KORKMAZ: TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’Nİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK KURDU, BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ KORUDU, DEVLET BAHÇELİ DE YAŞATIYOR

18 Ekim 2021 11:37 Arif ŞAHİN
Okunma
426
 KORKMAZ: TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİNİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK KURDU, BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ KORUDU, DEVLET BAHÇELİ DE YAŞATIYOR

TÜRKAV Genel Başkanı Ebubekir Korkmaz’la Röportaj (1)

KORKMAZ: TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ’Nİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK KURDU, BAŞBUĞ ALPARSLAN TÜRKEŞ KORUDU, DEVLET BAHÇELİ DE YAŞATIYOR

Arif Şahin

Türkiye Kamu Çalışanları Kalkınma ve Dayanışma Vakfı (TÜRKAV) Genel Başkanı Ebubekir Korkmaz, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Mustafa Kemal Atatürk kurdu, Başbuğ Alparslan Türkeş korudu, Devlet Bahçeli de yaşatıyor.” dedi.
Korkmaz, dergimize verdiği röportajda TÜRKAV’ın kuruluş süreci ve faaliyetleri hakkında bilgi verirken, siyasi gündeme ilişkin de çarpıcı değerlendirmelerde bulundu.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yaşatma adına “Cumhurbaşkanlığı hükûmet modeli”ni önerdiğini ifade eden Korkmaz, “Bu pencereden baktığımız zaman ortaya şu çıkıyor: Cumhurbaşkanlığı hükûmet modeli, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin fikrî temeline Atatürk’ün koymuş olduğu vazgeçemediğimiz Türk milliyetçiliği fikrini yeniden yerleştirdi. Genel Başkan’ımızı eski hükûmet modelini eşik bekçileri ile beraber sıyırdı attı. Organizasyonunu bozdu ve yeni hükûmet modeli budur dedi. Yeni bir sistem koydu ve burada artık eşik bekçileri yok. Türk düşmanlarının faaliyetleri var ama i    çeriye sızamıyorlar. Dedi ki Türk milliyetçiliğinin fikrî temeli budur. Atatürk’ün koyduğu Türk töresinden beslenen bir fikir sistemi ortaya koydu. Genel Başkan’ımız, Türk milleti için gerçekten büyük bir şans.” diye konuştu.
Dergimizde iki bölüm hâlinde yayımlanacak olan röportajın birinci bölümünde TÜRKAV Genel Başkanı Ebubekir Korkmaz’a yönelttiğimiz sorular ve cevapları şöyle:
SORU: Türkiye’nin ön önemi en önemli ve büyük sivil toplum kuruluşlarından birisi olan TÜRKAV’ın Genel Başkanlığını sürdürüyorsunuz. Bu göreve ne zaman atandınız bu konuda kısa bir bilgi verdikten sonra TÜRKAV’ın kuruluş amacı, tarihçesi ve misyonu hakkında kısaca bilgilendirir misiniz okuyucularımızı?
CEVAP: TÜRKAV’ın tarihçesinden biraz bahsetmek istiyorum. TÜRKAV, 1980 sonrası, 6 Mart 1989’da teşkilat mantığı ile kurulmuş bir vakıf olarak tarihe geçmiş ama bunun öncesi de söz konusu. 1980 öncesi 1973’te “Ülküm” daha sonra da “Ülküm- Bir” yani “Ülkücü Memurlar ve Ülkücü Memurlar Birliği” şeklinde Ülkücü memurların teşkilatlanması söz konusu. Tabii bu teşkilatlanma, merhum Başbuğ Alparslan Türkeş’in duyduğu ihtiyaç. Bu, birkaç yerde dillendirilmiş. Daha doğrusu 1980 sonrası dillendirdiği bir hadise var. Türkiye’de solun özellikle de Marksistlerin yapılanma şekli işçi sendikaları ile başlıyor. 1945-1946 yılında işçi sendikalarının Türkiye’de aktif şekilde örgütlenmesi komünizmi Türkiye’ye davet etmiş. Bütün yapılanmalarını da işçi sendikalarının içerisinden çıkartmışlar. Bugün Türk siyasi hayatında “68 Kuşağı” diye bir kuşaktan bahsediliyorsa eğer, 68 Kuşağı’nı kuşak yapan ve mührünü vuran Marksist ve devrimci hareket olarak baktığınız zaman, fikir babalarının ve eylem bazında değerlendirdiğinizde birçoğu işçi sendikalarından çıkma insanlar. Bunun memurda da bir karşılığı var. Başbuğ’umuz da yola çıkıp Türk milletini ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni müreffeh bir seviyeye çekmek, lider ülke yapabilmek ve 15 Temmuz’da yaşadığımız ihanetleri yaşamamak adına memur teşkilatını da bir “kadro hareketi” olarak teşkilatlandırmıştı. Bunu ilk olarak 1973 ve 1974’lü yıllarda “Ülküm” olarak “Ülkücü Memurlar Teşkilatı” adı altında daha sonra da “Ülküm-Bir” yani “Ülkücü Memurlar Birliği” diye bugünkü yapının dışında ağırlıklı olarak öğretmenler ile gerçekleştirmiştir. Başbuğ’umuz, bir “gençlik hareketi” olarak ülkede bir hareket başlatmış ve gençlik hareketinin meyveleri, kamuda görev alan gençlerimizin toplandığı bir çatıya dönüşmüştür. Bu çatıyı ağırlıklı olarak öğretmenler ile yürütmüş o dönem içeresinde entelektüel seviyesi ve teşkilatlanma kabiliyeti yüksek, ufukları açık, ideolojik dolgunlukları bulunan insanlar o öğretmenlerin çatısı altında memurları bir araya getirmiş. Tabii o dönemin şartlarına göre “Ülküm” kapatılıyor, olaylar oluyor ve daha sonra “Ülküm-Bir” şeklinde 1980 İhtilali’ne kadar devam etmiş. Ülkücü kadroların özellikle yetiştirildiği, hedef belirlendiği, vizyonlarının oluşturulduğu, bilgi birikimlerinin artırıldığı yani devleti yönetme noktasında karşılığı olan böyle bir teşkilatı, Başbuğ’umuz kurmuş. 1980 Askerî Darbesi’nin hikâyesini hepimiz biliyoruz. 1980 sonrası mağduriyetleri biliyoruz. Şehit olan abilerimize ve cezaevine giren abilerimize baktığınız zaman Başbuğ’umuz da 1985’te cezaevinden çıkıyor. 1987’de yeniden siyasete dönme hakkını kazanıyor. O dönemde de yine taşın altına Ülkücü memurların elini koyduğunu görüyoruz. Hem Ülkü Ocaklarının yeniden yapılanma sürecinde hem de darbenin bu dönemde mağdur ettiği ailelerimize ve Ülküdaşlarımıza destek noktasında birçok dernek ve vakıf kuruluyor. Buralarda bir araya gelerek o destek ve yardımları sağlamaya çalışıyorlar. Burada da Ülkücü memurların çok aktif bir görevi var. Ama 1985’te cezaevinde iken Başbuğ’umuz, gelecek öngörüsü ile beraber Ali Işıklar Bey’e böyle bir vakfın kurulması gerektiğini izah ediyor. 1987’de Ali Işıklar Bey, Başbuğ’umuz cezaevinden çıktıktan sonra bu işi hızlandırıyor. Yaparken de Başbuğ’umuzun verdiği öğüt aslında şu: “Memurlar mutlaka bir sendikal hakka sahip olacaklar, bir sendika çatısı altında bir araya gelecekler ve bunun öncüsünün de Ülkücülerin olması lazım. İşçilerde nasıl ki sol yapılandı ise Marksistler yapılandı ise memur hareketinin liderliğini de Ülkücüler yapmak zorunda. “

