KIBRIS TÜRK İLETİŞİM VE MÜCADELE TARİHİNDE TAKSİ POSTASI
GİRİŞ
Kıbrıs Adası özellikle 1950’li yıllardan sonra Yunanistan’ın Kıbrıs konusunu Birleşmiş Milletlere taşımasıyla uluslararası bir nitelik kazanır. 1 Nisan 1955 tarihinde Yarbay Grivas komutasındaki EOKA teşkilatının Megali İdea doğrultusunda Kıbrıs Adası’nı Yunanistan’a bağlamak için başlattığı tedhiş hareketleriyle kan gölüne dönen ve 25 Temmuz 1974 Nikos Sampson Darbesi’nden sonra gerçekleştirilen 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı ile de ikiye bölünen Ada sosyal bilimlerin farklı disiplinleri açısından her zaman araştırılmaya değer bir konumdadır. Bu araştırmada irdelenecek olan konu ise Kıbrıs’ta posta tarihi, posta haberleşmesinin geçirdiği evreler, özellikle 21 Aralık 1963 Kanlı Noel sonrasında ortaya çıkan Rum ambargoları ve haberleşme sorununun ne şekilde çözüme kavuşturulmaya çalışıldığı ve bugünkü duruma nasıl gelindiği konularıdır. Bu bağlamda ağırlıklı olarak 1958–1963 sürecinde istifade edilen ve Kıbrıslı Türklerin nasıl bir açmaza düştüklerini, seslerini duyurabilmek ve en doğal insan haklarından olan haberleşme hürriyeti konusunda yaşadıkları sıkıntıları giderebilmek için hâl çareleri aradıkları “Taksi Postası, Kızılay Postası, Kıbrıs Türk Postaları Uygulaması, Erenköy Uygulaması ve Sosyal Yardım Uygulaması” ele alınacaktır. Elâzığ Fırat Üniversitesinde 23 Aralık 2008 tarihinde açılışı yapılan Şehit İlhanlar Anıtı nedeniyle yapılan bu toplantıda sunulacak olan bu çalışma esasında Kıbrıs Türklerinin özellikle 1955 sonrasında 1974 Kıbrıs Barış Harekâtına gelinceye kadar yaşadıkları ancak pek de bilinmeyen sıkıntılı dönemi yansıtmayı amaçlamaktadır. İnsan haklarının en basit ve en ilk kuralı olan haberleşme hürriyetine bile tahammül edemeyen Kıbrıs Rumlarının geçmişte Kıbrıs Türklerine yaşattıkları tarihe ışık tutmak ve geleceğe daha iyi bakabilmek amacıyla önemlidir ve bu araştırma da bu amaçla hazırlanmıştır.
1958–1963 DÖNEMİ VE TAKSİ POSTASI
Kıbrıs Adası’nda 1 Nisan 1955 gününden başlayarak Yarbay Grivas idaresinde Ada’yı kan gölüne çeviren EOKA’nın faaliyetleri zaman içerisinde bütün Ada sathına yayılır ve Kıbrıslı Türkleri de tehdit eder bir hâl alır. Kıbrıslı Türkler tarafından tamamen nefsi müdafaa amaçlı olarak başlangıçta Karaçete, Volkan ve 9 Eylül gibi mahallî ve düzensiz organizasyonlar teşkil edilmeğe çalışılsa da bunlar profesyonel EOKA karşısında pek bir varlık gösteremezler. Sonuçta 1957 yılından itibaren Ada’da temeli Dr. Burhan Nalbantoğlu, Kemal Tanrısevdi ve Rauf R. Denktaş tarafından atılan Türk Mukavemet Teşkilatı kurulur ve 1 Ağustos 1958 tarihinden itibaren Türkiye’nin devreye girmesiyle EOKA karşısında profesyonel ve bütün Ada’ya yayılan bir örgütlenme söz konusu olur. Özellikle 1958 yılından başlayarak 21 Aralık 1963 dönemine kadar geçen süreçte Ada tam manasıyla bir korku adası hâline gelmiştir ve bu safhada hayatın pek çok noktasında olduğu üzere haberleşme konusunda da sıkıntılar yaşanmaktadır. 