KAZAKİSTAN OLAYINDAN ÇIKARTILACAK DERSLER VAR!

22 Ağustos 2022 15:21 Prof.Dr.Celalettin YAVUZ
Okunma
264
KAZAKİSTAN OLAYINDAN ÇIKARTILACAK DERSLER VAR!

KAZAKİSTAN OLAYINDAN ÇIKARTILACAK DERSLER VAR!


2021 yılı başladığında ilk sürpriz gelişme ABD’nin başkenti Washington DC’deki “Kongre Baskını” idi. Kongre Baskını, ABD’nin Soğuk Savaş sonrası yaşadığı ikinci büyük şoktu. İlki; 11 Eylül 2001 tarihli küresel terör olaylarıyla “Dokunulamaz!” denilen ABD’nin ana karasına dokunularak, bir bakıma “tek kutup” ABD’nin karizmasının çizilmesi, hatta bu tarihten sonra tek kutupluluğunun iyiden iyiye sorgulanır hâle geldiği olaydı. Kongre Baskını ile de daha önce tüm dünyaya “Amerikan değerleri ve demokrasi” adına ders vermeye kalkan ABD’nin, demokrasisinin de karizmasının çizildiği bir gelişmeydi. 2022 yılı başında kime sorulsa dünyayı ayağa kaldıracak bir gelişmenin büyük bir ihtimalle Ukrayna merkezli olabileceği idi. Ama sürpriz gelişme dost ve kardeş ülke Kazakistan’da patladı. Durum o kadar vahim ki, Kazakistan Cumhurbaşkanı Cömert Tokayev, “teröristler” için “vur emri” bile vermek mecburiyetinde kaldı. 2 Ocak 2022’de Hazar kıyılarına yakın Janaözin’de ortaya çıkan ve ardından ülkenin en büyük şehri Almatı, ardından başkent Nursultan ile Aktau, Aktöbe, Atırau, Oral, Kökşetav, Karagandı, Şımkent ve Beyneu’ya sıçrayan gösteriler ve protesto yürüyüşleri Kazakistan’a ilaveten dünyayı da germeye yetti. Gerilimin üzerinden 6-7 gün geçtikten sonra bile sis perdesi tam olarak aralanamadı. 8 Ocak günü sabahı Kazakistan’da emniyet birimleri resmî binalar ve karakollarda kontrolü ele geçirmeye çalışırken, ilk bilgilere göre “düzinelerce” protestocunun katledildiği, yaklaşık 2 bin kişinin tutuklandığı, 18 güvenlik görevlisinin öldüğü ve 748 kişinin yaralandığı ileri sürüldü. Sisli bilgiler üzerine bir kez daha “komplo teoristleri”ne gün doğdu. Kazakistan’ı merak edip, hakkında bırakın bir şeyler yazmayı, hiçbir şey okumamış olanlar “Kazakistan uzmanı” kesilerek en çok izlenen TV kanallarında bizleri “aydınlattılar!” Daha önce biri Kazakistan üzerine olmak üzere, Türk dünyası üzerine kitap bölümleri yazmış, panelist ve konferansçı olarak yer almış biri olarak, had safhaya varan bilgi kirliliği arasında bir şeyler yapmamın mecburiyet hâline geldiğini düşünerek bu çalışmayı hazırladım.

KOMPLO TEORİLERİ BOMBARDIMANI
Olaylarla ilgili sağlıklı veriler olmadığı hâlde komplo teorisyeni “güvenlik politikaları uzmanları” genellikle şu hususları ileri sürdüler:
•    FETÖ, Türkiye’nin Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) içerisinde fazla sivrilmesini kendi çıkarları açısından zararlı görerek bir darbe yapmak istemişti.
•    ABD, Ukrayna’da meşgul olan Rusya’nın dikkatini Kazakistan’a çekerek burada da bir “Turuncu Devrim” tertibi içerisine girmişti.