BAŞBUĞ’UMUZUN RİCASI İLE DEVLET BAHÇELİ BEY, PARTİYE GİRİYOR

SORU: TÜRKAV’ın kuruluş felsefesini Başbuğ’un bu öğüdüne mi dayanıyor?

CEVAP: TÜRKAV’ın kuruluş felsefesinde aslında bu temel var. Tabii ki Ülkücü memurların bir çatı altına gelmesi, kadroların değerlendirilmesi, ihtisas eğitimleri veya insan kaynağının nitelikli hâle getirilmesi noktasında misyonlarımız var. 1987’de ilk Kurucu Genel Başkan’ımız Başbuğ’umuzun talimatı ile harekete geçen Ali Işıklar Bey, bu çalışmaları başlatıyor. Yaklaşık bir buçuk yıl Türkiye’nin tamamını dolaşıyor. O, dolaşırken de burada çok ciddi bir AR-GE ekibi kuruyorlar. “Bu işin tüzüğü nasıl olmalı? Başbuğ’umuzun ortaya koyduğu o sendikal hedeflere nasıl ulaşır ve nasıl sendikalaşırız?” şeklinde bir çalışma ekibi kuruyorlar. Tabii o zaman, Sayın Genel Başkan’ımız Devlet Bahçeli Bey, akademik çalışmalarını bırakıp Başbuğ’umuzun ricası ile partiye giriyor. Ama bu çalışmaların hepsinden haberdar. Şu andaki Genel Başkan Yardımcısı İsmail Faruk Aksu’dur tüzüğümüzü yazan. Kendileri o zaman yeni, genç bir memur. Devlet Bey’in talimatı ile ilk tüzük çalışmamızı o yapıyor. O süreç içerisinde tüm Türkiye dolaşılıyor. Memurlar bir araya getirilerek bir yapı ortaya konuluyor. Fakat 12 Eylül 1980 sürecinin getirmiş olduğu yasal sıkıntılar ve ağırlaştırılmış şartlar vakıflaşma sürecini olumsuz yönde etkiliyor. Nedir mesela, o dönem için 20 milyon lira civarında bir paranın bankaya bloke edilmesi lazım ki vakıf kurulabilsin. Bir yandan tüzük hazırlanıyor bir yandan teşkilatlar ve şehirler gezilirken bir yandan da para toplanmaya çalışılıyor vakfın kuruluşu için. Kuruluş hedefi, sendikaya yönelik olduğu için o dönem çalışma ekibinin ortaya koyduğu memur hareketinin, sendikal hareketinin 14 ayrı iş kolunda yapılanması gerekiyordu. Bugün bu 11’e düştü. Kuruluşta 14 ayrı iş kolu tespit ediliyor ve vakfın yönetimi 14 kişiden oluşuyor. Buradaki hedef, sendikal hak kazanıldığı zaman o iş kollarına ait vakıf yöneticilerinin her biri, o iş kolunun şube başkanı konumuna gelsin diye tüm Türkiye geneline bu şekilde bir yapılanma başlatılmış oluyor.  Daha sonra tüzük hazırlanıyor. Tüzük çalışmalarını bitiriyorlar ama o dönemin şartlardı içerisinde bir türlü para toplanamıyor. En son Sayın Genel Başkan’ımız Devlet Bahçeli o zaman MHP Genel Sekreteri Başbuğ’umuzun yanında. Ali Işıklar Bey’i davet ediyor. “Ne yaptınız, bu vakıf çalışmaları ne aşamada?” diye soruyor.

