BİZİ KİM ÖLDÜRÜYOR?

26 Temmuz 2016 15:56 Doğuhan Murat YÜCEL
Okunma
1832
BİZİ KİM ÖLDÜRÜYOR?

 
 
 
Bizi kim öldürüyor? Bombalar patlıyor ve bizler ölmüş oluyoruz. Öldükten sonra ne diyoruz ya da öldükten sonra ne isteyebiliriz? Toplumsal canlılar olan bizler her şekilde ve her yerde bir şeyler söyleriz. Biz birbirimize bağlı olduğumuz için insanız. Birbirimiz için bir şeyler ifade ederiz. Ölünce de konuşuruz, insanlık namına. Hele ki hiçbir değerimiz yokmuş gibi silinmişsek, bir bombayla rastgele katledilmişsek, ölü bedenlerimiz bunu bizden talep eder.
Katil kim? Ölüye vefa borcu olarak bunu tespit etmeli ve insanlığa yanıt vermeliyiz. Faili meçhul saldırılarda herkes bir tahminde bulunuyor. Katilin tam da istediği gibi oluyor. Her kafadan bir ses çıkıyor ve herkes birbirini suçluyor. Sonuç olarak asıl suçlular daha da mutlu oluyor. İnsanlar birbirine düşer ve birbirlerini öldürürlerse bunları yenmek daha kolaydır. İşte günümüz toplumunun genel bir görünümü.
Herkesin zararından kim yararlanır? Daha doğrusu herkesin zarar görmesinden kim yarar sağladığını sanır? Tabi ki toplumu yok eden, insanlığı tüketenler yani tüketim kültürü bu zararın mimarıdır. Dünyayı tüketmek üzerine kurulu olan düzen, Orta Doğu’dan başlayarak insanlığı da tüketmiş durumdadır. Herkes bu düzenin dolaylı bir parçasıdır ancak merkeze yakın olanlar daha etkilidir. Önce biz öldüğümüze göre merkez biz değiliz. Para denen politik savaş aracının sahipleri oyunun kurallarını koyuyor. Biz de tüketim malzemesi gibi harcanmayı bekliyoruz.
Orta Doğululaştıramadıklarımızdan mısınız? O hâlde sıradasınız. Buradaki insanlık bitince sıra size de gelecek. Her yer bir gün Orta Doğu olacak. Bencilliğin milliyeti, dini, kültürü olmadığını göreceğiz. Bencillik dinleri de milliyetleri de kullanır ve mümkünse tüm bunları birbiriyle çarpıştırır. Eskiden cephe savaşları vardı. Karşıdakinin düşman olduğunu bilir ve savaşıp sonuç elde ederdik. Şimdi herkesin düşmanı olan bir düzen içerisindeyiz. Karşımızda savaşacak bir düşman yok. İçinde yaşadığımız düzen ve belki onu yönlendirenler bizi yok etmekte.
Küresel ekonomi küresel felakete dönüştü. Tüketim malzemesi için sıra hayatlara geldi. Birileri ölmeli ki başkaları yaşasın. Bu birileri gittikçe çoğalacak ve son insana dek tüketim sürecek. Son insan da tükendiğinde belki dünya rahat bir nefes alacak ve dünya ancak o zaman kurtulmuş olacak. Gelişmiş adı altındaki devletler dünyayı tüketenlerse ve tüketim için geri bıraktıkları toplumları yiyorlarsa insanlıktan umudumuzu kesebiliriz. Tüm bu yazılanlar ve felsefe de ancak bir işe yarayabilir: Katilimizin kim olduğunu bilmeye…
Bilmeden yok olmamak için felsefe yapın.
 