•    Ukrayna sorununda sıkışan Rusya, biraz nefes alabilmek maksadıyla Kazakistan’da böyle bir oyun tezgâhlamıştı.
•    Rusya, ABD ve Çin bir araya gelerek, Türkiye’nin ve Türk dünyasının ilerleyişini durdurmak, bu maksatla TDT’ye bir darbe vurmak için böyle bir darbe tezgâhlamışlardı.
•    2019 yılında Cumhurbaşkanlığından ayrılan Nazarbayev ile mevcut Cumhurbaşkanı Tokayev arasında “siyasi güç mücadelesi” sebebiyle bu sorun çıkartılmış, Rusya’ya bağlanmak maksadıyla bu oyunu tezgâhlayan Tokayev, içinde Rus askerinin de bulunduğu Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nü (KGAÖ) yardıma çağırmıştı. Bu “uzmanlar” ayrıca “Herhangi süper güce ama özellikle Rusya’ya bu davette bulunursanız, kolunuza veda edebilirsiniz. Artık yeni bir küresel kangren var!” diye ahkâm kestiler.
•    Göstericilerin eylemleri sırasında heykelleri yıkılan Nazarbayev sözde “Beni kurtarın!” diyerek yardım istediği Moskova’ya kaçmıştı.
•    Yönetime karşı ayaklanarak “hakkını arayan Kazak halkı” için Nazarbayev ve ailesi sürgüne gönderilmeli, halkın beklentilerini karşılayabilecek ve aynı zamanda da Rusya ve Çin’le de uyumlu genç biri Kazakistan’ı özgür dünyaya taşımalı idi!
•    Ve daha neler neler…

PROTESTONUN ÇIKTIĞI YER VE KAZAKİSTAN’IN TARİHİNDE KISA BİR YOLCULUK
Olayların ilk patlak verdiği Janözen, Kazakistan’ın batısında ve Hazar kıyıları yakınındadır. Bölgenin sakinleri “iktidardaki” Kazak Türklerinin “muhalifleri” konumundaki “Küçük Cüz” Kazaklarıdır. Bölgede 2011 yılında da Türk müteahhitlik firmasında çalışanlarla yerli halka arasında gene önemli bir anlaşmazlık yaşanmıştı. Küçük Cüz’ün ne olduğunun anlaşılabilmesi için Kazakistan’ın tarihini kısaca göz gezdirmekte yarar vardır. Mevcut Kazakistan’ın oluşumunda XV’inci asır önemlidir. Kazak Hanlığı Ebulhayr’ın 1468 yılındaki Yedisu’ya seferi sırasında ölümünün ardından güçlenmeye başlayınca Şeybanilerin Deşt-i Kıpçak’taki hâkimiyetleri de sona erdi.  Moğol saldırılarına karşı bir araya gelen boylar, aynı zamanda dil etkileşimine de uğradılar.  Bu yeni yurtta siyasi birliğin kurulmasıyla pek çok Türk boyunun katılımıyla Kazak Hanlığı ortaya çıktı. Kazaklar o dönemde küçük, orta ve büyük olmak üzere “üç cüz” şeklinde bölünmüş, “üç ana grup altında tasnif edilen Türk boyları federasyonu” idi. Siriderya’dan itibaren Yedisu topraklarının tamamını kapsayan Büyük Cüz içerisinde “Üysün, Kanglı, Dulat, Alban, Suvan, Sirgeli, Istı, Oşaktı, Şapıraştı, Calayir” vb. kabileler vardı. Kazakistan’ın merkezî bölgeleri ile Kuzeydoğusunda ise Orta Cüz kabileleri (Kıpçak, Argun, Nayman, Konurat, Kerey ve Vak kabileleri) yaşıyorlardı. Siriderya’nın aşağısında, Aral Gölü kıyıları ile Hazar Denizi çukurluklarının kuzey kısmında da Küçük Cüz kabileleri (Alşın, Aday, Alaşa, Baybaktı, Cappas, Tazlar, Karasakal ve Karakesek “Alimoğlu”) bulunuyordu.  İlk Birleşik Kazak Hanlığı, Altın Orda Devletinin dağılmasından sonra XVI’ncı asırda Kasım Han (1513-1523) tarafından kurulmuştu. Kasım Han’dan itibaren Kazak milletinden söz etmek daha mümkün hâle geldi. Ancak 1523’te Kasım Han’ın ölümünün ardından yeniden bölgesel savaşlar ve karışıklıklar başladı.  Ancak Kazak nüfusu hızla artarak, XVII’nci asrın sonlarına doğru bugünkü Kazakistan’ın sınırlarına kadar yayıldı.