DEVLET BEY, TÜRKAV’IN KURULUŞUNDA MADDİ DESTEK SAĞLIYOR

SORU: Ali Işıklar Bey, Başbuğ Alparslan Türkeş’e ne cevap veriyor?

CEVAP: Ali Işıklar Bey de şu cevabı veriyor: “Her şey tamam ama parayı bulamadık efendim, tamamlayamadık eksiğimiz var.” Ki birçok ilden alyanslarını, bileziklerini satıp bu işe gönül veren abilerimiz ve ablalarımız var vakıf kurulsun diye. O çatıya, memurun Ocak yapısına kavuşsun ve sahiplenelim diye çok fedakârlıklar yapılıyor, çok bedeller ödeniyor. Genel Başkan’ımız da kendi cebinden çıkartıp o parayı tamamlıyor ve bankaya 20 milyon lirayı bloke edip mahkeme kararı ile 6 Mart 1989 yılında vakfın kuruluşu tescilleniyor. Genel Başkan’ımız, hem tüzüğüne katkı veriyor hem de Allah bin defa razı olsun maddi destekle vakfımızın kuruluşunu sağlıyor. Vakıf kurulduktan sonra “Memura nasıl sendikal hak kazanılır?” diye yapılan o AR-GE çalışmaları gerçekten çok başarılı. O dönemin hükûmetine sürekli olarak bilgiler veriliyor. Yasanın çıkması ile 1992 yılında memura sendikal hak veriliyor. Amatörce ve ama yasaya dayalı olarak memura sendika kurma hakkı çıkıyor. Memura sendika kurma hakkı veren yasa TÜRKAV’da hazırlanıyor.  TÜRKAV’ın hazırladığı yasa metni, kalem oynatmadan TBMM’den geçerek kabul ediliyor. Yasa metni bizim TÜRKAV’ın dergisinde yayımlandıktan iki üç ay sonra çıkıyor. Orada da öngörülen 14 ayrı iş kolu var.  Zaten TÜRKAV’ın yapılanması da o şekilde oluyor. Yönetim kurulu tarımdan, eğitimden, sağlıktan, imardan, ulaşımdan arkadaşlarımızdan oluşuyor. Yönetimde her sektörden bir arkadaşımız bulunuyor. 1992’de sendika yasası çıktığı zaman sendikal hareket tarihinde olmayan bir başlangıçla başlıyor. Normalde sendikal hareketler şubelerde oluşur ve o sektöre ait şubeler kendi federasyonlarını federasyonlar da daha sonra konfederasyonu oluşturur. Ama burada hazır bir TÜRKAV yapısı var. Sendikalaşmaya yönelik bir potansiyel söz konusu. TÜRKAV’ın Türkiye genelindeki toplam 380 sendika şubesi bir gecede kuruluyor. Sendika yasası çıktığı zaman TÜRKAV’ın il şube başkanlıkları, bir anda o ilde 14 ayrı şubeyi kurmuş oluyor. Yani TÜRKAV Genel Merkez Yönetimi, konfederasyon yönetimi oluyor. Ali Işıklar Genel Başkan’ımız, sendika genel başkanı oluyor. Yönetimdeki arkadaşların her biri sendika başkanı oluyor. Altında bulunan illerdeki arkadaşlarımız da sendikanın şube başkanları oluyor. Yani konfederasyon, federasyon ve şubeler bir gecede kuruluyor. TÜRKAV’ın levhaları indiriliyor, sendikanın levhaları asılıyor. Bu literatürde görülmemiş bir şey. O dönemde sol basında “Devlet tarafından bir gecede kuruldu.” diye buna benzer birçok yazı ve eleştiriler de yayımlanıyor. Oysa bu işin ta 1985 yılından başlayan bir çalışması ve süreci var. 1987’de aktif, 1989’da yasal hâle geliyor, 1992’de de yasa ile gün yüzüne çıkıyor. Aslında altında köklü bir teşkilat ve yapı var. Başbuğ’umuzun bir öngörüsü var.

KAMU-SEN’İN FİKRÎ TEMELİ: “ÖNCE DEVLETİM SONRA BENİM HAKKIM” MANTIĞINA DAYANIYOR

SORU: Kamu-Sen kurulunca TÜRKAV’ın durumu ne oluyor?

