13. İSLAM İŞ BİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) İSTANBUL ZİRVESİ, SONUÇLARI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

28 Mayıs 2016 10:32
Okunma
1121
  13. İSLAM İŞ BİRLİĞİ TEŞKİLATI (İİT) İSTANBUL ZİRVESİ, SONUÇLARI VE DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

 


 
Eylül 1969 tarihinde Fas'ın başkenti Rabat'ta toplanıp İslam ülkelerini bir çatı altında bir araya getirmek üzere kurulan ve 57 üyeye sahip olan İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), hukuksal tüzel kişiliği haiz uluslararası bir teşkilat konumundadır ve Birleşmiş Milletlerde (BM) daimî temsilcilik düzeyinde temsil edilmektedir. Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte diğer Türk Cumhuriyetleri de bu kuruluşun üyesidir. 
  13. İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi, 14-15 Nisan 2016 tarihlerinde İstanbul’da üye ülkelerin devlet başkanları ve hükûmet yetkililerinin katılımı ile gerçekleştirildi. Toplantı sonrasında yayımlanan sonuç bildirgesi ile dikkatler bu kurum üzerine çevrildi. Zira İİT’ye, Müslüman Türk devletlerinin de üye olması; bu kuruluşu, Türk dünyası açısından da yakından izlenmesi gereken bir kuruluş durumuna getirdi.
İİT 13. Zirve Sonuç Bildirgesi incelendiğinde, İslam ümmeti içindeki bölgesel rekabetin ve mezhep farklılıklarının bildirgeye yansıdığı net bir şekilde görülecektir. Irak, Suriye ve Yemen’deki ihtilafların Orta Doğu’daki mezhepsel gerginlikleri ve gerilimleri şiddetlendirirken Şii İran ile Türkiye’nin müttefiki olan Sünni güç Suudi Arabistan arasındaki bölünmeyi daha da derinleştirdiği, sonuç bildirgesindeki güçlü Suudi Arabistan etkisinden kolayca anlaşılmaktadır. Söz gelimi; Bildirge’de İran, bölge ülkelerinin (Bahreyn, Yemen, Suriye ve Somali) iç işlerine müdahalesi ve terörü desteklemeyi sürdürmesi sebebiyle kınandı. Suriye, Bahreyn, Kuveyt ve Yemen’de terör eylemleri gerçekleştirdiği, üye ülkelerin güven ve istikrarını sarsan terör grup ve hareketlerini desteklediği için Hizbullah da doğrudan hedef alınarak kınandı. Sonuç Bildirgesi’nin dört maddesinde İran ve bir maddesinde de Hizbullah kınandığı için İran, Bildirge’ye itirazda bulundu. Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Zirvenin kapanış oturumuna katılmayarak protesto etti.
İİT Sonuç Bildirgesi’nde; İran'ın Suudi Arabistan'da terör suçu işleyen kişiler hakkında verilen yargı kararlarının yerine getirilmesini eleştirmesinin, Suudi Arabistan’ın uluslararası hukukunun ihlal edildiğine yönelik uyarıda bulunuldu. Suudi Arabistan ve tüm üye ülkelere terörle mücadele konusunda destek verilen Bildirge’de, teröre karşı İslam ittifakının desteklendiği vurgulandı ve konuyla ilgilenen ülkelerin ittifaka katılması için ilgili ülkeler davet edildi.
Bildirge’de, mezhep eksenli yaklaşımlara tepki gösterildi. Üye ülkelerin güvenliği ve istikrarı ile uluslararası barış ve güvenlik hususunda yıkıcı etkiye ve ciddi sonuçlara neden olacak mezhepsel ve zümresel gündemlerden sakınılması gerektiğinin altı çizildi. Üye ülkeler arasında İİT şartına uygun bir biçimde halkların yararına olacak iyi komşuluk ilişkilerinin önemi vurgulandı.
Zirve Sonuç Bildirgesi’nde, Filistin davasının önemi vurgulanarak "Filistin halkının 1967'den bu yana işgal altında bulunan topraklarında kendi geleceğini belirleme ve başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin Devleti’ni kurma hakkını destekleme" ilkesi teyit edildi. Filistinli sığınmacıların uluslararası yasalar ve Birleşmiş Milletler (BM) kararları çerçevesinde evlerine geri dönme hakkının bir kere daha vurgulandığı bildiride, Filistin halkına uluslararası koruma sağlama amacıyla mekanizma oluşturmak ve Filistin'in topraklarında 1967'den bu yana süren İsrail işgalini sona erdirmek için kısa zamanda ilgili BM bildirisi ve Arap barış girişiminin uygulanması çerçevesinde Uluslararası Barış Konferansı yapma ihtiyacının altı çizildi.
