TÜRKİYE’NİN EĞİTİM İLE İMTİHANI VE UZAKTAN EĞİTİM MESELESİ
Semih DİRİ
Tüm dünyayı etkisi altına alan ve Türkiye'de büyük ölçüde etkisini hissettiren KOVİD-19 salgını her alanda hayatı pek çok açıdan olumsuz etkiledi ve etkilemekte. Bilindiği gibi ülkemizde ilk KOVİD-19 vakası Sağlık Bakanlığı tarafından 10 Mart 2020'de açıklandı. Ülkemizde virüse bağlı ilk ölüm ise 15 Mart’ta gerçekleşti. Toplu etkileşimin üst seviyede olduğu eğitim kurumları bu konuda alınan tedbirlerin merkezinde yer aldı ve salgın başından beri salgından en çok etkilenen alanlardan biri de eğitim oldu. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın yaptığı açıklamada 16 Mart'tan itibaren ilkokul, ortaokul ve lise eğitimine bir hafta, üniversite eğitimine ise üç hafta ara verileceğini; 23 Mart'tan itibaren uzaktan eğitimle televizyon ve İnternet ortamından eğitim öğretime devam edileceğini açıkladı. 23 Mart'ta, Millî Eğitim Bakanlığı ve Türkiye Radyo Televizyon Kurumu iş birliğiyle açılan ilkokul, ortaokul ve lise derslerinin uzaktan işlendiği TRT EBA (Eğitim Bilişim Ağı) TV yayınlarına başladı.
25 Mart'ta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ve Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un ortak düzenlediği basın toplantısında; okullara verilen aranın 30 Nisan'a kadar uzatıldığını açıklandı. 26 Mart'ta YÖK Başkanı Yekta Saraç, üniversitelerde bahar döneminde yüz yüze eğitimin yapılmayacağını ve eğitim öğretim sürecini sadece uzaktan eğitim ile sürdürüleceğini, Yükseköğretim Kurumları Sınavı'nın ise 25-26 Temmuz'a ertelendiğini açıkladı. Tekrar bir uzatmaya gidilerek 29 Nisan'da Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, eğitime verilen aranın 31 Mayıs'a kadar uzatıldığı bildirildi. 4 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı açıklama ile Lise Giriş Sınavı'nın (LGS) 20 Haziran'da, Yükseköğretim Kurumları Sınavı'nın (YKS) ise 27-28 Haziran'da yapılacağı bildirildi. 18 Mayıs'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Haziran'da açılması beklenen okulların açılmayacağını ve 2019-2020 eğitim ve öğretim yılının sona erdirildiğini açıkladı. Erdoğan, yeni eğitim ve öğretim yılının eylül ayında başlayacağını belirtti. Süreç boyunca 20 yaş altı bireylere sokağa çıkma kısıtlaması da getirilerek eğitim anlamında öğrenciler için peş peşe gelen açıklamalarla, eğitimde sağlık açısından gerekli olan tüm tedbirler alınmış oldu. Buna karşın özellikle YKS’ye hazırlanan öğrencilerin sınav tarihlerinde meydana gelen değişiklikler öğrenciler tarafından tepkiyle karşılandı. Her şeye rağmen planlama ve erken tedbir alma açısından Türkiye bu süreci oldukça başarılı şekilde yürüttü.
