TÜRK’ÜN SEMBOLU BOZKURT ‘‘Türklerin Bozkurdu Sembol Olarak Seçmesi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme’’

23 Şubat 2019 16:23 Salih KARA
Okunma
6756
TÜRKÜN SEMBOLU BOZKURT ‘‘Türklerin Bozkurdu Sembol Olarak Seçmesi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme

TÜRK’ÜN SEMBOLU BOZKURT
‘‘Türklerin Bozkurdu Sembol Olarak Seçmesi Üzerine Kısa Bir Değerlendirme’’
Salih KARA*
   
Tarih boyunca dünya üzerinde yaşayan birçok millet kendi karakterine en yakın olan hayvanları sembol olarak seçmişlerdir. Seçtikleri bu hayvanları örnek almışlardır. Bu doğrultuda Fransızlar horozu, İngilizler aslanı, İspanyollar boğayı, Ruslar ayıyı, Çinliler pandayı, Avusturyalılar kanguruyu, Hintliler ineği, Türkler ise tarih boyunca birçok yırtıcı hayvanı sembol olarak seçmişlerdir. Mesela Hun İmparatorluğu’nun sembolü ejderhadır. Avrupa Hun İmparatorluğu’nun sembolü ise küllerinden yeniden doğan Tuğrul kuşudur. Selçuklu Devleti’nin simgesi çift başlı kartaldır. Kartalın bir başı batıya bir başı ise doğuya bakar Selçuklu Devleti doğuya ve batıya hükmetmiştir. Safevi ve Avşar adındaki iki imparatorluğun da sembolü kudretli bir aslandır. Türkler birçok figürü sembol olarak kullanmıştır. Bu sembollerin üstünde bir sembol vardır ki tüm Türk halkları bu sembol etrafında birleşir. Bu sembol bozkurttur. 
Seçilen bu semboller ile bu sembolleri benimseyen milletler arasında bazı karakter benzerlikleri vardır. Sembol ile milletin birbirine en uygun düşeni şüphesiz ki kurt ile Türk’tür. Çünkü bozkurt, hayvanlar âleminin pençesi en sert ve hayvanlar âleminin en cesur olan hayvanıdır. Türk ise, insanlık âleminin yiğitlikte cesurlukta en önde bulunanıdır. Bozkurt özgürlüğüne düşkün ve atılgan bir hayvandır. Bozkurdun bu özelliği aynı Türk milletinin karakteristik özelliğini yansıtmaktadır.
Türk milleti asırlarca kendi kültürü içerisine kattığı ve ismini de bozkurt olarak verdiği kurt ile öylesine bir bağ kurmuş ve kurdu öylesine hayatlarının içerisine sokmuş bir millettir ki; bu cesur hürriyetine düşkün ve atılgan olan hayvanı kendisinin yakını yol göstericisi görmüş ve varlığının bir parçası olarak benimsemiştir. Türk milleti yapı olarak küçük ancak hayat mücadelesindeki yeri büyük olan bu hayvanı öylesine benimsemiştir ki Türk’ün bozkurt neslinden olduğuna inanmıştır. Türk milleti tarih boyunca kendi sosyal ve askerî hayatı ile kurdun hayatını özdeşleştirmiştir ki; bu durum Türk milletinin bozkurdu kendine sembol olarak seçmesine neden olmuştur. Milletimizin bozkurdu sembol olarak seçmesi durumu Hun Türklerinden itibaren gerek sosyal hayatta gerekse, Türk destanlarında ve Türk sanat eserlerinde etkisi görülmektedir. Bozkurdun çok güçlü ve dayanıklı bir hayvan olması Türk halklarının bozkurdu bir hâkimiyet, güç ve kudret sembolü olarak görmesine neden olmuştur. Hatta Türkistan’daki (Orta Asya) Türk kavimleri büyük hakanlarını ‘‘Gök-Börü Sultanım’’ diye telaffuz etmişlerdir. Yani bozkurda benzeyen hakan olarak nitelendirmiş ve böylece hakanlarının güç ve kudretli olduğunu dile getirmek istemişlerdir. Büyük kahramanların gözleri de kurdun gözlerine benzetilmiştir. En keskin oklar ise ‘‘kurdun dilinden’’ başka bir şey değildir. Manas Destanı’nda Manas Han ‘‘Kökcal Börü’’ diye adlandırılmıştır.
