PROF. DR. MEHMET SEYFETTİN EROL: “ABD, SURİYE’DE PYD/YPG İLE AYNI DİLİ KULLANIYOR”

24 Şubat 2017 14:11
Okunma
937
PROF. DR. MEHMET SEYFETTİN EROL: “ABD, SURİYEDE PYD/YPG İLE AYNI DİLİ KULLANIYOR”

Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyfettin Erol, ABD’nin bölücü terör örgütü PKK’nın Suriye’deki kolu PYD/YPG ile aynı dili kullandığını belirterek, yoldaki yeni tezgâhın “Suriye Demokratik Güçleri” (SDG) olduğunu ve Türkiye’nin bu tezgâhı çok iyi görmesi gerektiğini ifade etti.

Erol, “Örneğin, CENTCOM Komutanı Votel PYD/YPG yerine büyük bir dikkatle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) derken; PYD Eş Başkanı Salih Müslim de Fırat’ın batısındaki YPG güçleri için SDG diyor. Düne kadar açıktan açığa PYD/YPG’ye toz kondurmayan ve onu yeni müttefiki ilan eden ABD’nin Türkiye ile krizi daha da derinleştirmemek adına SDG ile yeni bir çıkış yolu, formülü geliştirdiği ortada. Açıkça itiraf etmek gerekir ki, bu formül ‘fazlasıyla zekice’. Çünkü içinde yok yok.” dedi.

Dergimize Orta Doğu’daki son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulunan Erol, şunları söyledi:

“Türkiye’nin Fırat’ın batısı noktasında çizdiği kırmızı çizgiyi bu formül ile aşmak isteyen ve bu kapsamda Ekim 2015’te SDG’yi kuran ‘üst akıl’,bu yeni örgütün içine Kürtlerin dışında Arap, Süryani, Ermeni ve Türkmenlerden oluşan çok az sayıda ‘güçleri’ garnitür olarak dâhil etmek suretiyle Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) benzeri bir yapı oluşturmak istemiş görünüyor. SDG’nin varlığı her ne kadar IŞİD’e karşı mücadele için oluşturulmuş ortak bir operasyon gücü olarak nitelendirilse de bunun böyle olmadığını sağır sultan da biliyor. ABD, Türkiye’nin kırmızı çizgisini farklı bir yöntemle ortadan kaldırmak isterken, IŞİD bağlamında kendisine bir meşruiyet yüklediği emperyalist kuklalarına da alan açıyor. Türkiye’nin müdahalesine karşı da SDG için ‘Onlar Kürt değil.’ demeye getiriyor ve Ankara üzerinde uluslararası bir kamuoyu baskısı oluşturmaya çalışıyor. ABD bir taşla birkaç kuş birden vurmaya çalışıyor. Bir yandan SDG adı altında PYD/YPG’yi Fırat’ın batısında tutmaya,diğer yandan da Türkiye’yi ‘IŞİD’e karşı mücadeleyi SDG’ye vurmak suretiyle sabote ediyor.’ demek suretiyle onu ‘sorunlu bir müttefik/ülke’ olarak lanse etmeye çalışıyor. Daha da ötesi sivilleri vuran, istilacı/işgalci bir güç olarak tanımlıyor. Bu noktada PYD Eş Başkanı Salih Müslim’in Türkiye’yi tehdit ederken kullandığı şu ifadeler çok önemli. ‘Biz nasıl ki topraklarımızı kendimiz savunduysak, muhakkak Suriye halkı da kendini savunacaktır. Suriye Demokratik Güçleri karşısında kim olursa olsun halkını savunacaktır.

