Y-CHP BİR “MİLLÎ GÜVENLİK SORUNU” MU?

25 Kasım 2021 10:08 Nihat YAZAR
Okunma
805

Y-CHP BİR “MİLLÎ GÜVENLİK SORUNU” MU?
Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Sayın Devlet Bahçeli Kemal Kılıçdaroğlu’nun Yeni CHP’sinin ciddi bir “millî güvenlik sorunu” olduğunu sıkça dile getirmişti. Ogün bugün yaşanan gelişmelere ve ülkemizin en temel meselelerinde Kılıçdaroğlu’nun takındığı tavır ve söylemlerine baktıkça MHP Lideri’nin ne denli haklı olduğu ortaya çıkıyor. En son Sınır Ötesi Harekâtlarla ilgili tezkere oylamasında CHP’nin takındığı tavır CHP’nin ülke açısından nasıl bir “millî güvenlik sorunu” olduğunun en somut kanıtı.  Ülkemizin güvenliği açısından en büyük tehdit ve problemin PKK-YPG-PYD terör örgütü olduğunu hepimiz biliyoruz.  Vatanımızın bölünmez bütünlüğüne ve devletimizin varlığına kast eden bu terör örgütlerinin sınır ötesinde yani Irak ve Suriye’de yuvalandığı ve oralardan beslendiği de hepimizin malumu. Yani Türkiye’nin varlığına kast eden bu terör belasından kurtulması ve bu tehdidi bertaraf edebilmesi sınır ötesi yapacağı harekâtlara bağlı. Diğer bir ifadeyle vatanımızın bölünmez bütünlüğünü sağlayabilmenin yolu doğrudan bu operasyonlardan geçiyor. CHP lideri PKK’nın siyasi uzantısı olan HDP’nin çağrısına uyarak ülke güvenliğini doğrudan ilgilendiren bu tezkereye karşı çıkıp ret oyu veriyor. Yani Sınır Ötesi Harekâtları durdurun, PKK-YPG-PYD terör örgütlerine karşı mücadele etmeyin demiş oluyor. Başka bir açıdan da bu terör örgütlerine sahip çıkmış, koruyup kollamış oluyor. Tıpkı HDP gibi, tıpkı terör örgütlerini koruyup kollayan ABD gibi!  Şimdi MHP liderinin CHP’yi “millî güvenlik sorunu” olarak görmesi yanlış mı? Aynı Kılıçdaroğlu, tezkereden bir hafta önce de Sorosçu Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istemişti. Kılıçdaroğlu’nun ardından da ABD başta olmak üzere 10 ülkenin büyükelçisi ortak bir bildiri kaleme alarak küstahça Türkiye’ye ayar vermeye yeltenmişler ve Türk devletinden ve Sayın Cumhurbaşkanımızdan hak ettikleri cevabı almışlardı.  CHP lideri, Türkiye’nin egemenlik alanına müdahale etmeye yeltenen büyükelçilere bir çift laf söylemediği gibi tam tersine büyükelçileri “istenmeyen adam” ilan eden Sayın Cumhurbaşkanı’na tepki koymuştu.  Türkiye’nin bağımsızlığına ve egemenlik haklarına müdahale eden büyükelçilerle aynı dili kullanmak hatta onlara arka çıkmak ülkemiz açısından ciddi bir güvenlik sorunu değil mi? CHP, daha önce de bütün emperyalist ülkeler binlerce kilometre uzaktan gelip akbaba gibi Libya’ya çullanırken, Türkiye’nin millî güvenliği açısından elzem olan Libya tezkeresine karşı çıkmış ve emperyalist ülkelerle aynı dile kullanıp, aynı eleştiriyi yöneltmişti.  Bu zihniyet Türkiye’nin, uluslararası hukuktan doğan haklarına sahip çıkarak Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmaları yapmasını, Mavi Vatan’a sahip çıkmasını tıpkı emperyalist ülkeler gibi “yayılmacılık” olarak görmüş ve Yunanistan’la ağız birliği yaparak Türkiye’yi suçlamıştı. Hatırlayalım aynı CHP, yine Maraş’ın halka açılmasında ve Kıbrıs davamızda da emperyalistlerle aynı tavrı sergilemişti. Azerbaycan,  Ermenistan tarafından işgal edilen Karabağ’ı işgalden kurtarırken, CHP, Türkiye’yi Karabağ’a cihatçı göndermekle dünyaya jurnallemişti. Daha hangi birini sayalım?
Ayasofya ibadete açılırken Batı’yla beraber yas tutmasını mı?
Ahlat’a Türk mührü vurulurken tepki koymasını mı?
HDP ile ittifak kurmasını mı?
HDP ile ortak Anayasa çalışması yapmasını mı?
İki de bir “Kürt Açılımı”ndan bahsetmesini mi?
PYD-YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmemesini mi?
Sınır Ötesi Operasyonlara özellikle de Afrin Harekâtı’na karşı çıkmasını mı?
KHK ile görevden alınan FETÖ’cülere sahip çıkarak ‘FETÖ Açılımı’na hazırlanmasını mı?
Hangi konuyu ele alırsak alalım, nereye bakarsak bakalım Türkiye’nin millî güvenliğiyle ilgili ve millî bekamızı doğrudan ilgilendiren her konuda Kılıçdaroğlu’nun Y-CHP’si hem Türkiye’nin karşısında duruyor hem de 15 Temmuz’da bozguna uğrayan ABD ve Emperyalist Batı’yla aynı dili kullanıp aynı safta yer alıyor. Bu somut tespitler ortadayken CHP’yi ülkemiz için çok büyük bir “millî güvenlik sorunu” olarak görmek isabetli bir tespit, haklı bir ikaz değil mi?