DÜNDAR KARDEŞLERİN ÇİZGİ ROMAN SERÜVENİ

24 Temmuz 2015 13:23
Okunma
3003
DÜNDAR KARDEŞLERİN ÇİZGİ ROMAN SERÜVENİ

 
Çizgi roman, 1950 yıllarında başlayan yükselişini sürdürerek 60’lı ve 70’li yıllarda en üst seviyeye çıktı. Öyle ki haftalık çıkan çizgi romanların tirajı 40- 50 bine kadar ulaştı. Gazeteler yayınladıkları çizgi romanlarla tirajlarını artırdılar. Her gazete özel çizgi roman sayfaları oluşturdu. Ne var ki 80’li yıllardan itibaren düşmeye başlayan tirajlar, çizgi romanın sonunu getirdi. Gazetelerde çizgi romana ilgi göstermez oldular. Günümüzde ise artık ( yerli ) çizgi romanlar üretilmez, bu alanda yeni sanatçılar çıkmaz oldu.
İşte bütün bu olumsuzluğa karşı, çizgi roman üretmeye ve hâlâ çizmeye devam eden iki kardeş sanatçı var; Orhan ve Erhan Dündar kardeşler. Çizgi roman sanatçısı iki kardeşle bir söyleşi yapıp, bu işe olan tutkularını ve başarılarını öğrenmeye çalıştık.
 
Sayın Orhan Dündar, hem abi olarak hem de usta olarak kardeşiniz Erhan Dündar’la birlikte çizgi romana olan tutkunuzu ve çizmeye nasıl başladığınızı anlatır mısınız?
Benim çocukluğumda çizgi roman gazetelerden sonra tiraj olarak en çok okunan görsel yayındı. Abim ve arkadaşlarının hepsi çizgi roman okuyordu. O zaman henüz okula gitmiyordum ama ben de resimlerinden ne anlattıklarını anlıyordum. Elime geçen çizgi romanlara bakıp o dünyaya girmeye çalışıyordum Okula gidip okumayı öğrendikten sonra artık çizgi roman benim yaşamımın bir parçası olmuştu.
Bu arada bende resimler çiziyordum. İlkokul dördüncü sınıfta “Tiğin Han” adlı kahramanımın maceralarını çizmeye başladım. Ortaokul ikinci sınıfta iki arkadaşımla yazıp çizdiğim “Kürşat” çizgi romanım, bir Ankara gazetesinde yayımlandı. Ondan sonra kendi yazıp çizdiğim çizgi romanlar aralıklarla gazetelerde yayımlanmaya başladı. Erhan da eline kalemi almaya başladıktan sonra kendisini bu hazır ortamda çizgi roman çizeri olarak buldu. Çalışmalarımı izleyerek yaptıklarıma bakarak bu işe bulaştı. Öylece devam etti.
 
İstanbul, çizgi roman piyasasının merkeziydi. Siz bu işi Ankara’da yaparken zorlanmadınız mı?
Ankara’da bu işi yapmak tabi ki dezavantajdı. Ama biz bunu avantaja çevirdik. İstanbul’a gitmeden burada bir ortam oluşturduk. Önce bir çizgi roman ajansı oluşturup Anadolu gazetelerine çizgi romanları klişe olarak kiraladık.
Buradaki yayınevlerine çocuk kitapları yaparken bir yandan da çizgi roman çalışmalarımızı sürdürdük. Ankara’dan, buradaki, İstanbul ve İzmir’deki gazetelere çizgi romanlar yaptık. Çizgi roman dergisi çıkaracak duruma gelince üzerinde çalıştığımız Yıldırım Kemal’i İstanbul’a götürdüm. Piyasanın en büyük ve önemli yayınevi olan Tay Yayınevinin sahibi Sezen Yalçıner’e gösterdim. Sezen Bey’in çok beğenmesiyle Yıldırım Kemal yayımlanmaya başladı. Biz İstanbul’a gitmeden çizimleri buradan yapıp götürdüm; böylece oradaki çizerlerin yapamadığı bir işi yaptık. Ankara’dan da çizgi roman yapılacağını gösterdik.
 
