Okunma
4511
Şişli, İstanbul’un bir ilçesi, Gültepe ise Şişli’ye bağlı bir gecekondu semtiydi.
1970’li yıllarda Gültepe, tepelere ve yamaçlara kurulmuş; yolu, suyu, elektriği, okulu ve altyapısı çok eksik bir yerleşim merkeziydi. Genelde Sivas, Gümüşhane, Erzincan ve Kars gibi doğu illerinden insanlar burada bir veya iki gözlü odaları olan gecekondularda otururlardı.
Yusuf Bahri Genç MHP Şişli İlçe Başkanı, Yunus Meral ise MHP Şişli Gençlik Kolları Başkanı olmuştu.
Gültepe ve Çeliktepe’de komünist işgal kırılmış ve komünistlerin sokak hâkimiyeti sona ermişti. Artık köşe başlarını kesip kimlik soran, esnafı dolaşıp haraç toplayan, istediği şahsı Keçi Deresi’ne indirip sorgulayan, işkence eden tipsiz, kılıksız, insana benzemez mahlukatın zulmü bitmişti. Kiralık katiller sadece vurkaç taktiği uyguluyor, sinsi tuzaklar kuruyorlardı.
Bozkurt İlham Gencer’in tabiri ile nisan-mayıs ayları komünistlerin kızan aylarıydı. DİSK’in 1 Mayıs afişlerini asan katillerin silahlı saldırısı sonucu 1976 yılında Timur Demir şehit edilmişti. Aynı yılın Eylül ayında Galatasaray Mühendislikte okuyan, Hüseyin Büyükkoz okula giderken Şişli Polis Karakolu’nun yüz adım ötesinde çapraz ateşe tutuldu, yedi kurşun aldı ve 28 Eylül 1976’da şehit oldu. Hüseyin’in acısı dinmeden aynı hafta içinde aynı okuldan 28 Eylül 1976 tarihinde Yusuf Tanık Galatasaray Mühendisliğin bahçesinde silahlı saldırıya uğradı ve şehit oldu.
Her gün teşkilat binaları veya bir Ülkücünün iş yeri bombalanıyor, kundaklanıyor, ateşe veriliyor tahrip ediliyordu. Defalarca resmî müracaatlar yapılmasına rağmen tedbir alınmıyordu. Vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamakla görevli kolluk kuvvetleri saldırganları yakalamak yerine Ülkücüleri kovalıyordu.
Özellikle genç kesimden komünistlerin çirkin yüzünü, çirkefliklerini gören okullu gençler, fabrikadaki işçiler, Gültepe esnafı, CHP’den toplu hâlde istifa edip MHP saflarına katılıyordu.
Sık sık silahlı ve bombalı saldırıya uğrayan Gültepe Ortabayır’da bulunan MHP Şişli İlçesi Gençlik Kolları lokali bir gece sabaha yakın bombalanmış, patlamanın şiddetiyle iki katlı yığma bina yerle bir olmuştu.
Şerif Neidim, Gültepe’deki Ülkücülerin doğal lideri konumundaydı. Yersiz yurtsuz bir teşkilatın resmî olmayan lideriydi. Sokak hâkimiyetini kaybetmemek için zaman zaman Ortabayır, Gültepe, Harmantepe ve Yahyakemal’in üst taraflarında güvenli buldukları kahvelerde, spor kulüplerinde oturuyorlar, Ülkücüleri bir arada tutmaya çalışıyorlardı.
Şerif; 1.90’ın üzerinde boyu, güçlü bileğiyle Gültepe’nin çatal yürek delikanlısıydı. Herkes onu tanır, bilir, sever ve sayardı. Tığ gibi bir delikanlıydı. Yüreği de bileği kadar çok güçlüydü. En büyük tutkusu spordu. Millî sporcu olan ağabeyi Suat’ın teşviki ile Şişli’nin amatör kulüplerinde kalecilik yapıyordu. Birçok kulüp transfer etmek için Şerif’i takibe almıştı.
