SANDIK BAŞINDA ŞEHİT ARKADAŞINI DÜŞÜNMEK

09 Haziran 2014 16:23 Dr. Ali Güler
Okunma
2301
SANDIK BAŞINDA ŞEHİT ARKADAŞINI DÜŞÜNMEK


  Pek çok önemli gündem ve tartışmanın ardından 30 Mart yerel yönetimler seçimlerini geride bıraktık. Atatürk bir sözünde, “İrade-i milliye öyle bir nurdur ki onun karşısında taçlar erir, tahtlar yıkılır.” diyor. Bu çerçeveden baktığımızda Türk milletinin iradesine saygı duymak lazımdır. Millet bir irade beyan etmiştir. Beğenelim veya beğenmeyelim, sonuçlar bizi memnun etsin veya etmesin demokrasi ve cumhuriyete inanıyorsak bu iradeye saygı, aynı zamanda siyaset dışı arayışlara karşı bir duruşun da ifadesi olacaktır.
Seçim sonuçlarını seçmen davranışları ve algısı bakımından analiz etmek ayrı bir konudur, seçkinci sol bir bakışla seçmeni/vatandaşı suçlamak ayrı bir konudur. Bu analizi yapmadan, sosyolojik ve ekonomik gelişmeler açısından sonuçları değerlendirmeden yapılanlar, varsa sorunu anlamaktan ve sorumluluktan kaçmaktır. Bazı aydınlarımızın asırlık hastalığıdır bu..
İktidar partisinin il genel meclisi ve ilçe meclisleri için kullanılan ve partilerin genel seçim oylarını yansıtan oylarına bakıldığında bir önceki genel seçimlere (2011) göre önemli ölçüde (%6,5-7 civarında) oy kaybettiği, Ana Muhalefet Partisi CHP’nin ise sabit kaldığı görülmektedir. Aynı oylar açısından bakıldığında MHP’nin oylarını ciddi oranda artırdığı, ülke genelinde %20 bandına doğru ilerlediği, birçok ilde Türkiye ortalamasının çok üzerinde oylarla ikinci parti olduğu görülmektedir. MHP 45 yıllık tarihinin en yüksek oylarını hem oran olarak (%17.62) hem de seçmen sayısı olarak (7 milyon 909 bin) bu seçimde almıştır. Bu grafik 2002’den beri 12 yıldır sürekli yükselen bir grafiktir.
Hürriyet’ten Sedat Ergin’in konuyla ilgili analizinde belirttiği şu nokta önemlidir: “Bu partinin (MHP) Yüzde 10-40 aralığında oy alınan illerin toplamında CHP’yi geride bırakmış olması… MHP’nin yüzde 30-40 aralığına çıktığı 14, yüzde 20-30 aralığında durduğu 29 ve yüzde 10-20 aralığında yer aldığı 21 il var.” Özellikle “barış/çözüm süreci” adı altında PKK ile yürütülen görüşmelere tepki gösteren Türk milletinin MHP etrafında ve onun dürüst, ilkeli ve gerçek “devlet adamı” olan lideri etrafında toplanmaya başladığı görülmektedir.
Bütün bu sonuçlara rağmen bazı yerlerden icazetli ve müzmin muhalifler, daha seçim akşamı sosyal medyada MHP lideri ve MHP yönetimi aleyhinde tezvirata başlamışlardır. Önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimi ile bir yıl sonraki genel seçimleri iktidar lehine etkilemeye, bu seçimlerdeki MHP’nin duruşunu etkisizleştirmeye dönük olduğunu tahmin ettiğimiz bu tezviratların vatandaş nezdinde özellikle MHP camiasında etkili olmadığı/olmayacağı açıktır. Çünkü MHP kitlesi geleneği olan, belli ideolojik, tarihî, felsefi ve sosyolojik temellere dayanan bir siyasi hareketi var eden kitledir. Bu hareketin mensupları, fedakârlıksa yapmıştır, sıkıntıysa, çileyse çekmiştir. Mağduriyetse yaşamış, yargılanmaksa yargılanmış, zindanda yatmaksa yatmıştır. Kutlu davası uğruna şehit vermiş, gazi olmuştur. Kısaca Türk milliyetçileri, hafızası olan bir siyasi hareketin mensuplarıdır.