Bildirge’de, Hindistan ve Pakistan arasında sorun olan Jammu-Kashmir problemi de dile getirildi. Jammu-Kashmir halkının arzusu doğrultusunda ve ilgili BM kararlarına uygun olarak kendi kendilerini yönetme haklarının hayata geçmesi için verilen destek bir kere daha teyit edildi. Hindistan işgali altındaki Jammu-Kashmir halkının kendi geleceklerini belirlemeleri konusundaki destek tekrarlanırken Jammu-Kashmir’deki Hindistan askerlerinin ayrım gözetmeksizin güç kullanmasından ve işledikleri ciddi insan hakları ihlallerinden endişe duyulduğu kaydedildi.
Sonuç Bildirgesi’nde, “iki kutsal cami hizmetkârı” sıfatıyla Suudi Arabistan'ın kültür mirasıyla ilgilenmek üzere plan ve program geliştirmek, turizm ve ulusal kültür mirası genel müdürlüğü adında yeni bir kurumsal yapı kurması, aile kurumu oluşturma kararı alması ve aile değerlerini muhafaza etme çabaları memnuniyetle karşılandı.
Ayrıca uluslararası topluma, Sudan'ın dış borcunu silmesi çağrısında bulunulurken tek taraflı dayatılan ekonomik yaptırımların ülke halkının refah ve kalkınmasını olumsuz etkilediği kaydedildi.
Diğer taraftan, Bildirge ile 13 Nisan 2016 tarihinde Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Kazakistan Devlet Başkanı Nur Sultan Nazarbayev’in ilan ettiği “İslam uzlaşma süreci”nin başlatılması girişimi memnuniyetle karşılandı.
Zirve devam ederken bir taraftan da ikili ilişkiler geliştirilmeye çalışıldı. Bölgesel güçler olarak Türkiye ve Suudi Arabistan, ikili bir iş birliği konseyi kurmak için protokol imzaladılar. Zirvenin hemen akabinde Türkiye ve İran çeşitli konularda toplam yedi protokole imza attılar.
Zirve öncesinde aynı zamanda bir İslam ülkesi olan Kazakistan Türk Cumhuriyeti ile İslam Uzlaşma Sürecinin başlatılması, toplantı sırasında İİT’ye borcunu düzenli ödeyen bir diğer Türk Cumhuriyeti olan Azerbaycan’a özel teşekkür edilmesi, Türk dünyası ülkelerinin İslam İşbirliği Teşkilatı içinde ortak hareket ettiklerini göstermesi bakımından dikkati çeken bir durum olmuştur. Türk dünyasının bağımsız devletlerinin tamamı aynı zamanda İİT’nin de üyesidirler. Türk Cumhuriyetlerinin ortak hareket etme becerilerinin geliştirilmesi ve çoğaltılması bakımından bu zirve son derece faydalı olmuştur.
Söz konusu Zirvede, İran’ın genişlemeci dış politika tercihleri ve eylemleri konusunda İslam Dünyasının nerdeyse ortak bir bakış açısına sahip olduğu görülmüş oldu. İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Zirveye gelmesi pek çokları için sürpriz oldu. Zira Ruhani, ülkesinin dış politika uygulamalarını kınayan, onu diplomatik düzeyde sıkıştıran, iyi komşuluk ilişkilerini ve BM Sözleşmesi’ni ihlal etmekle suçlayan bir zirveye katılıyordu ve bunu yaparken 56 ülkenin, İran’ın işgalci politikalarını reddeden tavırlarını düzeltmek Türk yöneticileri kullanmaya çalıştığı gözlemlendi.
İstanbul Zirvesi, Suudi Arabistan’ın İslam işbirliği Teşkilatı içindeki liderliğini perçinledi. Zira bu zirve, iki kilit görüşmenin, Suudi Arabistan-Mısır ve Suudi Arabistan-Türkiye görüşmelerinin gücüyle toplandı ve görüşmeler, bölgenin en büyük iki İslam devletiyle yeni bir iş birliği dönemini başlattı.