Suriye’nin geleceğine bölge halklarının karar vermesi gerekiyor. Ne olursa olsun oradaki bölge bizim bölgemizdir. Suriye halklarının bölgesidir,Kürtlerdir, Türkmenlerdir, Araplardır, en iyisini, ne yapacağımızı en iyisini biliriz.’ Salih Müslim Türkiye’ye-Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı ne yapacaklarını ise şu tehdit dolu cümleleriyle ortaya koyuyor: ‘Cerablus Askerî Komutanının infazı gibi komplolarla bu iş yürütülemez. Uzun vadeden bahsediyoruz. Bugün Türkiye Silahlı Kuvvetleri güçlüdür, bazı yerlere girebilirler ama önümüzdeki günlerde başlarına çok büyük belalar açılacaktır. Kendi iş birliğiyle meydana getirilmiş bazı çevrelerle bütün bölgeyi işgal etmek, tümden geleri altüst ediyor. Bu kabul edilemez, bir işgaldir.’ Bölgede bırakın Türkmenleri, Arapları ve diğer etnik grupları; Türkiye yanlısı-emperyalizm karşıtı bir duruş sergileyen tüm Kürt unsurları temizleyen, bölgenin demografik yapısını değiştiren Salih Müslim’in kullandığı bu dilin bizde bir karşılığı olmasa da ne yazık ki uluslararası camiada alıcısı var. Bu kitlenin temel hedefinin de Salih Müslim, PYD/YPG/PKK/PJAK üzerinden bölgede ‘İkinci İsrail’ile eş değer ‘BOP Kürdistan’ını kurdurmak ve ‘Büyük Ermenistan’ı Akdeniz’e ulaştırmak olduğu ortada.”

 

EmperyalistGüçler Taşeron Kullanıyor

Prof. Dr. Erol, bu projelerini doğrudan Türkiye ve bölgenin İrangibi diğer ülkeleriyle savaşarak gerçekleştiremeyeceklerini bilen emperyalistgüçlerin, dün olduğu gibi bugün de taşeronlarını kullandığını kaydetti.

Asıl amaçlarının bölgede Kürtlüğü değil, bu tür taşeronlarıkullanarak bölgeyi İsrail ve Ermenistan’a peşkeş çekmek olduğunu iddia edenErol, şu görüşlere yer verdi:

“O yüzden konuşana değil, konuşturana bakmak lazım. DolayısıylaTürkiye’nin burada SDG tezgâhını çok iyi görmesi ve buna göre tedbir almasıgerekiyor. Bu bağlamda yürüttüğü mücadeleyi psikolojik harp boyutuna dataşıması lazım. Aksi takdirde sahada kazanılan başarıların sanal alandakaybedilmesi kaçınılmaz olacaktır. Bunun anlamı ise, ‘Yeni Orta Doğu’, ‘YeniDünya Düzeni’ inşa sürecinde siyaset/diplomasi masasına dönük kazanımlarımızınsıfırlanması ile eş değer olacaktır. Bu noktada Türkiye kendisine yönelikpsikolojik savaşta kamu diplomasine ağırlık vermeli ve çok net bir şekilde: 1.Sınır ötesine yönelik operasyonun bir istila ya da işgal girişimi değil, Suriyeüzerinden bölgesel bir işgali engellemeye yönelik bir önleyici operasyonolduğunu; 2. Hedefin herhangi bir etnik ya da mezhepsel grup değil, bölgeülkelerini ve halklarını tehdit eden her türlü terör örgütü ve bunlarınarkasındaki güçler olduğunu; 3. PYD/YPG’nin ‘Suriye Demokratik Güçleri’ adı altında kamufle edilmeye ve meşru birgüç olarak gösterilmeye çalışıldığını, oysa bu örgütün bölgede en büyükdemografik katliamları gerçekleştirdiğini tüm dünyaya yoğun bir şekilde servisetmelidir.

Bunun dışında, bu psikolojik savaşta bölge halklarının desteğinialmalı, bölge halkı da aynen 2007’de Kuzey Irak’taki 63 Kürt aşiret reisininyaptığı gibi Türkiye’ye yönelik bir destek çağrısında bulunabilmelidir. Buçağrının yine bu ve diğer milletlere mensup aşiretler, sivil toplum örgütlerive aydınlar tarafından yapılması hiç kuşkusuz çok büyük bir önem arzetmektedir. Bir diğer önemli adım ise, PYD/YPG güçlerince bölgenin demografikyapısını değiştirmeye yönelik politikasına tersine göçü bir an öncegerçekleştirmek suretiyle son verdirmek olacaktır. PYD/YPG güçlerinin buradavereceği olası reaksiyonların da anlık, canlı olarak tüm dünyaya servisedilmesi hiç kuşkusuz SDG maskesinin düşürülmesi açısından büyük bir önem arzetmektedir. Kısacası, Türkiye SDG’yi deşifre etmeli ve onunla mücadelede alandesteğini sonuna kadar yanına çekebilmelidir. Aksi takdirde SDG üzerindenTürkiye’ye bir çorap örüleceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok!”