TÜRK DEVLET GELENEĞİNDEN 15 TEMMUZ’U OKUMAK

12 Eylül 2019 10:32 Prof. Dr.Alparslan DEMİR
Okunma
282


TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ VE TÜRK MİLLİYETÇİLERİNİN SİYASAL ORTAMDA; KÜFÜR, HAKARET GİBİ KAVRAMLARLA YAN YANA KULLANILMASI DAHİ CİDDİ SORUNDUR


Prof. Dr. Selçuk DUMAN


Türk milliyetçiliği; etnik, dinî, mezhepsel, bölgesel ve sağ sol yaklaşımlarından uzak, Türk milletini bir ve bütün gören, demokratik ve çağdaş değerleri kabul eden, eşitlikçi, barışçı, kimseyi ötekileştirmeyen ve tüm toplumların hakkına saygı duyan bir anlayışla; Türk milletinin haklarına Türk’e göre bakan ve düşünen, ulusal ve uluslararası gerçeklerin farkında olan, Türk milletinin menfaati için her türlü fedakârlığa hazır, Türk milletinin korunması ve yüceltilmesi için azami oranda çalışan ve vefa gösteren ahlaklı bir anlayışta, aklı esas alan bir kuramsal çerçeveye sahip olduğu için bir araç değil, bir yaşam biçimini oluşturur.
Yani Türk milliyetçiliği; Türk milleti için millî bir kültür niteliğinde olduğu zaman anlam kazanır ve Türk milleti o zaman medeni ve çağdaş devletlerle yarışabilen, ahlaklı ve bilimsel bir nitelik kazanır.
Türk milliyetçileri ise Türk milletinin siyasal organizasyon hâline geldiği ilk andan itibaren, Türk milleti için her türlü fedakârlığı göze alan, dalkavukluk, şahsi menfaat, ikiyüzlülük, komplekslilik, bağnazlık, nadanlık gibi yaklaşımlardan uzak, aklını kullanarak Türk milletinin yükselmesi ve yücelmesi için çalışan insanlardır.
Türk milliyetçilerinin başarıya ulaşması için ise teşkilatlı bir yapının, bu yapı içerisinde güçlü bir dayanışmanın varlığının ve birlikte hareket edebilme azim ve iradesinin güçlü bir şekilde bulunması şarttır.
Bu teşkilatlı yapılar Türk tarihinde; Türk devletlerinin Türk kültürü çerçevesinde kaldığı dönemlerde zaten resmî bir devlet politikası olarak uygulanmış ve Türk milliyetçileri de Türk devleti ve Türk milletinin yüceltilmesi ve yükseltilmesi için üzerine düşen görevi sorumluluk makamlarında yerine getirmişlerdir.
Ancak Türk devletleri özellikle din değiştirme süreçlerinde kendi rızaları ile kabul ettikleri inançların kültürel kodlarına göre yapılanma sürecine girip hegemonik yapıların istekleri doğrultusunda Türk milliyetçilerini, Türk devletinden uzaklaştırma süreçlerine girdikleri zaman Türk milliyetçileri sivil bir inisiyatif alarak kendi teşkilatlarını kurmuşlardır.
Bu çerçevede Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulduğu zaman Mustafa Kemal Atatürk tarafından Türk milliyetçiliği fikri bir kültür olarak devletin kurumlarında zemin bulmuş ve Türk milliyetçileri de başta Atatürk olmak üzere sorumluluk mevkilerinde Türk devletinin yücelmesi ve yükselmesi için ellerinden geleni yapmışlardır.
Ancak 1938 yılında Atatürk’ün ölümü ile başlayan Türk devletindeki değişim ve dönüşüm süreci, 1944 yılına gelindiği zaman Türk milliyetçiliği anlayışını ve Türk milliyetçilerini emperyalizmin hoşuna gidecek şekilde, devletin dışına itmiş hatta suçlu ilan etmiştir.