İletişim teknolojileri her geçen gün gelişmekte. Buna bağlı olarak geleneksel pek çok kavram, teknoloji imkânlarıyla önemli bir değişim ve dönüşüm yaşamaktadır. Salgın sürecine tüm dünyada olduğu gibi salgına başta hazırlıksız yakalan ülkemiz eğitimdeki duraklamayı azaltmak için iletişim teknolojileri kullanarak zaman ve mekân bağımsız şekilde öğrencilerin eğitim almalarının sağlanması amacıyla TV ve GENEL AĞ kullanımıyla uzaktan eğitim modellerini uygulama yoluna gitti. Koronavirüs döneminde 1,5 aylık zaman diliminde toplam 12 milyon 500 bin öğrenci ve veliye rehberlik hizmeti verildi. GSM şirketleriyle yapılan iş birliği neticesinde İnternet paketi hediyeleriyle EBA’ya girişin kolaylaştırılması konusunda girişimlerde bulunuldu. Nüfusun ve eğitim alan öğrenci sayısının oldukça yüksek olduğu ülkemizde bireyler ve bölgeler arasındaki fırsat eşitsizlikleri düşünüldüğünde tam anlamıyla yeterli sayılmasa da verilen hizmet ümit verici. Ancak teknik anlamadaki yapılanmayı içerik açısından gerçek anlamıyla destekleyebildiğimiz ne yazık ki söylenemez.
En yaygın tanımıyla eğitim, bireyin davranışlarında kendi yaşantısı yoluyla, kasıtlı bir biçimde istendik değişiklikler meydana getirme süreci olarak bilinir. Öğretim ise kişiye, belli bir ereğe ulaştıracak bilgileri öğretmek işi olarak açıklanabilir. MEB’nin uyguladığı müfredata ve içeriklere genel anlamıyla bakıldığında ülkemizde öğretimin eğitimin önüne geçtiği bilhassa sınav sistemlerinin ekseriyetle ezber ve çözüm temelli öğrenmelere ayrıldığı söylenebilir. Okumanın, sorgulamanın ikinci plana atıldığını, yaratıcılık temelli eğitim yerine formüle edilmiş bilgi aktarımı yapıldığını söylemek gerekir. Bu mesele hakkında tezler, kitaplar yazılmış, yazılacak bir konu. Uzaktan eğitim özelinde meseleyi değerlendirmek gerekirse… Öğrencilere sunulan içerikler doğayı, insanı, dünyayı tanıtmaktan uzak, yaşamla birleştirilebilecek bilgilerden ziyade çocuk ve gençlere test mantığını dayatan bir nitelik taşıyor. Söz gelimi “Türk dili ve edebiyatı” derslerinde çocuk ve gençlerin yaşlarına uygun şiirler, öyküler, romanlar okutulması yerine edebiyat tarihi bilgileri, yazar eser isimleri ezberletilmekte. Fizik derslerinde teori ile uygulamayı birleştiren hususlar, güncel bilimsel gelişmeler aktarılması yerine yoğun teori ve formül içeren soru çözümleri üzerinde duruluyor. Bu süreç kaliteli belgesellerle ve temel okuma isteğini kamçılayan kitaplarla desteklenebilirdi. Yoğun öğretim planlarına rağmen 2 milyon 390 bin 188 adayın girdiği geçen yılın YKS’sinde Türkçe 40 soruda 14 bin 673 ortalama, sosyal bilimler 20 soruda 6 bin 687 ortalama, temel matematik 40 soruda 5 bin 672 ortalama, fen bilimleri 20 soruda 2 bin 243 ortalama net sayılarına sahip. Bu sonucun pek çok boyutu mevcut. Türkçenin merkeze konmadığı bir sistemde, gençlere sosyal bilimleri ve fen bilimlerini özümsetme olanağı yoktur. Sunuşla bireye dikta edilen öğrenmenin kalıcılığı ve verimliği de son derece şüpheli.