CEVAP: 1992’de Kamu-Sen kurulduktan sonra TÜRKAV bir tarafa atılmıyor. TÜRKAV, Ülkücü memurların çatısı olma noktasında devam ediyor. Hatta şöyle bir sıkıntı yaşanıyor: Süreç içerisinde sendikacılık solda hâkim olan bir kavram olduğu için  “Ülkücüden sendikacı mı olur?” şeklinde bir itiraz da var teşkilatlar içerisinde. Kamu-Sen’in farkı orada ortaya çıkıyor. Uluslararası literatürde de Kamu-Sen’in kuruluşunun fikrî temeli, “Önce ülkem sonra benim hakkım. Devlet büyüyecek ki benim hakkım çoğalsın.” mantığına dayanır. Avrupa’da hem işçi sendikalarında hem memur sendikalarında “Önce ben” kavramı var.  Daha doğrusu devlete bir isyan bir karşı duruş ve bir protez yapı var. Ama Kamu-Sen’in kuruluşunda “Önce devletim sonra benim hakkım” mantığı var. Avrupalı gözüyle baktığınız zaman da kabul edilebilecek bir şey değil. Bu noktada bir fark yaratıyor. Tabii o itiraz eden ve sendikal çalışmadan uzak duran arkadaşlar tekrar TÜRKAV’daki yapılarını koruyorlar. TÜRKAV kapanmıyor devam ediyor. 1992’de kurulan memur sendikalarına, 1999’da farklı bir yasa çalışması ile profesyonel sendikacılık yapma hakkı tanınıyor. 2001 yılında bizim iktidar ortağı olduğumuz 57’nci hükûmet döneminde çıkan o yasada Genel Başkan’ımızın çok büyük katkısı vardır. Yaklaşık 9 yıllık o süreç içerisinde de TÜRKAV faaliyetlerine devam ediyor. Çünkü yapılanırken TÜRKAV ekonomik problemleri aşmak üzere birçok hamleler de yapmış. Birçok ilde Ülkücü memur arkadaşların bir araya gelip oturabilecekleri, konuşabilecekleri, çay içebilecekleri lokalleri var. Onun dışında KAMÇA diye Kamu Çalışanları A.Ş. diye iktisadi teşekkülü var. Bugün çok yaygın, Avrupa’da da var. AVM mantığını ilk olarak TÜRKAV oturtuyor. TÜRKAV’ın birçok ilde eskinin büyük fabrikalarındaki kantin mantığı vardır. Demir Çelik Fabrikasında var. Bu KAMÇA’larla beraber bir iktisadi yapılanma içerisine girmiş. Kooperatifler düzenlenmiş, araba kampanyalarına girilmiş, ders kitapları hazırlanmış, marketler açılmış, o kantinlerin işletmeleri yapılmış gerçekten büyük bir emek var.  Birçok yerde siyaseten de olsa hareketi beslemiş. Lokallerden gelen gelirlerle sendikanın tüm masraflarını karşılamışlar. O zaman profesyonel sendikacı olmadığı için aidatı adam kendisi gelip gönüllü bir şekilde yatırıyor. Şimdi ise otomatik olarak maaşından kesiliyor. O süreçte de o fedakârlığı yapmış arkadaşlarımız amatör ve heyecanlı bir ruh bir arada olma ve inanmış olduğu doktriner Türk milliyetçiliği hareketine hizmet aşkı çoğu başarının altına imzasını attırmış. Abilerimizin hepsinden Allah razı olsun. Gerçekten iman ve inançla hizmet etmişler. Çok güzel yapılar kurmuşlar. 2001’den sonra da Kamu-Sen, yeni bir yasa ile profesyonel sendikacılığa geçti. Bugün de Türkiye’nin en büyük ve en saygın sendikalarından biri. Allah hepsinden razı olsun. Sayın sendika genel başkanlarımız çok başarılı da bir süreç yürütüyorlar sendikacılık adına. Daha da güzel günlerin onları beklediğini biliyorum. Bizim de TÜRKAV olarak bir şartımız var. TÜRKAV’a herkes üye olamıyor. İlk şartımız Kamu-Sen üyeliği. Eğer Kamu-Sen’e üye ise gelip TÜRKAV’a üye olabiliyor. Kamu-Sen’e üye olmayan bir memuru üye kabul etmiyoruz. Biz de ayrıca üyelik için iki de referans lazım tüzüğümüz gereği. Burada daha kristal bir yapı tutmaya çalışıyoruz. TÜRKAV’ın kuruluş süreci ve içinden Kamu-Sen’in çıkması bu şekilde.

ANKARA’YA GELME AMACIM, RAHMETLİ DURSUN ÖNKUZU’NUN OKULUNDA OKUMAKTI

SORU: TÜRKAV Genel Başkanlığı görevine ne zaman seçildiniz?
CEVAP: Ben 1989 yılında Ankara’ya geldim. Ankara’ya geliş amacım rahmetli Dursun Önkuzu’nun şehit olduğu okulda okumaktı. Teknik Eğitim Fakültesi’nde. Çünkü onun hikâyesi ile büyümüştük. “O okulda okuyacağım.” diye gelmiştim. Elâzığ’ın Maden ilçesinden geldim. Diyarbakır Meslek Lisesi Elektrik Bölümü mezunuyum. Geldik, onun okulunda onun bıraktığı sancağı alıp devam ettirme niyeti ile başladık. Gelir gelmez de teşkilatın içerisine girdik. Ben geldiğimde abim Mustafa Korkmaz, Maden ilçesinde Ocak başkanı idi. Daha önce de onunla birlikte gelmiştik buraya ve teşkilatla tanışma şansımız olmuştu. O zaman liseli yıllarda “Bizim Ocak” dergisinin muhabir kartı vardı bende. O bile bize yetiyordu şeref madalyası gibi. 1989’da Ankara’ya gelir gelmez Teknik Eğitim Fakültesinde görev aldık. 1990 yılında Başbuğ’umuzun, Birinci Özel Eğitim Grubu seçmeleri oluyordu. Oraya seçtiler bizi. O zaman da bazı testler yaptılar bize. Makaleler ve kompozisyonlar yazdırdılar. Mülakata aldılar ve sonra kırkar kişi seçildi. Yaklaşık bir buçuk yıl 1992’nin 1 Kasım’ına kadar. Başbuğ’umuz milletvekili seçilmişti. O, milletvekili seçilene kadar o süreçte bir buçuk yıl haftada üç gün Başbuğ’umuzdan özel eğitim almıştık. Kış ayında hiç aksatmadan geldi Başbuğ’umuz. Üç katı asansör bozuk olduğu hâlde o yaşına rağmen çıktı. En az iki saat olmak üzere haftada üç gün bize konular anlattı. Elektrik kesildiğinde mum ışığında anlattı. Tir tir titreyip hepimiz üşürken paltolarla oturup ders anlattı. Sürekli olarak bize kitap okuturdu, ödevler verirdi ve o süreç içerisinde yeniden doğmuş gibi olduk. Anlattığı şeylerle ufkumuz çok genişledi. Davaya bakış ve inancımız konusunda çok farklı noktalara taşıdı bizi. Allah yüz bin kere razı olsun. Ruhu şad, mekânı cennet olsun. Bize emeği ve hakkı çok büyük. 1991 İttifak Seçimlerinden sonra Başbuğ’umuz, TBMM’ye girince özel eğitimimiz bitti. Bizi 1 Kasım’da mezun etti. Eylül ayında seçim olmuştu o süreçte. Ama özel eğitimlere ara vermedi. TBMM’de çalışmalarını yürütürken yedi tane daha özel eğitim grubu oluşturdu. Onların dersi üç aylık süreçler içerisinde tamamladı Başbuğ’umuz.  Her defasında kırkar kişi mezun etti oradan. Biz, o arkadaşlarla Ocak Genel Merkez yönetimini oluşturduk mezun olduktan sonra. Başbuğ’umuzun bizden isteği şuydu: “Benim anlattığım gibi siz de her konuyu on kişiye anlatacaksınız. O on kişi, on kişi daha yetiştirecek. Ve yetiştirdiğiniz o on kişiyi 1 Kasım’da getireceksiniz burada imtihan edeceğim.” diye. 1 Kasım da oradan aklımda kalmış. Tabii imtihan etmedi, bize güvendiğini söyledi Başbuğ’umuz. O dönemde biz farklı illerde bile gruplar kurmuştuk. Ayda bir oralara gidip Başbuğ’umuzun bize anlattığını, onlara anlatıyorduk seminerci olarak. Daha sonra o süreçte beş arkadaşımızı Başbuğ’umuz seçti ve Genel Başkan’ımız Devlet Bahçeli Bey’in yanına gönderdi.  
HEM BAŞBUĞ’UMUZDAN HEM DE DEVLET BEY’DEN ÖZEL EĞİTİMLER ALDIK