ÖLMEDEN ÖNCE FELSEFE
Ölüyoruz. Hepimiz ölüyoruz. Hepimiz demek zorundayım, çünkü işi bencilliğe vurabiliyoruz. "Biz"in dışında yer aldığımızı varsayıyoruz. Kendimizi ayrı tutma hevesindeyiz. İnsanın her zaman birlikte öldüğünü gözden kaçırıyoruz. Ölenin her zaman "biz" olduğunu fark edemiyoruz. Tek başına insan olamayacağımızı biliyor, ama bilmezlikten geliyoruz. Bunu hatırlatanları da filozof olmakla suçluyoruz. Maalesef toplum felsefenin kâr etmeyeceği kadar yabancılaştı. Toplum olmanın temellerini yitirdik.
Önce “ben” adı altındaki “biz” ölüyor. Fikrilerde yaşamak isteyen ben, fikirler ölünce ölüyor. Artık düşünmek bir fark yaratmıyor. Daha doğrusu geneli düşünenleri fark etmeyi bıraktık. Kendini düşünenlere ise tapıyoruz. Aslında kendimizi bile düşünmüyoruz. Kendimizi düşünsek birbirimize bağlı olduğumuzu fark eder ve  “ben” yanılgısına düşmezdik. Şu an da fark edemiyoruz çünkü araya bambaşka şeyler girdi. Hayatımız, nasıl çalıştığını bilmediğimiz aletlerden ibaret. Araçlarımızın hangi koşullarda üretildiğinden haberimiz yok. Bizi eğlendiren medeni oyuncaklarımızın üretiminde nelerin feda edildiği ilgimizi çekmiyor. Bir şeyin nasıl veya neden üretildiğini bilemeyebiliriz. Buradaki acı olay, kimsenin bunu merak etmemesidir. En iyi insanlar bile hayatlarını saran bu yabancı aletlerin nereden geldiğini sormuyor.
Bu yabancılaşma, bizi ölüme götürüyor. Oyuncakların büyüsüne kapılıp sorgulamamayı onaylıyoruz. Sadece kabullenmeye ve tüketime başlıyoruz. Bunun sonucunda da kendi yok oluşumuza giderek hızlanıyor, öleceğimizi fark edemiyoruz. Sadece teknoloji değil, fikirler ve inançlar uğruna da sorgulamadan tüketiyoruz. Neden diye sormadan insanlığa kıyabiliyoruz. Sorgulamamak, düşünmemek yeni bir şey olmayabilir ancak küresel toplumda ölümcül bir hastalığa dönüşmüş durumdadır. Kötü niyetli insanlar dinleri, milliyetleri, alışkanlıkları bir yere kadar kullanabildiler. Şimdiyse medeni toplumun nimetleri insanları insanlık temelinden alıkoyuyor ve araçların oyuncağı hâline getiriyor. İnsanlığın araçlarına yabancılaşması kültürü ölüme sevk ediyor. Bu yabancılaşma Batı’daki insanlığın ölümünde daha etkili olacaktır. "Orta Doğu"daki insanlık öldükten sonra katillerimiz kendi piyonlarını bu vasıtayla tüketecektir. Şimdilik Müslümanların %90'ının Müslümanlarca ve Türklerin de bir o kadarının aynı kültürün insanlarınca öldürüldüğünü anımsayalım.
Ben zaten ölmüştüm. Düşünceler değerini yitirmişti. Daha sonra "gelişmemiş" toplumuma gelişmişlerce demokrasi getirilecektir. Özgürlük de gelince tamamen yok oluruz. Nice ülkeler, nice düşünceler çoktan tüketildiler. Sadece sıranın bize gelmesini bekliyoruz. Ayaklanın demeyeceğim, çünkü iş işten geçti. Yalnızca biraz daha yaşayabiliriz. Ölmeden önce geçecek zamanı neden felsefeyle harcayalım diyorsanız, daha önce bizden yazılar okumadınız demektir. Kurtuluş umudunun çok zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü kurtulacak şey kendimiziz. "Ben" demeyi bırakmadan bu iş olmayacak. Küresel kötülük bizi içeriden yok ediyor. Toplumlar önce yakınındakini öldüren virüsler yetiştiriyor. Küresel kötülük öldürmeye uğraşmıyor, bunu ben yanılgısındaki toplumlar içeriden yapıyor.
Öleceğimizi duymanız hoşunuza gitmeyebilir. Kimsenin hoşuna gitmez. Ancak herkesin sonunun belli olduğunu unutmayın. Sonra da yakındaki birinin ölmek üzere olduğunu ve bunu fark edemediğini düşünün. Belki kurtarmak mümkün değildir, herkes sonunda ölecek ancak bir uyarı ile zararı azaltmak veya biraz daha yaşatmak mümkündür. Bizimkisi, ölüme giden bir yolcunun daha yavaş gitmesini sağlamak üzerine bir tesellidir.