Hakan İlhan Kurt -Rauf Denktaş'a ithaftır-
Gelişi kadar gidişi de bir yıldırım gibi düştü, âleme…
Yıldırım oldu düştü, ehlisalip bahtına,
Kan bürümüş gözlerin yüreğine gam içre.
Savurup tekmesini, kör talihin tahtına
Cephelere yaslandı, mavzer tetik nam içre.
Bir ağız yine başla Rum üstüne savlet Türk,
Müstemleke göğsünde devlet kuran devlet Türk!
Vatan bir avuç kara, bir kaç damla da deniz
Zannedip soluklanmak, er kişide hüner mi?
“Devleti kuran benim, yaşatacak sizsiniz...”
Diyenlerin alnında ışıklar hiç söner mi?
Can havlî bir telaşla Rum üstüne savlet Türk,
Müstemleke göğsünde devlet kuran devlet Türk!
Yıldırım oldu düştü, yedi düvel önünde,
Özgürce kükreyişler sermetine hâl oldu.
Karanlığın içinde, çağın azgın gününde,
Kurt misali duruşlar hürmetine hâl oldu.
Bir ömür canla başla Rum üstüne savlet Türk,
Müstemleke göğsünde devlet kuran devlet Türk!
Yas ayini değildir, başak veren şivanlar;
Tarih açıp bağrını, vakte gülümsemez mi?
Ocağımda, barkımda, alaz vurmuş civanlar,
"Sencek lider bir daha nasıl gelir?" demez mi?
Ey mukaddes savaşla Rum üstüne savlet Türk,
Müstemleke göğsünde devlet kuran devlet Türk!