"Okulda vatanını seven hiçbir öğrencinin can güvenliği yok. Sesimiz olun..." diyorlar. Anlattıklarına göre; 23 Aralık 2015 günü saat 12.30 sıralarında, 6 PKK sempatizanı yemekhaneye giden Ülkücü öğrencilere saldırdı. Saldırıya uğrayan öğrencilerden Özkan Mustafa Akkuş'un burnu kırıldı ve hastaneye kaldırıldı.
Bu olaydan sadece 10 dakika sonra, bu sefer daha kalabalık bir PKK sempatizanı grup, Edebiyat Fakültesinin karşısındaki kafeye saldırdı. İki Ülkücü öğrenci de burada yaralandı.
Terör örgütünün şehir uzantılarının hedefi Ülkücü öğrencilerle sınırlı değildi. "Aynı bayrak altında yaşama iradesi gösteren" ve bölücülüğe karşı tavır koyan bütün üniversiteliler, siyasi adresleri neresi olursa olsun fark etmeksizin tehdit altındaydı Hacettepe'de. Dolayısıyla bu "ortak tehdit"e karşı "ortak duruş" sergilediler; Ülkücü öğrencilerin başlattığı "teröre hayır" yürüyüşü, diğer öğrencilerin de katılımı ve hep bir ağızdan İstiklal Marşı'nın okunmasıyla tamamlandı.
Hacettepe kampüsüne sızan öğrenci kılıklı PKK militanlarına karşı sergilenen bu birlik hâlini hazmedemeyen terör örgütü yanlıları; Ülkücü öğrenciler Özkan Mustafa Akkuş, Kadir Şahin, Ahmet Yavuz Yetim'in resimlerini, isimlerini yayınlayarak İnternet üzerinden hedef gösterdiler.
Bu yöntem bir yerlerden tanıdık geldi mi?
Hatırlayın, Ege Üniversitesinde Fırat'ın katiline de böyle hazırlamışlardı zemini!
Fırat ve arkadaşları defalarca ikaz etse de, "karşıt görüşlü öğrenci tribi" muamelesi görmüş, ciddiye alınmamıştı "can güvenliğimiz yok" haykırışları.
Sonuç malum. Sebep olanların omuzlarında ödenmesi mümkün olmayan bir vebal, ana babasının bağrında doldurulması imkânsız bir boşluk, bizlerin hafızasından silinmeyecek bir çentik daha:
Adı "sancı".
Hemen ertesi gün, 24 Aralık 2015... Bu kez dağdan inmeler yürüyüşe geçti Hacettepe'de... Yapılacağını, yerini, zamanını sağır sultanın bile bildiği, başkentin göbeğindeki bu isyan provası için ne ilginçtir ki(!) öğrencilerin dediğine göre hiçbir güvenlik önlemi alınmamıştı. Meydanı boş bulan -çoğunluğu okulun öğrencisi de olmayan- PKK sempatizanları, yine Ülkücü öğrencilere doğrulttu rotalarını. Öğrenciler, Beytepe Erkek Öğrenci Yurduna sığınmak istediler ama terör örgütü yanlıları da peşlerinden girdiler.
Polis ancak iş bu noktaya vardığında, yurdun daracık merdivenlerinde arbede başlayınca müdahil oldu olaya. PKK'lıların polise karşı kullandığı havai fişekler, polisin TOMA'sı, biber gazı; çatışmanın ortasında kalan çok sayıda Ülkücü öğrenci yaralandı.
Üniversite PKK kampına dönene kadar hiçbir tedbir almadığı anlaşılan Hacettepe yönetimi okulun kapıları kapattı. Eğitime ara!
Ne kadar ilmî, akademik, kesin sonuç odaklı bir çözüm yolu değil mi! Bravo!
Bu ihmal serisinden sonra Ülkü Ocakları Genel Başkanı Olcay Kılavuz haklı olarak soruyor:
- Üniversite yönetimi, emniyet güçleri ve istihbarat teşkilatı da dâhil olmak üzere herkesin bilgisi dâhilinde gerçekleşen saldırı amaçlı bu yürüyüş neden engellenmemiştir?
- Üniversite dışından gelerek öğrencilerin can güvenliğine kast eden teröristler neden tespit edilmemiştir?
