KARABAĞ’IN STRATEJİK ÖNEMİ

18 Ocak 2021 10:55 İsmail CİNGÖZ
Okunma
535
KARABAĞIN STRATEJİK ÖNEMİ

KARABAĞ’IN STRATEJİK ÖNEMİ
İsmail CİNGÖZ
Sovyet Rusya’da yaşanmakta olan ekonomik sorunların çözülmesi amacıyla 1985 yılından itibaren Mihail Gorbaçov’un liderliği döneminde Glasnost (açıklık) politikalarının uygulanmasıyla başlayan süreç Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağılmasıyla sonuçlanmıştır. Bu dönemi çok iyi değerlendiren ve 30 Ağustos 1991 günü bağımsızlığını ilan eden dost ve kardeş Azerbaycan’ı ilk tanıyan ülke Türkiye olmuştur. Ardından Türkiye ile Azerbaycan arasında başlayan diplomatik ilişkilerin bir sonucu olarak “İş Birliğinin Geliştirilmesi Anlaşması” imzalanmıştır.
İlerleyen süreçte iki ülke 16 Ağustos 2010’da imzaladıkları "Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması" ile “taraflardan birisinin silahlı saldırı veya askerî tecavüze maruz kalması hâlinde veya iki ülkeden herhangi birinin toprak bütünlüğünün korunması gerektiği hâllerde; Birleşmiş Milletler (BM) Antlaşması’nın 51’inci maddesi hükümleri kapsamında, bireysel veya ortak meşru savunma hakkını birlikte uygulayacakları” taahhüdünü protokole bağlamışlardır. 15 Eylül 2010’da ise “Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi Kararı” ile askerî, stratejik ve ekonomik iş birliğini geliştiren Türkiye ile Azerbaycan, 25 Şubat 2020 tarihinde imzaladıkları “Yüksek Düzeyli Stratejik İş Birliği Konseyi Anlaşması” sayesinde ikili ilişkileri her geçen gün daha da ileri seviyelere taşıdıkları görülmüştür. Bu kapsamda; “Silahlı kuvvetlerin yakın iş birliğinin geliştirilmesi, Tarafların savunma ihtiyaçları ve güvenliği için savunma amaçlı ürünlerin ve maddi/teknik araçların sağlanması, savunma amaçlı ürünlerin tasarlanması ve üretimi, savunma amaçlı hizmetlerin sağlanması, ortak askerî tatbikatların ve savunma hazırlığı ile ilgili faaliyetlerin gerçekleştirilmesi, silahlı kuvvetler için uzmanların yetiştirilmesi, Silahlı kuvvetlerin lojistik desteğinin sağlanması” ekseninde müşterek çalışmalar içerisinde olan Türkiye ile Azerbaycan ordusu defalarca ortak tatbikatlarla operasyon kabiliyetlerinin arttırılmasına yönelik çalışmalar içerisinde de olmuşlardır. Zengin petrol ve doğal gaz yataklarına sahip olan Azerbaycan, gelirinin önemli bir kısmını ordusunun imkân ve kabiliyetlerinin arttırılmasına ayırmıştır. Başta Rusya olmak üzere Rusya, Türkiye ve İsrail’den satın aldığı modern ve ağır silahlarla, ekipmanlarla ordusunu donatan Azerbaycan, bir taraftan da NATO kapsamında görev alan Türkiye’nin askerî tecrübelerinden istifade edebilmeyi başarmıştır. Dolayısıyla Kosova ve Afganistan’da görevlendirilen Türk askerine Azerbaycan ordusu askerleri de dâhil edilmiş ve tecrübe kazanmaları sağlanmıştır.  Azerbaycan ordusu büyük bir sabırla her geçen gün askerî gücünü, imkân ve kabiliyetlerini arttırırken; 1988-1994 yılları arasında Azerbaycan topraklarının ¼’ünü işgal eden ve uluslararası hukuk kurallarını yok sayan Ermenistan, aynı zamanda bütün dünyanın gözleri önünde arsızca tacizlerini sürdürmüştür. 27 Eylül 2020 günü Dağlık Karabağ bölgesinden yine tacizlerde bulunan Ermenistan’ın bu hareketi bardağı taşıran son damla olmuştur. 