Uzaktan eğitim sürecinde sportif ve sanatsal aktiviteler de yaptırılmaya çalışıldı. Ülkemizde boş zaman ve toplu oyunlar olarak algılanan beden eğitimi dersleri, gençlerin fiziksel ve sosyal gelişimi için çok önemli. Pek çok okulda beden eğitimi, müzik, resim gibi dersler resmiyette gösterilmesine karşın bilhassa özel okullarda sınav hazırlığı adı altında gasbedilmekte, bu derslere test çözüm saatleri konulmaktadır. Bu noktada genelleme yapmaktan kaçınmakla beraber beden eğitimi dersleri, öğrencilerin oyun oynadıkları bir zaman olarak algılanmakta. Bu dersler gelişmiş ülkelerde ise spor branşlarının hem teorik anlatıldığı hem de yeteneğe ve ilgiye göre uygulandığı önemli bir zaman dilimi kabul edilmekte. Uzaktan eğitim olarak fiziksel aktivitelerin yapıldığı bir içerikte spor kıyafeti giymeyen eğitmen sosyal medyada da tepkiyle karşılandı. Sosyal medyada uzaktan eğitim süreciyle ilgili eleştirilerin bir kısmını yersiz bulsak da spor kıyafeti giymeyen eğitmene yapılan eleştiriler oldukça yerindeydi. Hem sistemin bu alana verdiği “değeri” göstermesi hem de okula spor kıyafeti götürmediği için ceza alan bir neslin tepkisini içerdiği için bizce bu eleştiriler mizahi ve yerindeydi.
Uzaktan eğitim derslerinde görev alan öğretmenlerin kılık kıyafetleri, fiziki görünüşleri ile ilgili yapılan ahlak dışı mizahı ise ayrı bir kefeye koymak gerekir. Ülkemizde hâlen eğitimin bu tip konuların bir kesim tarafından köpürtülen tartışmalara alet edilmesi son derece üzücü. İlköğretim öğrencilerine İngilizce anlatan öğretmenin yaş grubuna uygun eğlenceli mimikleri de belli çevrelerce alaya alınarak işine özveriyle yaklaşan bir eğitimcinin onuru incitiliştir. Çok tartışılan konulardan biri de EBA TV’de din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeninin derste yaşadığı dil sürçmesinden sonra, “Yahu ne açıklıyorsun, anlat geç.” sözlerinin montajda çıkarılmamış olmasıydı. Meselenin iki boyutu olduğu kanaatindeyiz. Teknik açıdan montaj hatası olarak bakıldığında kısa sürede yapılan bir çalışma için bu tip hatalar kabul edilebilir. Öte yandan sözlerdeki fikir kabul edilebilir bir durum değildir. Zira eğitimcinin temel vazifesi anlatıp geçmek değil; açıklamak, sorgulamaktır. Bu yaklaşım, üzerinde düşünülmesi gereken kritik bir nokta.
TRT EBA TV ilk gün yayınında ortaokul öğrencilerine animasyon filmle Adnan Menderes'in idam sahnesinin izletilmesi tepkilere yol açtı. Bakan Ziya Selçuk bir açıklama yaparak görüntüleri onaylamadığını ve çocuklara uygun olmadığını kabul ettiğini ifade etti. Kamuoyunda animasyon filmle ilgili çeşitli tartışmalar yapıldı. Türkiye’de eğitimde siyasi ve tarihî meseleler hakkındaki öğretim yaş grubunun pedagojik koşulları dikkate alınarak Atatürk ilkleri ışığında Türk milletinin yüzlerce yıllık köklü geçmişinin bilincinde varılarak yapılmalıdır. Türk genci, gerçek tarihî kahramanlarını Türklük ve Türkçe bilinci aşılanarak öğrenmeli ve içselleştirilmedir. Siyasi koşullardan ve ideolojilerden azade biçimde çağdaş Cumhuriyet’imizin rehberi Atatürk ilkeleri ve bu ilkelerin tarihî temeli olan Türk milliyetçiliği temel rota olmalıdır. Elbette daha üst yaş gruplarında yakın dönem siyasi tarihimiz öğretilmeli, askerî darbelerin ülkemizde yol açtığı sıkıntılar öğrencilerimize aktarılmalıdır. Titiz bir çalışmayla hazırlanması gereken bu konular, güncel siyasete alet edilmemeli; aslolanın Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve onun banisi büyük Türk milleti olduğu unutulmamalıdır.