Eski Türklerde kurda çok büyük saygı ve sevgi gösterilmekteydi. Ancak gösterilen bu saygı ve sevgi bütün kurtlara değil sadece bozkurda aitti. Nitekim başka kurt çeşitleri de vardı. Mesela eski Türkler de hayvanlara zarar veren kurtlara ‘‘kaskır’’ ya da ‘‘kaşkır’’ adı verilmiştir. Bu kurt çeşitlerinin yanı sıra birde al kurt da mevcut idi. Ancak al kurt eski Türk Destanlarında korkuyu ve büyüyü temsil etmekteydi. Al kurtların insanlara felaketten başka bir şey getirmediği anlayışı hakimdi.
Hâlbuki bozkurt böyle değildi. O her zaman tanrının bir habercisi olmuştur. İnsanlara kötülük değil iyilik getirir, onları refaha ulaştırmış ve onların yol göstereni olmuştur. Gökbörü mübarek bir kurttu. Bunun dışındaki kurtlar ise mübarek değillerdi. Türklerin hayranlık duyduğu kurt; gökbörü – gökkurt ya da bozkurt işte böyle bir kurt idi. Bozkurt yeleleri kırlaşmış, gök gök olmuş tecrübeli ve lider konumundaki kurttur. Bu sebeple Bozkurt, kurt sürülerine öncülük eder ve onları bir komutan gibi idare ederek sürü için en uygun, en güvenli beslenme ve barınma imkânlarının en iyi olduğu yerlere götürürdü.
Kurt sürülerini peşine takan bu yeleleri kıpraşmış, bu yaşlı kurdun uygulayacağı taktik ve hileyi önceden sezebilmek mümkün değildi. Tanrı ona özel bir duygu vermiştir. Tanrı’nın ona verdiği bu duygu ile hareket eder, şaşmaz bir taktikle, akıl almaz ve insanda hayranlık uyandıran bir şekilde idare ederdi. İnsanlar bu kurdun hile ve taktikleri karşısında âdet şaşkınlık ve acze düşerlerdi. İşte atalarımız emsallerinden farklı ve üstün emsallere sahip özellikler ile yaratılmış olan ve adına gökbörü ya da bozkurt dedikleri bu kurda önem vermişlerdi, peşinden gelen genç kurtlara değil. Bozkurt Türk milletinin kültürel değerleri arasında, dinî duygu ve dinî değerlerimizden sonra, Türk kudret ve hâkimiyetinin sembolü olarak ikinci sırada bulunmaktadır. Tarih boyunca Bozkurt özellikle İslamiyet çağlarımızda Türk milletinin manevi birlik ve dayanışmasını temsil etmiştir.
Kurt eski Türklerde saygıdeğer bir hayvan olma özelliği taşımaktadır. Özellikle İslamiyet öncesi destanlarımızda adından sürekli bahsedilir, hatta destanlarımızı oluşturan ana unsur olmuştur. Bu ana unsur olma özelliğini taçlandırıp kendisinden ‘Kurt-Ata’ olarak söz ettirmiş kimi zaman Türklerin anası kimi zaman ise babası olup kendi adından sıkça söz ettirir bir hâl almıştır. Bozkurt destanlarımız da Türk’ün hayat ve savaş gücünün bir simgesi konumuna ulaşmıştır. Bozkurt, Oğuz Kağan’a yol göstermiş gök yeleli, gök tüylü, devlet sembolü kutsal bir hayvandır. ‘‘Hemen belirtelim ki, bu kurda Türkler tarafından saygı ve sevgi duyulmuş fakat ona asla tapılmamıştır. Bozkurt İslamiyet öncesi belli başlı bütün destanlarımızda kendisine çok önemli bir yer tutmuştur. En eski Türk efsaneleri ise yine bozkurt ile başlamaktadır. Kurt, Türk mitolojinin en önemli unsuru ve aynı zaman da sembolüdür. Köktürklere ait olan Bozkurt Destanı’mızda ve bazı kaynaklarda kendisinden şu şekilde zikredilmektedir. Bu kaynaklarda Hun Türklerinin de ele alındığını görmekteyiz.