1988-1994 yıllarında yaşanan kanlı saldırılarla Azerbaycan’ın Karabağ bölgesini işgal eden, masum sivil Azerbaycan Türklerine soykırım uygulayan Ermenistan’a karşı 27 Eylül 2020 tarihinde askerî harekât başlatan Azerbaycan ordusu, 44 gün devam eden çatışmalarda büyük başarılar elde etmiştir. Azerbaycan ordusu karşısında başarılı olamayan ve işgal ettikleri toprakların bir kısmından geri çekilmek zorunda kalan Ermenistan, Rusya’nın devreye girmesiyle 9 Kasım 2020 günü yenilgiyi kabul etmiş ve Azerbaycan-Ermenistan-Rusya “Üçlü Ateşkes Anlaşması”nı imzalamıştır. Bir gün sonra yürürlüğe giren ateşkes gereği, Hocalı ile Hocavend, Hankendi ve Ağdere (Dağlık Karabağ) hariç olmak üzere işgal altındaki Azerbaycan topraklarının büyük bir kısmı kurtarılmıştır. Azerbaycan’ın İran sınırını tekrar kontrolü altına alması, Nahçivan ile kara yolu bağlantısı koridorunu kurma hakkı elde ederek Türkiye ile de kara yolu bağlantısını kuracak olması İran’ı endişelendirmiştir. Çünkü işgal yılarından itibaren Nahçivan ile İran üzerinden bağlantı ve ticaret kurulması İran için çok önemli jeopolitik üstünlüğün yanında çok büyük ekonomik kazançlar kapısıdır. Ayrıca Avrupa’nın ve Türkiye’nin Orta Asya kara yolu bağlantısı da İran üzerinden yapılan geçişlere alternatif getirecek olmasını İran istemeyecektir. Zira Azerbaycan ve Ermenistan sahasına açılacak olan yeni kara ve demir yolu koridorları ile İran, stratejik kara yolu güzergâhını, çok önemli bir gelir kaynağını ve politik etkisini kaybedecektir. 2020 yılı içerisinde bütün dünyayı olumsuz etkileyen koronavirüs sürecinde bile aylık ortalama 12 bin Türk tırının İran üzerinden Afganistan ve Türk Cumhuriyetlerine geçtiği görülmektedir. Kamyon başına 700-800 Amerikan doları geçiş ücreti ödendiği  düşünülürse İran’ın maddi kaybı çok büyük olacaktır. Lakin İran’ın kayıpları sadece bunlarla sınırlı kalmayacaktır. İran’ın Avrupa’ya naklini planladığı doğal gaza, alternatif tedarikçi ülke sayısı artmıştır. 1996’dan itibaren Rus gazlarına alternatif olarak gündemde olan Trans Hazar Boru Hattı (TANAP) projesinin Türkmenistan’ın da dâhil edilerek güncellenmesi olasılığı kuvvetlenmiştir. 2017 yılında dondurulan Türkmenistan-İran-Türkiye boru hattı projesi, İran devre dışı bırakılarak Zengilan Koridoru üzerinden Nahçivan-Türkiye hattından tekrar projelendirilebilir. Türkiye, 1996 yılından itibaren 1000 metreküpü 490 Amerikan doları karşılığı İran’dan gaz almaktadır. Türkiye’nin, 335 Amerikan doları olan Azerbaycan gazını Zengilan Koridoru-Nahcivan üzerinden inşa edilmesi mümkün hâle gelen yeni bir boru hattı ile tedarik etmesi mümkün hale gelmiştir. Azerbaycan, İran üzerinden Nahcivan’a gönderdiği gazdan %15 komisyon vermektedir. İran bu gelirini kaybedecektir. İran-Ermenistan boru hattının önemi azalacaktır. Bu olasılıklar değerlendirildiğinde; Karabağ üzerinden yaşanan son gelişmelere bağlı olarak İran, bölgesel güç dengeleriyle birlikte çok önemli maddi kayıplar da yaşayacaktır. Ayrıca ABD ve İsrail’in Türkiye’yi köprü olarak kullanarak, Hazar Denizi havzasına ulaşma imkânı olması da İran’ı endişelendiren bir başka husus olduğu hatırda tutulmalıdır. Mevcut gelişmeler genel hatlarıyla İran’ın aleyhine görülse de yıllardır atıl durumda olan ve Azerbaycan-İran sınırından geçen Erivan-Nahçivan-Azerbaycan demir yolunun aktif edilmesi hâlinde memnun kalacağı muhakkaktır. Zira tekrar inşa edilecek olan demir yolu vasıtasıyla ulaşabileceği Gürcistan ve Rusya’ya ulaşabilecek ve ticaretini geliştirebilecek imkâna da sahip olacak ve kayıplarını tolere imkânı bulabilecektir. Yeniden inşa edilmesi planlanan demir yolları ve kara yolu hiç kuşkusuz en çok Türkiye’ye yarayacaktır. Çünkü bu sayede Ermenistan-Dağlık Karabağ-Laçin Koridoru ve Nahcivan-Azerbaycan-Zengilan Koridoru ile Azerbaycan ve Orta Asya sahasına rahatlıkla ulaşabilecektir. Burada gözden kaçırılmaması gereken nokta Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın; inşa edilmesi planlanan demir yolunu kasdederek; “Azerbaycan üzerinden Rusya ile Nahcivan üzerinden de İran ile ticaret yapmayı umduklarını” söylemesidir.  

