BARIŞ PINARI HAREKÂTI “Hangi ile benim törem değse Düzenlenir o il tümden taş olsa.” Yusuf Has Hacip – Kutadgu Bilig /830/

14 Kasım 2019 14:20 Nevin TAŞLIÇAY
Okunma
1525
BARIŞ PINARI HAREKÂTI  “Hangi ile benim törem değse Düzenlenir o il tümden taş olsa.” Yusuf Has Hacip – Kutadgu Bilig /830/

Tarih, mücadele öyküleridir. Geçmişten günümüze; tarih başlığı altında kaleme alınan yazılar, dile getirilen anlatılar incelendiğinde insanın insanla, toplulukların birbirleriyle veya devletlerin doğrudan ya da dolaylı yollarla askerî/fiziki, politik yahut fikri zeminde yürüttükleri mücadelelerden müteşekkil olayların aktarıldığı görülmektedir. Çoğunlukla askerî alanlarda görülen bu mücadele olgusu, küreselleşme süreci ve Soğuk Savaş Dönemi sonrasında, belirtilen dönem öncesine göre kavramsal ve stratejik açılardan çeşitli değişikliklere uğramıştır.
Tarihin eski devirlerinden bu yana savaş en etkili mücadele aracı olarak görülmüş fakat Soğuk Savaş Dönemi’nin sona ermesiyle savaş kavramı; aktörlerinden tanımına, yöntemlerinden stratejilerine kadar köklü değişikliklere uğramış, doğrudan askerî/fiziki çatışmalar yerini stratejik güç mücadelelerine bırakmıştır.
Devletler arası savaşların yerini iç savaşların alması, güç kullanma tekellerinde özelleşme, devlet dışı organizasyonların savaşların temel aktörleri hâline gelmesi, araçsallaştırılan etnik/dinsel kimlikler üzerinden oluşan veya oluşturulan radikal örgütler günümüz stratejik mücadele anlayışının temel dinamiklerini teşkil eder konuma gelmiştir.
Bugünün dünyasında gerçekleşen stratejik güç mücadelelerinin anlaşılabilmesi, bahsi geçen dinamikler üzerinden yapılan analizlerle mümkün olabilecektir.
2010 Aralık ayında Tunus’ta baş gösteren ve kısa zaman içerisinde Arap dünyasına yayılan halk hareketleri Tunus, Yemen, Libya, Mısır’da mevcut hükûmetleri değiştirmiş ardından 2011 Mart ayında bu hareketler Suriye’ye yayılmıştır. “Arap Baharı” geniş bir coğrafyayı etkisi altında bırakarak Orta Doğu coğrafyasında kırılgan bir yapının oluşmasına zemin hazırlamış, yaşanan gelişmeler Orta Doğu’da; bölgesel ve küresel aktörleri, jeostratejik ve jeopolitik rekabet ortamı içerisine çekmiştir.
Başta sınır komşumuz Suriye olmak üzere Orta Doğu’da meydana gelen halk hareketleri sonucunda istikrarsız bir yapıya sürüklenen ortam; bu coğrafya üzerinde tutunmaya ve güçlenmeye çalışan etnik ve dinî temelli radikal toplulukların ve terör örgütlerinin faaliyetlerinin kolaylaşmasına, güçlerini artırmalarına ve etki alanlarını genişletmelerine olanak sağlayan bir hâle gelmiştir.
Arap Baharı’nın etkin olduğu diğer ülkelerin aksine Suriye’de yaşanan ayaklanma; demokratik taleplerin uzlaşı arayışı çerçevesinde taraflar arasında karşılıklı olarak müzakere edildiği, parlayıp sönen ya da kısa dönemde sonuç alınan bir halk ayaklanması niteliğinden çıkmış, çok yönlü çatışmaların yaşandığı, çeşitli topluluk ve örgütler üzerinden ulusal ve uluslararası hamlelerin yapıldığı çamurlu bir tahta üzerinde kanla oynanan satranç hâlini almış ve sonu belirsiz bir krize dönüşmüştür.
Mevcut krizin olumsuz yansımalarından en çok etkilenen dış ülke olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti açısından; ülkemize yönelik düzensiz göçler sonucu olumsuz ekonomik etkiler başta olmak üzere sosyal sorunlarda artışların yaşanması, bunun yanı sıra kriz ortamından lehine pay kapmak niyetiyle terör unsurlarının sınırlarımıza yakın bölgelerde silahlı çatışmalar yaratması ve bazı yerleşim bölgelerimizde egemenlik haklarımıza tehdit oluşturur hâle gelmiş olması; devletimizin, hür ve müstakil durumunu sürdürebilmesi ve egemenlik haklarını koruma altında tutabilmesinin bir gereği olarak bölgeye müdahalede bulunmasını zorunlu kılmıştır.