21 Aralık 1963 tarihinden itibaren başlayarak özellikle 1965 yılına kadar devam eden kanlı çatışmaların sonucunda Kıbrıs’ın nispeten daha güvenli olan belli bölgelerinde toplanmak zorunda kalan Kıbrıslı Türkler zorluklar, ambargo uygulamaları, güvensiz bir ortam ve işsizlik sonucunda Ada’dan özellikle İngiltere, Avustralya ve Kanada’ya göç etmeye başlar. Rumların baskı ve ambargosu neticesinde Türklerin yaşamak zorunda kaldıkları bölgelere demir ve demirden imal edilmiş araç ve gereçler, çelik ve çelik ürünleri, kereste ve kereste çivisi, taş, kum, çakıl, tel, gizleme ağı, kablo, tel kesiciler, mayın arayıcılar, patlayıcılar, telsiz, radyo, telefon, saçma, TNT, dinamit, kükürt, çelik, amonyum nitrat, akaryakıt, otomobil yedek parçaları, otomobil lastiği, akü ve her türlü pil ve batarya, dikenli tel çeşitleri, ölçüm aletleri, yangın söndürücü, torba, çivi, çizme, deri mamulleri, lastik ökçe, haki kumaş, eldiven, çorap, palto ve yağmurluk çeşitleri, yünlü malzemeler ve maddeler, kömür, termos ve plastik boru çeşitlerinin girişine Rumlar tarafından müsaade edilmez. Ocak 1964 itibarıyla Kıbrıslı Türklerin Ada’nın nispeten daha güvenli bölgelerine göç etmek veya kaçmak zorunda kalmalarının ardından Rumların uygulamaya başladıkları ambargo ve kısıtlamalar hayatı iyiden iyiye çekilmez hâle getirir. Bu kısıtlamalar arasında en önemlilerinden birisi ise haberleşme ile ilgili olandır. Bu noktada dünya savaş ve siyaset tarihinde ilk defa olarak Kıbrıs Adası’nın farklı noktalarında ve özellikle de Mağusa ve Lefkoşa arasında çalışmakta olan ve sahipleri Türk olan taksi ve otobüs şirketleri devreye girer. Esasında 1950’li yıllardan başlamak üzere Kıbrıs Türk posta haberleşmesinin yükünü çekenler de hep Kıbrıslı Türklere ait köy otobüsleriyle taksilerdir. Kombos Taksi ve Lozan Otobüs Firması gibi şirketlerle hemen bütün köy otobüsleri ve taksiler kasaba ve köyler arasında haberleşmeyi sağlayan en önemli unsurlardır. Genellikle köy kahvesine, bölgedeki bir bakkala veya sabit adres sahibi ve herkes tarafından tanınıp bilinen bir kişiye ve genellikle de köy muhtarlarına bırakılan mektuplar taksi ve otobüsler kanalıyla alıcılarına ulaştırılır. Otobüs ve taksilerden azami istifadeyi sağlayanlardan birisi de o dönemde Türk Mukavemet Teşkilatı’dır. Bu şekilde yazılı mesajların kuryeler aracılığıyla nakledilmesinde teşkilat açısından önemli mesajların nakledilmesinde farklı kuryelerden istifade edilir;
“...Lozan Otobüsü her gün bir defa (Limasol’dan) Lefkoşa’ya gider gelirdi. Sabah gider ve öğleden sonra gelirdi. Veysi Cam’ın Lozan otobüsüyle işimizi görürdük. Bu adamların gösterdikleri özveriyi şimdi etrafı görünce aklıma getirmemeye çalışıyorum ve utanıyorum. Bu adamların yaptıklarını aklıma getirince gözlerim yaşarır...”