Yukarıda açıklanan şekilde “büyük, orta, küçük cüz-kabile” toplulukları hâlinde yaşamayı sürdürseler de Kalmuklarla yapılan savaşlarda yararlı olmadığını anlayınca “Odabaşı Kurultayı”nda “Kazak halkı” olarak birlikte yaşama kararı aldılar. Kasım Han’ın küçük oğlu Aknazar döneminde (1558-1581) bir araya gelerek “merkezî otorite” altında toplandılar.

KAZAKLARDAN SÖKÜLEREK ALINAN BAĞIMSIZLIKLARI
Kazak Hanlığı yaklaşık 270 yıl süreyle varlığını koruduysa da Çarlık Rusya’sının 1730 yılında bölgeye girişiyle birlikte bozkırların hâkimiyetini yitirdi. Rusya bölgeye hâkim oluncaya kadar Kazak Hanlığı içerisindeki Türk boyları kendilerine özgü dil ve kültürlerini geliştirmiş ve bir Kazak kimliğinin ortaya çıkmasını gerçekleştirmişlerdi. XVII’nci yüzyılın başlarından itibaren Moğol kökenli Kalmuklar ve Jungarlarla başı belaya giren Kazaklar, bu mücadeleyi XVIII’inci yüzyılın ilk çeyreğine kadar sürdürmek mecburiyetinde kaldılar. 1725’te Siriderya yöresindeki Kazak şehirleri yeniden Jungarların eline geçince 1727’de üç Kazak Cüzü bir araya gelerek birleşik Kazak gücü oluşturma kararı aldılar. Bögenbay Batır, Taylak Batır ve Navrızbay Batır beylerin bir araya getirerek oluşturdukları bu güç, 1727 ve 1730’da Kalmuklara karşı üstünlük sağladılar ancak Jungar saldırıları karşısında sorunlar devam etti. Kalmuk ve Jungar saldırıları karşısında büyük sorunlar yaşamaktan bezen Küçük Cüz Hanı Ebulhayr 1730’da Rus Çariçesi Anna İvanovna’dan yardım istedi.  Bu talep üzerine Rusya Ilek, Orsk ve Orenburg bölgesinde 2 bin 500 millik bir alanda 40 kale ve 100’ün üzerindeki karakoldan oluşan bir savunma sistemini 1743’e kadar tesis etti. Daha sonra da devam eden Rus tahkimatı sonucunda 1775’ten 1882’ye kadar Ural Nehri’nin batısına Kazakların geçmesi sınırlandırıldı.  Bu sınırı geçmek isteyen Kazaklar sıkça tutuklandılar ve cezaevlerine atıldılar. Kazak Türklerinin bu şekilde başlayan Rusya Dönemi’nde başlayan esareti, Sovyet Dönemi’nde de devam etti. Ama gene de kös kös boyun eğip her şeyi kabullenmediler. Kazakların Büyük Han’ı Abılay Han’dan Sırım Batır’a kadar, Sultan Karatay’dan Sarzhan Kasımov, Ubeydullah Valhanov ve Batır Canhoca Nurmuhammedov’a kadar, sonu hüsran olsa da Çarlık Rusya Dönemi’nde bağımsızlıklarının peşine düşmekten geri kalmadılar. Benzer çıkışları Sovyetler Dönemi’nde Ahmet Baytursınov ve Alihan Bökeyhanov ile Alaş Orda’nın milliyetçileri de gerçekleştirdiler.

