TARİHİN SESSİZ DİLİ DAMGALAR

04 Nisan 2015 13:26 A. Yağmur TUNALI
Okunma
2656
TARİHİN SESSİZ DİLİ DAMGALAR

 
Tarih, her zaman bir esrarlı alan; el değmemiş meselelerinin bolluğu içinde, zorlu bir geçmiş zamandır. Bilenler; ucunun bucağının bulunmadığını, kuytularına girilmediğini, bütünüyle keşfedilmediğini söylerler. Bunun için, dehlizlerinde keşfe çıkan her meraklıya göstereceği bir yüzü vardır. Ancak, besbelli ki gerçeğinin bir tarafını gösterse de sırlarını her gelene açmaz. Sırra layık olmak lazımdır. Kuvvetli bir isteğin yoğurduğu merakla yol alınır bir alanda yol yürüdüğünüzü bilerek ihtiyatla adım atmak zorundasınız.  
Bu zorlu yolculuğa hazırlıklı çıkanlardan Mustafa Aksoy, çalışmalarını hayranlıkla takip ettiğim bir isimdi. Kültür ve sanat tarihçilerinin pek az girdiği bir sahaya dalmıştı. Damgaların diliyle millet karakterinin şifrelerini bulmaya çalışıyordu. Esaslı noktalar yakaladığı ve ilim âlemini sarsacak ipuçları üzerinde delilli ispatlı sözler ettiği anlayanların dikkatinden kaçmamıştı.  
İlk yüz yüze tanışmamız, Turan Hoca’nın Türk Dünyası Araştırmaları Vakfındaydı. Sonra, kendisi gibi bir başka açıdan damgalarla uğraşan Servet Somuncuoğlu’nun çalışmaları sırasında daha yakın takip eder oldum. Daha önce çok eser yayımlamıştı. Halk kültürü ve halk inanışları derinleştiği konulardı. Bambaşka şeyler söylüyordu. Halıların, kilimlerin ve taşlara çizilmiş damga ve figürlerin dünden bugüne neyi anlamamızı sağladığı üzerinde sağlam ve o ölçüde çarpıcı fikirlere varıyordu. Yaptığı, mukayeseli çalışmalardı. İlerledikçe artan bir heyecanla, fikirleri kuvvetleniyor ve bunları şevk içinde söylemeye çalışıyordu.
Bu girişi asıl konuya zemin olsun diye yazdım: Çünkü Mustafa Aksoy, bir sosyolog olduğu hâlde, tarihe tarihçilerden daha titiz bakmanın şahane örneğini verdi. Tarihin Sessiz Dili Damgalar, maddi kültür alanında yapılmış,  kapsamlı bir çalışma olarak gün yüzüne çıktı. Türklerin tarih içinde yaptığı medeni hamlelerin hemen hepsinde, damga denen şifrelerin rolü, artık daha bilinir hâldedir.
Eserden edindiğimiz bilgilere göre, kitap18 yıllık bir çalışma sonucu ortaya çıkmıştır. 14 ülkede ve 6 özerk bölgede alan çalışmaları yapılmıştır. Rusya, İran, Ukrayna, Türk Cumhuriyetleri ve Balkanlar, tamamen yazarın şahsi gayretiyle taranmıştır. Her bakımdan zor bir işe girişildiği açıktır. Konu ağırdır ve yeterince bilinmemektedir. Bunu aşmaya niyet eden, sabırlı ve işini seven araştırıcı için mesele bununla da bitmez: Üniversite ve araştırma kuruluşlarının herhangi bir proje desteği yoktur. Yalnız yürüyecektir.
Mustafa Aksoy’un Damgalar’ını, bu cümlelerin duyurduğu zorluklar içinde düşünmek lazımdır. Ortaya çıkan işin değeri, ona ulaşmak için girilen zahmetin, göze alınan sıkıntının ağırlığıyla paraleldir. Unutmamalı ki desteklenen bir proje hâlinde, ancak geniş bir ekibin başarabileceği hacimde bir iştir. Mustafa Aksoy’un, bu çapta bir çalışmayı tek başına ve kendi imkânlarıyla yürütmesi, döne döne söylenecek ve alkışlanacak bir durumdur. Ayrıca belirtmek lazımdır ki bizim memlekette, bu gayret ve sabırda insan az bulunur. Üniversitelerimiz, ilmî faaliyet adına, daha önce yapılmışlara pek de kayda değer şeyler eklemeden edinilmiş unvanlar ve unvanlılar barındıran yüksek mekteplerdir. Yüzlerce sosyologdan, hayatımıza dokunan pek az şey çıkar. Binlerce tarihçiden, bu şifrelerin eski ve yeni hayatımıza uzanan muazzam devam fikri üzerinde konuşan, yazan bir elin parmakları sayısıncadır.