Türkistan’da (Orta Asya) yaşayan eski boyların (Hunlular, Türk-Moğol dilli boylar) kendilerini başlangıçta kurt diye anlattıkları ve özel bir güç olarak onlara sığındıkları bilinmektedir. Hun efsanelerinde kurt, Attila ve onun askerlerine yol gösteren olarak görülmekteydi. Hunların mitleri unutulmamış ondan sonraki başka soy ve boylara miras olarak geçmiştir. ‘‘Eski tele boyları kendilerinin Hun Hanı’nın kızı ve kurttan türediklerine inanırlardı.’’ Eski Türkler şecerelerde kendilerini Hun Hanzade ile dişi kurdun nesillerinden olduklarını özellikle belirtmişlerdir. Çin kaynaklarında Gaogyuylar toplumunun isimlerinin Hunlardan çıkmış olduğu söylenmektedir. Hunların, Şanyuylarının birisinin iki kızı olmuş. Ay gibi güzel kızları padişahın atağındakiler kadın kudayları ile karşılaştırmışlar. Şanyuy kendi kızlarını Gök Tanrı’ya layık görüp, insan elinin yetmediği yere boz üy (çadır) kurdurup Tanrı’yı çağırmaya başlamış. Çevredeki ‘‘hanışaları’’ koruma işini yaşlı kurt kendisi almış. Kurdu Gök Tanrı kendisi gönderdi diye düşünmüşler ve öyle kabul etmişler. Hanışalarının birisi oğul doğurmuş ve o büyüyünce kendi memleketini kurmuş. Eski halk sözlü geleneğinde konusu birbirine benzeyen şecere belgeleri bulunuyor. Mesela Yenisey Kırgız Türklerinin torunları olan Hakaslardaki ‘çiti puur’un (yedi kurt) ortaya çıkması hakkındaki efsane eski Türk şeceresiyle uygun düşüyor. ‘Düşman aniden geldiğin hamile kadın Ninya Irmağı’nın en yukarısındaki bir mağaraya saklanmış, orada doğum yapmış ve onun oğlu olmuş. Bu mağarada 6 tane kurt yavrusu olan dişi kurt yapmış. Kadın doğum sırasında ölmüş. O bebeği mağaradaki dişi kurt kendi 6 yavrusuyla beraber emzirip büyütmüş. Onlardan bugünkü Hakaslardaki ‘çitipüür’ soyu türemiş. Bu şecere ve efsanelerin paralelleri eski Gök-Türklerin (Aşina soyu) ortaya çıkması hakkında Çinlilerin Tan sülalesi kaynaklarındaki belgelerle denk geliyor. ‘‘Kurt hakkındaki efsanelerin tarihî dayanakları oldukça çoktur.’’ Türklerin en eski atalarından biri olan Aşina’nın bayrağında kurt resmi mevcuttur.
 
 Hunların soyundan türeyen eski Türk kağanları, gelen elçileri kurt resimli bayrağı selamlamadan kabul etmiyorlardı. Böylelikle eski Türk boylarının kurda göstermiş olduğu saygı çok net bir şekilde görülmektedir.
Yine Göktürkler’e ait olan Bozkurt Destanı’nda bozkurttan türeyiş vurgulanarak özetle şu şekilde bahsedilmektedir: Aniden gelen düşman baskınıyla düşman, Aşina boyundan olan bütün insanları öldürüp, canlı kalan 10 yaşındaki çocuğun kol ve ayaklarını kesip, orada bulunan bataklık bir yere bırakıp girmişler. Yaralı olan 10 yaşındaki bu çocuğu bir dişi kurt et ve kendi sütüyle beslemiş. Daha sonra düşmanlar bu çocuğu öldürüp gitmişler ama dişi kurt bu 10 yaşındaki çocuktan hamile kalmış. Dişi kurt Gaoçan (Tufan) tarafına kaçmış ve bir mağarada 10 oğlan doğurmuş. Bu oğlanlar büyüyünce yerli halkların kızlarıyla evlenmiş kendi boylarını ve insanları yönetmişler. Halk tarafından lider seçilen bu oğlanlar (Türkler) Altay’a göç etmişler. Böylece Türk milleti kendini devam ettirmiştir. Yine Göktürkler ait olan Ergenekon Destanı, Bozkurt Destanı’nın daha ayrıntılı ve daha zengin bir şeklidir.