KAZAKİSTAN’DA PEK ANLAŞILAMAYAN DAĞILMAYAN OLAYLAR VE ARAYIŞLAR
Kazakistan’daki olayların üzerindeki sis perdesi pek de kolay dağılmıyor. 8 Ocak 2022 tarihi itibarıyla teyide muhtaç haberlere göre, güvenlik güçlerinden bazılarının boğazları kesilmiş, bazıları da keskin nişancılar tarafından katledilmişlerdi. Bu sebepledir ki Cumhurbaşkanı Tokayev, OHAL ilan ettiği gibi, ülkede iç istikrarı sağlamak maksadıyla ülkenin üyesi olduğu Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütünden (KGAÖ) yardım istedi. 7 Ocak’ta “ulusa seslenişini” Rusça yaptı. Ardından da polise, teröristler için “Ateş serbest!” komutunu verdi.
Kazakistan gerçeğinden habersiz ahkâm kesenler, Türkiye’nin de yer aldığı ve Kasım 2021’de Türk Konseyinden TDT’ye dönüşen, Türk dünyası yerine neden KGAÖ’den yardım istedi diye, Tokayev’i topa tuttular. Kazakistan’ın yüz ölçümü Türkiye’nin neredeyse üç katıdır. Dünyanın iki süper gücünden Rusya ile 5 bin 600 km, Çin’le 1600 km uzunluğunda sınırlara sahiptir. Nüfusu 18 milyon civarında ve bunun %70 kadarı Kazak Türk’üdür. 1991 yılı sonunda bağımsızlığını ilan ettiğinde neredeyse Kazak nüfusu ile Rus-Ukraynalı Slav nüfusu kafa kafaya idi. Yani oldukça geniş bir coğrafyada, oldukça küçük bir nüfus ve bu nüfus da %90-95’lerin üzerinde “homojen” bir Kazak nüfusu da değil. Yani çok unsurlu ve oldukça da hassas bir iç yapı mevcuttur. Asker mevcudu da bu kadar geniş bir ülke için son derece az olup, 50-60 bin civarındadır. Kazakistan’ın üyesi olduğu KGAÖ’den ayrılmadan başka bir güvenlik örgütüne üye olması mümkün olmadığından, Tokayev’in hareketi doğrudur. Nitekim dönem başkanlığını Türkiye’nin yaptığı TDT de “Dost ve kardeş ülke Kazakistan” yönetimine destek ifadelerini kullanmıştır.
Bu arada 8 Ocak’ta iki önemli gelişme yaşandı. Bunlardan ilki; Nazarbayev’e yakın olduğu iddia edilen iç istihbarat teşkilatının eski başkanı Karim Masimov’un Almatı’daki protestocuların hükümet binalarını basması sebebiyle görevden alınarak vatana ihanet suçundan tutuklanmasıydı. İkincisi de Nazarbayev’in hiçbir yere gitmediği, aksine Tokayev’le omuz omuza, ülkenin istikrarı için çaba sarf ettiğinin açıklanmasıydı. Türkiye’de iyi tanınan Kazakistan Büyükelçisi Abzal Saparbekuly, “Özellikle Almatı şehrinin etrafında yurt dışında yetiştirilmiş teröristler var…” diyerek konuyu az da olsa araladı. Ama acaba “yurt dışında yetiştirilmiş teröristler” kimlerdi ve kimler tarafından yetiştirilmişlerdi? Akla ilk gelen ülke Rusya oldu. Çünkü daha Nazarbayev döneminde ana dilin yerleştirilmeye çalışılmasına rağmen eğitim dilinde Rusça hâlâ önemliydi. 2010’lu yıllarda Kazakistan’da 3 bin 500’e yakın okul Kazakça, 2 bin 500’e yakın okul Rusça, 2 bin 200 okulda ise Kazakça ve Rusça eğitim verilmekteydi. 150 civarındaki yükseköğrenim kurumunda ise öğrencilerin 77 bini Kazakça, 177 bini ise hâlâ Rusçayla eğitim alıyordu. Ancak Kiril alfabesinden Latin alfabesine de geçilmiş, Rusça olan yer adları da Kazakça yazılmaya başlanmıştı. Bağımsızlığın ilk yıllarında ticaretini büyük ölçüde Rusya ile yapan Kazakistan, zamanla dış ticarette dünyaya açıldı. 