Yani iki kardeş olarak sizin çizgi romancı olarak tanınmanız, Tay Yayınları tarafından çıkarılan Yıldırım Kemal sayesinde mümkün oldu. Bu kahramanı nasıl bulduğunuzu ve çizgi roman dünyasına nasıl girdiğini anlatır mısınız?
1981 yılının başında, Atatürk’ün doğumunun 100. yılı dolayısıyla belgesel bir Atatürk çizgi romanı hazırlıyordum. Birçok kitap, belge inceliyordum. İşte o sırada bir tarih dergisinin sayfaları arasında Yıldırım Kemal’le karşılaştım.
Zaten Milli Mücadele’yi Atatürk’ün dışında farklı bir cepheden anlatmayı düşünüyordum. Yıldırım Kemal’i görünce kararımı verdim; onu bir çizgi roman kahramanı yapacaktım. Atatürk çizgi romanını hazırlarken bir kaç Yıldırım Kemal eskizi çizdim. Erhan da bunlara devam etti. Sonunda Yıldırım Kemal’in ilk macerası olan “Tek Başına”yı çizdi. Ben de bunu çiniledim. Ne var ki hemen yayımlatmak imkânı olmadı. 1984 yılında Yıldırım Kemal’i İzmir’e götürüp Yeni Asır gazetesine gösterdim. Onu çok beğenmelerine rağmen yayımlamadılar. Bana aşk romanları çizdirdiler. Daha sonra Yıldırım Kemal benzeri bir kahramanı yeni çıkardıkları gazetede yayınladılar.
Yıldırım Kemal’in piyasaya çıkması ancak 1986 yılında mümkün oldu. Bu tarihte Tay Yayınlarına götürdüğüm Yıldırım Kemal yayınevinin sahibi Sezen Yalçıner tarafından çok beğenildi. Bizimle anlaşarak yayımlamaya karar verdi. Bize üç macera daha hazırlattıktan sonra yayımlamaya başladı. Ne var ki tirajlar istediği gibi olmadığı için 10. sayıda yayma son verdi. Yıldırım Kemal daha sonra Yüzbaşı Cemil olarak Millî Eğitim Bakanlığında, kendi adı ile Kültür Bakanlığında ve 2013 yılında da Atatürk Araştırma Merkezinde yayınlandı.
 
İki kardeş olarak birlikte yaptığınız birçok çizgi roman var. Bunlar hakkında bilgi verir misiniz?
Benim ilk çizgi romanım 1968 yılında yayımlandı. O tarihten beri çizmeye devam ediyorum. Erhan ile birlikte çizmeye 1980 yılında başladım. Bu zamana kadar çeşitli gazetelere çizgi romanlar yaptım. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
Cemile ( Orhan Kemal’in romanından), Gök Bayrak ( Leon Cahun’un romanından), Boğatır, Barbaros, Emre (Dede Korkut) Baybars, Hacı Bektaş Veli, Sinekli Bakkal (Halide Edip’in romanından), Dede Korkut serisi, Bomba (Ömer Seyfettin), Leyla ile Mecnun.
Erhan’la birlikte yaptığımız çizgi romanları da şöyle sıralayabiliriz:
Togan, Baykan, Köroğlu, Toygar, Yıldırım Teğmen, Ferhat ile Şirin, Dadaloğlu, Alper, Keloğlan, Aşk Hikâyeleri, Yıldırım Kemal ve Millî Eğitim’le Kültür Bakanlıklarında çıkan bütün çizgi romanlar. Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı tarafından yayımlanan, Atatürk’ün l ve 2. ciltleri. Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığının yayımladığı Atatürk’ler.
Bizim albüm, dergi ve gazetelerde yayınlanan çizgi romanlarımız 300 civarındadır. Bu da çizgi romana verdiğimiz yoğun emeğin en açık göstergesidir.
 
Günümüzde gelişen teknoloji ile birlikte çizgi romanların da bundan nasibini aldığını görüyoruz. Sizce bu bir gelişme midir, yoksa bozulma mıdır?
Bizde tutulan ve yıllarca yayımlanan çizgi romanların hepsi İtalyan kaynaklıdır. Onlar yine eski yöntemlerle çiziliyorlar. Teknoloji onların semtine uğramamış gibi. Bu hâlleriyle de çizgi roman piyasasındaki hegemonyalarını yıllardır sürdürüyorlar. Birer İtalyan çizgi romanı olan Teksas, Tommiks ve Teks; eskiden beri tekrar tekrar basılarak nesiller boyu okunmaya devam etti. Onların yerini yeni İtalyan çizgi romanları aldı. Ama eskilerden olan Teks, hâlen eski ve yeni maceralarıyla yayınını sürdürüyor.
Ben ve Erhan da büyük bir zevkle Teks’i okumaya devam ediyoruz. Teks’i yeni yeni ressamlar çiziyor. Onların değişik çizgileri bu eseri ilginç kılıyor. Senaryoları da bir o kadar güzel oluyor. Dolayısıyla Teks bir çizgi roman klasiği olarak bizim en çok beğendiğimiz çizgi romandır ve teknoloji değil yetenek ürünüdür. Artık İtalyan çizgi romanlarının yerini Japon çizgi romanı olan mangalar almaya başladı. Çok basit çizimleri ve konuları ile genç kuşakları cezbetmeyi başarmış görünüyorlar. Yavaş yavaş çizgi roman piyasasını dolduracak gibiler. Bence çizgi roman bozulması onlarla başlamış durumda.
Çizgi romanda teknolojiyi en üst seviyede kullananlar ise Amerikalılardır. Amerikan çizgi romanları tamamen farklı dünyaların etrafında dolanıyorlar. Ne kadar teknoloji kullanıyorlarsa o kadar da uçuk konuları işliyorlar. Bunun için bizde pek fazla tutulmuyorlar. Teknolojiye bulanmış bu çizgi romanların devamlılığı olmuyor. Kısa kısa aralıklarla çeşitli çizgi romanlar yayınlanıyor. Ama bu uzun süreli olmuyor.
Bize gelince, biz henüz çizgi romanın klasik çizim tarzını yakalamış değiliz. Bu durumda yalnız teknoloji ile bir yere varmak mümkün değil. Evet, teknoloji alınıp kullanılabilir ama teknolojinin hakkını vermek gerekir.
 