- Üniversite içerisinde havai fişek, molotof, bıçak, satır, soda şişesi, taş ve sopalarla boy gösteren PKK'lı caniler, rektörün ifadesiyle "okulun öğrencileri" olarak üniversite yerleşkesine girip terörist faaliyetlere devam mı edeceklerdir?
- Üniversite yönetimi, yurtlarda, öğrenci evlerinde ikamet eden öğrencilerin can ve mal güvenliklerini terör örgütlerinin insafına mı bırakmıştır?
- Üniversite öğrencilerinin fişlendiği, hedef gösterildiği, saldırılara maruz kaldığı, can güvenliğinin ortadan kalktığı bir üniversitede koltuk işgal eden idareciler ne tür işlerle meşguldür?
Baktım; gazeteler, haber siteleri "faşist saldırı" diye duyurmuş yukarıda anlattığım hadiseleri. Tam tersinden yani… Yine örtbas etmişler gerçeği.
İyi de ne zamana kadar? Hakikatin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir alışkanlığı olduğunu hâlâ öğrenemediniz mi? İlla on binlerin sırtladığı al bayrağa sarılı bir tabutta, buz kesmiş körpecik bir bedende mi vursun istiyorsunuz "aslında ne olduğu" yüzünüze?
Daha kaç kere!
Ben ne zaman böyle "çarpıtma" bir başlık görsem kendi -çok da eski sayılmayan- öğrenciliğim gelir aklıma. Şimdi avukat olan arkadaşımın, okuluna asılan tuzaklı Öcalan posterini indirirken yaralanması ve o daha saatler süren beyin ameliyatından çıkmamışken çöken kafatasının bir bölümünün yerine platin takılan o zor ameliyatta hayata tutunmaya çalışırken onu ölümün kıyısına sürükleyen olayla ilgili olarak atılan o geleneksel "üniversitede faşist saldırı" başlığını hatırlarım.
Cumhuriyet gazetesinin haberiydi; biz, acaba arkadaşımız yeniden gözlerini açabilecek mi diye gözyaşlarımızı içimize akıtırken hastane bahçesinde, ailesine nasıl haber vereceğimizi, ne diyeceğimizi düşünürken pervasızca saldırgan ilan edilmişti yoğun bakımda hayatla ölüm arasında "araf"ta öylece yatan Ülkü Ocaklı o genç hukuk fakültesi öğrencisi.
O acıyla katmerlenen isyanla kendim yazıp yollamıştım "düzeltme" metnini gazeteye. Düzeltmediler; öylece bıraktılar o haksız, vicdansız yaftaları üzerimizde.
Onun için...
Dün "Selcan Abla..." diye başlayan o satırları kaleme alan -bana büyüdüğümü hatırlatan- sevgili Hacettepeli "kardeşlerim";
Ben sesiniz olurum; her zaman. Bu gazetede yazan farklı yaş gruplarından, bu ülkenin farklı dönemlerinde üniversitede bulunmuş, ama muhtemelen her biri kendi dönemlerinde benzer olaylara şahitlik etmiş bütün yazarlarımız sesiniz olur; dün Servet Avcı yazdı, yarın başkası, her zaman.
Şimdi artık top; sadece Hacettepe değil Ege'de, Mersin'de, İstanbul'da, Boğaziçi'nde, memleketin amfileri, kampüsleri, koridorları, yurtları Kandilleştirilen bütün üniversitelerinde yükselen bu "imdat" çığlıklarını duyması, duyup da gereğini yapması gerekenlerde.
Üniversite yönetimlerinde, rektörlerde, güvenlik güçlerinde, adli mercilerde, hükûmette; en çok da eğitim hakları engellenen, en temel insan hakkı olan "yaşam hakları" tehlikede olan bu çocukların sandıkta "vekâlet"lerini verdikleri MHP milletvekillerinde...
Ruhi'den Fırat'a ölümleriyle ölümsüzleşti hep bu çocuklar; yardım edin, arkalarında durun, önlerine geçin, kimi gerekiyorsa harekete geçirin artık biraz da Aziz Sancar'lar olsunlar. Ödülleriyle ölümsüzleşsinler biraz da...
Hak ettiler.