Karantina sürecinde ülkemizde eğitimle ilgili en çok tartışılan diğer iki mesele ise özel okullar ve ücretli öğretmenlik sistemi oldu. Yayın organlarında velilerin özel okul ödemelerini, servis ve yemek ücretlerini peşin ödediklerine, bu ödemelerin akıbetine yönelik boy boy haberler yapıldı. Şüphesiz ki bu konudaki hak mağduriyetleri devletimiz tarafından araştırılmalı, gereken düzenlemeler yapılmalıdır. Konuyla ilgili tartışılmayan ve en az bunun kadar önemli olan sorun ise özel eğitim kurumlarında çalışan binlerce çalışanın mağduriyetidir. Asgari ücrete yahut ondan da düşük ücretlere çalışan on binlerce özel okul öğretmeni ve çalışanı salgın sürecinde mağdur olmuştur. Resmiyette gösterilen ücretleri hesaplarından çekip özel eğitim kurumlarına geri veren, maaşları asgari ücret bandında olan öğretmenlerin durumu gerek hükûmet gerekse medya tarafından görmezden gelinmiştir. Temizlik personelinden, servis şoförüne, güvenliğinden sekreterine binlerce özel eğitim kurumu çalışanı işten çıkarmaların yasaklanmasıyla belki bir süre daha işsiz kalmamış ancak pek çoğu gelirsiz kalmıştır. Bilhassa kurumsallaşmamış bir kısım özel okul açık bir emek sömürüsüyle öğretmenlerini ve personellerini salgın sürecinde mağdur etmiş ve etmektedir. MEB’nin uzun yıllardır ısrarla sürdürdüğü ücretli öğretmenlik uygulamasına tabi öğretmenler de yetersiz özlük haklarıyla ders saati karşılığında ücret aldıklarından salgın süresince derse giremedikleri için gelirsiz kalmışlardır. Mevzuata göre ücretli öğretmenlerin derse giremedikleri için ücret almamaları normaldir. Sorun salgın sürecindeki geçici önemler değil, ücretli öğretmenlik uygulamasının kendisidir. Ücretli öğretmenlere bir ders saati için ödenen tutar 16 TL'dir. Bir ücretli öğretmen haftalık en fazla 30 ders saati görev alabilir. Bu da aylık en yüksek 1900 TL’ye tekabül etmektedir.
Pandemi sürecince sağlık çalışanları büyük bir fedakârlık göstererek canlarını ortaya koymuştur. Onların ne kadar büyük bir emek verdiklerini ne kadar kıymetli olduklarını bu süreçte kamuoyu olarak bir kez daha görmüş olduk. Unutulmamalıdır ki doktordan mühendise, polisten pilota her mesleğin temelinde eğitim ve gelecek nesillerimizi yetiştiren öğretmenlik mesleği vardır. Bu kutsal mesleğin itibarı, geleceğimizin teminatı için öğretmenlerin mevcut statüleri ve imkânları iyileştirilmeli, eğitimdeki çok başlılık başta iktisadi olarak düzeltilmelidir. Öğretmenin eğitim kalitesi ve statüsü yükletilmeden eğitimin içeriğinde dünya ile rekabete girişebileceğimiz düzelmelerin medyana gelmesi olanaksızıdır. Çocukların yarış atı misali-üstelik fırsat eşitliğinin sağlanamadığı-bir rekabetin içinde olduğu eğitim sistemimizde öğretmenlerin yeri, kalitesi her daim tartışmalı olacaktır. Türkiye’de eğitim konusunda yıllardır tartışılan mesele, fizikidir. Binaların iyileştirilmesi, öğrencilere akıllı tahta ve tablet sağlanması içeriği sağlamlaştıramamıştır. Üstelik harcanan bu paralar temelleri yanlış atılmış bir sitemde boşa bir çabadır. Milyonlarca öğrencinin ezbere bilgilerle millî duyarlılıktan, kaliteli okurluktan, vatandaşlık bilincinden, analitik düşünceden yoksun bir eğitimle yarıştığı sınavlarda, karalanan cevap kutucukları değil bizzat geleceğimizdir.