Bunun üzerine Yusuf Hikmet Bayur tarafından Türk milliyetçiliği anlayışında oluşturulan Millet Partisi ve Türk Milliyetçileri Derneği bu boşluğu doldurmak istese de 1952 ve 1953 yıllarında bu iki yapıda yine emperyalistlerin hoşuna gidebilme adına Demokrat Parti iktidarı tarafından kapatılmıştır.
1964 yılında Alparslan Türkeş ve arkadaşları tarafından oluşturulan dernek ve 1965 yılında Alparslan Türkeş’in Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisine Genel Başkan olması ile Türk milliyetçileri için yeni bir kurumsal çatı ortaya çıkmıştır.
CKMP’nin 1969 yılında Milliyetçi Hareket Partisi adını alması ile de Türkiye’de Türk milliyetçiliği fikri ve Türk milliyetçilerinin kurumsal yapısı MHP olmuştur.
Zaten MHP içerisinden doğan BBP ve İYİ Parti dâhil hiçbir parti de kurumsal anlamda Türk milliyetçiliği ekseninde kurulmuş partiler olduklarını iddia etmemişler, tam tersine kitle partisi çerçevesinde birçok kesimin oylarına talip, bunun yanında da Türk milliyetçilerinin oylarına da talip partiler olarak kendilerini tanımlamışlardır.
Yani MHP dışındaki partiler, cemaat ve tarikatlar için Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçileri birer araçtır.
Bu yapılar kendilerinin yükselmesi ve kazanmaları için Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçilerini kullanılabilir ancak hiçbir şekilde yaşam biçimi ya da bir amaç olarak görmezler.
Hâl böyle iken MHP’den ayrılarak kendilerine gelecek arayanlar; geçmişte MHP’deki konum ve birikimlerini de kullanarak zemin buldukları yeni siyasi çatılarında; ne hikmetse geçmişten öç alırcasına MHP’yi yönetenlerin üzerinden Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçilerini; hakaret, küfür, iftira, yalan gibi suçlamalarla birlikte anmak işgüzarlığına girebilmişlerdir.
MHP’nin bu şekilde yöneticileri üzerinden hedefe konulması; 1980 İhtilali sonrası sürecinde kitle partisi olarak ortaya çıkan partiler içerisinde yer alan geçmişte MHP içerisinde görev yapmış kişiler tarafından kullanılırken, 1990’lar sonrası BBP ve onun ayrılmasında da etkili olan cemaat ve tarikatlar tarafından yapıldığı görülmüştür.
Günümüzde ise İYİ Parti içerisinde bulunan ve MHP’de geçmişte görev yapmış kişiler tarafından Türk milliyetçiliği ve Türk milliyetçileri kavramları yine MHP yöneticileri üzerinden hedefe konularak hakaret ve küfür kavramları ile birlikte kullanılmaya başlanmıştır.
    Bu yaklaşımlar; geçmişten günümüze çok derin yaraların açılmasına neden olmuştur ve olacaktır.
    Türk milliyetçileri MHP’nin ve Ülkü Ocaklarının her ne şekilde olursa olsun bu şekilde yıpratılmasına neden olacak girişimleri affetmeyecektir.
    Bu şekilde Türk milliyetçiliği fikrini yıpratarak bazı kesimlerin hoşuna gidebilirsiniz.
    Ancak uzun vadede o sizi alkışlayan kesimlerin sizleri de sizlerin sözü ile suçlayacağını hiçbir zaman unutmayınız.
    MHP ya da Ülkü Ocaklarına gelince; ülkemizde yaşanan olağanüstü sürecin etkisi ile birtakım izaha muhtaç yaklaşımlar olabilir.
    Bunların konuşulması gereken yerlerde yine kendi demokratik ve hukuki kurullarıdır.
    Bunun dışında bir dış müdahale ile MHP’yi şekillendirmek veya MHP’ye rol biçmek mümkün değildir.
    Bunu devlet düzeyinde dış ve iç yapıların başaramadığını hiçbir zaman unutmayınız.