SORU: Sayın Korkmaz, çok şanslısınız hem Başbuğ Alparslan Türkeş’ten hem de Devlet Bahçeli Bey’den eğitimler almışsınız.

CEVAP: 1991’de haftada üç gün Başbuğ’umuzdan eğitim alır bir günde Devlet Bey’in yanına giderdik ve o eğitim verirdi bize. O da bize makale yazdırırdı. Araştırma yaptırır ve akademik bir çalışmanın içerisine yönlendirirdi. O dönemde biz Ocakta “akademi masası” kurmuştuk. Akademi masasında sürekli olarak makaleler hazırlıyorduk. Elimiz kalem tutsun diye yazdığımız yazıları düzelttirdi. Sürekli olarak kitap okutturur ve araştırma yapmamız için kütüphanelere yönlendirirdi. Yazdığımız yazıları da “Bizim Ocak” dergisine gönderirdi yayımlanması için. Ama farklı şeylerden dolayı o zaman yazılarımızı yayımlamazlardı. Ama 2 Temmuz 1992’de Muhsin Yazıcıoğlu istifa ettiği zaman, “Bizim Ocak” dergisini çıkartan Servet Avcı, sorumlu olan Suat Başaran da cihazları ve aboneleri ile beraber dergiyi tamamen alıp götürdüler. Gidip istememize rağmen “Bu bizim şahsi malımız vermiyoruz.” dediler. Hatta hır gür de çıkmasına rağmen vermediler. O zaman rahmetli Metin Tokdemir ağabeyimiz, Bizim Ocak dergisinin ağustos ayı sayısını çıkarttı. Daha sonra “Ülkü Ocağı” dergisine dönüştü Bizim Ocak dergisi. Milletvekili adayı idi 1995’te. Memleketi Gümüşhane’ye giderken geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti. Allah rahmet eylesin.  Metin ağabeyden sonra Genel Başkan’ımız, eylül sayısı için ben ve iki arkadaşımızı çağırdı kendilerinden özel ders aldığımız. “Bundan sonra Ülkü Ocağı dergisini siz çıkartacaksınız.” dedi. Bize birer tane de James Bond çanta almıştı Genel Başkan’ımız hediye olarak. Üç arkadaş, aynı evde kalmaya başladık. Evde o James Bond çantaların içerisinde biz altı ay kadar dergiyi çıkarttık. Her defasında da Genel Başkan’ımız dergiyi kontrol ederdi.  Başbuğ’umuz ve Genel Başkan’ımızın onaylarına sunardık dergiyi yayımlanmadan önce. Onaylandıktan sonra baskıya girerdi dergi. Her sayımızı da Başbuğ’umuz beğeni ve takdirle karşılardı. Bir defa divana çağırdı beni. Ben, yazı işleri müdürü idim derginin. Özel kalem, “Dergiden birisi gelsin.” derdi ve beni gönderirlerdi. Başbuğ’umuz, iki defa da teşekkür etti. Bir ‘Töre” sayısı çıkartmıştık bir de.  1993’te Gazi Mahallesi olayları olmuştu ve ondan bir ay kadar önce kapak konusu olarak biz “Alevilik” özel sayısı çıkartmıştık. Bunları da öngörmüştük. Ona da teşekkür etti. Hazırladığımız bu özel sayı ile birçok olayın da önüne geçmiştik. “Hemen ikinci baskısını yapın ve ulaşmadığı köy kalmasın.” dedi. Başbuğ’umuzun talimatı ile ikinci baskısını tüm köylere ulaştırdık. Ki 40 bin basardık o zaman. Bütün köy kahvelerine girmiştik hatta bugünkü gibi İnternet ve televizyon olmadığı için bize dergileri yazıların altını çizerek kenarlarına notlar ala ala köylerden gönderirlerdi. Çok geri dönüşler aldığımız oldu. O zaman etkileşim çok fazlaydı. O süreç öyle 1996’ya kadar devam etti.