2015 itibarıyla AB’yle ticaret 31.2 milyar dolarla Kazakistan’ın toplam dış ticaret hacminin %51.4’ünü ulaştı. Kazakistan’a doğrudan yatırım yapan ülkeler arasında Hollanda’yı (58,465 milyar dolar) ABD (21,008 milyar dolar), İsviçre (13,107 milyar dolar), Çin (12,741 milyar dolar), Fransa (11,252 milyar dolar) başı çekerken Rusya 8’nci sıraya gerilemişti. Özellikle “Kuşak – Yol Projesi” kapsamında Çin’in Kazakistan’daki yatırımları oldukça arttı. Kazak enerji şirketi Kaymunazgaz ile Çin TNPC neredeyse yarı yarıya ortaklar.
Almatı dâhil kontrolün sağlandığı bildirilen Kazakistan’da 10 Ocak itibarıyla durum şöyledir:
•    Kazakistan Sağlık Bakanlığına göre ülkedeki protestolar esnasında 164 kişinin hayatını kaybettiği söylendi. Daha sonra bu rakam 245’e çıktı.
•    8 bin kişi tutuklandı. İçlerinde “komşu” ülkelerin vatandaşları da var.
•    Tutuklular üzerinde 120 silah bulundu.
•    Protestolar esnasında kamu düzeni ve ülkenin anayasal düzenini korurken yaralanan güvenlik güçlerinin sayısı 1300’ün üzerindedir.
•    300 kişi üzerlerinde ateşli silahlar ve cep telefonları dâhil çalıntı mallar ve yüksek miktarda para ile arabayla ve yaya olarak ülkeyi terk etmek için sınırı geçmeye çalışırken gözaltına alındı.
•    Terör operasyonları devam etmektedir. Provakatörlerin özellikle başkent Nursultan ve Almatı’daki telsiz konuşmalarından aynı anda saldırıları başlattıkları, gösterilerde ölen ve yaralanan taraftarlarını sahada bırakmayarak taşıdıkları görülmüştür. Bu durum da organize ve planlı bir eylem olduğunu dikkate sunmaktadır.
•    Provakatörlerin hangi devlet veya gruba ait olduğu konusu henüz belli olmamıştır.
•    Nazarbayev, isyanlar ve terörün ülke yönetiminden hızlı, sert ve uzlaşma olmadan bir cevap gerektirdiğini çok iyi bildiği için Güvenlik Konseyi Başkanlığı görevini Cumhurbaşkanı Tokayev’e devretmeye kendisi karar vermiş, devamında da desteğini sürdürmüştür.
Daha Sovyetler Birliği Dönemi’nde Çin’de dil eğitimine gönderilen, ana dili Kazakçaya ilaveten Rusça, İngilizce, Çince ve Fransızca bilen Cumhurbaşkanı Tokayev, Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanlığında da uzunca bir süre görev yapmıştır. Yani Nazarbayev gibi Tokayev’in de Rus yöneticilerle ayrışan yanı yok gibidir. Aralık 2021 içerisinde Rusya Devlet Başkanı Putin’in “Kazakistan’ı “Rusça konuşan ülke” olarak nitelemesi sebebiyle, burada bir oldubitti yaratması düşünülebilir mi? Takvimler 20 Ocak 2022’yi gösterdiğinde KGAÖ’nün 2050 civarındaki askerleri Kazakistan’ı terk ettiler. Kazakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Nazarbayev’in ülkenin iki enerji kurumunun yöneticisi olan damatları görevlerinden ayrıldılar. Tam da bu gelişme üzerine “Karışıklığın ardında Nazarbayev de var galiba!” diye tetiklenirken, Türk dünyasının en değerli aksakallılarından Nazarbayev yaptığı konuşmayla ülkeye itidal tavsiye ederek, Cumhurbaşkanı Tokayev’in reformlarına destek istedi.