2011 seçimleri öncesinde MHP’li bazı yöneticilerin maruz kaldığı “kaset operasyonu”nun konuşulduğu günlerdeydi. İlk planda herkes dinleme/kayıt/servis işlerine takılmadan “içerik” üzerinden bir tepki gösteriyordu. Aklı erdiğinden beri MHP’li olan ve her seçimde MHP’ye oy veren bir tanıdığım ahlaki açıdan meseleye baktığı için biraz kızgındı. 12 Eylül 1980 öncesinde Ocak Başkanlığı da yapmış olan bir akrabasını aradı. Hoş beşten sonra seçimde kime oy vereceğini sordu. Akrabası, “Tabii ki MHP’ye oy vereceğim.” dedi. Tanıdığım, “Bunlara bir ders vermek lazım; bu seçimde MHP’ye oy vermemeyi düşünüyorum.” dedi. Aldığı cevap bugün de yarın da Ülkücülerin üzerinde derin derin düşünmesi gereken bir cevaptır:
“Kardeşim MHP’ye vermeyeceğim de kime vereceğim. Sandığın başına gittiğim zaman, elime evet mührü ve pusulayı aldığım zaman aklıma kucağımda son nefesini veren, şehit olan arkadaşım geliyor. Ben oyumu MHP’ye vermezsem şehit arkadaşıma, ülkü şehitlerine ihanet etmiş olurum. Onun için ne olursa olsun oyumu MHP’ye vereceğim.”
İşte bir “Ülkücü duruşu”… Davasını özümsemiş, yıllar geçse de arkadaşını niçin kara toprağa verdiğini unutmamış, kendisine saygısını yitirmemiş, dünya nimetleri, günlük menfaatler karşısında eğilip bükülmemiş, genç yaşında tarihin omuzlarına yüklediği yükün altında ezilmemiş, vatan ve millet sevdasını siyasi bir bilince dönüştürmüş gerçek bir MHP’li duruşu..
Ülkücü sorgulayan, eşrefimahlukat olduğu için aklıyla olayları değerlendiren, aklı duygularının önünde giden dava adamıdır. Zaman zaman “eski” diye önüne çıkarılan ve kime hizmet ettikleri malum olan bazılarının niçin kendi partisine ve liderine saldırdıklarını iyi düşünmeli, iyi analiz etmelidir. Bu tezviratların ve tefrika yaratma çabalarının ne maksatla yapıldığını kavramalı, onlara “Partim ve liderim hakkında söylediklerinin yüzde birini niçin iktidar partisi ve lideri için söylemiyorsun.” diye sormalıdır.
Son günlerde değişik ortamlarda kamuoyumuz ile paylaşılan KONDA’nın 30 Mart yerel yönetimler seçimlerinin sonuçları hakkındaki analizleri birçok gerçeği ortaya çıkartmıştır. Bunlardan birisi şudur: AKP, genellikle “dindar ve geleneksel muhafazakârlar”dan; CHP ise çoğunlukla “modernler”den oy alabilmektedir. AKP eğitim ve ekonomik düzeyi düşük toplum kesimlerinden, CHP ise eğitim ve ekonomik seviyesi yüksek kesimlerden oy alabilmektedir. Ve bu partilere oy veren kesimlerden diğer kesimlere geçişgenlik son seçimde iyice azalmıştır. Bu bir toplumsal çatışma, gerilme habercisidir.
KONDA’nın analizine göre MHP toplumun bütün katmanlarından eşit miktarda oy almaktadır. Yani hem geleneksel, hem dindar muhafazakârlar hem de modernler MHP seçmenidir. Eğitim ve ekonomik durum açısından da MHP her kesimi temsil etmektedir. Bu neyi göstermektedir? Siyaset sosyolojisi bakımından MHP’nin milletin özünü ve bütününü temsil ettiğini ve toplumun sigortası olduğunu, gerçekten MHP’nin lideri, parti yönetimi ve fikriyatı ile birlikte Türk siyasetinin “merkez partisi” olduğunu göstermektedir.
Bu araştırmayı yapan KONDA’nın yöneticilerinden Sayın Bekir Ağırdır’ın bir tespiti daha var ki, hem ülke siyaseti hem de MHP’nin siyasi duruşunun geleceği bakımından önem taşımaktadır. Sayın Ağırdır, mealen “1946’dan beri Türkiye’deki seçim sonuçlarını değerlendirdiğimizde, seçmen özellikle ‘beka sorunu’ gördüğünde sırtındaki küfeyi atar gibi, oy verdiği partiden çok keskin bir şekilde vazgeçmektedir.” diyor. Bu tespit, 30 Mart seçimlerinde MHP’nin oyunu artırmasının nedenlerinden birini açıklamaktadır. Sözde “çözüm süreci”, seçmende “ülkenin bölüneceği” kaygısını tetiklemiş bulunuyor. Bir sonraki seçimde bunun geniş kesimlerce “beka sorunu” olarak algılanacağını ve AKP’den kaçan seçmenin yöneleceği adresinde de MHP olacağı kesindir.