Şerif Neidim Ülkücü görüşü benimseyip MHP’nin Gültepe teşkilatında görev alınca ailesi komünistler tarafından tehdit edilmeye başlandı. POL-DER’li polisler de bir olayı bahane ederek Şerif’in peşine düşmüş, her gün üç dört sefer eve uğrayıp Şerif’i soruyordu. Polis gidiyor, ardından komünistler gelip eve kurşun yağdırıyordu. Artık adres belirlenmiş, ev mimlenmişti. Şerif’in babası Ali amca “Bu işin başka bir çıkar yolu kalmadı.” diyerek, Anadolu yakasına, Küçükyalı’ya taşınmıştı.
Şerif Sivaslıydı ama Gültepe’de doğmuş, büyümüştü. Büyüyüp serpildiği Gültepe’ye, vatanına, bayrağına, ülküsüne bir kıza sevdalanırcasına sevdalanıp bağlanmıştı. Ülkücülük onu pişirmiş, durultmuş, Şerif dört dörtlük bir delikanlı olmuştu. Evlenmek, yuva kurmak, çoluk çocuk sahibi olmak ve Gültepe’de yaşamak istiyordu.
Mahallenin çocuklarını korur, gözetir, zaman zaman harçlık verir, spor yapmaya teşvik eder, onların her çeşit problemiyle ilgilenirdi. Korumasına aldığı yiğitlerden birisi de Muhammet Baş’tı. (Muhammet Baş, 04.09.1978 günü Gültepe’de 15 yaşında iken şehit edildi.)Muhammet, Şerif’e ağabey deyince ağzından bin tane ağabey birden çıkardı. Bazen kale arkasında Şerif’in eşyalarını bekler bazen de eksik tamamlar, Şerif’in takımında top koştururdu.
O sıralar MHP; ülke genelinde mensuplarına yönelik saldırı, zülüm ve işkencelerle hükûmet zamlarını protesto etmek için 15 Nisan 1978 tarihinde Ankara’da büyük bir yürüyüş ve miting planlıyordu. MHP Şişli ilçe teşkilatı da bu mitinge katılmak için hazırlanıyordu. MHP Şişli Gençlik Kolları “Ülkücü Ozanlar Gecesi” düzenlemişti. 14 Nisan 1978 akşamı Tepebaşı Gazinosunda “Ülkücü Ozanlar Gecesi” yapıldı. Gecenin ardından yola çıkılarak Şişli’den beş otobüsle Ankara’ya hareket edildi.
Şerif Neidim de hem gecede görev almış hem de büyük yürüyüşe katılmıştı. Ankara dönüşünde Küçükyalı’ya gitmemiş, birkaç gün Şişli’de kalmıştı. Zaten o zamanlar Şişli teşkilatı 24 saat açıktı ve çoğu zaman sabaha kadar nöbet tutulurdu.
Komünistlerin içinden ayrılıp Ülkücülere katılan 14-15 yaşlarındaki bir delikanlı, “Devrimciler Gültepe’deki ‘faşist gelişme’yi kırmak için karar aldılar. ‘İlk planda Şerif Neidim, Süleyman Koçak (Süleyman Koçak 30.01.1979 Sanayi’de şehit edildi.) ve Ahmet Ayhan’ı götürürsek Gültepe’yi düşürürüz.’ diyorlar.” şeklinde bir bilgi getirmişti.
Dönemin Ecevit iktidarının POL-DER’li polisleri havadan sudan nedenlerle Şişli’den çok sayıda Ülkücüyü tutuklamış, cezaevine tıkmıştı. Perşembe günleri cezaevinde ziyaretler olurdu. 20 Nisan 1978 tarihinde perşembe günü toplu hâlde Sağmalcılar Cezaevine ziyarete gidilecekti. Şerif bu ziyarete katılacak, sonra da Küçükyalı’ya geçecekti. Bölgede onu tanımayan yoktu. Ne zaman Gültepe’ye damlasa, sokaklar hareketleniyordu. Bölgenin komünistlerinden çekinmiyor ama elin oğlunun kalleşliği sınır tanımıyordu. Delikanlıca ve mertçe karşısına çıksalar alayına tek başına yeterdi ama “Getirip tanımadığım, bilmediğim üç kuruşluk satılmışları salarlar arkama, kahpece bir pusuya düşerim.” diye endişeleniyordu.