BAŞBUĞ’UMUZUN TALİMATI İLE 11 ARKADAŞLA ÜLKÜ OCAKLARI VAKFINI KURDUK
SORU: Bizim Ocak dergisi daha sonra kapandı mı?
CEVAP: Bizim Ocak dergisini 1994 yılında “‘Ülkü Ocakları Vakfı”na çevirdik. O zaman “Gençlik Kültür ve Sanat Ocakları” idi adı. Bizim Ocak dergisinin temsilcisi idi Ülkü Ocakları. Başbuğ’umuzun talimatı ile 11 arkadaşla biz Ülkü Ocakları Vakfını kurduk. O zaman Ülkü Ocakları Vakfının Mütevelli Heyetinde de yer aldım. 1994 yılında da Ülkü Ocaklarına çevirdik. Dergi artık “Ülkü Ocakları” oldu. 1996’ya kadar o süreci Ocak’ta devam ettirdik. 1996’dan sonra biz görevi bıraktık. O süreç içerisinde ben, 4 Ülkü Ocakları Genel Başkanı ile görev yaptım. Görevi bırakınca biz üç arkadaş Hergün gazetesine geçtik. Yaklaşık bir buçuk iki yıl Hergün gazetesinde Yazı İşleri Müdürlüğü yaptım. 1998’de de Genel Başkan’ımız, bizi partinin AR-GE’sine davet etti. Burada görev aldık. Daha doğrusu 1997’de Başbuğ’umuzun vefatından sonra Genel Başkan’ımızın seçilmesi ile beraber AR-GE birimi kuruldu. Partinin Balgat’taki genel merkezinde yerinde aktif bir şekilde hizmet ettik. Ondan sonra bir müddet sendikacılık yaptım. Türk Eğitim-Sen’de göreve başladım. Ardından 2008’de o dönemki TÜRKAV Genel Başkanı Şemsettin Yelmen Bey, beni çağırdı. Genel Başkan’ımız Devlet Bey’in talimatı ile vakıf yönetimine alınmam gerektiğini bildirdi. O zaman Genel Başkan’ımızla görüştüğümüzde “Vakfa gir.” diye talimatı oldu bize. 2008’deki kongrede yönetici olarak TÜRKAV’a girdim. TÜRKAV’a girince yine Genel Başkan’ımız kamudaki insan kaynağımızın niteliğinin artırılması noktasında bir şeyler yapmamızı ve çeşitli faaliyetler yürütmemizi istedi. O zaman biz de TÜRKAV bünyesinde “Kamu Yönetim Enstitüsü” diye bir enstitü kurmuştuk. Orada da sağ olsunlar Genel Başkan’ımızın çok büyük destekleri oldu. Uzaktan eğitimi ilk biz vermeye başladık. Tüm Türkiye’deki arkadaşlarımıza İnternet üzerinden erişebileceği ağırlıklı olarak “Kamuda Görevde Yükselme Sınavları”nı baz alıp artı kendi ihtisas alanlarına göre de dersler koymuştuk enstitüde. Ayrı bir yerimiz, hocalarımız, stüdyomuz ve bayağı büyük bir ekibimiz vardı. Kamudaki arkadaşlarımızın çok büyük desteğini alıyorduk o zaman. Şu anda pandeminin bize öğretisi uzaktan erişimler, toplantılar vs. gibi şeyler oldu. Ama biz 2009’da o zamanki İnternet alt yapısının müsaade ettiği 50 ayrı şubemizle Türkiye’nin 50 ayrı şehrindeki yönetim kurulu üyelerimizle beraber interaktif canlı toplantılar yapıyorduk. Ortalama yirmişer kişi katılsa 1000 kişi ile toplantı yapıyorduk. Genel Başkan’ımız, onları da çok beğenmişti.  Aylık ve yıllık faaliyet raporları veriyorduk. 2009 Belediye Seçimlerinden sonra belediyelere de bu hizmeti vermemizi istedi Genel Başkan’ımız. Bu konuda bir portal oluşturduk. O seçimlerde 486 belediyemiz vardı MHP’nin. 300’ü belde belediyesi diğerleri büyük belediyelerdi. O portaldan biz şifre vererek belediye başkanlarına dört ana konu başlığın da eğitimler verdik. Halkla ilişkiler, insan kaynakları,  personel yönetimi,  itibar yönetimi vs. gibi konularda eğitimlerimiz vardı. Burada kırkar kişilik bir teftiş kurulu müfettiş arkadaşlarla birlikte bir birim oluşturmuştuk. Belediye başkanlarının karşılaştıkları zorluk ve sorunlarla alakalı olarak yöneltilen sorulara anında cevap veriyorduk. Böylece belediye başkanımızın önünde bir yol haritası oluşturuyorduk yazılı olarak da cevaplar vererek.  Güzel bir çalışmaydı. Ama 2011 ve 2012’de biraz ilgi azalınca yürütemez olduk. Hocaların eğitim ücretleri söz konusu idi. Başka maliyetler de söz konusu olunca daha sonra ayrılmak zorunda kaldık. Zaten belediye başkanlarımız da tecrübe kazanmıştı. Ama enstitümüz bugün hâlâ aktif durumda devam ediyor. O enstitü başkanlığını ben sürdürüyordum.

GENEL BAŞKAN’IMIZIN TALİMATI İLE 8 EYLÜL 2018’DEKİ KONGREDE TÜRKAV GENEL BAŞKANI OLDUM
SORU: TÜRKAV Genel Başkanlığı görevine ne zaman seçildiniz?