Destanın özeti şu şekildedir: Göktürkler Ergenekon ismini verdiği ve dört yüz yıldan beri içerisinde yaşadıkları ve etrafı sarp dağlarla çevrili olan bu bölgeye artık sığamamaktadırlar. Aralarında bu yurdun dışında geniş güzel yurtlar olduğunu ve asıl vatanın burası değil orası olduğunu işittiklerini hatırlarlar ve dört yüz yıldır yaşadıkları bu yerden çıkamaya karar verirler. Aldıkları bu karar doğrultusunda bu sarp yerden çıkmak için dağlarda yollar aramaya başlarlar. Onlara çıkacakları bu yol bir bozkurt tarafından gösterilir. Fakat bu yol çok dardır. Sonuçta demir ile kaplı dağı eritir ve buradan kendilerine bir çıkış yolu oluştururlar ve dört yüz yıldan beri yaşamış oldukları bu yeri terk ederek geniş topraklara ulaşırlar. Göktürkler’i Ergenekon’dan çıkardan hükümdarları ise ismi de bozkurt manasına gelen ‘‘börteçine’’ dir. Sonraki yıllarda Göktürkler’in bu yerden çıkışı her yıl kutlanmaktaydı. Günümüzde bu kutlamalar Göktürkler’in Ergenekon’dan çıkışını ve baharın gelişini simgeleyen ve Türk’ün bayramı olan nevruz adı altında kutlanmaktadır.
 
Diğer bir destanımız olan ve Uygurlar’a ait Göç Destanı’nda ise kurt özetle şu şekilde anlatılmaktadır: Kut Dağı’nın Çinlilere tesliminden sonra Türk ülkesinde büyük bir kıtlık meydana gelir. Mecburen göç etmek zorunda kalır. Bu göç esnasında Türklere yol gösteren bozkurttur. Kurttan türeme sadece Göktürkler ve Uygurlar’a ait bir özellik değil diğer Türk boylarının da benimsediği bir özelliktir. Bozkurtla ilgili türeyiş hikâyelerine Türk boylarından olan Kumanlar, Bulgarlar ve Sırtaduşlarda da bu hikâyelerin benzerleri görülmektedir. Bozkurttan türemiş olmak Türklerde uzun yıllar boyunca büyük bir onur kendine güven, emniyet ve geleceğe sağlam bakma duygusu vermiştir. Bazı destanlarda ana bazı destanlarda baba olarak görülen bozkurt, çok defa Türk milletini yok olacağı zaman ortaya çıkmakta ve Türk neslinin devamını sağlamaktadır. Yine Türklerin zor zamanlarında millet hayatında büyük tesiri olacak geniş ve toplumu derinden etkileyen hareketlerde mesela toplu bir göçe giriştikleri zamanlarda bozkurt, onlara yol göstermekte eşi bulunmaz bir şekilde rehberlik etmektedir. Nitekim Ergenekon Destanı’nda ve Kut Dağı efsanesinde bozkurt millî bir kılavuz rolünü üstlenmektedir. Türklerin başı ne zaman sıkışsa bozkurt manevi bir alandan gönderilerek Türk milletinin akıp giden hayatını devamlı olarak takip etmekte ve Türk milletinin çaresiz kaldığı zamanda ortaya çıkarak yol göstermektedir.

Kurdun Kültür Olması
Türk milletinin sosyopolitik hayatı kabilelerin teşekkülünden ve tarihin çok erken devirlerinden itibaren yerleşmesiyle, köy devletleri olarak başlamıştır.