Arkadaşları, “Şerif, tedbiri elden bırakma. Bugünler sıkıntılı günler, tedbirsiz gezme.” diye nasihat ediyordu. Şerif ise;
- Aman kardeş, tedbirimiz ne olacak. Sabah evden çıkarken abdest alıp evle helalleşip Allah’a sığınıp çıkıyoruz. Topumuz, tüfeğimiz, zırhımız, kalkanımız hepsi bu.” diyordu.
O günlerde Kâğıthane’de teşkilat açılması için çok talep geliyordu. Bir potansiyel vardı ama kimse yer vermiyordu. Ayazağa köylüleri ve özellikle Mustafa Çakmak(04-08.07.1980 Hürriyet Mahallesi’nde şehit edildi) ısrarla “Bir teşkilat açalım.” diyordu.
Şerif Neidim bir gün Kağıthane’ye inmiş, gerekli görüşmeleri yaptıktan sonra Gültepe’ye çıkmıştı. Gültepeli Ülkücüler cezaevine ziyarete gitmek için organizasyon yapmışlar, bir minibüse dolup Sağmalcılar Cezaevine gitmeye hazırlanıyorlardı. Şerif de onlara katılacak, ziyaret sonrası Küçükyalı’daki eve dönecekti.
Ziyaret saatine epey vakit vardı. Şerif, yârenleri ile Yahya Kemal’de eski mezarlık mevkiinde Hasköy Spor’un lokaline girmişti. Memleket meselelerini, anarşiyi, hükûmetin tavrını, ölümleri konuşuyorlardı. Şerif’i garip bir sıkıntı basmıştı. Arkadaşlarına “Yahya Kemal’e doğru bir inip çıkalım, sonra da bir dolmuş tutar taş medresedeki dostları ziyarete gideriz.” demiş, hesabı ödeyip kalkmışlardı.
Şerif, Gültepe’ye damlar damlamaz Gültepe’nin yatakçı muhbirleri hemen harekete geçmişler, her tarafa ulak salmışlardı. “Yahya Kemal’de Şerif’le beraber faşistler bir kahvede oturuyorlar.” diye bütün komünist örgütlere haber uçurmuşlardı. Meğer solun bütün fraksiyonları Şerif’i öldürmek için birbiriyle yarışa girmişlerdi.
Şerif, Yahya Kemal bayırından aşağı inerlerken arkadaşlarına “Toplu yürümeyelim, dağılalım.” demişti. Dağınık bir şekilde aşağı doğru ilerlerken Şerif herkesi görecek şekilde en arkadan geliyordu. O yıllarda bu bayırda bir pastane vardı. Pastanenin önünde ufak tefek tipsiz biri bir yandan yanındaki kadınla konuşuyor, bir yandan da elinde tuttuğu bir şeyleri yiyordu. Yakınlarında onlarla irtibatsız gibi dolaşan birkaç kişi daha vardı. Ama bu bölgenin adamları değillerdi çünkü gruptan hiç kimse bunları tanımıyordu. Bu durum dikkatlerini çekmiş ama pek de üzerinde durmamışlardı.
Şerif en arkadan ağır ağır yürüyordu. Okulun önüne gelince Şerif’in karşı kaldırıma çıkmak için ayağını kaldırdığı sırada arkadan birisi “Şerif!” diye seslenmişti. Şerif, tanımadığı bu yabancı sesi duyar duymaz kahpe bir el arkadan ense köküne dayadığı silahın tetiğine basmıştı.
İlk kurşunu sağ ense kökünden yiyen Şerif olduğu yerde ağır ağır yere yığılıp kalmıştı.