Diğer taraftan Suudi Arabistan yönetimin uzun zamandan beri Ankara ve Kahire’yi birbirine yaklaştırmaya çalıştığı biliniyordu. Bu konu, farklı sebeplerle Suudiler için çok önem taşıyordu. Riyad, İran’ın Mısır ile Türkiye arasındaki uçurumu, Arabistan’ın zararına ve Suriye gibi bölgenin bazı noktalarında müttefik cephesi zararına çok iyi kullandığını düşünüyordu. Bir taraftan Mısır’ın en üst düzeyde İstanbul zirvesine katılması Türkiye’nin prestiji için çok önemliydi ve zirvenin dönem başkanlığı değişinceye kadar iki ülke liderlerinin bu toplantılara katılması gerekiyordu. Bu yüzden konunun Ankara için önemine bakıldığında Suudiler çok çaba harcadılar. Zirveden önce Türkiye’ye El Sisi’nin geleceğini ifade ettiler. Ancak El Sisi’nin İstanbul zirvesine katılmaması, Riyad’ın Ankara’yı mutlu etme çabalarını başarısız kıldı. Ayrıca Arabistan’ın, düşünüldüğü gibi bir numaralı müttefikleri arasında birlik oluşturmak ve onları ikna etmek için yeterli diplomatik güce sahip olmadığını gösterdi.
Zirvede devleti olmayan Müslüman toplumlara yönelik herhangi bir çalışma yapılmamış olması, eleştirilmesi gereken bir konudur. İslam İşbirliği Teşkilatının teşkilat tüzüğüne uygun olarak üye olmayan ülkelerdeki Müslüman azınlıkların haklarının korunmasıyla ilgili birtakım rol ve görevleri de bulunmaktadır. Örneğin, Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan Müslümanlarıyla Rusya, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya gibi ülkelerde yaşayan Müslümanların sorunlarının da İİT tarafından takip edilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin önerisi ile terörizmle mücadele konusunda İİT’ye üye ülkelerin polis güçleri arasında koordinasyonun sağlanması için İslami Interpol kurulması ve bu teşkilatın merkezinin İstanbul’da yer alması, ortak İslam Kızılayı kurulması, İstanbul’da Müslüman Kadınları Daimî Kongresinin kurulması gibi kritik başka konular da zirvede görüşülen konular arasında yer aldı.
İİT Zirve Toplantısı göstermiştir ki İslam dünyası daha önce olmadığı kadar kendi sorunlarına çözümler arama istikametinde düşünmeye başlamıştır. Bu irade eğer varsa güçlendirilmeli ve İslam dünyasındaki sorunların çözülmesi için uygun araçlar artırılmalıdır. Doğrusu İslam dünyası bugün özellikle iç bölünmeler ve mezhepçiliğin kendi içine girmesi nedeniyle zarar görmektedir ki bu gayet olumsuz bir etmendir. Mezhepçi bölünme, İslam dünyasını büyük zarara uğratmaktadır. “Arap Baharı”ndan sonra mezhepçi bölünmeler İslam dünyasındaki gerçeklerden birisi hâline gelmiştir. Orta Doğu bölgesindeki dört ana devlet -Türkiye, Suudi Arabistan, İran ve Mısır- arasında gerçek bir iş birliği ve birliktelik söz konusu olmalıdır ki bölgeye huzur egemen olsun. Ancak olup bitenlere baktığımızda bu dört ülke arasında anlaşmazlıkların bulunduğunu görüyoruz. İyi münasebetler sadece Türkiye ile Suudi Arabistan arasında mevcuttur. Suudi Arabistan ile İran, İran ile Mısır ve Türkiye ile Mısır arasındaki ilişkiler çok kötü durumdadır. Sorunların çözülmesi isteniyorsa dört devlet arasında gerçek bir iş birliğinin bulunması ve bu devletlerin, işbirliği için bir sistem kurması gerekir.
Sonuç olarak İslam dünyası kendi sorunlarına çözüm arayışına Türkiye’nin önderliğinde gelecek 3 yıllık dönemde yoğun olarak devam edecektir. Kendi sorunlarını çözemeyen toplumlara başka ülkelerin müdahil olacakları çok açıktır. Ayrıca İslam dünyasının birliğini temin edebilmek için öncelikli olarak Müslüman toplumların ve devletlerin bir araya gelmesi gerekmektedir. Türk devletleri kendi arasında birlik kurduğunda, Arap devletleri kendi aralarında birlik olduğunda, Uzak Doğu Müslümanları kendi aralarında birlik kurduğunda, Hint Müslümanları kendi arlarında birlik olduğunda İslam dünyasının birliği daha kolay sağlanacaktır.