Türk tarihinde ilk defa köy devletinden sonra devlet, sonrada büyük bir imparatorluk kuran Sakalar’dır ve onun meşhur hakanı, İranlı tarihçilerin Afrasyap dedikleri Alp-Er Tunga’dır. Saka İmparatorluğu, takriben MÖ 7000’den 4000 tarihine kadar uzun ve büyük çalkantılardan sonra 4000-625 tarihleri arsında kurulmuş ve yaşamışlardır. Kuvvetle muhtemeldir ki, Sakalar’ın totemi kurt idi. Çünkü Alp-Er Tunga’ya aynı zamanda ‘‘Kurdun Oğlu’’ deniliyordu. Oğuz Destanı’ndan önce Saka (Alp-Er Tunga) Destanı vardı ve kurttan ilk önce bu destanda bahsediliyordu. Fakat bu destan kaybolmuştur. Kurdu kendilerine totem kabul etmiş olan Sakalar’ın önce köy, sonra şehir ve devlet daha sonra da Alp-Er Tunga eliyle Asya’da büyük bir imparatorluk kurmalarıyla kurdu bütün Asya’da takriben 3300 sene baş totem addetmişler ve ibadet etmişlerdir. Hatta denilebilir ki, zamanla kurt ile saka eş mana da kullanılmıştır. Bazen Saka, bazen kurt denilerek Alp-Er Tunga’nın kurduğu Saka İmparatorluğu anlatılmak istenmiştir. Böylece kurt motifi, Sakalar’ın şehir devleti kurarak, kurdu baştotem olarak Asya milletlerine kabul ettirmesiyle 3300 sene kurda baştotem olarak kabul ettirmesiyle kurt, Türk milletinin inancına, kültürüne, edebiyatına ve tarihine girmiştir. Devlet, ordu ve sevk ve idaresine karışmış, herkesin malı olmuştur. Kültürün idealinin ve dinamik ruhun sembolü olmuştur.

Bozkurdun Özellikleri
1-Sessizliğin ve ataklığın sembolüdür.
2- Askerî ilerleme sembolüdür.
3- Askerî yaklaşma, baskı ve şaşırtma örneğidir.
4- Cesaretin, soğukkanlılığın ve kurnazlığın örneğidir.
5- Düşmanın zayıf yanını bilme özelliğidir.
6- Haberleşme örneğidir.
7- Sabrın sembolüdür. İhtiyatın sembolüdür. Çok düşmanlığın sembolüdür.
8- Askerî stratejinin taktiğin sembolüdür.
9- Ders alınacak yerler vardır.
 1.Herşeyden önce bozkurt, avına görüne görüne açıktan yaklaşmaz ve hücum etmez. Sair birçok hayvanlar gibi avına sine sine, sessiz sedasız, arazideki perdeleri, derelerin, ot yığınlarının arkalarına saklana saklana yaklaşır. Avının üzerine atılır ve en kısa sürede avını haklar ve oradan uzaklaşır. O hâlde kurt, sessizliğin ve ataklığın sembolüdür. Baskın sembolüdür.
 2. Kurt çoğu zaman yalnız dolaşmaz, yazları iki ya da dört olarak, kışları ise, dört veya sekiz bazen sekiz veya on adet sürü hâlinde dolaştıkları zaman sürünün başında yeleleri kırlaşmış, tecrübeli bir kurt bulunur. Bu tecrübeli kurt sürüye en uygun şartlarda en bol avı bulur. İki-dört adet oldukları zaman daima ikişerden iki kola ayrılırlar. Birisi sütre gerisinde pusuya yatarken öteki etrafı gözetleyerek ilerideki bir derenin içine ilerler. Oraya yatar, sonra arkada kalan ve sütre gerisinde yatan etrafı gözetleyerek kalkar, daha ileri gider, bir ot yığını içine yatar. Böylece avlarına yaklaşırlar. Avlarını gafil avlayıp haklarlar. O hâlde kurt, bir askerî ilerlemenin sembolüdür.