CEVAP: Sayın Genel Başkan’ımızın tensipleri ile 8 Eylül 2018’de yapılan kongrede TÜRKAV Genel Başkanı olarak seçildim.  Zaten daha önce talimat vermişti. Kongre süreci yasal olarak işlediği için eylül ayına kalmıştı. Oysa daha önce haziran gibi talimat vermişti Genel Başkan’ımız. Genel Başkan’ımızın talimatı genç ve heyecanlı arkadaşlarla yeni bir yönetim oluşturmamızdı. Güzel arkadaşlarımız var. Son derece idealist, çalışkan ve dürüst. Genel Başkan’ımızın ifadesi ile “Ülkücü memur hareketine layık ve yakışan arkadaşlarımız”la birlikte yola çıktık. O tarihten bu tarafa da çaba ve emek sarf ediyoruz. Biz, yönetimi devraldığımızda 56 şubemiz vardı. Şu anda tüm Türkiye genelinde 110 şubemiz var. Hızlıca şubelerimize gidip ziyaret etmek istedik. 2019 Faaliyet Raporu’muzu, Genel Başkan’ımıza, 2020 Ocak’ta sunduğumuzda toplam 73 ile gitmişiz 2018 Eylül-2019 Aralık arasında. 73 ilde Ülkücü memurlarla temasımız oldu. Yeniden bir yapılanma sürecine soktuk ziyaret ettiğimiz şubelerimizi. 2020’de pandemi başlayınca bu sayı 24 ile düştü. Ama o sürecin bize kazandırdığı birçok şeyler oldu. Teşkilatlanmamızı Türkiye genelinde tamamladık. Teşkilatımızın olmadığı iller mevcut. Ancak şartlar gereği kapattığımız şubeler de var. Kıstaslarımızı yerine getirmediği için kapattığımız şubelerimiz var. Daha sonrasında Genel Başkan’ımızın açmamız için izin vermediği yerler var. “Şartlar uygun değil daha sonra açın.” dediği yerler var. Bu şekilde birkaç ilimizde yok TÜRKAV. Ama büyük ilçelerle birlikte diğer illerimiz de dâhil olmak üzere toplam 110 şubemiz var şu anda. 110’u da aktif. Yönetimleri ile beraber harekete hizmet eden arkadaşlarımızla yürütülüyor. Biz görev gelince Genel Başkan’ımızın talimatı ile bütün üyelerimizi sıfırladık. Yeniden üye yapmaya başladık. İlan ettiğimiz bir kota yok. Ama kafamızda şekillendirdiğimiz bir yapı var. İlin büyüklüğüne göre de sınır koyuyoruz. O sınırı geçmeyecek. Yani teşkilat mantığından çıkmıyoruz. Çok üyemiz olsun diye bir düşüncemiz yok. Aylık 15-20 TL bir aidatımız var. 15 Temmuz öncesi Ankara’da 4 bine yakın üyemiz vardı. Biz yönetime gelir gelmez tüm üyeleri sıfırladık. Dönem içinde önceki arkadaşlarımız da düşürmüşler üyelikleri. Şimdi Ankara’da 400’ü geçmiyoruz.
ÜLKÜCÜ MEMURUN HUZURU VE HAKLARI İÇİN MÜCADELE EDİYORUZ

 SORU: TÜRKAV olarak şu anda Ankara’daki tüm kurumlarda temsil ediliyor musunuz?
CEVAP: Teşkilat hiyerarşisine göre bugün Ankara’da 63 tane kurumda temsilcimiz var bizim. Onların altındaki ve diğerleri ile beraber 400 üyeyi Ankara’da geçmiyoruz. Gelir elde etmek gibi bir çabamız yok. Amacımız, teşkilatlanma ve o teşkilatı hizmete dönüştürmek. Ülkücü memurla muhatap oluyoruz. Ülkücü memurun huzuru ve haklarının bir arada olması adına mücadele veriyoruz. Üyemiz olsun olmasın her Ülkücü memurun yanında yer alıyoruz. Saçının bir teline dahi zarar gelse ona o zararı verenin karşısında bir kişi değil karşısında binlerce Ülkücü memurun olduğunu bilmesi gerektiğini hatta bilmeden önce hissettiriyoruz. Hiçbir Ülkücüye mobbing uygulayamazsın,  haklarını kısıtlayamazsın, öteleyemezsin, süremezsin, haksız yere soruşturma açamazsın. Bu tür mücadelemizi veriyoruz. Muhatap olduğumuz insanların tamamına yakını üniversite mezunu. Koyduğumuz kriter ve aldığımız referanslar bu arkadaşlarımızın tamamının üniversite yıllarında teşkilat içerisinde ve Ocaklarda aktif görev almış insanlar olduğunu gösteriyor. Hiyerarşik yapımızı, lideri, doktrin yapımızı ve teşkilatı bilen insanlar. Birçoğu doktoralı arkadaşlarımız. Kişisel kanaatim: Ülkücü memurlarda entelektüel birikim çok yüksek. İdeolojik birikim de çok yüksek. Yani Ülkücü memurun, bir dava tasavvuru ile farklı bir Ülküdaşımızın dava tasavvuru çok farklı olabilir. Oluyor ve bunu da yaşıyoruz. Dolayısıyla bu birikimi, teşkilata ve davaya nasıl hizmete dönüştürürüz çabası içerisindeyiz. “Ülkücü Hareket, kadro hareketidir.” dedik. Aslında gençlik hareketi gibisinden tanımlanır ama Başbuğ’umuzun tarifi ile kadro hareketidir. İşte bu kadronun burada olduğunu düşünüyorum. Böyle baktığımız zaman da önemli bir omurgasını oluşturan en önemli yapılardan biri de Ülkücü memur hareketidir. Bütün arkadaşlarımız itibarlı arkadaşlar, iş yerlerinde saygın insanlar, ideolojik dolgunluğu olan insanlar, entelektüel birikimi olan, temsil kabiliyeti olan insanlar. Hem iş yerinde hem de mahallesinde öyleler. Bizim Ülküdaşlarımız, ailelerinde de son derece saygın insanlardır. Mesleki olarak da saygın insanlar. O saygınlığı, o itibarı, o entelektüel birikimi, o ideolojik dolgunluğu, o temsil kabiliyetini biz sahaya indirmek zorundayız. Bunu Ülkücü Hareketin siyasi temsilcisi olan Milliyetçi Hareket Partisinin ve Sayın Genel Başkan’ımızın emrine vermek zorundayız.