Gerek Kıbrıslı Türklerin normal haberleşme faaliyetleri gerekse Kıbrıs Türk toplumuna ait kurum ve kuruluşların ve özellikle de Türk Mukavemet Teşkilatına ait mektupların, resmî evrakların ve askerî dokümanların Ada’nın farklı noktalarına ulaştırılmasında söz konusu taksi ve otobüs yazıhaneleri devreye girmiştir. Bu bağlamda ilk etapta hatırlanabilecek taksi yazıhaneleri ve otobüs firmaları arasında Lefkoşa’da faaliyet gösteren “Kambylili’s Macar Taxi Office /Kambililinin Macar Taksi Yazıhanesi” (Resim 1), Mağusa’da Surlariçi’nde faaliyet gösteren Huskin Kardeşlere ait “Salamis Taksi Yazıhanesi”, yine Mağusa’da faaliyet gösteren “Zafer Taksi Yazıhanesi” ile Lefkoşa’da bulunan “NATO Taksi Yazıhanesi” ile Lefkoşa-Mağusa hattında çalışmakta olan “Taksi Universal” olur. Haberleşme ve Kıbrıslı Türklerin bölgeler arasında ulaşımını ve posta haberleşmesini sağlayan o dönemin en önemli şirketi öncelikle bir arabayla başlayan ve daha sonra da 18 arabalık bir şirkete dönüşen Lozan Taksidir. 1955 yılında taksi yazıhanesinin kurulma aşamasında yazıhanenin ismi konusunda ‘İnönü ve Lozan’ arasında kararsız kalan şirketin ortakları Veysi Cam, Cemal Desoto ve Cemal Hamza daha sonra ‘Lozan’ üzerinde karar kılarlar. Lefkoşa’da bulunan Bel-Cola fabrikasından bir kulübe, Komiser Muavini Ahmet Sami Bey’in büyük desteğiyle telefon, elektrik ve diğer bürokratik işlemler tamamlanır ve yazıhane işe başlar. Böylece önce Lefkoşa, Limasol bölgesinde seyahat edenler ve daha sonra da TMT’nin direktifleriyle Girne yolcuları da Rumların elinden kurtarılır ve hem yolcu hem de kuryelik uzun zaman devam eder. Söz konusu bu taksi yazıhaneleri ve otobüs firmaları aracılığıyla posta haberleşmesinin yapılması ise günümüzde posta hizmetlerinin yürütülmesiyle neredeyse aynı şekilde yapılır. Burada hassas nokta ise gönderilecek mektubun köy, kasaba veya ilçe merkezlerinde gizlice taksi yazıhanesine getirilmesi ve hiç kimseye hissettirilmeden işlemlerin yürütülmesidir. Özellikle EOKA’nın faal olduğu dönemlerde ve İngiliz idaresinin sıkıyönetim uygulamalarının söz konusu olduğu 16 Ağustos 1960’a kadar geçen süreçte gizlilik ve dikkat en önemli ve dikkat edilmesi gereken husus olarak ortaya çıkar. Taksi yazıhaneleri veya otobüs işletmeleri tarafından alınan bu mektuplar tıpkı günümüzde olduğu üzere “Taahhütlü/Sigortalı (Registered)” olarak gönderilir. Doğal olarak üzerlerine herhangi bir pul yapıştırılmayan ve ücret ödenmeyen mektuplar taksi yazıhanesi tarafından bir deftere kaydedilir ve mektubun üzerinde alındığı tarihle birlikte kayıt numarası yazılır. Hemen ardından posta damgası yerine geçecek şekilde yazıhanenin resmî kaşesi zarfların üzerine vurulur. Götürülen mektubun hassasiyeti ve götürüleceği bölgeye göre özen gösterilen mektup taksi veya otobüs şoförü tarafından arabanın hiç kimsenin bulamayacağı ve tahmin edemeyeceği yerlerine saklanır ve güvenle alıcısına teslim edileceği ana kadar emniyete alınır ve yola çıkarılır. Özellikle Lefkoşa-Mağusa ve Mağusa-Lefkoşa hattında uygulanan bu yöntemle varış noktasına ulaşan taksi veya otobüs yazıhanenin önüne park edildikten sonra mektubun alıcısı tarafından yine aynı dikkat ve güvenlik tedbirlerini elden bırakmadan teslim alınır. Bu aşamada tıpkı mektubun teslim alındığı şekilde mektup zarfının üzerine bu sefer varış noktasındaki taksi yazıhanesinin resmi kaşesi vurulur, o günün tarihi atılır ve yine bir kayıt numarası verildikten sonra alıcısına teslim edilir. Böylece iki merkez arasında gönderilen mektup hem gönderildiği noktada ve hem de varış noktasında kayıt altına alınmış ve çifte taahhüt (sigorta) işleminden geçirilmiş olur. Taksi ve otobüslerle posta haberleşmesi başta Lefkoşa ve Mağusa olmak üzere adanın farklı yerlerinde de aynı şekilde ve uzun yıllar devam eder; ancak Türk bölgeleri arasında haberleşmeyi sağlayan otobüs şoförleri gönüllü olarak yaptıkları bu hizmetten Rumlar