Meğer pastanenin önünde kadınla konuşan alçak, Şerif için gelmiş oraya. Şerif’e arkasından bir yılan gibi sessiz ve sinsice yaklaşmış, ateşlemeye hazır vaziyetteki silahın tetiğine basmıştı.
Silah sesi üzerine geri dönen Şerif’in arkadaşları, onu kanlar içinde görünce katilin üzerine çullanmışlardı. Şerif’in en yakınında olan arkadaşı başka bir şey bulamayınca kaldırım taşını söktüğü gibi Moskof uşağının kafasına indirmişti. Aldığı darbelerle yere yığılan katilin başı aynı yerde ezilmişti.
Ortalık karışınca yanında getirdiği tabansızlar çoktan yoldaşlarını yalnız bırakıp toz olmuşlardı ama ne yazık ki Şerif şehit düşmüştü.
Şerif bir kıza sevdalanırcasına tutkun olduğu Gültepe topraklarını mübarek kanıyla sulamıştı.
Acı haber Gültepe’de hemen duyulmuş, büyük küçük bütün Gültepeliler olay yerine koşmuştu.
Her zaman olduğu gibi canlar yandıktan, aslan gibi bir yiğit daha kurulan bir kahpe pusu ile arkasından vurularak şehit edildikten sonra polis ekipleri olay mahalline intikal etmişti.
Şerif hemen teşhis edilmiş, MHP Şişli İlçe Başkanı Yusuf Bahri Genç beş dakika sonra aziz şehidin başına dikilmişti. Ölüm listesinin ikinci sırasında yer alan Selahattin Koçak ve Gültepe’nin bütün Ülkücüleri Şerif’in mübarek naaşının başında nöbet tutmaya başlamışlardı.
Şerif’in katilini kimse tanımıyordu. Gültepe, Çeliktepe, Sanayi veya Şişli bölgesinin komünistlerinden değildi. Kimdi bu kiralık katil?
Daha sonra anlaşıldı ki bu, aşırı sol bir fraksiyonun Marmara bölge sorumlusu olan İsmail Hanoğlu’ydu. Ortaokulda iken öğrenimi bırakmış, gidip komünistlerin kamplarında terör ve cinayet eğitimi görmüştü. Solun bütün fraksiyonlarını dolaştıktan sonra TKP/ML üyesi ve bölge sorumlusu olmuştu. Hanoğlu, bazı eylemlerinden dolayı aranan bir suçluydu. Şerif Neidim’le ne geçmişi vardı ne geleceği. Şerif’in Gültepe’de olduğu bildirilince yanına üç beş militanı alıp Gültepe’ye hareket etmişti. Bu küçük terör biriminin asıl hedefinin kahve basmak ve bir kitle katliamı yapmak olduğu öğrenilmişti. Çifte çifte silah, bol sayıda mermi, patlamaya hazır üç el bombası ve en güvendiği dört yoldaşı ile Ülkücülerin oturduğu kahveyi bombalayacak, sonra kurşun yağmuruna tutarak içeride bulunan herkesi katledeceklerdi. Böylece Gültepe’yi kana bulayacaklardı. Şerif’in arkadaşlarıyla kahveden ayrılması bu tuzağı bozmuştu.
Olaydan yarım saat sonra bütün İstanbul basını Gültepe’ye akın etmişti. Ancak hakikati yazmıyor, olayı çarpıtıyorlardı. Ne idüğü belirsiz bir kiralık katil kalkmış, bilmem nereden gelmiş, kahpece bir pusu kurmuş, Şerif Neidim’i şehit etmiş, ama kendisi de aynı yerde telef olmuştu.
Basın doğruyu yazamazdı. Olay gerçek yönüyle ortaya konursa devrimci bozuntularının imajı bozulurdu; “hükûmetin başı” kızardı. Ağababaları gücenir, devrimci geleneğe, solun namus anlayışına uymazdı. Bu yüzden her bir gazete ayrı bir masal uydurmuştu.
Hürriyet, olayı “Gültepe’de iki grup çatıştı, iki ölü.” başlığıyla vermişti.