3. İki veya dört adet dolaşan kurtlar, koyun sürüsüne, bahsedilen şekilde yaklaştıktan sonra iki ise ikisi birden, dört ise dördü birden saldırmazlar. İki ise biri saklanır birisi saldırır. Dört ise, ikisi saldırır ikisi saklanır. Saldıranlar, koyun köpeklerini arkalarına takarlar ve kaçarlar. Sürü köpeksiz kalmıştır. Pusuda yatanlar sürüye saldırır. Avlarının (koyunun) boynundan yakalar, kuyruğu ile koyunun arkasına vurur ve koyunu kaçırır. Bunu da çoğu kez geceleri yaparlar. O hâlde kurt, askerî bir baskın ve düşmanı şaşırtma örneğidir. Eğer rüzgâr esiyorsa, sürüye, rüzgarın estiği yönden değil, aksi yönden yaklaşır. İslâmiyet’ten önceki Türk savaş taktiği ve tabiyesi ile kurdun avına yaklaşması, avını basması ve kaçırması düşmanı şaşırtarak başarı elde etmesi arasında büyük benzerlik vardır.
4.  Kurt avına yaklaşırken korku belirtisi göstermez. Hatta durumu müsait görürse, avının karşısında zıplar, oynar ve dans eder, avını şaşırtacak bahaneler bulur. Meselâ başıboş bir koyun bulursa, hemen üzerine atılıp parçalamaz. Koyun kaçarsa önüne koşar çevirir, yanına yaklaşır, çarpar yere düşürür, bir müddet onunla oynadıktan sonra bir bahane bularak onu yer. Kurtla kuzu hikâyesini çoğumuz biliriz. Kuzuyu suyumu bulandırıyorsunuz bahanesiyle yemiştir. O hâlde kurt, cesaretin, soğukkanlılığın, kurnazlığın, düşmana saldırmak için bir bahane bulmanın örneğidir.
5. Kurt düşmanı ile savaşırken, en zayıf tarafının karnı olduğunu bilir. Mesela, köpek kendisini yakaladığı zaman hemen yere yatar. Dört ayağını kendi karnı üzerinde toplar, köpek boynuna sarılmak üzere hücum ettiği zaman, hemen köpeği kendi boynundan uzak tutar hem de tırnaklarını köpeğin karnına saplar ve köpeği bacaklarının bütün kuvvetiyle üzerinden öyle bir güçle fırlatır atar, bu arada tırnakları ile köpeğin karnını baştan aşağı yarar ve köpeği top gibi atarak biraz ileriye sırt üstü yere çarpar. Böylece düşmanını haklar. Kurtla köpek arasındaki savaşın birçoğunun bu şekilde sonuçlandığını avcılar ve çobanlar iyi bilir. O hâlde kurt, düşmanın zayıf yanını iyi bilmenin bir örneği ve sembolüdür. Zayıf bünyeli küçük şadı, zırhlı ata binmiş ve zırhlı elbise giymiş, Romen Diyojen’i böyle yere yatırıp atının karnını yarmak suretiyle esir etmişti. Kurt, atın arkasından hücum etmez, önünde dans ederek zıplayarak kaçar. At yaklaşınca yere yatar. At üzerinden atlayıp geçerken, pençesiyle karnını yararak yere düşürür.
6. Kurtlar özellikle kışın 8-10 adetlik sürüler halinde dolaşırlar. Bu arada bir tehlike sezerlerse olurlar. Kurdun ulumasının mutlaka bir nedeni vardır.
a) Ya etrafta can düşmanları olan köpek tehlikesi hissetmişlerdir ya da köpek görmüşlerdir. Onun için uluyarak kendi cinslerine haber verirler, ‘‘Dikkatli ve uyanık olunuz.’’ derler, ‘‘Tehlike var.’’ demek isterler.
b) Veya görülen ve hissedilen tehlikeye karşı hemcinslerini yardıma çağırmak için ulurlar. O hâlde kurt, askerî bir manada düşman hakkında haberleşme ‘‘istihbarat’’ örneğidir. Kurdun uluması hayati bir tehlikeyi haber vermesi demektir. ‘‘Savaş var, hazır olunuz.’’ demek ister.
7. Kurt genel olarak bir avla iktifa eder. Fakat başında çobanı olamayan sahipsiz bir sürü bulduğu zaman, çobansız sürüyü tamamen imha eder. Bu hareketinin bazı anlamları vardır. Kurdun pek çok düşmanı vardır. Nitekim onu sembol kabul etmiş Türk’ün de düşmanı çoktur. Her zaman bol av bulamaz. Av bulamadığı zamanlarda günlerce açlığa mahrumiyete sabreder. Bu özelliği ile kurt, sabır ve tahammülün sembolüdür. Bol av bulduğu zaman birisini yer, ötekileri ise ölçülü davranarak yarın için saklar. Bu bakımdan kurt, ölçülü davranmanın ileriyi düşünerek hareket etmenin bir sembolüdür.