FETÖ’NÜN 2009’DAN SONRA KAMUDAKİ ÜLKÜCÜLERE YÖNELİK CİDDİ ANLAMDA BİR ZULMÜ OLDU

SORU: Türkiye Kamu-Sen’in üst düzey yönetiminden bazı isimler ayrılıp başka bir partiye katıldı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
CEVAP: Kamu kesiminde Ülkücü memurlar büyük bir ordu oluşturuyor âdeta. Bunun biz farkında olduğumuz gibi Türk düşmanları da bunun farkında. Aslında bütün hamleyi de oradan yapıyorlar. Bakın bugün Fahrettin Yokuş ve İsmail Koncuk’un çıkma sebepleri de budur. Geriye dönük olarak okuma yaptığımız zaman özellikle 2008 ve 2009’dan sonra FETÖ’nün kamuda, Ülkücülere yönelik olarak çok ciddi anlamda bir zulmü oldu. FETÖ, kamuda kendine alan açabilmek için Ülkücü memura zulmetti, uzaklaştırdı… Çünkü Ülkücü memur, ihanet potansiyeli olan her FETÖ’cüyü gözünden tanır. Oturuşundan, kalkışından, sohbetinden bilir. Der ki, “Kardeşim, yarın bu kişi devlete ihanet edecek.” İşte FETÖ’cüler, kendilerine rahat bir alan açmak adına Ülkücü memur arkadaşlarımıza zulmettiler. Sürdüler, gözden uzak yerlere gönderdiler, sicillerini bozdular, belden aşağıya her türlü şeyi yaptılar. Ama söyledikleri bir şey vardı. Kendileri kamuda bize zulmediyorlar, yazılı ve görsel basınlarında çıkıp Genel Başkan’ımıza, işte “Ülkücü memura sahip çıkmıyor.” diye de fitne sokuyorlar. Ondan sonra da İsmail Koncuk ile Fahrettin Yokuş’u çıkartıp televizyonlara “Onlar, Ülkücü memura sahip çıkıyor, Genel Başkan’ımız sahip çıkmıyor.” imajı oluşturdular. Yani o bahsettiğim entelektüel teşkilat birikimine fitneyi soktular. Parçalamaya ve bölmeyle kalktılar. Türk düşmanlarının da Ülkücü Hareket içerisinde uğraştıkları bir merkez. Gençlikle de uğraşıyorlar. Siyaseten de uğraşıyorlar, bunlar oluyor ama bizimle de uğraştılar. Bütün Ülküdaşlarımızın zihinlerini ve gönüllerini karıştırdılar, bulandırdılar. Ne zamana kadar? 15 Temmuz’a kadar. Biz bir daha bu zihin ve gönül bulanıklığını kaldıramayız. Onun için de yapılanmamızı sağlam lider-doktrin-teşkilat üslubuna göre yapıyoruz.  Yani bütün arkadaşlarımızda doktriner bakış açısını geliştirmeye çalışıyoruz. Yaralarımızı sardık mı? Sardık. 15 Temmuz sonrası nasıl ki Genel Başkan’ımız; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, Türk milletinin yaralarını sarıyorsa bizler de Ülkücü memurlar olarak, elimizi vicdanımıza koyarak Türk milletinin nerede bir yarası var, neresi kanıyor onu tespit edip o yaraları pansuman etmeye çalışıyoruz.

GENEL BAŞKAN’IMIZ TÜRK MİLLETİ İÇİN GERÇEKTEN BÜYÜK BİR ŞANS

SORU: Devlet Bahçeli Bey’in yaptığı grup konuşmalarını ve açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
CEVAP: Liderimizi iyi anlamaya çalışıyoruz. Konuşmalarını, biz vakıf grubumuzda değerlendiriyoruz. Her konuşmasında dört beş mesaj veriyor Genel Başkan’ımız. Biz Genel Başkan’ımızın işaret parmağını takip ediyoruz, dudaklarını, gözlerini takip ediyoruz. Bize gösterdiği ufku, verdiği talimatları eksiksiz yerine getirmeye çalışıyoruz. Genel Başkan’ımız, Türk milleti için gerçekten büyük bir şans. Genel Başkan’ımız, 15 Temmuz sonrası çok büyük bir görev üslendi. Bizler, onun üretmiş olduğu politikayı ve ortaya koyduğu vizyonun altını varlığımızla doldurmaya çalışıyoruz. Onun ürettiği politikayı anlamaya çalışıyoruz. Genel Başkan’ımızın grup konuşmalarını alır, burada tekrar tekrar okuruz, dinleriz, vermiş olduğu mesajları hiç dokunmadan alır kendi gruplarımızla paylaşırız. Konuşmaları bize doktriner bakış açısını öğretiyor zaten. Genel Başkan’ımızı anlamaya çalışmak, onun baktığı pencereden bakmak bir kere her şeyden önce devlet ve millet menfaatini, Allah rızasını gözeterek bizi de eğitiyor. Onun baktığı pencereden bakmaya çalışıyoruz hadiselere. Onun işaret ettiği ve çizdiği ufka itaat etmeye çalışıyoruz.