tarafından hep alıkonulmak istenirler ve çeşitli baskılara maruz kalırlar. Örneğin üzerinde gideceği bölgeye ulaştırılmak üzere verilen mektuplar bulunan bir Türk şoför 14 Haziran 1965 tarihinde yasa dışı bir iş yaptığı gerekçesiyle 120 Kıbrıs lirası para cezasına çarptırılır ve 12 gün tutuklu kalır. Çekilen bütün bu sıkıntılara rağmen Kıbrıslı Türkler aynı şeyi Rumlara yaşatmak istemez ve Lefkoşa’nın Rum kesiminden gönderilen posta gönderileri ve Girne’ye gidecek olan Kıbrıslı Rumlarla ilgili olarak Birleşmiş Milletler Kıbrıs Barış Gücü (United Nations Forces in Cyprus) öncülüğünde Rumların Lefkoşa’nın Türk bölgesinden ve Boğaz bölgesinden güvenle geçebilmeleri için günde iki sefer konvoy oluşturulur. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla beraber ilk günlerde İngiliz idaresinden kalan bazı pullar üzerine Türkçe ve Rumca olarak sürşarj yapılır ve bunlar posta haberleşmesinde kullanılır. Ayrıca Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tesis edildiği 16 Ağustos 1960 tarihinde devletin ilk pulları da tedavüle çıkartılır. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa’sı Londra ve Zürih Anlaşmaları sonrasında yürürlüğe girmiştir ancak Ada’da Türk ve Rum toplumlarının Ada’da eşit haklara sahip olmalarını öngören Anayasa’nın tam manasıyla hazır olduğunu ve beklentileri karşıladığını belirtmek mümkün değildir. Öte yandan her ne kadar Ada’da Rumlar ve Türkler arasında bir anlaşmaya varılarak yeni bir devlet kurulmuşsa da Dikelya, Pergamos, Ayinos Nicholas, Episkopi, Paramali ve Xylophagou bölgeleri de hâlâ İngiliz kontrolü altındadır. Bugün bile Ada’nın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Kıbrıs Rum yönetimi arasında ikiye ayrıldığı ileri sürülse de esasında Ada 3 parçaya ayrılmış durumdadır ve İngiltere’nin Ada’da iki özerk bir hukuka sahip askerî üsleriyle ilgili olarak hatırı sayılır bir ağırlığı söz konusudur. Yapılan anlaşmaya göre Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından basılan bütün değerli kâğıtların üzerinde (resmî pul, damga pulu, posta pulu, para vb.) Türkçe, Rumca ve İngilizce olarak Kıbrıs ifadesi yazılı olacaktır; ancak bütün bunlar sadece kâğıt üzerinde kalır ve devlet idaresi sadece Rumlara hizmet eden bir kurum hâline dönüşür. 1960–1963 yılları arasındaki 3 yıl içinde Londra ve Zürich Anlaşmalarının isabetsiz ve kendi iradesinin dışında imzalandığını tekrarlayıp duran Makarios, Enosis hedefine ulaşabilmek için Kıbrıs Cumhuriyeti’ni atlama tahtası olarak görür. EOKA’nın bütün ileri gelenleri kilit noktalarda görevlere getirilir ve gizli silahlanmaya da hız verilir. Makarios bunun için bu dönemde bütün gücünü Anayasa’nın ve özellikle Türklerle ilgili olan 13. maddenin değiştirilmesi yönünde yoğunlaştırır. Oluşturulan Kıbrıs Cumhuriyeti’ni yıkmaya ve daha sonra ortaya çıkacak Akritas Planı ile Ada’daki bütün Türkleri katletmeye yönelen Rumlar oluşturulan Cumhuriyet’in korunmasına da müsaade etmezler. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra faaliyetlerine son verdiği ve silahlarını teslim ettiği açıklanan EOKA’nın ise bu silahları gerçekte teslim etmediği zaman içerisinde pek çok vesileyle ortaya çıkacaktır. Ada’da kalıcı barışı sağlama yönündeki girişimler devamlı olarak sekteye uğrar ve Ada’nın bir Yunan adası hâline getirilmesi yönündeki girişimler artarak devam eder. Posta idaresi tarafından tedavüle çıkartılan her yeni pul serisinde Türkçe ibareler devamlı olarak küçültülür ve bu durum 1963 yılına kadar bu şekilde devam eder. Ada’daki Türk toplumu üzerinde baskılarını gittikçe arttıran Kıbrıslı Rumlar bir yandan da uyguladıkları kurnazca taktiklerle uluslararası platformlarda Türklerin hep oyunbozan ve kuralları hiçe sayan bir davranış içinde oldukları mesajını verirler. Örneğin Kıbrıs Cumhuriyeti tarafından 5 Mayıs 1964 tarihinde tedavüle çıkartılan pul serisi “Birleşmiş Milletler Kararlarına Saygı” konuludur.