Sonuç Olarak
Ateşkes kapsamında 28 yıldır işgal ettiği Azerbaycan topraklarından (Dağlık Karabağ bölgesi hariç olmak üzere) çekilen Ermenistan’ın Kelbecer bölgesindeki altın madeni yatakları dâhil olmak üzere kıymetli maden yataklarının paylaşımlarının nasıl yapılacağı, Fransa’nın Dağlık Karabağ bölgesinin sözde bağımsızlığını tanıma çabaları, ateşkesi ve bölgesel barışı tehdit etmektedir. Karabağ çatışmaları yaşanırken ve sonrasında Kafkaslar bölgesinde Türkiye’nin etkinliğinin artması, Azerbaycan’ın İran sınırını tekrar kontrol altına alması ve Rus Barış Kuvvetleri adıyla Rus askerlerinin bölgeye dönmesi İran’ın bölgesel stratejileri için kaygıyla izlenmektedir. Ancak İran’ı en fazla kaygılandıran husus çok büyük ekonomik kayıplarla karşı karşıya kalacak olmasıdır. Karabağ ve Dağlık Karabağ bölgelerinde 23 kontrol noktası ile genel kontrolün Rusya’ya geçiyor olması nedeniyle asıl büyük kazanan taraf Rusya olsa da uzun vadede Türkiye’ye jeopolitik, jeostratejik, ekonomik ve enerji nakil hatlarının kontrolü açısından büyük kazanımlar sağlayacak olması açısından önemlidir. Bu durum Türkiye’nin stratejik açıdan elini güçlendirirken bir taraftan da Türkiye ile Azerbaycan’ın birlikte hareket ediyor olması Rusya’nın bölgesel gücünü kısmen de olsa kısıtlayacaktır. Türkiye’nin Azerbaycan ve Kafkaslar politikası ABD planları ile uyumlu ve Türkiye’yi bir köprü olarak kullanmak isteyecek olsa da ABD Karabağ çatışmalarında oyun dışı kalmayı içine sindirememektedir. Aynı şekilde Fransa’da devre dışı kalmış olmaktan hoşnut değildir. Dolayısı ile bir şekilde bölgedeki etkinliklerini arttırmaya çalışacaklardır. Rusya’da ABD ile Fransa’nın Kafkaslar’da etkinliğini arttırmalarını istemeyecektir. Dolayısıyla Rusya, Türkiye ile diyaloğunu sürdürmek zorunda olduğunun bilincinden hareket ederek; “Suriye, Libya, Azerbaycan/Karabağ, Kırım, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs konularında yaşanan anlaşmazlıkları aşabilmek için” orta yol arayışında olacaktır. Türkiye karar alıcı mekanizmaları buradan hareketle Rusya ile diplomasi diyaloğunu geliştirerek; ABD, Avrupa Birliği ve diğer Avrupa ülkelerine karşı ortak strateji üzerine birlikte hareket edebilmelidir.
Son söz olarak; henüz erken olmakla birlikte, beş yıl sonra Rusya’nın Karabağ ve Dağlık Karabağ bölgesinden çıkartılabilmesi için Türkiye ve Azerbaycan çok iyi stratejik hamleler geliştirebilmelidir. Aksi hâlde Rusya bölgede kaldığı sürece Türkiye, Azerbaycan, Türk Cumhuriyetleri ve Orta Asya bağlantıları sürekli Rusya’nın denetimi ve gölgesi altında kalacaktır.