 8. Kurtlar avlanırken sürüyü ikiye ayırırlar. Birinci grup öncü birliklerdir. Öncü gruba az sayıda, inanılmaz süratli ve manevra kabiliyeti yüksek olan seçilir. İkinci grupsa arkada uygun bir yere hilal şeklinde mevzilenip pusu kurar. İlk olarak öncü grup saldırır, karşılık alır ve hızlı bir manevra ile çarpışa çarpışa geri döner. Düşmana yeniliyoruz izlenimini verir ve çoğu zaman düşman buna inandırılır. Geri çekilme esnasında düşman, hilal şeklinde mevzilenmiş grubun içerisine düşünce artık geriye tek bir hamle kalmıştır. Hilal, daire şekline bürünür, dört bir taraftan saldırıya uğrayan düşman, panik ve can havliyle ne olduğunu anlayamadan bozguna uğrar. Kurtlar, zeki, çevik, hızlı, inanılmaz bir savaş makinesidirler. Bu taktiği onlardan alıp savaşta uygulayan komutanlar büyük zaferler elde etmişlerdir. Bu taktiğin Türk tarihinde en büyük örneğini 1071 tarihli Malazgirt Savaşı’nda görmekteyiz. Sultan Alparslan kendi ordusundan en üç kat büyüklükte olan Bizans ordusunu uyguladığı bu taktik ile beraber perişan etmiş ve büyük bir zafer kazanmıştır. Bunun Türk tarihinde birçok örneği mevcuttur. O hâlde kurt, askerî bir taktiğin stratejinin sembolüdür.

9.Çobansız bir sürüyü yok etmenin bir anlamı da ey sürü sahipleri yani ey milleti idare edenler (devlet adamları) millete sahip olunuz. Onu, başsız bırakmayınız. Eğer siz başında bulunduğunuz millete sahip olmaz, onu kalkındırıp güçlendirmezseniz bir gün gelir, bir kurt onu perişan eder. Benim bu hareketimden, milletleri idare eden devlet adamları ders çıkarıp ibret alsınlar demek ister. Sürüden ayrılanı kurt kapar, çobansız sürüye kurt dadanır vb. gibi atasözleri boşuna söylenmiş sözler değildir. Bunun siyasi, askerî olduğu kadar, ekonomik, sosyal, kültürel ve ideolojik bir anlamı vardır. O hâlde kurt, bir uyarı silkinip kendine gelmenin bir sembolüdür.
 
Bozkurdun sembol olarak seçilmesinde sıraladığımız bu özelliklerinin yanı sıra bozkurt her şeyden önce Türk’ün ve Türklüğün sembolü olarak seçilmiştir. Dünya var oldukça bozkurt Türk’ün ve Türklüğün sembolü olacaktır.

Kaynakça
Tufan Gündüz, Oğuz Kağan Destanı, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2017.
Olcabay Karatayev, ‘‘Kurt Türklerin Sembolüdür.’’
Mustafa Karnas, Ergenekon Destanı, Anonim Yayıncılık, İstanbul, 2011.
Bahaeddin Öğel (1998), “Türk Gelenek ile Destanlarında Kurt”, Türk Mitolojisi, C.1, TTK  Basımevi, Ankara. 
Tahsin Ünal, Türklüğün Sembolü Bozkurt, Berikan Yayınları, Ankara 2007.
Saim Sakaoğlu, 101 Türk Efsanesi, Akçağ Yayınları, Ankara, 2017.
M.N. Sepetçioğlu, Yaradılış ve Türeyiş, Ankara, 1965.
İbrahim Sari, Türk Tarihinde Bozkurt, Net Medya Yayıncılık, Antalya, 2017.
Ahmet Haldun Terzioğlu, Saka Hanı Alper Tunga, Panama Yayıncılık, Ankara, 2014.