Günaydın “Sağ ve sol gruplar Gültepe’de düello etti, iki ölü var.” başlığını atmıştı.
Milliyet de saldırıyı “İki grup arasında silahlı çatışma” şeklinde duyuruyordu.
Komünist militanın üzerinden çıkan el bombalarını, iki otomatik silahı, boş kovanların dışında 95 mermi ve cebinden çıkan külliyatlı miktardaki paradan( 2800 TL, o yıllarda çok büyük bir meblağdı.) hiçbiri söz etmiyor, gerçekleri hasıraltı ediyorlardı.
Ambulanslar geldi, cenazeler götürülmüştü.
İstanbul Ülkü Ocakları çok büyük bir cenaze töreni tertiplemişti. 21 Nisan Günü Gülhane’de Adli Tıp binasının önünde toplanılmıştı. Yurtlardan, Şişli’den, İstanbul’un her yerinden binlerce vatanperver insan toplanmış, çok ciddi bir kalabalık oluşmuştu. Ancak bir türlü şehidimizin mübarek naaşını alamıyorduk. Sonunda valiliğe gidilmişti. Hükümet bozuk, devrin valisi, emniyeti aynı zihniyetteydi. Yürüyüş ve tören yapmamızı istemiyorlardı. Şerif’in ailesi cenazeyi Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnetmek istiyor ama yetkililer ikametini, bilmem nesini bahane edip bu talebi reddediyorlardı. Valilik kayıtsız davranıyordu.
Bahri Başkan oldukça celalliydi. “Canımız burnumuzda, ölümüze bile saygınız yok! Bizi tahrik etmeyin. Çocuklar barut gibi zaten, onları zor zapt ediyorum!” diyerek vali muavinini azarlıyordu. Sonra “Ben” demişti, “Şimdi alırım cenazemi; beş bin kişi ile gider girerim Zincirlikuyu Kabristanına, istediğim yerde mezar kazar Şerif’i oraya defnederim. Sen POL-DER’li en azılı militanlarını gönder de gelsin bana engel olsunlar!”
Ocak başkanı “Sayın Vali, ateşle oynamayın. Biz suçlu kim diye aramayız. Bu işin sorumlusu olarak sizi görür, bu hesabı sizinle kapatırız. Adli Tıp önünde ölümü bekleyen binlerce Ülkücü var. Sabrımızı zorlamayın!” diye çok ciddi bir tavır koyunca vali muavini ve polis şefi bu kararlılıklar karşısında daha fazla direnememiş ve Zincirlikuyu Mezarlığına defin ruhsatı çıkarılmıştı.
Adli Tıptan naaş alındı, konvoy hâlinde İskeleye inildi, bir yolcu vapuru zapt edildi. Uzun pazarlıklar sonrasında geminin Beşiktaş iskelesine gitmesi kararlaştırıldı. Beşiktaş’tan omuzlarda taşınan naaşla Zincirlikuyu Mezarlığına girilerek Şehit Şerif Neidim binlerce Ülküdaşının kolları arasından ebedî istirahatgâhına tevdi edildi.
Bütün Gültepe yasa boğulmuştu ama “Ateş düştüğü yeri yakıyordu.” Ali amca bütün güzergâh boyunca Bahri abinin kolunda konvoydan kopmadan oğlunun arkasından yürümüştü. Fatma ananın yüreğine hançer gibi bir evlat acısı saplanmış, ciğerinin başı yanmıştı.
Millî sporcumuz olan abisi Suat Neidim hâlâ o acıyı ilk günkü tazeliği ile yaşıyor...
Şimdi Gültepe’nin korkusuz Alpereni, çatal yürek Şerif Neidim, annesi ve babasını da bağrına basmış, Zincirlikuyu Mezarlığının bütün Gültepe’yi ve Mecidiyeköy’ü kuşbakışı gören bir köşesinde (Ada No.:30 ve Mezar No.:358)istirahat ediyor.
Rahat uyu aziz şehidim! Emanetin emin ellerde!