Evet, bu Damgalar, uzak asırlardan beri aynı yol üzerinde yürüyen bir milletin karakterini anlamamızı sağlıyor. Ne zaman ilk defa kullanıldığını merak edeceğimiz binlerle damganın, onu yaratan milletin tarih içindeki hareketiyle değişmeden doğuda batıda aynı şekillerle devam etmesi, mucizeli bir hâldir. Mustafa Aksoy, bize bunu gösteriyor. Halılar ve kilimlerde, kaya resimlerinde, taşlarda, boy damgalarında, kumaş ve kıyafetlerde, ev eşyalarında karşımıza çıkan bu damgaların her birinin bir hikâyesi ve iç içe anlamları var. Bugün için,  “ Biz bunu böyle öğrendik…”, “Cetlerimizden bize böyle geldi…” denmesi de önemlidir. Ancak, damgaların tarihî süreç içinde anlamlarında ve adlandırılmalarında bazı farklılıklarla karşılaşılıyor. Bu durumda iki nokta öne çıkıyor: Şekiller bir türlü aktarılırken ve değişmeden devam ederken, belli bir mana kaybı da söz konusu oluyor.
Mustafa Aksoy’un çalışması, bu kaybın derinleşmeye başladığı bir noktada başlamış ve bir hayli mana da kurtarılmış olabilir.  
Bir konuyu hatırlatarak bu çalışmanın değerine ve özelliğine dikkat çekmek de gerekecektir: Halı ve kilim hakkında, yazmalarda, işlemelerde, mendillerde ve benzeri giyim kuşamlarda bir ölçüde çalışmalar yapılmıştı. Mezar taşları üzerinde de bazı çalışmalar vardı. Özellikle sanat tarihçiliğinin konusu hâlindeydi. Fakat konunun tarih, kültür teorileri ve sosyolojinin bakışıyla incelenmesi eksikti. Üstelik bütün damgalara ulaşılmış, neyi ifade ettikleri de tespit edilmiş değildi. Türk el sanatları ve klasik sanatlar üzerinde yaptığımız televizyon programlarının araştırmaları sırasında, bu eksikliği biz de hissetmiştik.
Mustafa Aksoy’un eseri, hem tarihî bir perspektif vermek, sosyal hayatı yorumlamak ve hem de bugünden yarına devamını tespit etmek bakımından bütünlüklü bir bakışı veriyor. Şüphesiz, bütün damgalar ve kullanıldıkları yerler bulunmuş değildir. Gidilememiş yerler (Mesela, Doğu Türkistan, Doğu İran, Afganistan, Doğu Sibirya), görülememiş eserler vardır ve olacaktır. Ancak, artık bütün Türklük için, derli toplu bir damgalar kitabı elimizdedir. Üzerine eklenerek eksikler tamamlanacaktır. Bu amaçla Mustafa Aksoy’un araştırmalarına devam ettiğini biliyoruz. O, Tarihin Sessiz Dili Damgalar adlı eserinin Temmuz 2014’te yayımlanmasından sonra, bu çalışmanın devamı olmak üzere yine bir yerden destek almadan, Ağustos 2014’de Tataristan, Başkurdistan, Samara, Çuvaşistan, Mari El ve Komi özerk bölgelerinde saha araştırmaları yapmıştır.  
Tarih başta olmak üzere sosyoloji, antropoloji, halk bilimi, mitoloji, etnografya gibi bilimlerin bilgileri kullanılarak, disiplinler arası bir çalışmanın yürütüleceği bir alanın ilk taraması ve çıkış noktası bu kitaptır. Bilinen tarih devirlerinden itibaren, damga olarak nerede neyimiz varsa, açığa çıkarılması için Mustafa Aksoy’un eserinin böyle bir tetikleyiciliği de olacaktır.
Bu bakımdan, Tarihin Sessiz Dili Damgalar’ın basılmasını bir büyük başlangıç, daha ileri giderek milat kabul etmek yanlış olmayacaktır. Sevgili Mustafa Aksoy’un, Sevgili Servet Somuncuoğlu ile bir bölümü itibarıyla beraber ve paralel yürüttükleri çalışmanın da, önemli bir ayağıdır. Bunu tespit etmek de zevkli bir vazifedir. Mustafa Aksoy’u, Türkolojinin en parlak isimleri arasında yerini pekiştirmiş olarak görmek de zevkli vazifedir.
 Mustafa Aksoy’un Tarihin Sessiz Dili Damgalar adlı abidevi eserinde, medeniyetimizin şifrelerini de veren damgaların damgası vardır