunu tekrar dünyanın önüne getirmiştir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan siyasi dengeleri fırsat bilen Ermeniler, Türkiye’den “sözde soykırım iddialarını” kabul etmesini, özür dilemesini, “tazminat ödemesini” ve nihayet kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri Türkiye topraklarını vermesini talep etmeye başlamışlardır. Terörü de bir silah olarak kullanan Ermeniler; ASALA Terör Örgütü’nün Türk diplomatlarına yönelttikleri saldırılarla, iddialarını tarihî gerçeklermiş gibi gösterip, dünya kamuoyunu aldatmaya çalışmışlardır. Dünyanın değişik ülkelerinde “sözde katliam anıtları” dikilmiş, pek çok ülke parlamentosunda “sözde katliam tasarıları” kabul edilmiş, Türk milleti âdeta “mahkûm” edilmiştir.