Bu noktada dünyaya kurduğu çadırı adalet direğiyle ayakta tutan, tarihi boyunca gözyaşıyla ıslanan bütün topraklarda gücü ve merhametiyle çiçekler açtıran yüce Türk devleti; sınır güvenliğini sağlamak, vatandaşlarına Türkiye Cumhuriyeti topraklarında huzurlu bir yaşam ortamı tesis etmek, yanı sıra toprağından göç etmek zorunda kalan Suriye vatandaşlarına topraklarına dönüş imkanı sağlayabilmek için sonuncusu Barış Pınarı Harekâtı olmak üzere birtakım operasyonlar düzenlemiştir.
Barış Pınarı Harekâtı’ndan önce ve harekât sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin Suriye Devleti’nin iç işlerine karıştığını, sivillere yönelik saldırılar düzenlediğini iddia eden unsurlara en iyi cevap Mehmetçikler tarafından verilmiştir.
Terör unsurlarından temizlenen bölgelerde bugüne kadar bölgede çeşitli operasyonlar gerçekleştiren yapıların sebep olduğu gibi yıkımların yaşanmaması, kısa süre içerisinde askerlerimizin operasyon bölgelerini silahlı unsurlardan temizleyerek bölgeyi güvenli sivil hayata hazır hâle getirmesi, askerlerimizin terör unsurlarına karşı bölgede mücadele eden yerel birlikler tarafından sevinçle karşılanması ve desteklenmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin işgal ve ilhak saikleriyle hareket etmediğinin en güzel kanıtlarıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, bölgenin istikrarlı bir yapıya kavuşması için elinden gelen gayreti göstermekten geri durmamaktadır.
Devletimiz; tüm dünyanın gözü önünde Suriye’deki kriz ortamının sona erdirilmesi, mağdur olan Suriyeli vatandaşların vatan topraklarına geri dönüp huzur içinde yaşaması, bölgede barışın ve sükûnetin temini ve Türk’ün kutsal vatan toprağına yönelik hiçbir tehdit unsurunun ve menfi yapılanmanın kabul edilmeyeceğinin dünyaya ilanı için, tarihine ve tarihin kendisine yüklediği hasletlere uygun bir biçimde tavrını ortaya koymuştur.
Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca kutsal saydığı değerler doğrultusunda; kendi vatan topraklarında egemenliğine halel gelmesine izin vermemek için, hudut namustur şiarıyla al kanlarımızı dökerek vatan yaptığımız topraklarımızın sınır çizgilerini aşmaya ve yıpratmaya teşebbüs edecek melun topluluk ve örgütlere gerektiğince karşılık vererek, töresine ve dünya gerçeklerine uygun mücadelesini kahramanca ortaya koymaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin sınır çizgileri, Türk’ün vatanına ve hürriyetine zeval getirmek için plan yapılan yer her neresi ise, oraya kadar uzanır. Sınır uçlarımızla sinir uçlarımızın kesiştiği nokta tam olarak burasıdır. 
Nihai noktada devletimizin Barış Pınarı Harekâtı’nı gerçekleştirirken, felsefesini ve güç aldığı moral değerleri sorgulayanlar cevabı merhum Sepetçioğlu’nun şu cümlelerinde aramalıdır: “ Bizim kılıcımız kesmek için değil, kesen kılıca ‘kesme’ demek içindir; korkutmak için değil, korkutan kılıca ‘korkutma’ demek içindir.”
Fırat’ın doğusunda güvenli bölge oluşturmak ve ülkemizde bulunan Suriyeli sığınmacıların gönüllü ve güvenli bir şekilde memleketlerine dönmesi için Suriye’nin kuzey sınırını içeren ve ülkemizin güvenliği açısından çok önemli olan Barış Pınarı Harekâtı başlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti için diğer çok önemli konu ise devletimizin gücünün bütün dünya ya gösterilmesidir. Devletin haklı ve kararlı duruşu büyük planlarla hayal kuran ve tek hedefleri bizi güçsüz kılmak olan dış devletlerin oyunlarını bozmuştur. Her ne kadar dış basında Türk devletinin Kürtlere ve sivillere orantısız güç uyguladığını iddia ederek ve bu durumu tüm dünyanın vicdanlarına sunarak, haksız bir politika izlemelerine rağmen sonuçta Türkiye Cumhuriyeti’nin haklılığı gerek Amerika Başkanı Trump gerekse Rusya Başkanı Putin tarafından da kabul edilmiştir. Suriye’nin egemenliği ve toprak bütünlüğü, sınır güvenliğimizin sağlanması açısından bizim için de çok önemlidir. Ülkesini terk etmek zorunda kalan milyonlarca insanın acıları zaman zaman dünyanın gündemine oturmuştur,  tek dileğimiz bu acıların unutulmasıdır. Refah ve mutlu günlerin Suriye halkı ile buluşması tek dileğimizdir.
Bu başarılı operasyonda gözünü kırpmadan canlarını feda eden kahraman şehitlerimize Allah’tan rahmet, gazilerimize de acil şifalar diliyoruz. Ayrıca bu operasyonu yöneten Türk Silahları Kuvvetlerinin değerli komutanlarına ve yüreği vatan sevgisi ile dolu olan Mehmetçiklerimize de başarılarından dolayı şükranlarımızı sunuyoruz.