SONUÇ
Ukrayna krizi sebebiyle Batı’yla gerilim devam ederken, Rusya’nın Kazakistan sebebiyle dünya kamuoyunda yeni bir darbe almayı göze alması pek de mantıklı değildir. Üstelik Kazakistan’da yatırımları hız kazanan, son dönemde ABD’ye karşı ittifak oluşturan Çin’e rağmen… Keza her ne kadar “kaşıyanlar” olsa da bir “Turuncu Devrim” denemesi olduğunu söylemek için de veriler yetersizdir. Kazakistan’da yaşanacak bir oldubittiden en büyük zararı, bu ülkede en fazla yatırım yapmış olan AB ülkeleri (özellikle Hollanda) görecektir. Dolayısıyla bir AB tertibi olması çok düşük bir olasılıktır. Burada akla en yakın husus, Ukrayna konusunda geri adım atmayan Rusya’yı Kazakistan sebebiyle suçlayarak, BDT ve KGAÖ ülkeleri nezdinde de prestijini sarsmaya çalışmak olabilir. Kazakistan’a gönderilen KGAÖ askeri arasında Ruslar çoğunlukta olsa da oldukça büyük bir ülkede kontrolü sağlaması mümkün olamayacağı gibi, bunları çekmekle Ukrayna’da kuvvet zafiyeti yaşaması da söz konusu değildir. Sovyet coğrafyasında kurulan ülkelerin çoğu gibi hâlâ otoriter bir rejimle yönetilen Kazakistan’da da kurucu liderler akraba ve dostlarını devlet nimetlerinden yararlandırma konusunda eli açık davranmış olduğu anlaşılmaktadır. Çok zengin yer altı kaynaklarına rağmen, halkın hala ekonomik açıdan rahatlayamaması, sorun yaratmak isteyenler için yaraların kaşınmasına çanak tutmaktadır. Kazakistan’daki karışıklığın tam olarak ne olduğu devlet adamları tarafından bilinse de ülkenin selameti için henüz açıklama ihtiyacı görülmemiştir. Ancak sanıkların duruşmaları sırasında gizliliğinin devam edemeyeceği de açıktır. Bu tür olaylarda “içeriden” destek verenler olmaksızın kargaşa yaratmak kolay değildir. Görünen o ki, Tokayev’in reformlarına karşı direnen gruplar mevcuttu ve bunların tasfiyesine başlandı. Olaylar çığırından çıkmadığı sürece, Türkiye’nin ve Türk dünyasının da fazlaca seçeneği bulunmamakta olup, Türkiye’nin de yapmış olduğu gibi yönetime destek ve itidal çağrısı o an için en uygun hareket tarzıydı. Millete ait nimetlerden sadece ve büyük ölçüde yönetime yakın çevrelerin yararlanması, liyakatin ve adaletin yara alması, bu devletlerin en hassas noktasıdır. Tokayev’in seri önlemleri Kazakistan’ı muhtemel bir faciadan döndürdü. Bu olaydan Soğuk Savaş sonrası bağımsızlığına kavuşan tüm Türk devletlerinin ders çıkartması ve ülke zenginliklerinin millete ait olduğu gerçeğiyle ekonomi ve siyasi alanda reformları hızlandırmalıdırlar. Zaten bu reformlar da ülkenin kalkınmasını kısa bir sürede gerçekleştirebilecektir.