Bu anlattıklarınıza göre bu güne kadar Türkiye’de çizgi roman piyasasını elinde bulunduran İtalyanlar üstünlüklerini Japon mangalarına kaptırmış durumdalar. Teknoloji donanımlı Amerikan çizgi romanları ise iki arada bir derde durumu idare edip duruyorlar. Peki bu durumda Türk çizgi romanının konumu ne oluyor?
Ne yazık ki Türk çizgi romanının hiç bir konumu yok. Üstelik eskiden bir parça da olsa yabancı çizgi romanlar arasında boy gösterebiliyordu. Şimdi artık bu ihtimal de ortadan kalkmış durumda. Sözünü ettiğim ülkelerin çizgi romanları arasında soluk alacak imkânı bile yok.
Çok karamsar bir tablo çizdiniz. Bu durum kendi kültürümüzü, kendi tarihimizi gelecek kuşaklara anlatmak için önemli bir araçtan yoksun kaldığımızı gösteriyor. Bizim kendi çizgi romanımıza bir işlerlik kazandırma olanağımız yok mu?
Atı alan Üsküdar’ı geçmiş durumda. Artık fazla yapacak bir şey yok. Geçmişte bu işe destek olmuş gazetelerin artık böyle bir kaygısı yok. Keza yayınevleri de aynı kafada. Onlar için çizgi roman, sadece yabancı çizgi romanları alıp Türkçe bastırmaktan ibaret. Hâl böyle olunca ortam bulamayan genç kabiliyetlerde başka alanlara yönelerek körelip gidiyorlar. Bir kaç kişi de bizim gibi bütün olanaksızlıklara rağmen bir şeyler yapmaya çalışıyorlar. Bütün bu olumsuzluklara rağmen yeni çizerler çıkar mı bilemem.
 
Çizgi romanın rağbet gördüğü ülkelere baktığımızda, onları kültür seviyesinin çok yüksek olduğunu görüyoruz. Bu sanatın gelişmemesini bizim kültür seviyemizin düşük olmasına bağlayabilir miyiz?
Evet, bu çok önemli bir etken… Ama bu düşüklük sadece çizgi romanla ilgili değil. Kanımca her alandaki geri kalmışlık da bununla ilgili... Kültür seviyesinin yükselmesi her alanda gelişmelere yol açacaktır. Ancak bunu yapacak bir ana fikir henüz ortalıkta görünmüyor. Ne felsefeciler ne düşünürler ne tarihçiler ne yazarlar ne çizerler daha önemlisi ne de din âlimleri henüz ortaya böyle bir fikir koymuş değiller. Kusura bakmasınlar ama hepsi kendi dogmaları içinde cebelleşip duruyorlar. Değil böyle bir ana fikir oluşturmak, daha bunu arayacak bilinçte bile değiller. Hâlbuki bu fikri bize “Hayatta her şey için, maddiyat için, maneviyat için en hakiki mürşit ilimdir.” diyen Atatürk vermiştir. Kimse bu deyişin derin anlamını kavramamıştır. Bunun için de deyimin içindeki “ maddiyat ve maneviyat” kelimelerini çıkarmışlardır. Hâlbuki Atatürk, bu sözü dünyevi ve uhrevi hayat için söylüyor. Yani bu dünya için de öte dünya için de mürşit olarak bilimi öngörüyor. İşte bizim kültürümüz bu öngörüden yoksun oluşturulmuştur. Bunun için de düşük seviyede kalmıştır. Ama biz, bu öngörüden hareketle yeni bir kültür inşa edebiliriz. Çizgi romanı da bunun için araç olarak kullanabiliriz. Yani bu ana fikir etrafında yeni bir medeniyet yaratabiliriz O zaman çizgi romana yeni ufuklar açabiliriz.