YENİDÜŞÜNCE’DEN
Değerli YeniDüşünce Okurları,
Geçtiğimiz Kasım Ayının son günleri Merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in 100. Doğum yılı anma etkinliklerine sahne oldu. Ülkü Ocaklarımız “İlk Ülkücü” Türkeş’i; Milliyetçi Hareket Parti’si de “Kurucu Genel Başkanları” Türkeş’i onun tarihi kişiliğine yaraşır etkinliklerle andı, onun hatıralarını yaşattılar. 140 bin Ülkücü sel olup Başkent Ankara’ya aktı… Ankara’ya gelen gençlerin yüzde sekseni hayatında Başbuğ Türkeş’i hiç görmemişti… Onun vefatından sonraki Türkiye’ye doğmuşlardı…Bu durum şüphesiz sosyologlarca incelenmesi gereken bir durumdur. Onu hiç görmeyen Türk çocukları niçin onun yolundan yürüyor, onun ülkülerini hayata geçirmek için mücadele ediyorlardı? Gerçekten incelenmesi gereken bir durumdu bu…
Ülkücüler, önce “Gençlik Çalıştayı”nda bir araya geldiler. Ertesi gün büyük gündü. Ankara’da yeryerinden oynadı. Önce Merhum Başbuğ’un mezarında birleşti ülküyle atan, hüzünlü yürekler. Sonra İlk Başbuğun huzurunda, Atatürk’ün anıt mezarında sessiz ve vakur bir vazifedeydi gençler.
Anıttepe’den Ankara(Arena) Kapalı Spor Salonu’na yürüdü yüz binler. 3. Türk Gençlik Kurultayı’na katılacaklardı. Heyecanlıydılar, gururluydular, umutluydular… Dünya denilen şuküreyi, feleğe inat, elleriyle göğe kaldıracak dirilikteydiler…
Lider Bahçeli Başbuğ’u anlattı Türk gençlerine, Ülkücülere:
“Vefatının üzerinden 20 yıl, doğumunun üzerinden de bir asır geçmesine rağmen, Türkeş Bey'e sevgimiz, bağlılığımız hiç azalmadı. Gelişmeler onu hep haklı çıkardı. Vizyonu her zaman hayranlık uyandırdı. Onda geniş bir ufuk vardı. İleriyi görme kabiliyeti şahsında temerküz etmişti. Türkiye'nin umutsuzluğa kapıldığı bir dönemde, 9 Işık Doktrini’yle karanlığı yardı,karamsarlığı aştı, siyasî ve fikrî düzeydeki karaborsa mantığını, karambolden beslenen kirli emelleri yıkıp geçti. Dedi ki: 'Milliyetçisiyiz, Türkçüsüyüz.Neden Türkçüyüz? Çünkü milletimiz Türk milletidir.'
Herkes duysun ve şahit olsun ki: Türk'üz, Türkçüyüz, Türkmilliyetçisiyiz. Ülkücüyüz, son nefesimize kadar da Turancıyız…”
Tarih yaşanırken yazıldı, o gün Başkent Ankara’da, bir kez daha.
1936 yılında Temmuz ayının 18’ini 19’una bağlayan geceydi. Tarihi bir gündü. Çünkü Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin taraflarca imzalandığı haberi Atatürk’e henüz ulaştırılmıştı. Atatürk Yaveri Cevat Abbas Gürer’in oğlu Küçük Mustafa Kemal’e şunları yazdırdı:
“Türk çocuklarının payı her başarılı hamlede hep sevinç veren sonuçlar almaktır. Türk çocukları; yürüdünüz, yürüyorsunuz, yürüyünüz.
Attığınız adımlar sizi yüksek ülküye ulaştırmak üzeredir. Durmayın, yürüyün. Saadet, refah,sevinç ve hepsinden sonra dünyaya karşı yüksek bir gurur seni bekliyor. Türk çocukları son sözümün son kelimesine dikkat!
Gurur, büyüklük sende zaten vardır. Bunu gösterme. Onu kendi yüksek enerjinin gizliliğinde sakla… Lazım geldikçe büyük alçak gönüllülük göster. Fakat yine gerektikçe göster ezici yumruğunu.
İşte bu özelliklerinle ispat edebilirsin ne olduğunu. Benim bugünkü ve yarınki Türk gençliğinden beklediğim yaratılıştaki huyu bu suretle belirmelidir.”
Aziz Atatürk, Türk çocukları dediğin gibi “yürüdü, yürüyor ve yürüyecek”, Atalarının ve Türkeş Bey’in yolundan, kutlu bir geleceğe doğru. Emanetiniz emin ellerdedir. Rahat uyuyunuz…
Ali GÜLER